TARİHİN İÇİNDEN KARANLIK SAYFALAR * KIRIM TATAR TÜRK’LERİNİN SÜRGÜN VE SOYKIRIMI 

KIRIM TATAR TÜRK’LERİNİN SÜRGÜN VE SOYKIRIMI 

Naci Kaptan – 18 Mayıs 2021

KİEV (QHA) – 12 Kasım 2015, Ukrayna Parlamentosu, 12 Kasım tarihinde yapılan oturumda 1944 Kırım Tatar sürgününün soykırım olarak tanınmasını öngören 2493 No’lu karar tasarısını kabul etti. 245 Milletvekili karara kabul oyu verdi.

Türk ırkı yerleştikleri verimli topraklarda ve coğrafyalarda güçlü devletler kurması nedeniyle zayıfladıkları dönemlerde güçlü devletlerin saldırısına uğrayarak topraklarını terk etmek zorunda kalmış, büyük trajik acılar yaşamıştır. Bu acılardan birisi de Kırım’da yaşayan Tatar Kırım Türk’lerinin uğradığı tehcir ve soykırımdır. 1944 yılının 18-20 Mayıs tarihleri arasında Kırım Türk’leri yaşadıkları topraklardan sürülmüştür.

Kadim bir Türk yurdu olan Deşt-i Kıpçak coğrafyasındaki Kırım yarımadası, tarih boyu toplumların buluşma noktası olmuştur. Bu yerin geçmişine kronolojik olarak bakıldığında; Tavırlar, İskitler, Hunlar, Kumanlar, Kıpçaklar, Altınordu, Hanlıklar ve Osmanlı dönemlerinden sonra da Rusların hâkimiyeti belgelerde görülmektedir.
1774’de Kırım Hanlığının Osmanlı himayesinden çıkarılmasıyla, Rus istilasına uğramış ve çeşitli baskılarla hayat orada yaşayanlar için karanlık bir ortama çevrilmiştir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, burada yaşayan bütün insanlar, Almanlarla işbirliği yaptıkları ileri sürülerek, bir gece yarısı silah zoruyla evlerinden alınmış ve bilinmeyen yerlere, insanlığa yakışmayacak davranışlarla sürgün edilmişlerdir.
“Kırım Türkleri, Karadeniz’in kuzeyinde yer alan güzel, güzel olduğu kadar da stratejik öneme sahip Kırım yarımadasında asırlarca yaşayan, burada devlet kuran ve uzun müddet Osmanlı Devleti’nin himayesinde bulunan aynı dili konuştuğumuz, aynı dine mensup olduğumuz kardeşlerimizdir.
Altınordu Hanlığı’nın gücünü kaybetmesiyle Hacı Giray tarafından 1441’de kurulan Kırım Hanlığı, İstanbul’un fethinden sonra 1474’te Osmanlı Devleti himayesi altına girdi. Osmanlı, Kırım Hanlığına farklı bir uygulamada bulunarak on altıncı yüzyıla kadar içişlerinde serbest bıraktı. 1584’te takta geçen II. İslam Giray döneminde Cuma hutbelerinde halife sıfatıyla padişahların adı okunmaya başlandı. Kırım Türkleri, ihtişamlı zamanlarında Moskova’ya kafa tutarak baskınlar düzenledi ve bazı bölgeleri yakıp yıktı (1571). Kırım Hanlığı gücünü yitirmeye başlayınca Rus Çarlığının boy hedefi haline gelmeye başladı. Nitekim 1773 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması ile Kırım, Osmanlı hâkimiyetinden ayrılarak bağımsız bir devlet haline geldi ve ardından Rus Çarları tarafından 1783 yılında ilhak edildi.
Rus Çariçesi II. Katerina (Yekaterina), Doğu Avrupa ve Asya’da küresel ilhaka dayalı büyük bir güç olma planını uygulamaya koydu. İşgale uğrayan toplulukların bir türlü karşı koyamadığı bu siyaset “Ruslaştırma politikası” idi. Bu politika gereği Ruslar, -Amerika, Büyük Britanya ve Fransa’nın yaptığı gibi işgal ettikleri kıt’a, ülke ve bölgelerdeki yerli halkı katlederek yok etmek gibi- işgal ettikleri topraklardaki yerli halkları ya tamamen imha ediyor veya yaşadıkları yerlerden zorla çıkartarak emellerini gerçekleştiriyorlardı.
Ruslar, yerlerinde bırakılan halkları Hıristiyanlaştırma başta olmak üzere çeşitli kültürel erozyona uğratarak Ruslaştırma cihetine gitmişler, bölgenin en güzel ve stratejik öneme sahip yerlerine Rus göçmenlerini yerleştirmişlerdi. Ruslaştırma siyasetinin sonunda, yerli halka ait maddî ve manevî her türlü güzelliklerin “ezelden beri Ruslara ait” olduğu ilân edilmişti.
Kırım’ın işgalinin ardından da benzer politika uygulanmaya başlandı. Rus Devleti Kırım’ın “vahşi bir kavim” olduğunu iddia ettiği Kırım Türklerinden temizlenmesi ve yerine “asil bir ırkın (Slavların)” yerleştirilmesini arzuluyordu. II.Katerina, “Krım –bez krıskih tatar- Türksüz Kırım”ın gerçekleşmesi, Karadeniz’in bir Rus gölü haline gelmesi ve “Çargorod (İstanbul)”un Rusya’nın üçüncü başkenti olması anlamını taşıyordu.
Çarlık Rusya’sı bu amaç doğrultusunda Kırım Türklüğüne karşı eşi görülmemiş bir katliama başlamasıyla birlikte, Kırım Türklerinin büyük bir kısmı “Ak Topraklar” dedikleri Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldılar. 1783-1922 yılları arasında Osmanlı topraklarına göç eden Kırım Türklerinin sayısının en az 1.800.000 olduğu belirtilmektedir.
Kırım davasında İsmail Gaspıralı ve arkadaşlarının açmış olduğu “altın devir” Kırım kültür tarihini aydınlatmada önemli adımlar olarak tarihe geçmiştir. Bu dönemdeki müspet gelişmelerden rahatsız olan rejimin görevlileri 1928 – 1930 yıllarında 3500 kişiyi tutuklayarak, çeşitli cezalara çarptırmışlar daha sonra zulümlerin de şiddetini artırarak 1937 – 1938‟de “büyük terör” sayılarak Stalin‟in adamlarınca idama mahkûm edilen, kurşuna dizilen aydınlarının, hayatlarını zindanlarda ve sürgün kamplarında geçirenlerin sayısı on binleri aşmıştır.
Böylece Kırım Türklerinin ziyalı aydın evlatları imha edilmiştir. Geçmişini ve tarihini kaybeden toplum da yok olmaya mahkûm edilmiş oldu. 1930‟ların “etnositi” 1944 sürgününü hazırladı. Bunun adı ise “Soykırım”dır. 18 Mayıs 1944 insanlığın “Kırım‟da kara günü”dür. Hayatları ve insan hakları ellerinden alınan çaresizlerin feryatlarına hiçbir Avrupalı ve Asyalı devlet yeterli tepkiyi vermemiştir. Kırım Tatar Millî Meclisi bu olayı 2005 yılındaki kongresinde dünyaya ilan etti.

Ukrayna tarafından soykırım olarak kabul edilen
KIRIM TÜRK TATARLARININ sürgünü nasıl oldu?
1939 yılında yapılan Sovyetler Birliği nüfus sayımı verilerine göre Kırım’da 1.123.806 kişi yaşıyordu. Bu sayının 557.449’unu Ruslar, 218.492’sini Kırım Türkleri ve 153.478’ini Ukraynalılar oluşturuyordu. Bölgede en az nüfus Litvanyalılara aitti (888 kişi)[1]. II. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği topraklarına da giren Alman orduları, Ekim 1941’de Kırım’a girmişlerdi.
1944 Nisan ayından itibaren Almanlar apar topar Kırım’dan çıkarlarken Sovyet birlikleri kuzeyden Perekop (Orkapu) üzerinden, doğudan da Kerç üzerinden Kırım’a girerek önce Akmescit’e (Simferopol), ardından da Sevastopol’e (Akyar) doğru yürüdüler.
• Daha 22 Nisanda KGB generalleri Kobulov ile Serov şefleri Beriya’ya gönderdikleri kasıtlı olarak yanlış bilgilerle donattıkları raporda Tatarların Kırım’da baştan beri askerden kaçtıkları ihbarında bulundular. Beriya tahrifat bakımından potu artırarak durumu üstü Stalin’e aktardı.
• Stalin’in başkanlığındaki ve Molotov, Kaganoviç, Voroşilov vb. dışında Beriya’nın da üyesi bulunduğu Devlet Savunma Komitesi (GKO) 11 Mayısta Kırım Tatar halkının Sovyetler Birliği’ne ihanet ettiklerini öne sürdü ve Özbekistan’a sürülerek cezalandırılmalarını karara bağladı (5859ss sayılı kararname).
• Bunun üzerine Mayıs başından itibaren Tatarlarla meskûn mahallerde gizlice bir sayım gerçekleştirildi.
• 18 Mayıs günü tan ağarırken Kırım’daki önceden saptanmış bütün Tatar evlerine sayıları on binleri bulan NKVD’ye (İçişleri Bakanlığı) ve NKGB’ye (Devlet Güvenlik Bakanlığı) bağlı birlikler baskın yaptılar. Bunlar kısa bir süre önce Kuzey Kafkasya’da Balkarların, Karaçayların, Çeçenlerin, İnguşların ve Kumukların sürgün edilme operasyonlarını yürütmüş tecrübeli birliklerdi.
• Hazırlanmaları için kendilerine 15 dakika verildi. Yanlarına ancak en acil ihtiyaçlarını karşılayacak eşyalarını alabileceklerdi.
• Sağlıklı aktif erkek nüfus silah altında olduğundan sürgüne yollananlar kadınlar, çocuklar ve yaşlılardı.
• Hiç de güvenilir olmayan resmî istatistiklere göre Kırım’dan sürülen Tatarların sayısı 191.000 (Kırım Tatar aktivistleri daha sonra bu rakamı 238.000 olarak düzelttiler) civarındaydı. Kırım dışında yaşayan ve askerlik hizmetinde olanlar bu sayının dışındadır.
• Ordudan terhis edilen sağlıklı erkekler kalan askerlik süreleri dikkate alınarak önce Emek Ordusu’na (karın tokluğuna ağır bayındırlık işlerinde çalıştırıldıkları amele taburları), bilahare sürgüne yollanıyorlardı.
• Hayatta kalan aile üyelerinin birbirlerine kavuşmaları 1947 yılını buldu.
• 1944 Temmuz sonlarına doğru Sürgün Operasyonu tamamlanmış, sürgünü yöneten büyükbaşlar madalya ve nişanlarını alırlarken Kırım’ın kuzey-doğunda yer alan Arabat şeridindeki bir küçük Tatar balıkçı köyünün unutulduğu anlaşıldı. Derhal Geniçesk’ten kalkan bir tekne köy kıyılarına yollandı ve erkeksiz köy halkı tekneye bindirilerek Azak denizi açıklarına doğru çekildi. Su vanaları açılarak tekne batırıldı, yüzmeye kalkışanlar operasyona nezaret eden makineli tüfeklerce taranarak temizlik tamamlandı.
• Köylerde uygun bir mevkide toplanan sürgün kafileleri akşamüstü at arabalarıyla en yakın tren istasyonlarına götürüldüler. Ve burada kendilerini bekleyen yük trenlerine (kimi aynı zamanda hayvan taşıyan) bindirilerek Orta Asya’ya ve Urallara gönderildiler.
• 3 gün içinde 183,155 kişi çoğunluğu Özbekistan’a olmak üzere trenlerle yola çıkarıldı. Diğerleri Kazakistan’a, Mari Özerk Cumhuriyeti’ne, Rusya’nın Kostroma şehrine, Moskova Bölgesi’nde bulunan Mosugol (Moskova Kömür Fabrikası) yönlendirildi.
• Ayrıca 11,000 askerlik çağına gelmiş kişi de Emek Ordusuna yollandı.
• Özel yerleşimci (spetspereselents) adıyla yurttaşlık haklarından mahrum olarak bir sıkı komendatura rejimi altında karın tokluğuna çalışmak üzere çeşitli kolhoz, sovhoz ve fabrikalara dağıtıldılar.
• Vardıkları yerde yeterli bir hazırlık yapılmamıştı. Dolayısıyla derme çatma barakalarda ikamet etmek zorunda kaldılar.
• 5 km çapında bir hareket alanları vardı ve bu sınırları aşmak 5 yıldan başlayan bir ağır çalışma kampı cezasıyla ödenecek firar anlamına geliyordu.
• Sık aralıklarla aile büyükleri mevcudiyetleri konusunda kamp komutanına tekmil vermekle yükümlüydü.
• Komünistler, partizanlar, Sovyetler Birliği kahramanı madalyası sahipleri (savaş pilotu Amet-Han Sultan gibi bu madalyayı iki kez alanların ailesi ya da Mustafa Selimov gibi partizan hareketi liderleri dahi) de sürgünden kaçamadı.
• Daha yolda sürgünler kırılmaya başladılar. Hijyenik olmayan şartlardaki tren yolculuğu sırasında başta çocuklar ve yaşlılar olmak üzere hastalık, açlık ve susuzluktan insanlar sapır sapır döküldüler. Bu durum sürgün yerlerine vardıktan sonra da uzun bir süre boyunca devam etti. Sürgünler en güçsüz oldukları anda hiç de alışık olmadıkları şartlara maruz bırakılmışlardı.
• Resmî bilgilere göre, yolculuk sırasında ölenler hariç, sürgünün ilk yılında telef olanlar 45,000 gibi yüksek bir sayıya ulaşmıştı.
• İleriki yıllarda bizzat Tatar ileri gelenlerinin bire bir görüşme usulüyle yaptıkları bir araştırmaya göre ise 1 Temmuz 1944 ile 31 Aralık 1946 arasında ölen Kırım Tatar sayısı 110,000’i buluyordu (nüfusun % 46,2’si).
• Sovyet iktidarı bütün bu operasyonu büyük bir gizlilikle yürüttü. Kamuya açık bilgi sürgünlerin kendi istekleriyle yer değiştirdikleri yönündeydi. Dış dünya bu olayı netlikle ancak Stalin’in ölümünden sonraki “buzların çözülmesi” döneminde öğrendi.
• Katarların geçtikleri yerler ile varış yerlerindeki kamuoyuna Tatarların canavar misali hainler oldukları söylenmişti. Dolayısıyla vagonlara yol boyu ve son durakta inerken taşlar yağdırıldı.
• Yol boyu insanlar ölülerini gömemeden geride bıraktılar. Günde bir kez tuzlu balık başı ya da lahana çorbası veriliyordu. Susuzluk ve bağırsak hastalıkları insanları kıvrandırıyordu.
• Varış yerlerinde camsız çerçevesiz barakalar, tavanı ya da tabanı olmayan kulübeler bekliyordu onları.
• Şehirlere değil, periferik köy bölgelerine ya da fabrikaların oluşturduğu kasabalara getirilerek karın tokluğuna çalıştırıldıkları ağır işlerle görevlendirildiler.
• 1946-1947 yıllarında çeşitli yaştaki erkekler, kardeşler, babalar, dayılar, amcalar, büyükbabalar Emek Ordusundan dönmeye başladılar. Aile birleşmeleri için büyük çaplı ve yorucu bir iterasyon (becayiş) süreci yaşandı. Binlerce insan mektup ya da kulaktan kulağa soruşturma yoluyla birbirini arıyordu. Birbirini bulanlar kamp komutanlarının izniyle birinden birinin kampında birleşebiliyorlardı.
• Bu gelişler ve birleşmeler kamplarda uzun zamandır yaşanmayan gerçek bir bayram havası estiriyordu.
• 1945 yılında, yine sessiz sedasız, özerk cumhuriyet lağvedilerek Kırım Rusya SSC içinde basit bir vilayete (oblast) çevrildi. Kırım Tatarca yer adları değiştirildi. Mezarlıklar ortadan kaldırıldı, kültür yadigarları perişan edildi. Rusya içlerinden ve kısmen Ukrayna’dan yeni insanlar getirilerek Tatarlardan boşalan konutlara yerleştirildi. Kırım’da yaşayan az sayıdaki Rum, Ermeni ve Bulgarların da sürgüne gönderilmesinin ardından bu demografik hareketlerle yarımada hızla Slavlaştı.

Kırımlı Tatarların bir müzik grubu. 1935 – KAYNAK,RU
77 yıl önce yaşanan trajedi:
Kırım Tatarlarının sürgünü
Sovyetler Birliği’nin Nazilerle işbirliği yapmakla suçladığı Kırım Tatarlarını Orta Asya’ya sürmesinin üzerinden 77 yıl geçti. 18-20 Mayıs 1944’te trenlere bindirilen Tatarların neredeyse tamamı başta Özbekistan olmak üzere Asya kıtasının içlerine gönderilmişti. BBC Ukraynaca Servisi’nin Kırım Tatarlarının sürgünü hakkında derlediği soru ve yanıtları aktarıyoruz.
Kırımlı Tatarlar sürgünden önce nasıl yaşıyordu?
Sovyetler Birliği’nin 1922’de kurulmasının ardından Moskova Kırım Tatarlarını özerk yerli nüfus olarak tanıdı. 1920 yılında Tatarlar Kırım’da gazeteleri, eğitim kurumları, müzeleri, kütüphane ve tiyatrolarıyla kendi kültürlerini geliştirme imkanına sahipti. Kırım Tatarcası Rusçayla birlikte özerk yönetimin resmi diliydi.
1920 – 1930 yılları arasında Tatarlar toplam nüfusun yüzde 25-30’unu oluşturuyordu. 1930’dan sonra Sovyet rejimi Tatarlar ve diğer halklar üzerinde baskı kurmaya başladı. Önce Rusya’nın kuzeyinde yaşayan Tatarlar sürgüne gönderildi ardından 1932-33 yıllarında kıtlık yaşandı. Bu gelişmeler Kırım Tatarlarının Sovyet rejimine tepki göstermeye başlamasına yol açtı.
Sürgün ne zaman başladı?
Zorunlu sürgün 18 Mayıs sabahı başladı ve 20 Mayıs’ta son buldu. Bu sürede 238.500 kişi, yani Tatar nüfusunun neredeyse tamamı sürgün edildi. Sovyetler Birliği’nin İçişleri Halk Komiserliği sürgün için 32 bin kişilik güvenlik gücü kullandı.
Sürgünün nedeni neydi?
“Vatan hainliği, Sovyet halkını imha etme girişimi ve Nazi işgalcileriyle işbirliği” Kırımlı Tatarların sürülmesinin resmi gerekçesi olarak gösterildi.
Öte yandan bazı tarihçiler Kırımlı Tatarların Türkiye ile yakın ilişkiler içinde olduğunu ve Sovyetler Birliği’nin potansiyel bir rakip olarak gördüğü Türkiye ile yaşanacak bir çatışmada Kırım’ın stratejik öneminin farkında olduğunu söylüyor.  Tarihçiler Sovyet lider Joseph Stalin’in Tatarları ‘olası sabotajcı ve hainler’ olarak görerek onlardan kurtulmak istediğini belirtiyor.
Bazı Tatarlar Nazileri destekledi mi?
Kimi kaynaklara göre Almanların Sovyet karşıtı birimlerinde Kırımlı Tatarlar görev yapıyordu. Bazı Tatarlar Sovyet partizanlarına karşı köylerini korumaya çalıştı. Bazı Tatarlar ise Naziler tarafından yakalandıktan sonra Alman güçlerine katıldı.
Öte yandan Kırım Savaşı sırasında yetişkin erkeklerin yüzde 15’i Kızıl Ordu’da görev yapıyordu. Bu askerler sürgün sırasında ordudan atıldı ve Sibirya ve Ural dağlarındaki çalışma kamplarına gönderildi.

Sürgün nasıl yürütüldü?
İçişleri Halk Komiserliği Tatarların evlerine giderek vatan hainliği nedeniyle sürgün edildiklerini ilan etti. Her eve eşyalarını toplamak için 15-20 dakika süre verildi. Her ailenin 500 kilo yük taşıma hakkı olmasına rağmen insanların çok daha az eşya taşımasına imkan tanındı.
Tatarlar kamyonlarla tren istasyonuna taşındı ve 70 trenle doğuya sürüldü. Dar vagonlar fazlasıyla kalabalıktı ve sürgün sırasında çoğu çocuk ve yaşlı olmak üzere 8 bin insan yaşamını yitirdi. Ölüm nedenlerinin başında susuzluk ve tifo geliyordu.
Tatarlar nereye sürgün edildi?
Tatarların çoğu Özbekistan ve komşu ülkeler Kazakistan ve Tacikistan’a gönderildi. Bazı küçük gruplar Ural dağları çevresinde ve Kostroma bölgesine gitti.
Tatarlar sürgünden sonra neler yaşadı?
İlk üç yılda sürgün edilenlerin yüzde 20 ila yüzde 46’sı açlık, bitkinlik ve hastalıklar nedeniyle öldü. Birinci yılda ölenlerin yarısı 16 yaşını geçmemiş çocuklardı. Temiz su bulunmaması, kötü hijyen koşulları ve tıbbi yardım olmadığı için sürgün edilenler gittikleri yerlere sıtma, sarı humma, dizanteri ve başka hastalıklar taşıdılar.
Özbekistan’daki koşulları nasıldı?
Kırımlı Tatarların büyük bölümü askerlerin koruduğu, kontrollerin yapıldığı ve dikenli telli çitlerin çevrelediği kamplara konuldu. Bu kamplar, Stail döneminde kurulan ve Gulag olarak bilinen çalışma kamplarına benziyordu. Gelenler büyük tarım kooperatiflerinde, devlet çiftliklerinde, pamuk tarlalarında, madenlerde, inşaatlarda ve fabrikalarda çalıştırıldı.

Sürgün propagandası sayesinde yerel halk arasında Kırım Tatarları ‘vatan haini ve halk düşmanları’ olarak tanıtıldı. 1948 yılında Moskova Kırım Tatarlarını hayat boyu yerleşimci olarak tanıdı. 1957 yılına kadar Tatarlar kendi dillerinde ve kimlikleriyle faaliyet gösteremediler.
Tatarlar ne zaman Kırım’a dönebildi?
1950 ve 60’larda Tatarlar vatanlarına dönmek için Özbek kentlerinde düzenledikleri eylemlerle mücadele verdi. Zamanla Kırım Tatarlarının hakları genişledi ama Tatarların Kırım’a dönüşü 1989’a kadar gerçekleşmedi.
Kırım Tatarları için son zorluk Rusya’nın Kırım’ı Mart 2014’te ilhak etmesi oldu. Baskı altında hisseden bazı Tatarlar Kırım’ı terk etti.
Sürgün soykırım anlamına mı geliyor?
Bazı araştırmacılar ve muhalifler Tatarların sürgününün Birleşmiş Milletler’in soykırım tanımına uyduğunu savunuyor. Bu araştırmacılar Sovyetler Birliği’nin Kırım Tatarlarını etnik bir grup olarak yok etmeyi planladığını ve bu yolda adım attığını düşünüyor. Buna karşın tarihi çalışmalar ve diplomatik belgelerde Kırım Tatarların zorunlu yeniden yerleşimi soykırım değil sürgün olarak tanımlanıyor.

Kırım Sürgünü’nün 75. yıl dönümü nedeniyle, sürgünün yaşayan şahitleri Dilaver Mustafaev ve Zehra Mustafaeva çifti, AA muhabirine o zorlu yılları anlattı.
Sürgünden sonra adi Selo Zelenoe olarak değiştirilen Kırım’ın Tatarosman köyünde doğan bugün New York’un Brooklyn bölgesinde yaşayan 90 yaşındaki Dilaver Mustafaev, o dönem köyde 33 ailenin yaşadığını ve ailelerin de tarımla uğraştığını aktardı. Mustafaev, Rus askerlerinin 18 Mayıs 1944’te sabaha karşı köylerine baskın yaptığını belirterek, şunları söyledi:
“14-15 yaşlarındaydım. Sabaha doğru karanlıkta kapıyı kırar gibi açarak üç silahlı asker içeri daldı. Annem, babam ve 3 kardeşim, korkuyla yataklarımızdan fırladık. ‘Size 15 dakika müsaade, alacağınızı alın, evi boşaltın!’ diye bağırdılar. ‘Bizi nereye götürüyorsunuz?’ diye sorduk. ‘Kırım halkı Sovyetlere ihanet etti, buradan gidiyorsunuz!’ dediler, başka bir bilgi vermediler. Annem ağlıyor, hepimiz şaşkınız, asker ‘hadi hadi!’ diye sıkıştırıyor, dakika sayıyor. Yanımıza kuru erik, fındık, ekmek gibi alelacele elimize geçen şeyleri aldık, çıktık. Ardımızdan kapıyı çivilediler, o evden son çıkışımız oldu.”
“Hayvan taşınan vagonlara bindirdiler”
Askerlerin köyde yaşayan herkesi köyün kenarındaki tütün ahırında topladığını kaydeden Mustafaev, yaklaşık 100 askerin de kaçmasınlar diye etraflarını sardığını anlattı.
Mustafaev, şöyle devam etti:
“Orada bizi bir-iki saat gün ağarana kadar tuttular. Sonra askeri kamyonlar geldi. Bizi iğne atsan yere düşmeyecek şekilde kamyonlara sıkıştırıp tren istasyonuna götürdüler. Eski, köhne, paslı, leş gibi kokan iki katlı hayvan taşınan vagonlara doldurdular. Çocuklar, kadınlar, hastalar ilk kata, bizler de eğilerek ikinci kata çıktık. Başka köylerden getirdikleri Tatarları da boş buldukları yerlere tıktılar. Ve akıbetimizin ne olacağını bilmediğimiz yolculuk başladı.”
“2-3 günde bir kömür kovasından bir bardak çorba içtik”
Yaklaşık bir ay vagonlarda yarı aç yarı tok yolculuk yaptıklarını dile getiren Mustafaev, “Yolda yemek yok, 2-3 günde bir kömür kovasından bir bardak çorba verdiler. Tren şehirlerde ve normal istasyonlarda bizi kimse görmesin veya kaçmayalım diye durmuyor, çölde, ıssız açık alanlarda duruyordu. Açlıktan, hastalıktan, havasızlıktan yolda birçok insan öldü.” diye konuştu.
Mustafaev, yolculuk sırasında vagonların rastgele, bir kısmının Özbekistan’a diğerlerinin de Sibirya’ya götürülmek üzere ayrıldığını, aynı vagon içinde olmayan aile ve akrabaların birbirinden koparıldığını belirtti.
Kendi vagonlarının Özbekistan’a devam ettiğini aktaran Mustafaev, “Bizi Özbekistan’ın yaşaması en zor ve kötü yerlerine götürdüler. Köylerden geçerken muhtarlar gelip tarlada çalıştırabilecek kişileri seçip ayırıyordu. Çocukları yaşlıları istemiyorlardı ama çoğumuz ya yaşlı ya da çocuktuk, gençler ve büyükler zaten Sovyet ordusunda askerdi, harpteydi.” dedi.
Mustafaev, Özbekistan’ın o zamanlar Golodnaya bozkırı denilen Mirzachul bölgesindeki Rodina çalışma kampına götürüldüklerine işaret ederek, “Çöl gibi kuru çatlak toprağı olan, etrafta kimsenin yaşamadığı, kapısı penceresi olmayan kamıştan yapılmış barakaların olduğu bir yerdi. Buralara pamuk ekmek istiyorlarmış, kanallarla su getirmişler ama insan yok, bizi köle gibi çalıştırmak için getirmişler.” diye konuştu.
Yaklaşık 60-70 kişi kaldıkları kampta kamıştan yatak ve ev yaptıklarını anlatan Mustafaev, Ruslara çalışan Özbek polislerin de başlarında “gardiyan” gibi beklediğini söyledi.
“Ölülerimizi çakallar yiyordu”
Mustafayva, köyün adeta “cezaevi” gibi olduğunu ifade ederek şunları kaydetti: “O köyden çıkmak yok, her akşam buradayız diye imza atıyorduk, diğer köylere cenaze için bile gidemiyorduk. Ayrı köylere düşen akrabalar birbirini göremiyordu. Sabahtan akşama her gün pamuk tarlalarında çalıştık. Sıtma, açlık, hastalıklardan kırılmaya başladık. Neredeyse her gün bir iki cenaze gömüyorduk. Halsizlikten kuru toprakta derin mezar bile kazamıyorduk. Bozkırda çok çakal vardı, mezarlığın etrafında dolaşırlar, cenazeden sonra toprağı eşeleyip ölüleri yerlerdi.”
30 aile geldikleri köyde 3 aile kaldıklarına dikkati çeken Mustafaev, sürgün kararı alan Sovyet lider Josef Stalin ölene kadar kimsenin o köylerden dışarı çıkamadığını ancak 1953’ten sonra Taşkent’e kaçabildiklerini dile getirdi.

“Tek kurşun atılmadan Tatarosman halkı yeryüzünden silindi”
Mustafaev, çalışma kampını ayrıldıktan birkaç yıl sonra ziyaret ettiğini anlatarak, “Yıllar sonra mezarlığa gidip dua edeyim diye Rodina’ya vardığımda orada yaşayan tek bir kişi bulabildim, bana mezarlığı sürüp pamuk tarlası yaptıklarını anlattı, kemikler ortalığa saçılmıştı. Ruslar, tek kurşun atmadan Tatarosman halkını yeryüzünden sildi.” diye konuştu.
Kırım halkının, Yahudilerin uğradığı soykırımdan çok daha ağır şeyler yaşadığının altını çizen Mustafaev, “Bizim nüfusumuzun nerdeyse yüzde 80’ini 90’ını yok ettiler. Yahudiler 2. Dünya Savaşı yıllarında uğradıkları zulümden dolayı el üstünde tutuldu ama bizim Kırım Tatarlarını hatırlayan olmadı, özgürlükleri ve toprakları geri verilmedi, hep hor görüldüler hala da hor görülüyorlar.” ifadelerini kullandı.
“Babam elinde fotoğraflarımızla bizi sokak sokak aramış”
Mustafaev’in eşi 84 yaşındaki Zehra Mustafaeva da sürgün sırasında 9 yaşında olduğunu anımsatarak, bunun sürgün değil “zulüm” olduğunu vurguladı. Zehra Mustafaeva, zorla bindirildikleri trenlerde, parmaklıklardan nerdeyse dışarıyı hiç göremediklerini, açlık ve hastalık yüzünden ölenlerin ise vagonlardan atıldığını söyledi. Eşi gibi kendi ailesinin de Taşkent’e yakın bir yere bırakıldığını belirten Mustafaeva, babası yanlarında olmadığı için aç ve susuz ortada kaldıklarını anlattı.
Mustafaeva, şöyle devam etti:
“Sürgünden hemen sonra babamın Sovyet ordusunda görevine son verildi. Kırım’a gelince ona da 24 saat içinde burayı terk edeceksin demişler, Özbekistan’a sürgüne gönderildiğimizi öğrenince, Taşkent’e bizi aramaya geldi. Elinde fotoğraflarımız aylarca bizi sokak sokak sorarak buldu. Eğer bizi bulamasaydı, açlıktan ölürdük. Babam Sovyet ordusunda savaştığı için biraz daha tolerans tanıdılar, Taşkent’in biraz daha kuzeyindeki Çirçik’te bir ev ve iş bulup yerleştik.”
“Tatarım diye tapu vermediler, 2. kez sürgün yaşadım”
Eşi ile görücü usulü evlendikten sonra 1958’de Semerkant’a taşındıklarını aktaran Mustafaeva, küçük kızının sağlık durumu nedeniyle 1977’de kızıyla Kırım’a döndüğünü ifade etti.
Mustafaeva, şunları kaydetti:
“Küçük kızıma hastalığından dolayı Özbekistan havası yaramıyordu. Büyük kızım tıp okuyordu, onu okulda, eşimi Semerkant’ta bıraktım, 11 yaşındaki kızımla Kırım’a giderek Sakı bölgesi Molochnoe köyünde bir tanıdıktan ev aldım ama Tatar olduğum için yetkililer evin tapusunu vermediler. Köyün muhtarı ve polis, ‘senin burada iznin yok, git buradan’ diye beni kovmak istedi. Benden başka Tatar yoktu. Bir gün 9 kişi gelip bizi zorla evden çıkardı. Eşyalarımızı toplayıp otobüse attı, bizi tren istasyonuna götürüp bıraktılar. Hakkımı aramak için çalmadığım kapı kalmadı, Moskova’ya kadar gittim. Semerkant’taki eşimi bile, ‘hanımını geri çağırmazsan, seni işten, büyük kızını da tıp okulundan atarız’ diye tehdit ettiler. 7 ay mücadeleden sonra parasını ödediğim evi orada bırakarak geri dönmek zorunda kaldım, ikinci defa sürgün yaşadım.”
1991’de, Sovyetler’deki Perestroyka dönemindeki yumuşamayla Kırım’a ilk sürüldükleri evleri görmeye giden çift, sözlerini şöyle tamamladı:
“Hepsine Ruslar oturmuş, etrafta bir tane Tatar kalmamış. Oralardan bir yer alalım istedik ama kesinlikle olmaz dediler. 1999’da ABD’de dişçi olarak yaşayan kızımızın yanına göç ettik, o zamandan beri de buradayız.”
Kırım Tatar Sürgünü
Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Josef Stalin’in emriyle 18 Mayıs 1944’te Kırım Yarımadası’nda yaşayan Kırım Tatarları, Özbekistan, Sibirya, Kazakistan gibi Orta Asya içlerindeki bozkırlara ve oblast denilen yönetim bölgelerindeki çalışma kamplarına sürüldü.
Kamuya açık kaynaklarda rakamlar değişiklik gösterse de 200 binden fazla Kırım Tatarının 2 gün içinde evlerinden çıkarılarak sürüldüğü, kötü ve çetin yol şartları nedeniyle açlık, susuzluk ve hastalıktan yaklaşık yarısının yollarda hayatını kaybettiği, sürgün yerine ulaşanların da aynı şekilde yarısına yakının kötü yaşam şartlarından dolayı öldüğü ifade ediliyor.
Tatarların, 1953’te Stalin’in ölümüne kadar sürgün yılları boyunca Sovyetler Birliği içinde Gulag sistemi olarak bilinen büyük ölçekli projelerde zorla işçi olarak çalıştırıldığı belirtiliyor.

KAYNAKLAR
Dr. Kemal Özcan – https://www.surgun.org/1944-surgunu
Turhan KAYA – https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/33731
Bülent TANATAR – Emel KIRIM Vakfı – https://www.surgun.org/1944-surgunu/4-kirim-tatar-surgunu-18-mayis-1944
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/05/160518_kirim_tatarlari_surgun
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/kirim-surgununun-hayattaki-taniklari-o-yillari-anlatti/1481307
https://www.enpolitik.com/takvim-yapragi/76-yillik-bir-trajedi-tatar-surgunu-ve-ruslarin-asirlardir-hayalini-kurdugu-turksuz-kirim-sevdasi-h321633.html
This entry was posted in ASİMİLASYON, EMPERYALİZM, FAŞİZM, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *