AMERİKA’nın KANLI TARİHİ * BEYAZ ADAM VE KIZILDERİLİLERİN KATLİAM TARİHÇESİ * Kızılderililere topraklarını terk etmeleri için çıkartılan “Yerli İskân Yasası” 28 Mayıs 1830 tarihinde uygulamaya sokuldu ve kızılderilerin soy kırımı başladı

Columbus’un San Salvador Adası, Batı Hint Adaları’na İlk Çıkışı.

BEYAZ ADAM VE KIZILDERİLİLERİN KATLİAM TARİHÇESİ

Naci Kaptan

Kristof Kolomb’un Seyir Günlüğünden

“… Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Keskin demir silâhları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar, ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silâhları yok. Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar. Elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz. “

Kızılderililer, Asya kıtasından Bering boğazını geçerek Amerika’ya gelmişlerdir. 10-25 bin yıl önce farklı kültür ve fizik yapısına sahip bu insanlar zamanla Amerika’da tek toplum olan Kızılderilileri oluşturdu. O zamanlarda kuzeyde deniz seviyesi buzullar nedeni ile düşüktü. Bering boğazı bir köprü vazifesi görüyordu. Avrupalılar kıtaya ayak bastığında yaklaşık 4.2 milyon, Güney Amerika’da ise 10 milyon yerli Kızılderili vardı.
Her Kızılderili topluluğunun az çok ayrı bir dili varsa da, genel olarak hepsi, bir şey anlatmak için kelime, ya da cümle değil, tek tek kelimelerin birleştirilmesiyle türetilen bileşik kelimeler kullanırlar. Mesela, “O kadın çizgili bir elbise giyiyordu.” cümlesinin yerine “kadın – çizgi – elbise” derler.
ABD Kızılderili katliamı (İngilizce Indian massacre), Amerika’nın Avrupalılarca sömürgeleştirilmesi sürecinde Amerika Birleşik Devletleri topraklarında ABD Kızılderililerine (ve Alaska Kızılderililerine) karşı Avrupa’dan göç eden Beyaz yerleşimciler ile bunların soyundan gelen Amerikalılar tarafından gerçekleştirilen katliamları nitelendirdiği gibi, Kızılderililer tarafından diğer Amerika yerlilerine ya da Beyaz yerleşimcilere karşı yapılan katliamları da belirtir. Katliamların bir kısmı ABD Kızılderili savaşlarının parçası olarak gelişmiştir.
Eski Dünya’dan gelen Avrupalı göçmen yerleşimcilerin Yeni Dünya’da Kuzey Amerika’nın yerlisi ABD Kızılderililerine karşı yaptıkları katliamların ilki İspanyollar tarafından 1539 yılında Florida’daki Timukua Kızılderililerine yöneliktir ve bu ilk katliamda 200 kadar yerli idam edilmiştir. İspanyol kâşif ve fatihi Hernando de Soto’nun bu ilk toplu kıyımından bir sene sonra Alabama’daki Mabila kale-kentinde gerçekleştirdiği ikinci katliamda ise yaklaşık 2.500 Çoktav Kızılderilisi katledilmiştir. 1492 yılındaki ilk seferinde Amerika’ya ulaşan Kristof Kolomb’dan 47 yıl sonra Beyazların gerçekleştirdiği bu ilk katliamdan sonra da ABD topraklarında Kızılderililere yönelik 65’ten fazla katliam kaydedilmiştir. ABD topraklarındaki Kızılderililere yönelik en son katliam ise 1911 yılında Amerikalılar tarafından yapılmıştır ve ismiyle müsemma olarak İngilizcede «Son Katliam» (Last Massacre) biçiminde adlandırılır.
Her şey Kristof Kolomb’un 1492 tarihinde Amerika’yı keşfetmesiyle başladı. Kristof Kolomb, Hindistan’a varmak üzere çıktığı deniz yolculuğunda Amerika’ya ayak basınca burasını Hindistan sanmış, yerli halka “Hintliler” adını vermişti. Bu yüzden, Hindistan’la ilgileri olmadığı halde, Kızılderililere bugünkü Amerikalılar da “Indian” (Hintli) derler. Kolomb’un buraya gelmesiyle kendi halinde yaşayan yerli halk, 500 yıl süren bir katliama yenik düştü.
Bartolome de Las Casas’ın yazdığı ‘Kızılderili Katliamı’ adlı eser, zulmü şöyle anlatıyor: “Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar ”

KIZILDERİLİ SOYKIRIMI
Yenidünya’ya ayak basan Avrupalılar, binlerce yıldır bu kıt’ada yaşayan ve büyük devletler kurmuş bulunan Kızılderilileri çeşitli yöntemlerle yok etmişlerdir. Savaşarak yenemedikleri yerlileri dünya tarihinin bilinen ilk biyolojik savaşıyla ortadan kaldırmışlardır.
Batı’nın tarihi ayıbı gün yüzüne çıkıyor KIZILDERİLİ SOYKIRIMI Batı ülkelerinde sürekli Ermeni soykırımı iddiaları günümüzde Türkiye’ye karşı her konuda dile getirilirken, 1492 yılında Avrupalılar tarafından ancak keşfedilebilen Yenidünya kıtasındaki yüz milyonlarca Kızılderili’nin barbarca soykırıma tabi tutulduğu göz ardı ediliyor. Yenidünya’ya ayak basan Avrupalılar, binlerce yıldır bu kıt’ada yaşayan ve büyük devletler kurmuş bulunan Kızılderilileri çeşitli yöntemlerle yok etmişlerdir. Savaşarak yenemedikleri yerlileri dünya tarihinin bilinen ilk biyolojik savaşıyla ortadan kaldırmışlardır.
Misyoner rahibeler rutin sağlık muayenesi adıyla Kızılderili köylerini gezerek çiçek hastalığı mikrobu yaymışlardır. Osmanlı Devleti’nin Kızılderililere gönderdiği çiçek aşısı ise muhatap bulunamadığı için etkisiz kalmıştır. Biyolojik soykırım…
Lord Jeffrey Amherst, on sekizinci yüzyılın ortalarında, Kuzey Amerika’daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı olarak büyük bir zafer kazanmış ve bir milyona yakın Kızılderili’yi birkaç haftada ortadan kaldırmıştır. Carl Waldman’ın “Kuzey Amerika Kızılderilileri Atlası” (Atlas of the North American Indian, NY: Facts on File, 1985) isimli eserinde, Şef Pontiac liderliğindeki Kızılderililer’in kuşatmasının “Biyolojik Savaş” yoluyla nasıl yarıldığına ilişkin açık ifadeler yer alır.
Araştırmacı-Yazar Levent Elpen bu konuda şu ifadeleri kullanır: Fransız desteğini alan Pontiac isimli Kızılderili Reisi; Delawareler, Huronlar, Illinoiler, Kickapoolar, Miamiler, Potawatomiler, Senecanlar, Shavneeler, Ottavalar ve Chippevalar gibi bir çok kabileyi bir araya getirerek, büyük bir Kızılderili ordusu kurmuş ve İngilizler’i geldikleri yere, Apalache Dağları’nın ötesine sürmeyi hedefleyerek saldırıya geçmişti. Pontiac’ın bu hedefi gerçekleştirmesi için, Pitt Kalesi’ndeki (bugün Pittsburgh şehri) İngilizler’i ortadan kaldırması gerekiyordu. Pontiac, bu amaçla 1763 yazında Pitt Kalesi’ni kuşattı. İngilizler Çiçek mikrobu bulaştırılmış battaniyeleri ve mendilleri Kızılderililere barış isteğinin hediyesi olarak gönderip salgın başlatarak birkaç hafta içinde karşısında savaşacak güçte bir tane bile Kızılderili birliği bırakmayarak büyük zafer (!) kazanmıştı.
Bizzat (Lord) Amherst, Ecuyer’e yazdığı mektuplarla bu taktiği vermiş ve onu cesaretlendirmişti.” Lord Amherst, mektuplarından birinde onları “İğrenç ırk” olarak tanımlamaktan çekinmemiş ve Biyolojik Savaş’ın Kızılderililerin “top yekûn imhası” için mükemmel bir araç olduğunu yazmıştı.
Ondokuzuncu yüzyılda ABD Ordusu, “Yerli Problemi”ni kontrol altına almak için, çiçek mikrobu bulaşmış battaniyeleri, özellikle büyük düzlüklerde yaşayan Kızılderililer’e göndermişti (Stearn and Stearn 1945, s.148). 1915’de Missisippi’de bir başka Amerikalı doktor, 12 yerliyi, pellagra hastalığının tedavisindeki araştırmaları için kobay olarak kullanmıştı. 1932’de Tuskegee Frengi Deneyi olarak bilinen çalışmada, 200 Kızılderili ve zenciye, kobay olarak frengi mikrobu bulaştırıldı. Bunlardan 100’ü ölürken geri kalanı kabilelerine geri gönderilmişti.
Toplu temizlik ‘Kızılderili Toplu Mezarları’ ile ünlü Kanada’nın Quebec eyaleti, 24 Nisan’ı resmen, ‘Ermeni Soykırımı’nı anma günü olarak kabul etmiştir. 1938 yılının nüfus kayıtları, o dönemde kızılderililer arasındaki ölüm oranının, ‘normal’ Kanada vatandaşlarına göre 25 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. 1854 yılında yapılan tarihin en büyük Kızılderili toplu katliamın üzerindeki esrar perdesi ise devam etmektedir.
Quebec’te bulunan toplu mezarların o katliama ait olduğunu öne süren Kızılderililerin bu bölgeye girmesi halen yasaktır. 16 Haziran 1763 tarihinde İngiliz General Amherst, Henry Bouget’e Kızılderili katliamlarının nasıl gittiğini sorduğunda şu ibretli cevabı almıştır: Quebec’in kurucularından Bouget, “İyi gidiyor ancak henüz hepsini temizleyemedik. Dağlara kaçtılar. Ormanlardaki ağaçların hepsi yerlileri korumaya çalışıyor gibi…” Sürek avı düzenlemişler Lord Amherst 16 Temmuz 1763 tarihli mektubunda Kızılderilileri hayvan gibi sürek avı düzenleyerek yok etmekten bahsederek, “Kızılderililere, bu aşağılık ırkı top yekûn İmha etmeye yarayan bütün diğer metotlar kadar iyi olan battaniye ile mikrop bulaştırmayı denemekle çok iyi yaparsınız. Onları, gayet etkili olabilecek sürek avı ile kovalama planınızdan da memnun olmalıydım ama bu şimdilik yeterli köpeğiniz olmadığı için çok uzak görünüyor” diyordu.
Hep vahşi gösterildiler Kızılderililer psikolojik harbe de maruz kaldılar. Yetişen gençler kendi kendisinden nefret etsin ve millî bilinç uyanmasın diye, filmlerde Kızılderililer hep vahşi ve kaba gösterilirken, “WASP” beyaz adam medeniyet getiren insan olarak tasvir edildi. Hollywood’un bu çalışmasından başka Kızılderili kızlar etnik pornografik unsur olarak kullanılarak millet bilincinin oluştuğu aile ocağı çökertildi.

Washington, Devrim’den sonra 1783’te New York’u gezerken Oneida kabilesinin temsilcileriyle bir araya geldi.
George Washington ‘un Kızılderililer ile mücadelesi
Amerika’nın, Kızılderililere karşı soykırımında önemli yer almıştır. Tümgeneral John Sullivon’a, 1779 yılında Iroquoilora saldırıp, ‘Yöredeki bütün yerleşim yerleri tamamen harabeye dönene kadar, barış amaçlı hiçbir görüşme önerisini dinlememe’ emri verdi. Sullivan emredildiği gibi yaptı ve ilk raporunda açıkladığı gibi, yerlilerin ‘geçimlerini sağlayan her şeyi yıkıp, yok ettiğini, vahşi hayvanlar gibi avlandığını’ bildirdi. Yapılan vahşet Washington tarafından da onaylanmıştır. Washington 1783’te Şunları söylemiştir; ‘Kızılderililer, Beyazlardan toplu yıkımdan başka bir şey görmeyi hak etmeyen vahşi hayvanlardır. Kurtlardan pek farkı yoktur, en sonunda her ikisi de, biçim olarak farklı olsalar da av hayvanlarıdır.’ Richard Drinnon – Facing West
Başkanlık dönemi
1787 yılında, Mayıs ayından Eylül’e kadar Philadelphia’da toplanan Kurucu Meclis’de, Amerikan Devrimi’nin liderleri yetersiz kalan Konfederasyon Maddeleri’ni değiştirmekle görevlendirilmişti. Diger eyaletlerin 54 temsilcisiyle birlikte katılan Washington oybirliğiyle Kurucu Meclis’in başkanı seçildi. Tarafsız kalmaya çaba gösteriyor olmasına rağmen yürütme gücüne ağırlık veren bir anayasanın hazırlanmasında ve onaylanmasında büyük rol oynadı.
Anayasa tartışmalarında ilk defa ikili parti sisteminin özelliklerini içeren siyasi görüşler belirginleşmişti. Başkanlık kurumunun tasarımında, yürütmenin zayıf olmasını savunanlarla güçlü olmasını savunanlar çarpıştılar. Güçlü olmasını savunanlar, kuvvetler ayrımını gerçekleştirebilmek ve yasama gücüne karşı denge oluşturabilmek için başkanın bağımsız olmasını talep ediyorlardı. Kudretli yasama organları olan bazı eyaletlerdeki demokratların seçkin sınıfı korkuttuğu gelişmeler, caydırıcı örnek olarak gösterildi.
13 eyaletin 9’u anayasayı onaylamasından sonra, Konferderasyon Kongresi delegeleri yeni devlet başkanı olarak adı herkesin ağzında dolaşan George Washington’u 30 Nisan 1789’da, ABD tarihinde oybirliğiyle seçilen tek başkan olarak bu göreve seçti. Washington’un seçilmesinin başlıca sebepleri, siyasi ve askeri kazanımlarının yanı sıra partilerüstü tutumuydu.
Birinci ABD kongresi Washington’a yılda 25000 Dolar (1789’da büyük bir miktar) maaş ödemeyi kararlaştırdı. Maddi durumu iyi olan Washington, kamunun hizmetinde lider imajina sahip olmasına değer verdiği için, maaş almayı redetti. Washington’un kendine önerilen maaşı redetmesi ile tehlikeli bir durum ortaya çıkmıştı. Başkanlık görevi için, gelire ihtiyacı olmayan, sadece varlıklı kesimlerden adaylar çıkması gelenek olacaktı. Oysa, ABD’nin kurucu üyeleri, gelecekteki başkan adaylarının geniş bir kitleden çıkmalarını istiyorlardı. Bu yüzden, kongrenin ısrarı üzerine, Washington sonunda maaş almaya ikna oldu.
Washington
Washington, başkanlık görevini, Avrupa soylularının saray yaşantısına benzetmeden, törenlere ve görkeme, cumhuriyete uygun tarzda yaklaşarak yerine getirdi. Bir çok daha haşmetli yakıştırmalar arasında, ’Mr. President’ (Sayın başkan gibi) olarak hitap edilmesini kendine en uygun olarak görüyordu. Yetenekli insanlardan oluşan kabinesini düzenli halde toplayarak, kabine üyeleriyle tartışarak, ancak son kararı kendi verip uygulayarak, iyi bir yönetici olduğunu gösterdi.
ABD’nin siyasi geleceğinde partilerin kurulmamasını ümit eden Washington’un kendisi de partisizdi. Ancak, kendisine yakın bakan ve danışmanları, zamanla oluşacak siyasi partilerin iskeletini kuran iki gruba bölünmüşlerdi. Ülke ekonomisini güçlendirme amacıyla, o zamanın bakış açısıyla uçuk planları olan Maliye bakanı Alexander Hamilton, merkezci ve eliter Federalist Party’nin temel hatlarını atıyordu. Jeffersonian Republicans’in (Jefferson’cu Cumhuriyetciler) kurucusu İçişleri Bakanı Thomas Jefferson, Hamilton’un planlarına kesinlikle karşıydı. Bu durumda, Washington kendisini Hamilton’a daha yakın görüyordu.

Kızılderililerinin Kültüründe Aile Hayatı
1791 yılında kongrenin, alkollü içeceklere tüketim vergisi uygulamaya başlaması, sınır bölgelerinde, özellikle Pensilvanya’da protestolara sebep oldu. 1794 yılında Washington’un, protestocuların eyalet mahkemesinin karşına çıkartılmaları için talimat vermesiyle, sözkonusu protestolar, tarihe ’Whiskey isyanı’ (Whiskey rebellion) olarak geçerek, geniş çapta ayaklanmalara dönüştü. Gelişmelere karşı önlem almak için Federal ordunun yeterli güce sahip olmaması sebebiyle Washington, 1792 yılında yürürlüğe girmiş bir yasaya dayanarak birçok eyaletten milisler topladı. Valilerin gönderdiği yaklaşık 13000 kişilik bir birliğin başına geçerek isyan halinde bölgelere doğru hareket etti. Olaylar şiddete dönüşmeden yatışmıştı. Federal hükümet yeni anayasa altında, ülke ve vatandaşlar üzerinde otorite sağlamak için ilk defa askeri güç kullanmıştı.
Başkanlığın yeni bir kurum olduğunun, attığı her adımın sonraki başkanlar için örnek teşkil edeceğinin bilincindeydi Washington. Başkanlığı milli bütünlüğün sembolü ve halkın Amerikan özelliğini (karakterini) şekillendirmek için alet olarak görüyordu. Başkan iç siyasette denge için çaba gösterdi. Yönettiği kabinesinde her iki büyük parti, Federalistler ve Demokratik-Cumhuriyetçiler aynı oranda temsil edildi.
Fransız Devrimi’ne karşı pasif tutumundan dolayı eleştirilere rağmen, 1792’de üç çekimser oya karşın tekrar oybirliğiyle ikinci bir dönem için başkanlığa seçildi.1792-97 yıllarında sürdürdüğü ikinci başkanlık döneminin 1797’de sona ermesinden sonra bir daha aday olmayacağını açıkladı. Yerine başkan yardımcısı John Adams seçildi. Washington bir süre sonra 1799  ‘da öldü. Masonluğun ABD’deki kurucularından kabul edilir.

Sioux kabilesi
Katliamlar
1637 Pequot kabilesinin aldığı askerî destekle İngiliz kolonici John Mason tarafından katledilmesi: Mason hiç vicdan azabı duymadı, çünkü bu katliama Tanrı’nın aracı olduğunu düşünüyordu. Puritan inancına göre kâfirleri öldürmek bir cürüm değil, aksine iyi bir harekettir. Amerika’nın bir çok bölgesinde Kızılderililer’in İncil’de yok edilmesi emredilen ırk olduğu iddiasıyla seri katliamlar işlendi. Kızılderililer, insan-altı yaratıklar olarak kabul edildiler; sömürülmeleri ve boğazlanmaları ilâhî bir etkinlikti. Hristiyanlığa geçmeye direnen Kızılderililer için kanunlar çıkartıldı, onlar için ölüm cezası uygun görüldü.

Tonkawa Kızılderilileri – 1898
1539 Napituca Katliamı: Florida’da kendisine direnen Kızılderili Timukua savaşçıları yenildikten sonra, İspanyol kâşif ve fatih Hernando de Soto 200 kadarını idam etmiştir ve bu katliam, ABD topraklarında Avrupalılar tarafından gerçekleştirilen en büyük çaplı ilk toplu katliamdır.

12 Mayıs 1623 Pamunkey Barış Görüşmeleri: İngilizlerin davet ettikleri Powhatan (Pamunkey) reislerini “barış konferansı” sırasında 200 kadarını zehirli şarapla, 50 kadarını da fiziki saldırıyla öldürdü.

22 Mart 1824 Fall Creek Katliamı: Madison County, Indiana’daki altı Beyaz yerleşimci tarafından kabilesi belirsiz 9 Kızılderili soyuldu ve öldürüldü. Katliama karışan beyazlardan üç tanesi mahkeme kararıyla asılarak idam edilmiştir ve bu dava Kızılderilileri katlettikleri için Beyazların infaz edildiği ilk davadır.

Gözyaşları Yolu: Kızılderililer topraklarında altın bulunmasına sevinemediler, çünkü bu onlar için sürgün ve katliam demekti. ABD ordusu, 1838’de Cherokee’leri esir kamplarına toplayarak yukarı Batı’ya doğru yürüyüşe geçirdiler. Zorlu ve çetin bir kış yolculuğu esnasında Cherokee kabilesinin üçte biri telef oldu. Zorla yaptırılan bu tehcir hareketi tarihe ‘Gözyaşları Yolu’ olarak geçti.

23 Ocak 1870 Marias Katliamı: Binbaşı Eugene M. Baker komutasındaki ABD Ordusu tarafından Montana’da Marias Nehri yakınlarında Karaayaklar konfederasyonunda Pikani Karaayakları kabilesinden çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan 173 kişinin öldürüldü.

Yaralı Diz Katliamı: Lakota Siuları ile Amerikan askerleri arasındaki son büyük çatışma olarak tarihe geçmişti. 29 Kasım 1890’da Birleşik Devletlerin beş yüz kişilik 7. Süvari alayı Minneconjou Lakota yerlilerinin kamp yerlerini çevirmiş ve çıkan çatışmada, Kızılderili şefi Koca Ayak’ın da aralarında bulunduğu 62’si kadın ve çocuk toplam 153 Siu öldürülmüştü. 1890’da Wounded Knee’deki Siu katliamı Kızılderili özgürlüğünün sembolik olarak sonu oldu.

Amerika’da Kızılderililere karşı çağın en vahşi
Soykırımı 28 Mayıs 1830 tarihinde başlatıldı.


Kızılderililer, beyaz adam tarafından 1539-1911 yılları arasında 134  ayrı katliamda öldürülmüştür.  Alabama’da, 1813 yılında Creek, Florida’da 1817 yılında Seminol ve Michigan’da 1827’de Kızılderili kabileleriyle yapılan savaşlar, tam bir soykırımla bitmiştir.
28 Mayıs 1830’da ABD Başkanı Andrew Jackson, Amerikan Kızılderililerinin yurtlarından çıkarılmasına ve başka yerlere sürülmelerine olanak tanıyan Yerli İskân Yasası’nı imzaladı. Bu yasa sonucunda yüz binlerce Kızılderili zor kullanılarak yurtlarından çıkarıldı. Binlercesi öldürüldü.
Yerli İskân Yasası, 28 Mayıs 1830 tarihinde ABD başkanı Andrew Jackson tarafından imzalanan Mississippi  doğusunda yaşayan yerlilerin yurtlarından çıkarılmasına yönelik bir Birleşik Devletler hükümet politikasıdır. Mississipi’nin doğusundaki topraklara göçmen akınının hızlandığı 1820’lerin ortalarında beyazlar, barışçı Yerlileri bile yurtlarından sürmeye yöneldiler.
Başkan Andrew Jackson’ın desteklediği bu tutum Yerli İskân Yasası’yla resmi bir nitelik kazandı. Yasa Yerlileri topraklarından çıkarmak için anlaşmalar yapılmasını öngörüyordu, ama çoğu kez zora başvuruldu. Beş Uygar Kabile olarak anılan güneydoğudaki Çikasov, Çoktav, Seminole, Çeroki ve Krik kabileleri kendi ekili arazilerini bırakıp sürekli tapu vaadiyle Yerli Toprakları (bugünkü Oklahoma) denen tanımadıkları bir bölgeye gitmeyi kabul etmediler.
Bunların çoğunun kendilerine ait evleri, temsili yönetimleri, misyoner okullarına giden çocukları ve çiftçilik dışında meslekleri vardı. 1830’larda 100 bin kadar Yerli askeri güç kullanılarak batıya göçe zorlandı. Gözyaşı Yolu olarak tarihe geçen bu zorunlu göç sırasında çoğu kelepçeli olan Yerlilerin dörtte biri yolda öldü. Bu yasadan 180 yıl sonra 2010 yılında ABD İdaresi resmen Kızılderililerden özür dilese de zulme uğrayan Kuzey Amerika’nın gerçek sahibi yerlilerin torunlarının yüreğinden o izleri silebilir mi?

Küresel haydut ABD, Kızılderili soykırımı üzerine kurulmuştur

Gürbüz Evren – 14 Aralık 2019

Amerika Birleşik Devletleri topraklarının gerçek sahipleri olan Kızılderilileri soykırıma uğratan Amerikan Kongresi’nin Türkiye’ye attığı soykırım iftirası hiç inandırıcı değildir.
Çeyen, Çeroke, Apaçi, Comançi, Siyu, Kara ayak, Seminol, Navajo isimleri en çok duyulan Kızılderili kabileleridir. Ama yüzlerce kabile daha vardır. Kızılderililer, 1600’lü yılların sonlarından itibaren Avrupa’dan kitleler halinde gelen bugünkü Amerikalıların dedelerine kucak açıp, yiyecek içecek verip, yerleşmelerine yardım ettiklerinde başlarına geleceklerden habersizdiler.
Özellikle 13 İngiliz kolonisinin birleşip İngiltere’den bağımsızlıklarını ilan ettikleri 4 Temmuz 1776, Kızılderililer için sonun başlangıcı olmuştur. Bu tarihten sonra Amerikan yönetimi planlı olarak harekete geçerek, Güneydoğu ve Doğu bölgelerini Kızılderililerden temizlemeye başladı.
Luisiana, Missisipi, Alabama, Florida gibi eyaletlerde büyük bir Kızılderili kıyımı için düğmeye basıldı. Öncelikle Shawnee kabilesi Missisipi’nin batısındaki Kızılderili kabileleri bir araya getirerek, beyazları topraklarından atmaya çalıştı. Binlerce Kızılderili bu girişimin bedelini ağır ödedi.
Amerikan ordusundan Binbaşı Albert Harrison, bölgede yürüttükleri etnik temizlik için “Askerlerimin özellikle yerli çocukların öldürülmemeleri konusunda emirlerimi dinlemesi karşısında çaresiz kaldım. Emirler konusunda bilgi kirliliği dolaşıyordu. Bazı çavuşlara üst kademe komutanlardan gizli emirler geldiği ve tek bir Kızılderili’nin hayatta kalmayacağı şekilde acımasız davranmalarının istendiği söyleniyordu. Konuştuğumuz üst düzey subayların çoğu durumdan habersiz gibi gözükse de, toplu öldürmelere göz yumuyorlardı” demektedir.
Binbaşı Harisson’un günlüğündeki 19 Haziran 1809 tarihli bu ifadeler 2 kuşak sonraki torunları tarafından, “The bitter truths in our land: slaughter” başlığıyla yayınlanmıştır.
Alabama’da, 1813 yılında Creek, Florida’da 1817 yılında Seminol ve Michigan’da 1827’de Kızılderili kabileleriyle yapılan savaşlar, tam bir soykırımla bitmiştir. Bu olaylardan yıllar sonra Amerikan ordusunun en tanınmış soykırımcı komutanlarından biri olarak görev alan General George Armstrong Custer, söz konusu savaşlar için tüyler ürperten değerlendirmeler yapmıştır.
Arkadaşı General Philip Sheridan’a 12 Mayıs 1867 tarihinde yazdığı mektupta, yukarıda verdiğimiz yıllarda Kızılderililer ile yapılan savaşları hatırlatarak, “Bugün hala daha vahşi yerlilerle ile uğraşmak zorunda kalıyorsak, bunun nedeni o savaşlardaki subayların hatasıdır. Hepsinin kökünü kazıyacak şekilde yok edip diğerlerine korku salınmadığı için yarı çıplak vahşiler ürediler, karşımıza çıkma cesareti gösteriyorlar. O yıllardan önce doğmamış olmam en büyü şanslarıdır. Eğer o yıllarda yaşayıp ve süvarilerin başına geçseydim. Bu vahşileri, geriye tek bir tanesi kalmayacak şekilde dünyadan silerdim” demektedir.
General Philip Sheridan, bugün Amerikan kamuoyunda bir masal kahramanı olarak gösterilen General Custer’i, 12 Ocak 1868 tarihinde, “Hayalini gerçekleştir. Ne kadar acımasız olunacağını o vahşilere kanıtla” sözleriyle göreve çağıracaktır.
Custer, arkadaşını mahcup etmeyecek ve Nisan 1868’de Washita River bölgesinde, Çeyen kabilesine saldırarak, sadece yerlileri değil, hayvanlarını da katletmiştir. Ama Custer’in ölümü de Kızılderililerin elinden olmuştur. General Custer, 3 yerli kabilesi ile Little Big Horn bölgesinde yapılan savaşta öldürülmüştür.
Ona bir asker, bir savaşçı bir erkek gibi ölme onurunu vermek istemeyen Kızılderililer, Generalin kafa derisini yüzmemiştir. Kafa derisi yüzme alışkanlığının Kızılderililere özgü olduğunu yaymalarına rağmen kafa kesme âdeti Amerikalılara aittir.
Amerikan Devleti, 1854 yılında yaptığı duyuru ile Kızılderili kellesi başına 5 dolar ödeyeceğini açıklayınca askerler, altın arayıcıları, kanun kaçakları başta olmak üzere her kesimden Amerikalı, Kızılderilileri yakalayıp kafalarını kesmeye başladı. Öyle ki devlet binalarının depoları ve bodrumları, Kızılderili kafataslarıyla dolup taşınca, Başkan Franklin Pierce devreye girmek zorunda kalmıştır.
Pierce’in, “Kızılderililerin kesilmiş kafalarını bulunduklarını depolardan hızla toplayıp ücra bölgelerde açılacak çukurlara gömülmesi, uzun yıllar sonra bu konuda bizi suçlamak amacıyla kanıt arayanlara fırsat sunmamak için önemlidir” sözleriyle verdiği talimata tam anlamıyla uyulmamıştır.
Buna çok sinirlenen Başkan Pierce ise “Vahşilerin kellelerini yok etmeyenleri ortadan kaldırmak zorunda kalacağım” sözleriyle yetkilileri uyarmıştır.
Soykırımcı Amerikan devletinin insanlık tarihinde ilk kez kullandığı yöntemlerinden biri de hastalıkla yok etmek olmuştur. Alınan bir karar ile 16 bini Çeroke 110 bine yakın Kızılderili, 28 Ağustos ile 4 Aralık 1838 tarihleri arasında Georgia Eyaletinden Oklahoma çölüne sürüldü.
İşte bu sürgün sırasında olabildiğince çok sayıda yerlinin ölmesini planlayan Amerikan ordusu, biyolojik silahı da ilk kez devreye soktu. Sürgüne gönderilen Kızılderililere dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırıldı. Çoğunluğunu çocukların oluşturduğu binlerce insan sürgün yolunda bu şeytani planın kurbanı oldu.
Soykırımın en iyi örneği olarak gösterilebilecek bu sürgün, bir askeri doktorun 1853’de Alabama’da yayınlanan hatıralarında (Sad memories of a military doctor) çok ağır ifadelerle yer almıştır.
Kızılderili konvoylarına eşlik eden askeri birliklerde görevli Binbaşı Jack B. McConville, “Atımın attığı her adımda insanlığımı sorguladım. Ölen her yerlinin ardından doktorluğumu sorguladım. Hastalara müdahale edemedim, çünkü yola çıkmadan önce depodan ilaç almam yasaklanmıştı. Bu toprakların gerçek sahibi Kızılderilileri vahşiler olarak tanımlayan biz Amerikan vatandaşlarına hangi insanlık dışı sıfat yakışır? Madem uygar insanlarız, peki bu zavallılara yaptıklarımızı nasıl izah edecek, katliamlarımızı tarihin neresinde saklayacağız?” demektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulduğu 4 Temmuz 1776 tarihinden itibaren planlı bir şekilde soykırım uygulanan Kızılderililerin ölü sayısına ilişkin farklı rakamlar bulunmaktadır. Dört milyondan başlayan ölü sayısı bazı kaynaklarda 20 milyona kadar ulaşmaktadır.
Sayı ne olursa olsun, bir gerçek var, o da, Amerika topraklarının gerçek sahipleri, Amerika Birleşik Devletleri tarafından planlı bir şekilde uzun yıllara yayılan soykırım uygulamasıyla yok edilmiştir.

https://veryansintv.com/kuresel-haydut-abd-kizilderili-soykirimi-uzerine-kurulmustur/
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, FAŞİZM, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ, KIZILDERİLİLER. Bookmark the permalink.

2 Responses to AMERİKA’nın KANLI TARİHİ * BEYAZ ADAM VE KIZILDERİLİLERİN KATLİAM TARİHÇESİ * Kızılderililere topraklarını terk etmeleri için çıkartılan “Yerli İskân Yasası” 28 Mayıs 1830 tarihinde uygulamaya sokuldu ve kızılderilerin soy kırımı başladı

  1. Emin says:

    Köşe yazınız için teşekkürler.ilaveten Abd li yazar Dee Brown,ın Kalbimi vatanıma gömün adlı bir kitabında detaylı belirtmiştir.Portekizli rahip B.De las casas Yerlilerin göz yaşları kitabın da soykırımı gözler önüne sermiştir.Kuzey Amerija,Güney Amerika -Avustralya-Yeni Zelanda.Ve Afrikada soy kırım ve kölelik devam etmiştir.Araştırmacı yazarın bu konudakitabı (SefaM.Yürükek)bulunmaktadır.sayğılarla…

    • Nacikaptan says:

      Sayın Emin Bey,

      Yorumlarınız ve yazılara katkılarınız için teşekkür ederim.
      Sağlık dileklerimle,
      Selam ve saygılar.

      Naci Kaptan

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *