OSMANLI ARŞİV BELGELERİNE GÖRE İŞGAL DÖNEMİNDE İSTANBUL (16 MART 1920- 31 ARALIK 1922) * Bölüm IX

OSMANLI ARŞİV BELGELERİNE GÖRE İŞGAL DÖNEMİNDE İSTANBUL
(16 MART 1920- 31 ARALIK 1922) * Bölüm IX

BAĞLANTILI YAZILAR
BÖLÜM I                                https://nacikaptan.com/?p=87261
BÖLÜM II                               https://nacikaptan.com/?p=87371
BÖLÜM III                             https://nacikaptan.com/?p=87397
BÖLÜM IV                              https://nacikaptan.com/?p=87573
BÖLÜM V                                https://nacikaptan.com/?p=87731
BÖLÜM VI                              https://nacikaptan.com/?p=87830
BÖLÜM VII                             https://nacikaptan.com/?p=87914
BÖLÜM VIII                           https://nacikaptan.com/?p=88129
BÖLÜM IX                              https://nacikaptan.com/?p=88147
BÖLÜM X                                https://nacikaptan.com/?p=88599
BÖLÜM XI                               https://nacikaptan.com/?p=88748
BÖLÜM XII                             https://nacikaptan.com/?p=88766

Türkiye’yi kuran ve Türk Milletini yok olmaktan kurtaran Gazi Paşa’yı,
Mavi gözlü sarı Kurt’u, Mustafa Kemal Atatürk’ü minnet ve saygıyla anarak;

Aşağıdaki yazı dizisini hatırlatmak adına “Keşke Yunan kazansaydı” diyeni/leri,  sarayda onurlandıranlara, Madalyalardan Atatürk’ün rölyefini kaldıranlara, T.C.yi silenlere, Andımızı yasaklayanlara, Cumhuriyet tarihi derslerinden Atatürk’ü ve İnkîlap derslerini kaldıranlara, namaz kılıyor gibi yaparak Vatan topraklarını, milli birikimlerimizi gizli pazarlıklarla yabancılara ve işbirlikçilere devredenlere, ithaf ediyorum. Bu kişilere ve benzerlerine Türkiye’mizin bugünlere nasıl geldiğini tekrar hatırlamak için İstanbul’un işgalini ve İstanbul’da işgal sürecinde günlük yaşamı anlatan bu yazı dizisini okumanıza sunuyorum.  Değerli tarihçi yazar Turgut Özakman’dan bir ön not düşmek isterim;

Dört yandan işgal edilmiş yoksul, çağdışı bir ülke. Para yok, silah yok, örgüt yok.. galipler yüz yıllık hazırlıklarının ürünü olan Sevr Antlaşması’nı dayatarak, Türkiye’yi parçalamak ve ebediyen denetim altında tutmak istiyorlar. Anadolu’yu 400.000 silahlı kuvvet işgal ediyor. Teslimiyetçi ve işbirlikçi İstanbul yönetimi Sevr’e, parçalanmaya, denetim altında yaşamaya razı olmuş. On yıl süren savaşlar halkı bitirmiş. Atatürk işte bu yaman koşullar içinde kurtuluş ve bağımsızlık bayrağını açıp milletiyle birlikte vatanını kurtaran adamdır.
Dahası var: Bağımsızlığın kazanılmasından sonra her alanda çağdaşlaşmayı ve kalkınmayı başlatır. Bu, bir büyük hayat hamlesi, sömürücü Batı’ya karşı da çok ciddi bir önlemdir. Büyük ve ebedi kurtuluş budur. Sömürüden, horlanmaktan, bilgisizlikten, ilkellikten, bağnazlıktan, kurbanlık koç olmaktan, Batı karşısında el pençe divan durmaktan, maddi manevi kölelikten kurtuluş!
Bu hamle iki ayaklıdır: Birinci ayak sosyal, kültürel, manevi kalkınma, ortaçağdan yeni çağa geçiş, kadının eşit haklar kazanması, aklın ve vicdanın özgürlüğe kavuşmasıdır; milletleşmedir, yani Anadolu Rönesansı ve hümanizmasıdır. İkinci ayak maddi kalkınmadır. 1923’te yüz küsur fabrika vardı, 1933’te, on yıl içinde, fabrika sayısı iki bin küsur olmuştur. Durgun, çağdışı bir köylü toplumu Cumhuriyetle birlikte silkiniyor; üretici, çağa açık, yaşayan bir toplum olmaya başlıyor. 15 yıllık kalkınma hızı ortalaması yüzde 10, sanayileşme oranı yüzde 19’dur ki.. dünya rekorudur. Atatürk işte bu müthiş hayat hamlesinin de öncüsü, mimarıdır. Bugün neyimiz varsa hemen hepsini kendisine borçlu olduğumuz insan. Açıkçası, dünyada hiç benzeri olmayan biri!
Naci Kaptan / 02 Nisan 2021

Dolmabahçe’de karaya çıkan İngiliz askerleri tepeden tırnağa silahlıydılar, fakat gelen geçene karışmıyorlar ve düzenli sıralar halinde verilecek emirleri bekliyorlardı.
Saat 9.40’da İtilaf devletleri Yüksek Komiserlerinin müştereken imzaladıkları notayı İngiliz Yüksek Komiserliği baş tercümanı Ryan, Sadrazam Salih Paşa’ya, Fransız Yüksek Komiserliği Siyasi Müsteşarı M. Ledoulx ise saat 10.15’te Saray Başkâtibi Ali Fuad Bey’e verdi. Notada, şunlar yazıyordu: “Fransa, Büyük Britanyave İtalya Yüksek Komiserleri, İstanbul kentinin Martın on altıncı günü saat ondan başlayarak Müttefik Devletlerin askeri işgali altına alınacağını zatıâlilerinize arza, Müttefikler Meclisi tarafından görevlendirilmişlerdir. Bu konuda komiserlerce alınan kararları içeren belgeler ilişiktedir.
Bundan başka, komiserler, sözde ulusal denen ve birçok yerde ve özellikle Adana ilinde çıkan olaylardan sorumlu olduğu kesin olan, bu harekatı yöneten Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının, Osmanlı Hükümeti ile hiçbir ilişkisi olmadığının duyurulmasını ve bu hareketin kınanmasını istemeye de anılan yüce meclisçe görevlendirilmiştir.
Şunu da Osmanlı Hükümeti’ne arz etmek zorundayız ki, böyle eylemler ve aşırıya varan durumlar yinelenirse, Türkiye ile barış koşulları şiddetlenecek ve daha önce gerçekleşmiş yardımlar geri alınacaktır. İstanbul’un işgalinin, barış koşulları benimsenip uygulanma yoluna konuluncaya değin süreceğini de ek olarak açıklamakla görevliyiz”. Notaya ilişik bildiri ise şöyleydi:
“Biz Fransa, Büyük Britanya ve İtalya Komiserleri Müttefik yüce meclisin
emirlerine uyarak aşağıdaki konulara karar veriyoruz:
1. İstanbul kenti 16 Mart saat ondan itibaren Müttefik Devletlerin askeri işgali altına alınacaktır.
2. Kentlerin işgalinden dolayı gereken bütün askeri önlemler, Müttefik Devletler  Komiserleri adına Müttefik askeri hükümetçe tasarlanacak ve uygulanacaktır.
3. Yukarıdaki maddede bildirilen önlemlerin gerektirdiğince Harbiye ve Bahriye Nazırlıkları işgal olunacak ve bunların bütün emirleri ve haberleşmesi denetlenecektir.
4. Telgraf, posta ve telefon denetimi
5. Polis ve bütün basın ile İstanbul ve askeri işgal bölgesi içinde düzenin ve kamu güvenliğinin korunmasıyla ilgili düzenlemelerin uygulanması çok sıkı bir biçimde denetlenecek”
İtilaf Devletleri aynı gün vilayetlere de gönderilen resmi bir bildiri de yayınladılar. Bu bildiri 17 Mart 1920 tarihli İstanbul gazetelerinde yayınlandı. Bu bildiride, beş buçuk sene evvel Osmanlı’nın kaderini elde eden İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanlarının Almanların telkinine kapılarak Osmanlı milletini harbe soktukları, bu haksız ve uğursuz siyaset sonucunda Osmanlı Devleti’nin ve Osmanlı milletinin bin türlü felaket geçirdikten sonra büyük bir mağlubiyete mahkûm olduğu ve İttihat ve Terakki reislerinin bile başka çare bulamayıp bir ateşkes imzalayarak ülkeden kaçtıkları belirtiliyordu.
Ayrıca ateşkesin imzasından sonra İtilaf Devletleri’nin çok ağır bir görev yüklendikleri, bu görevin Osmanlı Devleti’nde bulunan halkların din farkı gözetilmeksizin gelecekteki mutluluklarını, gelişmelerini güven altına alacak bir barışın temellerini atmaktan ibaret olduğu, fakat barış konferansı bu görevin ifası ile uğraşırken kaçak İttihat ve Terakki erkanının fikirlerinin taraftarı olan bazı kişilerin Teşkilat-ı Milliye adı altında bir teşkilat kurarak padişah ve hükümetin emirlerini hiçe saydıkları söyleniyordu.
Bu teşkilatın harpten tükenmiş olan halkı askerlik için topladığı, çeşitli milletler arasında nifak çıkardığı, milli yardım diyerek halkı soyduğu ve böylece barış değil yeni bir savaş dönemi açmak istediği, buna rağmen barış konferansının görevini yerine getirmeye devam ettiği ekleniyordu.
Barış konferansının İstanbul’un Türk idaresinde kalmasına karar verdiği, bu kararın şartlarının Bâbıâli’ye tebliğ edildiği, bu şartların; Osmanlı vilayetlerinde bulunan Hıristiyanların hayatlarını tehlikede bırakmamak ve İtilaf Devletleri askerleri aleyhinde ortaya çıkan hücumlara son vermekten ibaret olduğu belirtiliyor, İstanbul Hükümetinin bu ihtara bir dereceye kadar iyi niyet gösterdiği, fakat Teşkilat-ı Milli takma ismi altında hareket eden kişilerin hareketlerine devam ettikleri hatta İstanbul Hükümetini de kendi hareketlerine ortak etmeye çalıştıkları söyleniyordu.
Bütün bu sebeplerle herkesin yüksek hevesle beklediği barışın hükümlerinin tatbikini temin için gerekli tedbirleri almak zorunda kaldıkları, bunun için tek çare buldukları, bu çarenin de İstanbul’un geçici olarak işgali olduğu ve bu kararın bugün icra edileceğinden kamuoyunu aydınlatmak için şu maddelerin açıklandığı bildiriliyordu:
1. İşgal geçicidir.
2. İtilaf Devletlerinin niyeti saltanat makamının nüfuzunu kırmak değil bilakis Osmanlı idaresinde kalacak memleketlerde bu nüfuzu takviye etmek ve güçlendirmektir.
3. İtilaf Devletlerinin niyeti yine Türkleri Dersaadet’ten mahrum etmemektir fakat Allah korusun taşrada huzursuzluk ve katliam hareketleri olursa bu kararın değiştirilmesi muhtemeldir.
4. Bu nazik zamanda Müslüman, gayrimüslim herkesin görevi kendi işine gücüne bakmak, asayişin teminine hizmet etmek, Osmanlı Devleti’nin enkazından yeni bir Türkiye kurmak düşüncesiyle son bir ümidi mahvetmek isteyenlere kapılmamak ve hala saltanat merkezi kalan İstanbul’dan verilecek emirlere itaat etmektir.
Yukarıda adı geçen hareketlere iştirak eden kişilerden bazıları İstanbul’da tutuklanacak, onlar kendi fiillerinden ve o fiillerin sonucunda ortaya çıkan ahvalden sorumlu tutulacaktır. (16 / 3/ 1336 – İtilaf Devletleri Mümessilleri)
Resmi tebliğle birlikte İstanbul halkına yönelik General Wilson imzalı bir ilân da vardı. Bu ilânda, İstanbul’da sıkıyönetim olduğu, bu yüzden İtilaf kuvvetlerine mensup subay ve askerlerden veya İtilaf Devletleri ve tarafsız devletler elçiliklerinden alınmış belgesi olanlar dışında herhangi bir kimsenin kendi şahsi meskeni dışında silah, bıçak, hançer taşımasının, toplantılar yapmasının kesinlikle yasak olduğu bildiriliyor, bu düzenlemeye karşı çıkanların divan-ı harbe verileceği ve oradan çıkacak idam veya benzer cezalarla cezalandırılacakları da ekleniyordu. Bu ilâna ek olarak İtilaf Kuvvetleri Pasaport Dairesi de bir ilân vermiş ve İtilaf kuvvetlerine mensup deniz ve kara askerleri dışında hiç kimsenin, Galata’da merkez Rıhtım Hanı’ndaki Pasaport dairesinden vize almadan İstanbul vilayetinin Anadolu Feneri-Pendik hattından doğuya doğru herhangi bir noktaya yolculuk etmesine izin verilmeyeceğini bildirmişti.
Ayrıca İstanbul işgal komutanlığı halka yönelik bir bildiriyi de sokaklara asmıştı. “Dersaadet Ahalisine” diye başlayan bu bildiri de ahalinin sükûnetle hareket edip günlük meşguliyetlerine devam etmeleri, bu suretle hareket edip İtilaf kuvvetlerine düşmanca hareketlerden çekinirlerse müttefik askerler tarafından herhangi bir müdahaleye maruz kalmayacakları ve hayatlarının hiçbir tehlikeye düşmeyeceği bildiriliyordu.
Halkın bireysel haklarına ve mallarına riayet edileceği, fakat ahali bu husustaki görevlerini yapmazsa, harp icabı örnek teşkil edecek cezaların gerekeceği de ekleniyordu. Bildiride ayrıca, her kim olursa olsun emirlere karşı çıkıp, müttefik askerlere düşmanca veya zarar verici, genel asayişi bozucu neticeler getirecek veya müttefiklerin düşmanlarına yardım edecek ya da böyle bir teşebbüste bulunacak olurlarsa ya da bu beyannamenin aksine hareket edilecek olunursa Divan-ı harb tarafından mahkeme ile idam veya suçun gerektirdiği daha hafif bir ceza verileceği belirtiliyordu.
İtilaf Devletleri 16 Mart sabahının ilk saatlerinden itibaren başladıkları işgali günün ilerleyen saatlerinde genişletmeye devam ettiler. Gülhane Parkı ve Topkapı Sarayı’nın çeşitli mahallerinde noktalar belirleyip, giriş çıkışı yasakladılar82, Gülhane Parkı’nı Fransız askerleri, Yeni Postane’yi İngiliz askerleri işgal etti, Yıldız Sarayı’nın çeşitli mevkilerinde kontrol noktaları oluşturuldu, Istabl-ı âmire tamamen işgal olundu, Beylerbeyi’nde bulunan Jandarma Zabit Mektebi ile jandarma askerlerinin bulunduğu bölge işgal edildi ve hatta buranın işgali sırasında çatışma çıktı.
Üsküdar Jandarma Taburu ile Belediye daireleri de işgal edildi. Beyoğlu, Beşiktaş,  Şişli, Kasımpaşa, Kadıköy, Üsküdar ve diğer yerlerdeki caddeler İngilizler tarafından tutuldu, gidiş geliş durduruldu. Beyoğlu telgrafhanesi ile Boğaziçi’nde bulunan telgrafhanelerin bir kısmını, Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü’nü ve Harp Okulu’nu İngilizler işgal ederken, Fransızlar Ayasofya Camii’nin müze tarafında bulunan kuleleri üzerine makineli tüfekler yerleştirdiler.
Müttefik kuvvetler, İstanbul’un çeşitli bölgelerinde kontrolü sağlamak için semtlere de asker sevkettiler. Meselâ, Kısıklı, Bulgurlu, Çamlıca civarını kuşatıp, yolları tutmuşlar ve bu mıntıkaya giren çıkanları kontrol edip, silahlarına el koymuşlar, ayrıca Büyük ve Küçük Çamlıca sırtlarına mitralyöz ve top yerleştirmişler, Bostancı’dan itibaren İngiliz askerleri Osmanlı subay ve askerlerini toplayıp İstanbul’a veya başka bir mahalle göndermişlerdi.
Ayrıca yine İngiliz askerleri sabah saatlerinde Üsküdar merkez posta ve telgrafhanesini işgal ettiler, Üsküdar Jandarma Taburu Kumandanlığı ile Üsküdar polis merkezinde bulunan polis resmi telefon santrallerine asker koyarak telefonla haberleşmeyi men ettiler, ertesi gün sadece telefon ve posta haberleşmesine izin verirken, telgraf haberleşmesine yine izin vermediler. İngilizler özellikle telgraf ve telefon haberleşmesinin kesilmesi konusuna çok önem vermişler ve Harbiye Nezareti’nin kolordulara vereceği emirleri kayıtsız şartsız yasaklamışlardı.

Fatma Afyoncu –  http://www.tesis.org.tr/assets/view/userfile/249525.pdf

Naci Kaptan – Bölüm IX sonu – Devam edecek
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, ATATURK, Tarih, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *