KADIN GÖZÜNDEN * İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Sözleşmenin 4 temel ilkesi vardır:
1. Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi
2. Şiddet mağdurlarının korunması
3. Suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması
4. Kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili
işbirliği içeren politikaların hayata geçilmesi

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

FİDAYDA KILIÇKIRAN – 13 Ekim 2020

Neydi Bu İstanbul Sözleşmesi?
Bilen,bilmeyen sosyal medyada, paylaşıp durdu. Hatta konuyla hiçbir ilgisi olmayan insanlar tamamen yanlış anlaşılmış paylaşımlar bile yaptılar. Ben ise; benim okurlarım bilsin istedim. umarım keyifle okursunuz….
* Sibel Kaya; Antakya’da yaşıyordu.
41 yaşındaydı. Cezaevindeki eşi Ahmet Kaya’dan boşanmaya karar verdi. Ahmet; firar edip onu öldürdü…

*Gül Eda Canker; 19 yaşında Isparta’da yaşıyordu.
Erkek arkadaşından ayrılmak istedi; Zafer Pehlivan, ayrılmak istemiyordu. Sırf ayrılmak istediği için, onu boğarak öldürdü. Yetmedi,bıçakladı,sonra Instagram hesabından “Ömrü kısa, sevgisi sonsuz” yazdı.

*Melisa Kalem; 24 yaşında idi. İzmir’de yaşıyordu.
Şehmuz Selçuk ile hapishanede olduğu için birlikte olmak istemiyordu. Oysa Şehmuz; onu saplantı haline getirmişti. Açık cezaevinden izinli çıktığında pompalı tüfekle vurdu.

*Ayşe Tuğba Aslan; Yalçın Özalpay ile boşanmasından altı ay sonra satırla öldürüldü. 44 yaşındaydı Eskişehir’de yaşıyordu ve ölümünün ardından katil zanlısı hakkında 23 kez suç duyurusunda bulunduğu ortaya çıktı.

*Nihal Akar’ın canına kıyan, öz babasıydı. Emekli başkomiser Kemal Akar; kızının psikolojik problemleri olduğunu iddia ederek, sözde onu dertlerinden kurtarmak istedi. Kafasına iki el ateş etti, hem de uyurken.

*Saime Solmaz ve Kezban Kaya
anne-kız idi. Ağrı’da yaşarlarken Saime Solmaz’ın evli olduğu erkek; Üzerine sevgilisini kuma getirmek istedi. Saime Solmaz,Kezban ve on kardeşi buna karşı çıktı. Anne-kız bunun üzerine vurularak öldürüldü.

* Diyarbakır’da yaşayan Güllü Yılmaz evli oldukları Can Yılmaz tarafından 13 yaşındaki çocuklarının gözü önünde üzerine benzin dökülerek, yakılarak öldürüldü. Önceden kadın sığınma evinde kalmış ancak sonra evine geri dönmüştü.

* Nuray Gökalp 20 kez bıçaklandı.
* Birgül Bilal; kardeşinin önünde pompalı tüfekle vuruldu.
* Cevahir Çay; hakkında uzaklaştırma kararı olan kocası tarafından bıçaklandı.
* Halidiye ElHamit; dört yaşındaki çocuğunun önünde sopayla darp edilerek öldürüldü. Öldüğünde iki aylık hamileydi.
* Zübeyde Delen
* Sevgi Polat
* Emine Bulut
* Fatma Şengül
* Rabiya Tümkaya
* Münevver Karabulut
* Ceren Özdemir
* Pınar gültekin
* Filiz tekin
* Aslı Şahin
* Özgecan aslan
Daha sayılacak o kadar çok isim var ki…
Kadın örgütlerine göre; Özgecanın öldürüldüğü o günden bu yana 2 bine yakın kadın cinayete kurban gitti.
Hepsinin birer yaşamı, işi,okulu,ailesi, çocuğu olan kadınlardı ama öldürüldüler!!!
Ancak öldürülmeyebilirlerdi eğer, “İstanbul Sözleşmesi” gerçekten uygulansaydı.
2016’da 328
2017’de 409
2018’de 440
2019’da 474
kadın erkekler tarafından öldürüldü.
2019’da öldürülen 474 kadından 152 sinin, katili tespit edilemedi.
134’ü evli oldukları erkek tarafından.
25’i eskiden evli oldukları erkek tarafından.
51’i birlikte oldukları erkek tarafından.
8’i eskiden birlikte oldukları erkek tarafından.
29’u amca enişte kayınpeder kardeşin kocası gibi ailevi bağları olan erkekler tarafından.
19’u tanıdıkları tarafından öldürüldü.
Bir senede 15 baba kızlarını,
13 kişi abla ya da kız kardeşini öldürdü.
Türkiye’de son on senede kadın cinayetlerinin en az olduğu ve düşüş gösterdiği tek yıl 2011.  Yani İstanbul sözleşmesinin imzalandığı yıl.  Bilinen adıyla;
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ” resmi adıyla; “Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”
Mayıs 2011’de İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında imzaya açıldı. 46 devlet ve Avrupa üyeleriyle birlikte Recep Tayyip Erdoğan’ın “Taraf olunması, ülkemize hiçbir yük getirmeyecek. “ diyerek ve 2015’te’de belirttiği üzere; Çekincesiz imza koyduğunu ifade ettiği sözleşme;
İlk olarak Türkiye tarafından imzalandı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de; “Önemli bir iradedir. Gereğini yapmak hepimizin görevidir”. diyerek destek olmuştur. Sözleşme 12 bölüme ayrılmıştı. 80 maddeden oluşmaktaydı. İki temel dinamik ve 4 temel İlke üzerine kuruldu. Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddeti önleme ile mücadelenin temel standartları.
Devletin de bu konuyla ilgili yükümlülüklerini belirleyen uluslararası bir insan hakları sözleşmesi genel olarak.  İlkeleri; kadına yönelik her türlü şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi,  ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kavuşturulması, suçluların cezalandırılması, ve kadına yönelik şiddetle mücadele politikalarının hayata geçirilmesidir.
Dinamikleri ise; kadına yönelik şiddet,  ki buna kız çocukları da dahil!!
ve ev içi şiddet,kadın-erkek yaşı ya da cinsel yönelimi ne olursa olsun, fark etmeksizin herkesi kapsıyor ancak; kadınlardan ziyade erkekleri kapsaması sözleşmeye imza atan taraf devletlerin insiyatifine bırakılmıştır.
Mart 2012’de Türkiye; bu sözleşmeyi parlementoda onaylayan İlk ülke oldu ve Ağustos 2014’te sözleşme resmen yürürlülüğe girdi. Sözleşme kadına karşı şiddetin nedenlerini ,toplumsal cinsiyet kavramının tanımını yaparak vermekte. Buna göre kadına yönelik mevcut şiddet tarihten gelmekte ve eşit olmayan güç ilişkilerini ele almakta. Bu ne demek derseniz?
Örneğin ;
“Kadın kısmı Bu saatte dışarda mı olur”
“Kadın kısmı evde oturur çocuğuna bakar”
“Kadın dediğin sokakta kahkaha atmaz”
“Kadın etek giydiyse haketmiştir”
“Asıl o saatte o kadının orada (evli) adamla ne işi varmış”
Ve benzeri gibi söylemler tarihten beridir kadına yapıştırılmış çirkin ve kalıplaşmış etiketlerdir.
Ancak diğer tarafta da;
“Erkek adam ağlamaz”
“Adam gibi adam”
“Göster oğlum amcalara pipini”
Ve benzeri söylemler…
Kadın birlikte olursa yollu!
Erkeğin ise;elinin kiri” gibi…
söylemler, erkeğin karşısında kadını en baştan ezip, ötekileştirmeye yetiyor. Şüphesiz ezberletilen bu roller kadına yönelik şiddette en büyük pay sahibi.
Ve burada daha önceki yazımda da söyledigim gibi; sadece devlete değil, halka da özellikle de erkek çocuğu annelerine! Gerçekten çok iş düşüyor. Sizden daha önceki yazımda olduğu gibi kalben insan olarak Fidayda olarak rica ediyorum. Özellikle erkek çocuğu annelerine; Lütfen! böyle söylemlerle büyütmeyelim çocuklarımızı.
Sözleşmede erkeklerin de toplumda şiddete maruz kalabileceği kabul ediliyor. Ancak bunların kadınlara göre daha az travmatik, olduğunun da altı çiziliyor. Ancak şiddet, cinsel istismar, taciz, tecavüzün yanında; zorla ve erken yaşta evlendirilme, namus cinayetleri, psikolojik, ekonomik şiddet, ısrarlı takip, kadın sünneti, zorla kürtaj, zorla kısırlaştırma da kadına karşı şiddet tanımının içine alınmış durumda.
Sözleşmenin maddelerine gelecek olursak; önleme-koruma ve yargılama başlıkları altında toplanabilir. Şiddeti önleme maddeleri şöyle;
cinsiyet rolleri ve klişeler değiştirilmeli, farklı şiddet türleri ve travmaları hakkında toplumda farkındalık yaratılmalı, eğitimin her kademesinde eşitliğe alan konular ders müfredatlarına dahil edilmeli.
Eğitimin halka ulaşabilmesi için milli eğitim,medya ve özel kuruluşlarla işbirliği yapılmalı. Koruma için mağdurların ihtiyaçlarına ve güven içinde olmalarına büyük önem verilmeli. Mağdur ve çocuklarına psikolojik ve hukuki danışmanlığın yanı sıra tıbbi yardım sağlayan özelleşmiş destek hizmetleri sağlanmalı.
Yeterli sayıda sığınma evi tahsis edilip, günün her saati kullanılabilecek ücretsiz telefon yardım hattı sağlanmalı. Yargılama için ise; kadına yönelik şiddet suç sayılmalı! Bahane kabul edilmemeli!
Mağdurlar koruma tedbirlerinden yararlanabilmeli ve kolluk kuvvetleri yardım isteyenlerin anında yardımına gidip hemen müdahale etmeli yani kısaca “Kadına yönelik şiddette sıfır tolerans göstermeli.”  Ve sadece imzalayan devletin vatandaşlarına değil bu sorumluluklar, taraf devletin vatandaşı olmayan kadınları içinde aynı şeyler geçerli.
Yani göçmenlerin hayatı da önem arz ediyor.
Bu hususta imzalanan sözleşmeye göre; şiddet gösterene yardım ve yataklık da suç kabul ediliyor. Hatta suçu işleme girişiminde bulunmak bile suç!
Şiddet girişiminin ardından başlatılan cezai işlemlerde, kültür, gelenek, görenek, sözde namus, din…Bu tür eylemlerin gerekçesi sayılamıyor! Kabul edilmiyor! Yine sözleşmeye göre; arabuluculuk ve uzlaştırma yasak.
Suç işlendiğinde, suçun soruşturulması ve kavuşturulması mağdurun talebine göre yapılamıyor yani ortada bir şiddet kanıtı varsa bunun için mutlaka kadının şikayetçi olması gerekmiyor. Her şekilde cezai işlem uygulanmalı hale geliyor. Hatta şikayetçi olup sonradan şikayeti geri çekilse bile soruşturma işlemlerine devam etmek zorunda sözleşmeyi imzalayan devlet.
Bununla, kadının; “aynı evde yüzyüze bakacağız en iyisi şikayetimi geri alayım. “ vb gibi düşünme ve ya korkma ve ya tehdit edilme gibi sebeplerden ve en çokta; “şikayet ettiğimde ceza nasılsa almayacaksa öldürülürüm” Korkusunun da önüne geçilmiş olunuyor.
Başta ismini geçirdiğim bazı kadınların suç duyurusunda bulundukutan sonra öldürüldüğü, hatta bazılarının uzlaştırmadan sonra öldürüldüğünden söz etmiştim. Bu maddeler uygulansaydı hala hayatta olabilirlerdi.  İşte bu yüzden İstanbul Sözleşmesi yaşatır! deniyor.
Ancak Recep Tayyip Erdoğanın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar‘ın başkan yardımcılığını yaptığı Kadem’inde “Bu sözleşmeye yapılan itirazlar en hafif tabiriyle kötü niyetliliktir” diye nitelendirdiği O “en hafif tabiriyle kötü niyetliler” hala sözleşmeyi çarptırıp karalamaya çalışıyor.
Örneğin; sözleşme yerli ve milli değil (anlamadıkları her konuda araştırıp, okuyup öğrenmek yerine çokça sığındıkları cahil nidası) “Amerikanın oyunu” diyenlere gelsin bu cevap;
Sözleşmeyi hazırlayan sekiz kişi içinde Türk bir akademisyen de var. “Sözleşme erkekleri mağdur ediyor. “ diyorlar; oysa şiddete uğrayan bir erkek varsa bunun cezasını kesme insiyatifi devletin.
Yani o erkek haklarını; sözleşmeden değil, sözleşmeye uymayan imzacı taraftan sormalı. “Sözleşme eşcinselliği teşvik ediyor. “ diyenler var; sözleşme cinsiyeti,cinsel yönelimine olursa olsun herkesi kapsıyor.
“Aile yapısını bozuyor. “ diyenler var; sözleşmede aile tanımına dair bir şey yok. Sözleşme sadece evli çiftleri değil evli ve evlilik dışı tüm birliktelikleri aile bağı dahi olmasa bile tüm bireyleri kapsayan bir sözleşme.
“Dinimize,kültürümüze aykırı. “ deniyor. Oysa sözleşmede; kadın sünneti de yer alıyor, namusta. Yani sadece bizim kültürümüze yönelik bir saldırı olması mümkün değil, çünkü biz de kadın sünneti zaten yok.
Tüm dünya kültürünü kadına şiddette bahane olmamalı diye kapsıyor. Hiçbir din ya da kültür karşısında kadına şiddete karşı ayrım yapılamaz diyor. “İstanbul Sözleşmesi ile boşanmalar artıyor. “ diyenler var;
Mart 2018’de yapılan bir araştırmaya göre; boşanmaların %52’si sözlü ve ya fiziksel şiddet nedeniyle ki bu oran erkek ve kadın ortalaması. Sadece kadınların şiddet gördüğü boşanma davalarının oranı %69.3.
“Sözleşmeye göre kadınlar kafalarına göre koruma talebi alabilir. “ diyorlar. Oysa 2019’da tam 41.383 koruma başvurusu reddedilmiş. Bir de son zamanlarda; toplumu cinsiyetsizleştirme söylemi duyuyoruz. “İstanbul Sözleşmesi buna hizmet ediyor. “ diyorlar. Oysa sözleşme; cinsiyetin bir şiddet gerekçesi olmasını yasaklıyor!
Ve sözleşme ile en çok konuşulan konu; “kadın beyanı ile erkeğin hapise atılması.”
Kadın beyanı ile sadece tedbir kararı alınmakta. Hapse atılan varsa; demek ki, ortada bir suç da var.
Tüm bunları anlamak bu kadar zor değil inanın. Ben okuyucularımın; benim yazdığım her şeyi anladığına eminim. Zaten magazin haberlerini değil de bir şekilde benim yazılarımı okuyor iseniz Belli bir aydınlık seviyesinde insanlar olduğunuzu düşünmekteyim.
(Ben yazıyorum 🙂 benim yazılarımı okuyorsunuz diye değil; lütfen yanlış anlaşılmasın. Magazin haberleri yerine bu tarz bilgilendirmeli ve ya köşe yazılarını tercih ettiğiniz için. ) Yani ben okuyucularımdan eminim ama sizden ricam bu yazıyı paylaşın okutun okuyun sesimizi ne kadar çok duyurursak o kadar çok kişiye ulaşırız.
Yani İstanbul Sözleşmesi aslında; kadınların hayat sigortası. Ve çoğu kişi de bunun farkında esasında. Sözleşmenin Şubat 22’de Recep Tayyip Erdoğan; tarafından yeniden gözden geçirileceği gündeme gelmişti.
Temmuz 2020’de “Halk istiyorsa kaldırın. Halk ne derse o olur. “ açıklamasında bulunmuştu. Sayın Cumhurbaşkanı. Oysa araştırma şirketlerine göre; halkın %64’ünün sözleşmeden çekilmeyi onaylamadığı ortaya çıktı.
Hatta sözleşme daha sıkı uygulanmalı , koruma ve takibin üzerine daha fazla düşünülmeli çalışmalara yapılmalı. Sözleşmede geçen, eğitim şartları uygulanmalı. Daha titizlenerek sözleşmeye tam anlamıyla uyulmalı, uyulmalı ki ;
Gözümüzden sakındığımız kız çocuklarımızın dizi bile kanamasın. Güç bela şartlarda çalışılarak okutulan o pırıl pırıl genç kızlarımızın hayatı sönmesin. Kendine muhtaç çocukları olan annelerin canı alınmasın.

Yani kadınlar artık öldürülmesin !!!

Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik her türlü şiddetin son bulduğu günlerde görüşmek dileğiyle… İstanbul sözleşmesini sizlere yalın bir dille elimden geldiğince anlatmaya çalıştım sizden ricam paylaşmanız. Sürçülisan ettiysem affola…
Sevgiler
Fidayda Kılıçkıran – Alaçatı

https://www.bilgehaber.net/yazarlar/fidayda-kilickiran/istanbul-sozlesmesi/32/
This entry was posted in DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, KADIN HAKLARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *