TÜRKİYE’yi İŞGALE AÇACAK OLAN 1 MART TEZKERESİNİN PERDE ARKASI * (Dönemin başbakanı) Abdullah Gül’ün kabinesi, talebimizi onaylamıştı.

TEZKERE REDDEDİLDİ
“TBMM’den, gereği, kapsamı, sınırı ve zamanı Anayasanın 117’inci maddesine göre milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Yüce Meclise karşı sorumlu bulunan hükümet tarafından belirlenecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a gönderilmesine; etkili bir caydırıcılığın sürdürülmesi amacıyla Kuzey Irak’ta bulunacak bu kuvvetlerin gerektiğinde belirlenecek esaslar dairesinde kullanılmasına ve muhtemel bir askeri harekat çerçevesinde yabancı silahlı kuvvetlere mensup hava unsurlarının Türk hava sahasını Türk makamları tarafından belirlenecek esaslara ve kurallara göre kullanmaları için gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından yapılmasına, Anayasanın 92’inci maddesi uyarınca 6 ay süreyle izin verilmesi istendi. Tezkerede, en fazla 62 bin yabancı askeri personelin 6 ay süreyle Türkiye’de bulunması öngörülüyordu. Yabancı kuvvetlerin hava unsurları 255 uçak ve 65 helikopteri aşamayacaktı.”
Tarih, 1 Mart 2003…
Irak Savaşı’nın hazırlıkları en kritik aşamada… Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihi günlerinden birini yaşıyordu… Yukarıda içeriği anlatılan tezkere ile koalisyon güçleri kuzeyden Irak’a girecek, Saddam direnemeyecek ve işi çabucak bitirilebilecekti…
Meclis’te iki parti vardı; AK Parti’nin sandalye sayısı 361, CHP’ninki 178’di…
Oylamaya 533 milletvekili katıldı… Ve evdeki hesap çarşıya uymadı: 264 kabul oyuna karşılık, 250 ret oyu çıktı ve 268 salt çoğunluk sağlanamadığı için tezkere reddedildi… Savaş gemilerini İskenderun Limanı’nda bekleten ABD ve oylamada 95-100 civarında fire verdiği tahmin edilen AK Parti şaşkındı. Kamuoyu ikiye bölünüyor, ekranlarda ve gazete köşelerinde gelir-gider tabloları hazırlanıyordu.
“TÜRKİYE ABD’Yİ YARI YOLDA BIRAKTI”
Koalisyon güçlerine Türkiye topraklarını, Türk askerine de Irak’ın kapısını açacak tezkerenin reddedilmesi, okyanus ötesinde adeta deprem etkisi yaratıyordu.
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, 1 Mart tezkeresinin TBMM’de reddedilmesine kadar uzanan süreci ve o dönemde yaşananlara ilişkin düşüncelerini yıllar sonra yazdığı “Decision Points” adlı kitabında şöyle anlatacaktı:
“Türklere, topraklarını kullanmamıza izin vermesi için aylardır baskı yapıyorduk, böylece 4’üncü Piyade Tümeni’nden 15 bin askeri kuzeyden Irak’a sokabilecektik. Ekonomik ve askeri yardımda bulunma, Türkiye’ye Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) kilit programlarına erişim sağlaması için yardım etme ve Türkiye’nin AB’ye katılımına güçlü desteğimizi sürdürme sözü vermiştik. Bir noktada, izni alacağız gibi görünüyordu. (Dönemin başbakanı) Abdullah Gül’ün kabinesi, talebimizi onaylamıştı. Ancak TBMM 1 Mart’ta tezkereye ilişkin nihai oylamayı yaptığında, tezkere az farkla kabul edilmedi. Hayal kırıklığına ve hüsrana uğramıştım. Şimdiye kadar yaptığımız en önemli taleplerimizden birinde, NATO müttefikimiz Türkiye, Amerika’yı yarı yolda bırakmıştı.”
“SİYASİ BİR UTANÇ…”
Şaşkınlığa uğrayan sadece Bush değildi. Dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de ‘Bilinen ve Bilinmeyen’ isimli kitabında 1 Mart tezkeresinin reddedilmesiyle ilgili şunları yazacaktı:
“Amerikan yönetimi emindi. Ancak TBMM, jilet farkıyla ABD’nin geçiş talebini onaylamamıştı. Bölgedeki kilit bir NATO müttefikinden destek alınamaması, operasyonel açıdan ciddi terslik olmasının yanında, siyasi bir utançtı…”
ABDULLAH GÜL İLE HİLMİ ÖZKÖK ARASINDA TARİHİ DİYALOG
1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi, Türkiye’de de uzun süre tartışıldı. Tezkerenin reddedilmesi savaş karşıtlarını memnun ederken, bir kesim ise Türkiye’nin tarihi bir fırsatı kaçırdığını savunuyordu.
Dönemin Başbakanı Abdullah Gül, tezkere sürecinde dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile aralarında geçen tarihi diyaloğu, yıllar sonra şu sözlerle anlatıyordu:
“Askerlerin Başbakanlığa o kadar çok geldiği dönem olmamıştır. Kıbrıs çıkarması hariç. Genelkurmay Başkanı’na soruyordum, ‘Sabahtan öğlene kadar bakıyorum bardağın dolu tarafını görüyorum, öğleden sonra akşama kadar bakıyorum boş tarafını görüyorum’ diyordu.”
“ONDA DA BİR HAYIR VAR”
O dönem siyasi yasağı nedeniyle Başbakanlık koltuğuna oturamayan ve süreci dışarıdan yöneten AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ise 1 Mart tezkeresinin redddedilmesinden 9 yıl sonra şu açıklamayı yapıyordu:
“Ben 1 Mart tezkeresini savunanlardandım. O zaman Başbakan değil, genel başkandım ve 1 Mart tezkeresinde yeterli oy alınamadığı için malum, Irak’a girilmedi. Onda da bir hayır var. Daha sonra Başbakanlığım döneminde parlamentoda güven oyunu aldık. Tezkereyi geçirdik. Bu tezkereyi geçirdiğimiz zaman da oradaki kardeşlerimiz ‘Türkiye buraya girmesin’ dediler. Girmesin deyince ki; Sayın Bush o zaman beni arka arkaya telefonla önce arıyordu. Meclisten bunu geçirmem için. Daha sonra da aynı Bush yine beni telefonla aradığında şunu söyledi; ‘Bunu erteleyelim’. ‘Niye’ dedim. ‘Görüyorsunuz dedi, halk dedi şu anda istemiyor. Kuzeydeki kardeşlerimiz istemiyordu aslında. Biz dedik, ‘istenmediğimiz yere zorla girmeyiz.”
“PKK’YA KARŞI AVANTAJ KAZANACAKTIK”
Sürecin en çok tartışılan isimlerinden biri de dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’tü. Özkök, yıllar sonra Radikal Gazetesi’nden Murat Yetkin’e verdiği röportajda süreçle ilgili şunları söyleyecekti:
“Tezkere geçseydi çok farklı olurdu. ABD ile çok güzel bir ‘Mutabakat Muhtırası’ hazırlamıştık. Pürüzler küçük ayrıntılardaydı. Herkes işin parasal boyutuna bakıyordu, ama para o kadar önem taşımıyordu; güvenlik ve idare boyutunda çok avantajlı olacaktık. Tezkere geçseydi Irak’a çok miktarda yani 4-5 tugay (20-25 bin asker) Irak topraklarına girecekti. Zaten Özel Kuvvetlerimiz oradaydı, onlar da takviye edilecekti. Sınır boyunca, özellikle geçiş alanlarında tampon bölge kurulacaktı. Ve uzun süre orada kalacaktık. Hem geçişler kontrol altında olacak, hem de gerektiğinde harekâtı oradan sürdürecektik. Kürt meselesi ayrı bir konudur, ancak PKK konusunda bugünden çok daha avantajlı konumda olacağımızı söyleyebilirim. Tezkere geçmeyince, anlaşma da imzalanamadı.”
TUTANAKLAR AÇIKLANACAK MI?
TBMM’nin reddettiği Irak Tezkeresi’nin hikayesi ve yıllar sonra dönemin aktörlerinden gelen değerlendirmeler bu yöndeydi. Kamuoyunun, yakın tarihin en çok tartışılan konularından biri olan 1 Mart oylamasıyla ilgili bildikleri, bunlarla sınırlıydı.
Çünkü oylama kapalı oturumla yapıldı. Meclis’te yapılan kapalı oturumlarda kimin ne dediği, kimin hangi yönde oy kullandığı sır olarak kalıyor ve 10 yıl süreyle açıklanamıyor. İşte o 10 yıllık süre de 15 gün sonra doluyor. Görüşmenin tutanakları, Danışma Kurulu’nun teklifi ve Meclis Genel Kurulu’ndaki oylamanın ardından yayınlanabiliyor. CHP gizli oturumun tutanaklarının açıklanması için harekete geçti bile. Kemal Kılıçdaroğlu, kurmaylarına tutanakların açıklanması için çalışma başlatmaları talimatı verdi. CHP Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e başvurarak, 1 Mart tezkeresi tutanaklarının açıklanmasını talep edecek. AK Parti de kabul ederse, Türkiye kamuoyu 10 yıl aradan sonra 1 Mart Tezkeresi’nin görüşüldüğü oturumda kimin hangi konuşmaları yaptığını, hangi milletvekillerinin ne yönde oy kullandığını öğrenebilecek. Görüşmenin kayıtlarının tutulduğu çuvalda 153 sayfa tutanak, 4 bant, 5 sayfa stenograf notu, açık oylamaya ilişkin 24 sayfalık oy tablosu bulunuyor.
TBMM TARİHİNDE 266 KAPALI OTURUM YAPILDI, 60 TANESİ GİZLİ KALDI
TBMM’de gerçekleştirilen kapalı oturumlar, Kurtuluş Savaşı’nın sürdürüldüğü dönemlerden beri uygulanıyor. TBMM tarihindeki ilk kapalı oturum, Meclis’in açılmasından bir gün sonra, 24 Nisan 1920 tarihinde yapılırken, son kapalı oturum ise 4 Ekim 2012’de Suriye tezkeresinin görüşmelerinde gerçekleştirildi. TBMM’nin 93 yıllık tarihi boyunca tam 266 kapalı oturum yapıldı. Kapalı oturumların kamuoyuna açıklanması için üzerinden 10 yıl geçmesi ve TBMM Genel Kurulu’nda oturumun kapalı durumunun kaldırılmasına yönelik karar alınması gerekiyor. Bu kapsamda TBMM tarihi boyunca yapılan kapalı oturumların 206’sı kamuoyuna açıklanırken, 60 kapalı oturum ise halen gizli tutuluyor. 23 oturum, 10 yıl olan süreyi tamamlamadığı için kapalıyken, 10 yıllık süre geçmesine karşın kapalı tutulan 37 farklı oturum bulunuyor.

Meclis’teki tezkere görüşmeleri sırasında CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın konuşmasından ilgili bölüm:
“(…)Tezkere görüşmeleri sırasında CHP “hayır” çıkması için büyük çaba harcadı. CHP’lilerin tamamı “hayır” oyu verdi. Oylamaya katılmayan AKP milletvekillerinin hiçbiri bir daha seçilecek yerden listeye konulmadı.
Sanıyorum AKP’liler o gizli toplantıda, tezkerenin çıkması için bugün öğrenildiğinde rahatsızlık yaratacağına inandıkları sözler söylediler, şimdi açıklanmasından endişe ediyorlar. Ben de bu gizli toplantının artık açıklanmasında sakınca olmayan tutanaklarından bazılarına ulaştım. Toplantıda CHP adına konuşan dönemin Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kürsüde kullandığı bazı cümleler elime geçti. Bunların bir bölümünü sizlere açıklıyorum:
Korsan devlet
Türkiye bir korsan devlet değildir. İyi komşuluk anlayışına daima özen göstermiş sorumlu bir devlettir. Irak’a karşı da aynı sorumlu davranış içinde olmalıyız.
Amerikan düşmanlığı
Biz, ilkel bir Amerikan düşmanlığı anlayışı içinde siyaset yapmıyoruz; biz Türkiye’nin yararlarını her şeyin üzerinde tutan bir anlayışla siyaset yapıyoruz… ABD’nin her istediğine “evet” demeden de Amerika’nın ciddi bir dostu olarak kalmanın mümkün olduğuna inanıyoruz.
Kesinlikle ‘hayır’
Irak tezkeresine biz CHP milletvekilleri olarak “hayır” diyoruz… Meclis ne karar verirse versin, biz kesinlikle “hayır” diyeceğiz. Biz bu “hayır”ı CHP’ye oy vermiş, vermemiş milyonlarca insan adına, bir umutla, “dürüst, namuslu, barışçı, adaletli bir iktidar kurar umuduyla” AKP’ye oy vermiş milyonlar adına da diyoruz.
Kaybedilecek savaş
Bu savaşı Irak kaybedecektir, Türkiye kaybedecektir; ama, bu savaşı ABD de kaybedecektir, insanlık da kaybedecektir. Bu savaşa girmek istemiyoruz, ama bu savaşa sürükleniyoruz. Bu savaşta bizi kullanmak istiyorlar. Türkiye’nin coğrafyasını, toprağını istiyorlar…
Meşruiyeti yok
Irak’taki bu savaşın uluslararası hukuki bir meşruiyeti yoktur. Dünya ülkeleri bu konuda hemfikiridir. Baskılara boyun eğilmiştir; ama baskılara boyun eğen bu hükümettir. Baskılara boyun eğen Türkiye değildir, Türk halkı değildir.
Bu aldatmacadır
Hükümet, “savaş kararı almıyoruz, yabancı askerlerin Türkiye’de yerleşmesine izin veriyoruz” demekte. Peki, o askerler, bir süre sonra Irak sınırından geçecekler de, Bağdat’a hurma toplamaya mı gidecekler? Bu bir aldatmacadır. Alınacak olan karar çok açık bir şekilde “savaş” kararıdır.
Yazıklar olsun
“Çaresiziz” diyorlar, “çaremiz yok, mecburuz, yapacak bir şeyimiz yok, onun için kabul ediyoruz” diyorlar. “Amerikan askerlerinin Türkiye’de yerleştirilmelerine izin veren tezkereyi, başka türlü davranma imkânımız olmadığı için kabul ediyoruz” diyorlar… Yazıklar olsun!
Çaresiz değildik
Biz, 1919 yılında çaresiz değildik. Türkiye’ye girmek isteyenler karşı Türkiye çaresiz değildi. Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’na girmesini istedikleri zaman da çaresiz değildi. 1974’te de çaresiz değildik. Ama şimdi anlıyoruz ki, AKP iktidarında, 2003 yılında Türkiye çaresizdir ve çaresiz olduğu için ABD askerlerini kabul etmektedir. Bu bir itiraftır, bu bir aczdir.

Türkiye’nin onurunu koruyacak olanlar, Türkiye’nin şerefini yüceltecek olanlar, Türkiye’yi bu savaşa sokanlar değil, Türkiye’nin bu savaşa girmesine “hayır” diyenler olacaktır.”
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, DIŞ POLİTİKA, ORTADOĞU ÜLKELERİ, PERDE ARKASI. Bookmark the permalink.

One Response to TÜRKİYE’yi İŞGALE AÇACAK OLAN 1 MART TEZKERESİNİN PERDE ARKASI * (Dönemin başbakanı) Abdullah Gül’ün kabinesi, talebimizi onaylamıştı.

  1. Pingback: SİYASET DOSYASI /// NACİ KAPTAN : TÜRKİYE’Yİ İŞGALE AÇACAK OLAN 1 MART TEZKERESİNİN PERDE ARKASI | Yurtsever Bilgi Platformu | Özel Büro İstihbarat Grubu

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *