PERDE ARKASI * İSTİHBARAT * AKIL OYUNLARI * Yaşamı sırlarla dolu ajan RUZİ NAZAR

Oyun masası

Adı, Ruzi Nazar… Özbekistan’ın Margilan şehrinde 21 Ocak 1917’de doğdu…
Ailesi ipekçilikle uğraşıyordu. Liseyi bitirdikten sonra Komünist Parti’nin gençlik örgütünde çalışmaya başladı. Taşkent’te Planlı İktisat Teknikumu’nda ekonomi okudu. Sonra, Pedagoji Enstitüsü’ne devam etti. “Genç Leninci” dergisinde çalıştı.
1939’da Kızıl Ordu’ya alındı. Piyade asteğmendi. İkinci Dünya Savaşı’nda Odessa’daydı. Almanlara esir düştü. Hitler’in kurdurduğu “Türkistan Lejyonu”na katıldı. Alman Propaganda Bakanlığı’nın radyosunda çalıştı.
Savaş sonrasında Almanya’da ABD istihbaratçılarıyla temasa geçti. (ABD Başkanı Theodore Roosevelt’in oğlu) Amerikan Askeri Ataşesi (sonra CIA istasyon şefi olarak Ankara’ya atanacak) Archibald Roosevelt aracılığıyla ABD’ye gitti. New York’ta CIA’nın kurduğu Amerika’nın Sesi radyosunda görev yaptı.
Archibald’ın ablası Ethel Roosevelt aracılığıyla resmen CIA görevlisi oldu. Yıl, 1954 idi. (Bu aileden Kim Roosevelt, CIA’nın Ortadoğu ve Güney Asya şubelerinin başında yer aldı.)
Ve yıl, 1955…
Ruzi Nazar, Teksas/Arlington’daki evinde Amerikan Harp Akademisi’ni bitiren ve Washington’da NATO Daimi Komitesi’nde görev yapan Binbaşı Alparslan Türkeş’le tanıştı. (Bu görüşmede ileride 27 Mayıs 1960 harekatına katılacak Askeri Ataşe Agasi Şen de vardı. Ve Türkeş yurda dönünce Çankırı’ya “Kontrgerilla Öğretmeni” olarak atanacaktı.)
Ruzi Nazar, ABD’de Türkeş aracılığıyla, CIA’da istihbarat eğitimi alan Yüzbaşı Fuat Doğu ile tanıştı. (Fuat Doğu, 1962’de MAH -yeni adıyla MİT- Başkanı olduğunda Ankara’daki binayı CIA ajanlarıyla birlikte kullanacaktı.) Çok geçmedi…
Dostluk ilişkisi
Yıl 1959…
Ruzi Nazar, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne istihbarat görevlisi olarak atandı. Ankara Bahçelievler’de eski Genelkurmay başkanlarından birine ait bahçeli bir ev kiraladı. 6 ay sonra 27 Mayıs 1960 müdahalesi oldu…
Nazar’ın ilk önemli görevi; 27 Mayıs’ın lideri Cemal Gürsel’e başyaveri Agasi Şen aracılığıyla ulaşarak, “İhtilalin Kudretli Albayı” Türkeş’in, “sol cunta” Cemal Madanoğlu ekibi tarafından öldürülmesini önlemek oldu.

Nazar, 1962 ve 1963’teki Talat Aydemir ayaklanmalarına yakından tanıklık etti. Yeni MİT Yasası’ndan, Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin kurulmasına kadar çok alanda faaliyet gösterdi. (Bu derneğin Erzurum’daki kurucuları arasında Fethullah Gülen de vardı.)
Nazar, Türkiye’de çalıştığı 11 yıl boyunca çok önemli ilişkiler kurdu. (Örneğin, işadamı Ayhan Şahenk, -kiminle evleneceğini danışacak kadar- yakın arkadaşı oldu!) MİT Müsteşarı Fuat Doğu ile birlikte TSK’daki solcu subayları tasfiye eden, idamlara ve aydın kıyımına yol açan 12 Mart 1971 askeri darbesini başardıktan sonra Washington’a döndü. Kısa bir süre sonra Almanya’ya gönderildi.
Kod adı, Ümit
Bir gün… Ruzi Nazar’ın Almanya/ Bonn’da kapısını Enver Altaylı çaldı. “Yeni İstanbul” gazetesinde çalışırken tanışmışlardı. Türkeş ve Fuat Doğu gibi ortak tanıdıkları vardı. Enver Altaylı, 1963’teki Talat Aydemir ayaklanmasına katıldığı için kovulan Harp Okulu öğrencilerdendi. Ardından Fuat Doğu tarafından MİT’e alınmıştı. Kod adı “Ümit” idi. Uzmanlaşması için Almanya’ya gönderilmişti… Nazar’ın yakın dostu Enver Altaylı, MİT’ten “ayrıldıktan” sonra, 1973’ten 12 Eylül 1980 darbesine kadar geçen süreçte, Türkeş’in en yakınındaki isim oldu. Almanya’da MHP’nin parti müfettişliğini yaptı.
İstanbul’da MHP’nin günlük gazetesi Hergün’ün Genel Yayın Yönetmeni oldu. (Cemaat operasyonları gösterdi ki kimileri herkesi gazeteci sanıyor! Eklemeliyim; Enver Altaylı yazdığı “Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu” adlı kitabını, Hergün’de birlikte çalıştıkları Taha Akyol aracılığıyla Doğan Kitap’tan çıkardı. Hergün’ün, Papa ve Abdi İpekçi suikastındaki azmettirici rolü hiç araştırılmadı. Düşünün ki, İpekçi’nin gazetesi Milliyet’e Taha Akyol köşe yazarı yapıldı!)
Yine bir gün… Enver Altaylı gazeteci olarak Mart 1980’de gittiği Bonn’da, her daim yaptığı gibi ABD Büyükelçiliği’nde Ruzi Nazar’ı ziyaret etti. Nazar, akşam eve gelmesini istedi. Yemekten sonra Nazar, Altaylı’ya şöyle dedi:
“Türkiye’de yakında darbe olacak. Ama bu aşağıdan cunta harekatı değil. Yüksek Komuta kademesinin yani Genelkurmay Başkanı ve dört kuvvet komutanının yöneteceği bir darbe. Terör ve anarşiye karşı olağanüstü tedbirlerin yanı sıra yeni bir sistem getirecekler.”
Ve… Gladio’nun Türk tetikçileri darbenin meşrutiyeti için daha çok kan döktüler.
Darbeden sonra kimileri hapis yattı, kimileri yeni görevler için yurtdışına kaçırıldı.
Örneğin… Alman istihbaratı (BND) görevlisi olup, MHP (ve Ilıcakların Tercüman gazetesi) ile yakın ilişkisi olan Dr. Hans E. Kannapin ve Fritz Michel kendileriyle çalışması için Enver Altaylı’ya teklif götürdü. Tanışıklıkları eskiydi… Altaylı 9 Şubat 1976 günü, Paris’ten Türkeş’e yazdığı mektupta temaslarını anlatmaktaydı:
– “4 Mayıs 1976 günü Dr. Kannapin Köln’e gelecek, burada beni Alman iç istihbarat teşkilatı Türkiye masası başkanı ile tanıştıracak.”
– “Bay Kannapin’e telefon ettiğimde o da sordu: ‘Türkeş Bey mayıs ayında gelecek mi’ diye. Albayım, mayıs ayında gelmeyi düşünüyor musunuz? Ruzi Bey de aynı soruyu yöneltti.”
Ruzi Nazar, Michel ve Dr. Kannapin… Alman Nazi Generali olup İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra CIA’nın ve BND’nin kuruluşunda yer alan Reinhard Gehlen’in öğrencileriydi. Uzatmayayım… “Oyun Masası”ndaki Ruzi Nazar emekli oldu. Yerini yeni isimler aldı. Kullanılan “piyonlar” da değişti. Artık yeni “piyon” Cemaat’in “Altın Nesli”…[1]

‘İstasyon şefi’ sırlarıyla öldü

Geçtiğimiz günlerde ölen Özbek asıllı Ruzi Nazar, ikinci dünya savaşında Rus ordusundan kaçıp Nazi oldu sonra da CIA görevlisi. Eski MİT görevlisi Enver Altaylı da Ruzi Nazar’ı yazdı. Biri CIA, öteki MİT ajanı. Onların varoluş nedeni antikomünizmdir. Onlara göre CIA ve MİT ağabey-kardeş’ gibi olmalı…
Enver Altaylı’nın kitabının adı “Ruzi Nazar: CIA’nın ilk Türk Casusu.” 1990’lı yıllarda Turgut Özal ve Süleyman Demirel’e Orta Asya konusunda “danışmanlık” yapan Ruzi Nazar, 98 yaşında Side’de öldü.
Şimdi biraz gerilere gidelim…
3 Mayıs 1998 tarihli Aydınlık’ta, Büyük Birlik Partisi’nin 3. Büyük Kurultayı’nda alkışlarla karşılanan Enver Altaylı hakkında “MİT’te tanıştım, CIA ile tanıştım” başlıklı bir haber çıktı. Haberde Altaylı, Ruzi Nazar hakkında şunları söylüyordu:
“Ben Ruzi Nazar’ı akıllı ve haysiyetli biri olarak tanıdım. Ben MİT’e girerken elbette MİT benim Ruzi Nazar ile olan dostluğumu biliyordu. Onun evinde bir yığın insan tanımışımdır. Meselea Sayın Aclan Sayılgan, rahmetli Fethi Tevetoğlu hatırladıklarımdan bazıları. Ruzi Nazar merhum Türkeş’in dostu.”
Enver Altaylı, MİT okulunda istihbarat eğitimini tamamladıktan sonra Almanya’da “Sovyetolog” olarak göreve başlarken (1967), 1959 yılından beri CIA’nın Ankara istasyon şefi Ruzi Nazar’dı.
Türkistan göçmeni Altaylı ile Özbek Türkü Ruzi Nazar’ın 40 yılı aşkın yakınlığını Altaylı kitabında “bir ağabey – küçük kardeş ilişkisi” olarak tarif ediyor. Aynı yıllarda CIA ile MİT ilişkileri de bir “ağabey- kardeş” ilişkisi gibiydi. Fuat Doğu, 1962 yılında Kurmay Albay rütbesindeyken MAH Reisi olur. 1965 yılında MİT yasası çıkana kadar MAH (Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti) adı altında çalışan örgütün Ankara Maltepe’deki merkezinin bir katı CIA’ya tahsis edilmişti.
Enver Altaylı “sol görüşlü Türk aydını için Ruzi, Türkiye’de 1959-1971 yılları arasında görev yapmış bir CIA ajanıdır” diyor. Altaylı’ya göre bu “tarihi şahsiyet” hiç öyle değildir. Ruzi, bütün hayatını “Türkiye’nin bağımsızlığına” adamış bir “dava adamı”dır.
Fakat Altaylı’nın kitabında bir başka “şahsiyet” çıkıyor karşımıza. İkinci Dünya Savaşı başlarında asteğmen rütbesiyle Kızıl Ordu saflarına katılan Ruzi, Alman işgaline uğrayan Ukrayna’da safını değiştirmekte tereddüt etmiyor. Ukrayna’da Almanlar tarafından esir edilen Türkistan, Tatar-Başkırt ve Azerbaycanlı Müslüman Türklerden Almanların oluşturduğu lejyonlara katılıyor.
Kızıl Ordu kimliğini çıkarıp Alman üniforması giyiyor, Nazi savaş makinesinin paralı askeri oluyor. Artık Ruzi, 300’er ve birkaç küçük rütbeli subaydan oluşan bir bölüğün komutanıdır. Vatan savunması terk edilmiş yerini işgalcilerin işbirlikçisi olmak almıştır. 1943 yılının ortaları, savaşın olduğu kadar Ruzi Nazar’ın hayatında da bir dönüm noktasıdır. Kızıl Ordu’nun karşı saldırısı ile birlikte o da Almanya’ya kadar kaçacaktır.
Savaştan hemen sonra Sovyetler Birliği’ne karşı casusluk, terör, sabotaj, psikolojik savaş ve kara propaganda silahlarının kullanıldığı “Soğuk Savaş” yılları başlar. 1947 yılında CIA kurulur. 1949 yılında ABD’nin “Hür Avrupa Radyosu”nun (Radio Liberty) yayınları başlar.
1951’de Nazar, Almanya’dan ABD’ye göçer. “Amerikanın Sesi” (VOA) radyosunun Özbekçe yayınlarında çalışmaya başlar. “Serbest gazeteci” Ruzi, 1954’ten sonra CIA mensubu olur. Ruzi Nazar, 1959’un Aralık ayında ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nde istihbarat görevlisi olarak vazife yapmaktadır. 27 Mayıs, Talat Aydemir’in 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 darbe girişimleri ve 12 Mart 1971 müdahalesinin yakın tanığı olacak ve Ankara’da çok sayıda siyasetçi, bürokrat, işadamı, gazeteci ve askerle yakın “dostluk” kuracaktır.
27 Mayısçılar arasında, aralarında Türkeş’in de bulunduğu 14’lerin tasfiyesi sırasında, 14’leri kurtaranın Ruzi Nazar olduğu iddiası, bizzat Nazar tarafından uydurulmuştur.
Aydınlık’ın eski ABD Temsilcisi Tuğrul Keskingören, 1 Haziran 2008 günü Ruzi Nazar’la yaptığı söyleşide aynı iddiayı soruyor ve Nazar şöyle cevap veriyordu:
“Türkeş ve arkadaşlarını kurşuna dizmek isteyen kişi Cemal Madanoğlu’ydu. Madanoğlu Kürt asıllıydı ve Türkeş’ten hoşlanmıyordu.” Nazar aynı söyleşide, 1961 yılının yaz aylarında Madanoğlu’nun kendisine geldiğini, darbe yapmak istediğini ve bunun için ABD’nin yardımını beklediğini söylüyordu!
Ruzi Nazar, aynı söyleşide ABD’nin Türkiye’yi bölmek istediği görüşüne katılmıyor, bu düşünceyi “çok saçma” buluyor. Meslekdaşı Graham Fuller’i ise “Türkiye’yi seven bir insan” olarak tanımlıyor. “Kendisi Türkiye’nin düşmanı değil, sadece hatalarını eleştiriyor” diyor.
Özbek Türkü Ruzi Nazar, Türkistanlı Enver Altaylı. Biri CIA, öteki MİT ajanı. Bu isimlere MİT’in “efsane patronu” Fuat Doğu’yu da ekleyin. Onların varoluş nedeni antikomünizmdir. Onların gözünde Türkiye solu, Sovyetler’in “5. kolu”dur. Amaçları Türkiye’yi “Sovyet uydusu” yapmaktır. Ve gene onların gözünde CIA ve MİT “ağabey-kardeş” gibi olmalı ve hep öyle kalmalıdır. [2]

Ajanlar neden sessiz gömülürler?

Ruzi Nazar Türkistan asıllı ABD vatandaşı, CIA ajanı. Yaşamının büyük kısmını CIA ajanı olarak SSCB’ye karşı mücadeleye adadı. Rus Devrimi sırasında Sovyet Orta Asya’sında dünyaya geldi. Hayatının çoğu, doğduğu yerlerden uzakta geçirdi.
Yukarıdaki bilgiler Vikipedia’dan alındı.
Türkiye’de, CIA adına çalışan veya doğrudan CIA’nın elemanı olan çok sayıda kişi olduğunu söylemek hiç yadırganır bir şey değildir. Hele bir de çevremizde ve içimizde örtülü savaşların yaşandığını düşünürseniz… Önemli olan sayısını bilmek değil, ne gibi operasyonlara karıştılar, hangi siyasi olaylarda başrol oynadılar, bence bunu bilmek, sayısını bilmekten daha önemlidir.
Ruzi Nazar’ın kimliğinden yola çıkarak, bir olguyu dikkatinize getireceğim.
Soğuk Savaşla birlikte, ülkemizde, nitelikleri ve miktarları hiçbir zaman bilinemeyecek olan bu ajanların ortak bir özelliğine dikkatinizi çekmek isterim. Türki Cumhuriyetlerden ülkemize gelen göçmen kişilerde, şu ortak özelliklere şahit olmuşuzdur.
– İyi derecede Rusça bilirler Rus milletine karşıdırlar.
– Müslümandırlar, ama Türkiye’de yaşayan Müslümanlardan daha çok Hıristiyanlık karşıtıdırlar.
– Türk insanından daha çok komünizm düşmanıdırlar.
Bu nitelikler bir kişiyi kendiliğinden Rusya düşmanı yapar. Bu özellikler, CIA tarafından devşirilmeleri için, aranıp da bulunamayan niteliklerdir. Ruzi Nazar için, eğitimli biri olmasını da, göz önüne alırsanız, CIA’nın yöneticisi bile olma mertebesine kolayca yükselir.
Türki Cumhuriyetlerde eğitim Rusça olduğundan ve iyi tarih bilgisine sahip olduklarından, her zaman el üstünde tutulacak elemanlardır. İkili İstihbarat anlaşmaları nedeniyle, ülkemizde, rahatça iş görebilen CIA ajanlarının içinde, Türkçeyi de iyi bilenleri daha da rahat çalışma olanağına kavuşacak demektir. Darbeler döneminde, sağ ve sol öğütlerin içinde kolayca yer bulabilmeleri yukarıda anlattığım özelliklerindendir.
Türkiye’deki Amerikan ajanlarını nerelerde kümeleneceğini, aşağı yukarı, tahmin etmek mümkündür. Mesela 48 adet Kırım Derneği vardır. Bunlar çok iyi Rusça bilirler. Haklarını savunuyoruz dedikleri Kırım’da, 250 bin Kırım Türk-ü yaşar.

Şimdi ülkemizde, 2 milyon Suriyeli var. Batının kitlesel ajan devşirme tarlası diyebiliriz.  CIA’nın kitlesel devşirme yapmış olması, eğer devşirdiği kişileri kendi aralarında örgütlü bir hale getirememişse, alabilecekleri verim oldukça düşük olur diye düşünmek gerek. Buna en iyi örnek, F-Tipi örgütlenmedir. Somali’de Pakistanlı İngilizce öğretmeni- aslında ajan- Pakistan’da Türk asıllı İngilizce öğretmeni… Okulları böyle ajanlarla donatırsanız, para sorununuzu CIA halleder. Ne yapıyorsunuz diye sorulduğunda İngilizce eğitim yapıyoruz. Derler.

Tekrar Ruzi Nazar’a dönelim. Ruzi Nazar Türkeş’in çok yakın dostlarındandı. MİT Başkanı Fuat Doğu’nun dizinin dibinden ayrılmazdı. Soğuk Savaşı, yani Amerika’nın Türkiye’yi dönüştürme ve Rusya’ya düşman etme uzmanıydı.
1969 yılında, Cumhuriyetçi Köylü Partisinin, MHP’ye dönüştüğü Adana Kongresinde, Ruzi Nazar’ın çok etkili olduğu o tarihten beri söylenir ve yazılır. Adana Kongresinin önemi; Türk/İslam ilkesine geçiştir. Yani dinin Türklük üzerinde etkisinin artmasına karar verildiği kongredir. Adana Kongresinde Türkçülerin bir kısmı tasfiye edilmiş ve İslamcıların etkisi artmıştır. Ruzi Nazar’ın belki de ilk siyasi operasyonu budur.
Ruzi Nazar Antalya Side’de yaşamış ve orada sessizce defnedilmiştir.
Her halde, eceliyle ölmeyen ajanlar hep böyle gömülüyor. [3]

Alevi Mezarlığı’ndaki CIA Mezarı

İstihbarat; kodları ve şifreleri çözme işidir. Fakat bu yeterli değildir. İstihbarat entelektüel donanım da gerektirir; yoksa “posta kırıcılık” yapamazsınız! Gazeteciliğe benzer…
İtiraf etmeliyim ki…. Odatv Fethiye muhabiri Murat Sökdü ile birlikte dört gündür yaptığımız bir araştırma sonucu ortaya çıkardığımız olayla ilgili “neden-sonuç” ilişkisi kuramadım. Yardıma ihtiyacım var. Şöyle…
Bir hayat düşünün ki:
Gençlik yıllarında komünist…
1939’da Kızıl Ordu’nun neferi…
Nazilere esir düşmesiyle anti-komünist olan istihbaratçı… Uzun yıllar CIA ajanı olarak dünyanın dört bir yanında görev yapan casus… Soğuk Savaş başlangıcında 11 yıl Türkiye’de görev alan; Türk milliyetçiliğinin esaslarını kökten değiştirerek, milliyetçileri antikomünist çizgiye getirerek kardeşi kardeşi kırdıran darbe planlayıcısı… Afganistan’daki CIA operasyonunun kilit adamı… Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra CIA’nın Türki Cumhuriyetler’e hakimiyet için kullandığı en değerli eleman…
Sonra…
Sonrası kayıp!
Bu bir bilinmeyen adam geldi -ve belki de kaçtı demeliyiz- gizlice Antalya Side’ye yerleşti.
Ve 30 Nisan 2015’te öldü. Sonra… Sonrası inanılmaz! Odatv Fethiye muhabiri Murat Sökdü ile araştırma yaptık.
Soruyorum; Murat araştırıyor, “yok” diyor.
Soruyorum; Murat araştırıyor, “bulamadım” diyor.
Sonunda… Başardık… Bakın ne bulduk…
Korsan mezar
Tarih: 19 Nisan 2015. Fethiye Belediyesi’ne ait huzurevine 98 yaşında bir yaşlı erkek getirildi. Getiren 65 yaşındaki oğluydu. Babasını, Antalya/ Manavgat ilçesinin yazlık beldesi Side’den getirmişti. Fakat… Huzurevinin 98 yaşındaki yeni misafiri ağır hastaydı. Fethiye Ağır Hasta Bakım Empati Merkezi’ne yatırıldı.
Aradan 11 gün geçti. Hasta CIA ajanı, 30 Nisan gece yarısı öldü. Babasını büyük bir gizlilik içinde huzurevine yerleştiren oğul, bu kez aynı gizlilik içinde mezar yeri aramaya başladı. Sonunda… Fethiye’de “Alevi Mezarlığı” olarak bilinen Foça Mahallesi’ndeki mezarlığa gizlice defnettirdi. Bu sessiz sedasız defin işleminde, Huzurevi Müdürü Adem Güngör ile özel cenaze hizmeti veren Zeki Özden ve iki mezarlık görevlisi vardı!
Nedense… Oğul, cenaze işlemini Foça mahallesi muhtarı İlker Can, özel cenaze hizmetlerini yürüten Zeki Özden ile Huzurevi Müdürü Adem Güngör dışında herkesten gizledi. Öyle ki…. Fethiye Belediyesi ile mezarlıklar müdürlüğü dahi konudan habersizdi. Gömüldüğüne dair hiçbir resmi kayıt ve tutanak yoktu!
Bu nedenle meslektaşım Murat Sökdü ile mezar yerini bir türlü bulamadık! Resmi belgelerde böyle bir defin yoktu! Üstelik… Mezarın başındaki tahtada; ne bir isim, ne de bir numara vardı!..
Sonunda ölüm kağıdına da ulaştık:
Kimlik numarası: Yok.
Cinsiyeti: Erkek.
Uyruğu: Amerika Birleşik Devletleri.
Adı, Rusi Nasar.
Baba adı, Umrzaq Jamshidağli
Ana adı, Boş
Doğum yeri, Uzbekistan.
Doğum tarihi, 21.01.1918.
Meslek, Diplomat.
Ölüm belgesindeki tüm diğer yerler boş bırakılmıştı!..
Peki… Verilen bilgiler pek doğru muydu?..
Büyük sır
Adı, Ruzi Nazar’dı; 21.01.1917 doğumluydu; baba adı, Camşid Umirzakoğlu idi ve anne adı belgede yoktu ama Tacinisa idi. Diplomat değil, CIA ajanıydı… Evet, ölen kişi CIA ajanı Ruzi Nazar idi. Ve onu gizlice Fethiye’deki Alevi Mezarlığı’na defnettiren kişi; 65 yaşındaki oğlu Erkin Nazar’dı!..
Babasını; ABD ya da anne-babasının mezarının bulunduğu/ doğduğu Özbekistan topraklarına değil de neden alelacele ve gizlice Türkiye’ye gömdürdü?
Veya… Ruzi Nazar, bir Alman Nazi subayının kızı Ermelinda Roth ile evliydi; neden eşinin yanına ABD’ye defnedilmedi? Ayrıca… Cenaze neden hızlı defnenildi?
Ruzi’nin kızı Sylvia (Zülfiye) Nazar ve torunları Jack, Clara, Lily ile damadı Darryl McLeod’un gelmesi neden beklenmedi? Sylvia Nazar’ın, Nobel ödüllü matematikçi John Nash’in hayatını yazdığı kitap, filme uyarlanmış Oscar kazanmış ve ülkemizde “Akıl Oyunları” adıyla gösterilmişti.
Keza, “meslektaşımız” da olan Sylvia Nazar bu kitabıyla dünyanın en önemli gazetecilik ödüllerinden Pulitzer’e aday gösterilmişti. Erkin Nazar babasının ölümünü; Türkiye, Özbekistan, Almanya ve ABD’deki “istihbaratçı çalışma arkadaşlarına” da neden haber vermedi? Keza…
Alpaslan Türkeş’in çocukları aile dostuydu; onların da haberi olmadı. Biliyoruz ki Ayhan Şahenk en yakın arkadaşıydı; oğlu Ferit Şahenk’in haberi olsa cenazeye kesin gelirdi. Bilgisi olsa 60 yıllık dostu Altemur Kılıç Antalya’daki hasta yatağından kalkıp gelirdi. Öyle ki… MİT ajanı Enver Altaylı, Ruzi Nazar’ın manevi oğluydu; hakkında övücü kitap yazdı. Bir adım ötede Manavgat’ta oturuyordu; o bile cenazeye çağrılmadı.
Tüm bu gizlilik neden?..
Soğuk Savaş döneminde Türkiye’deki darbelerin, provokasyonların, suikastların arkasındaki isimlerden biri olarak bilinen CIA ajanı Ruzi Nazar’ın bu son yolculuğunun sırrı/gizemi nedir?
Türkiye üzerinde büyük oyunları planlayanlardan olan Ruzi Nazar’ın yaşamı gibi ölümü de sırlarla dolu. En başta yazdığım gibi, bu olayın kodlarını ve şifreleri çözemedim…
Ama biliyorum ki:
Bu sırları aydınlatamazsak yüzümüz gülmez. Sürekli…
Yeni tezgahlara kurban ederler Türkiye’yi…
NOT: CIA ajanı Ruzi Nazar’ı bu köşede 13 Şubat 2015 tarihinde kaleme almıştım. Detaylı bilgi almak isteyenler bu makaleye ve Doğan Yurdakul ile birlikte yazdığımız “Reis, Gladio’nun Türk Tetikçisi” kitabına bakabilirler… [4]

Ruzi Nazar ipi gizlice tutanlar

Marks’ın kitlelerin afyonu dindir sözü günümüzde yerini medyaya bırakmıştır. Medya itaatkar tüketicilerine çok güveniyor ve hep yanılıyor! Medya bir bilgisayar simülasyonu (matrix) içinde yaşıyor yani başka bir boyutta.
Sinema bir rüya fabrikasıydı ama şimdi medyayı yazlık sinemada izlemiyoruz, içindeyiz.
Biz içindeyiz diye medya ‘gerçeklik’ taşımıyor, bizi ve hayatı fazla abartıyor, lunapark aynaları gibi.
Düzenli disiplinli çalışmayan insanlar mucitçiliğe(!) ve manipilasyona çok yatkındır, çünkü önlerinde kurcalayacakları nesne yoktur, havada uçuşan asılsız söz ve fikirler aklına fazla takılır ve iradenizi aklınızı kullanamadan sürüklenir gidersiniz.
Gütenberg matbaayı icad etmedi, Gütenberg zamanında hurufat (harf kalıpları) zaten vardı, şu zeytin sıkma presinin nesi icad edilmiş olabilir, bu soru çok sorulur ve peki Gütenberg neyi icad etti, denir, icad olunan ‘okuyucu kitlesinin’ oluşumudur. Okuyucu kitlesinin oluşumu bu seri baskı tekniğini çok önemli hale getirdi.
El yazmaları pahalıydı ve seçkinlerin kontrolündeydi, tabii ki o el yazmalarını yorumlama hakkı da seçkinlerin imtiyazında, Tanrı buyruğunu yazan ve ahid sandığına kitleyen Musa’dır, o sandıkta yazılanları ‘yorumlayanlar’ hep elitler. Söz Tanrı’dan Musa’ya İsa’ya Muhammed’e onlardan da zamanla ‘seçkinlerin’ eline geçti. Söz’ü yorumlama hakkı ve imtiyazını ele geçirenler tarih boyu saltanatlarını kurdu, sanayi ve iletişim devrimiyle değişen bir şey yok, o söz’ü yorumlama hakkı yine ‘gizemli seçkinlerin’ elinde…
Ergenekon operasyonları sürecinde sözü yorumlayanlar itham edenler yargılayanlar hep medyayı ele geçirmiş o bilinmez görülmez ve kişilikleri çözülmez insanlardı. İşte son onbeş-yirmi yıldır yoğun bir iletişim ağı içindesiniz, soğuk savaş, sağ-sol, istihbarat, Ergenekon, anti-komünizm. gibi lafları ne çok duydunuz.
Ve ne kadar cahiliz!
CIA’nın orta-doğu şefi Ruzi Nazar öldü ve onun kim olduğunu bilmiyorsunuz, üstelik onun hakkında birkaç cümle yazanlar yine onun yaveri tarafından hayatı etliye sütlüye dokunmadan ve magazinel yönüyle maskelenerek anlatılmış bir kitap!
Şaşırmayın: Hani Ergenekon aşağı Ergenekon yukarı diyoruz ya. Ruzi Nazar ‘Ergenekon’un kendisidir. Hakiki Öz Ergenekon.
Bu sütunun imkanları yüzünden sadece çok cüzi bir kısmını fikir versin diye hikaye edeyim: Soğuk Savaş döneminde üç büyük dünya gücü vardı, Amerika, Sovyetler ve Bağlantısızlar.
Dikkatinizi ‘Bağlantısızlar’a çekelim. Nasır, Nehru ve Tito gibi dünya liderleri Bağlantısızlar hareketinin lideriydi. Ruzi Nazar’ın görevi Bağlantısızlar’ın işini bitirmekti. Bunun için hedef Abdülcemal Nasır’ın sonunu hazırlamak.
Tabii ki bunun için Ruzi Nazar İsrail’le ortak çalışıyordu. Ve orta-doğu’daki Baas (milli sosyalist) rejimleri devirmek için ellerindeki tek malzeme henüz tek bir matbaaları olacak güçleri dahi olmayan İslamcı yapılardı, Müslüman Kardeşler’le ilişkileri burada başlar. Soğuk Savaş döneminde bizim laik Türkiye’nin gizli servisinin Müslüman Kardeşler’le yine Suriye sınırlarında Müslüman Kardeşler’i destekleyen ortak çalışmalarını unutmayın.
60’lı yıllarda gizli servisimizin tam anlamıyla İsrail CIA kontrolünde olduğunu da unutmayın. (Belge mi istiyorsunuz 60’lı yıllarda çıkan istihbarat dergimiz Orta-Doğu’nun yüzlerce sayısını inceleyin ve sonunda Orta-Doğu dergisinin sahipliğine Daily News matbaasının sahibi İlhan Çevik’in olduğunu unutmayın, İlnur Çevik’in babası.)
Hikayeye devam, Ruzi Nazar’ın elindeki büyük güç Sovyet üslerindeki Orta-Asyalı mühendislerdi. Ve dünya savaş tarihine geçen İsrail-Mısır arasındaki altıg ün savaşı hala gizemlerle doludur, önce şunu soralım 1967’deki bu savaşta İsrail neyine güvenip Suriye Mısır ve Ürdün’e üçüne karşı savaş açmıştır, ve savaştan sonra toprakları üç katına çıkmıştır ve Golan tepeleri ve Sina dahil.
Savaşın en gizemli yeri İsrail’in Sovyet üssü radarları sökecek kadar Mısır’ın içine girebilmiş olması, tüm savaş ve istihbarat tarihlerinde görülmemiş şaşkınlık yaratmıştır. Ruzi Nazar’ın Orta-Asya ilişkileri burada işe yarıyor, Rus mühendislerin çoğu Orta-Asyalı Türk’tür ve Ruzi Nazar’ın kontrolündedir. Nasır imajı büyük bozguna uğradı. O günden sonra Baas ideolojisi gücünü kaybetti ve Orta-Doğu toprakları İslamcı ideolojiyle tanışmaya başladı, (uzun hikaye…) Nasır’dan sonra göreve gelen Enver Sedat’ın ilk işi Rus mühendisleri kovmak oldu.
Bu Orta-Asyalı ekibin kökeni Nazi Almanyasının çöküşüne dayanır, henüz CIA büyük yaygın sofistike bir istihbarat örgütü değildi, işte Naziler’den geriye kalan belgelerde büyük bir Orta-Asya ağı şeması ortaya çıktı, bir ucu Türkiye’de olan esir Türkler ideolojisini işleyen ve esir Türkler isyanını örgütleyen bu şemanın adı Ergenekon’dur.
CIA bu şemayı aynen alıp anti-komünist mücadelenin merkezine yerleştirdi. Türkiye’de 40’lı 50’li yıllarda tohumları atıldı ama bu tohumların kurumları 60’lı yıllarda görünmeye başlandı. Komünizmle Mücadele Derneği, MHP gibi.
70’li yılların başında Ruzi Nazar’ın Ankara Bahçeli semtinde oturduğunu unutmayalım, 70’li yılların sonunda Ankara Bahçeli’de yedi komünist gençin katledilmesini unutmayalım, katledenlerin ilişkilerinden ipi tuttuğunuzda Ruzi Nazar’a çok kolay uzanırsınız…
12 Mart ihtilalinin en çok yaradığı partinin genç yeni kurulmuş MHP olduğunu da unutmayalım. Ölümünden sonra hatta ekranlarımızda elçilerin yaptığı konuşmaları dinlersek MHP’nin İsrail ve Amerika’yla özel ilişkilerini de unutmayalım.
Yazıyı gizemli hale getirmek için daha özel hikayeler anlatayım, Türkiye’de Ergenekon operasyonları sürerken. Eski kitapçıdayım. Birkaç çuval küflenmiş askeri kitap gördüm. Kitapları elime aldım. Bu kitaplar nerden geldi dedim. Türkeş ölünce ailesi atmış dediler. Satın alınacak değerde değildiler. Hatıra kabilinden birkaç tanesini aldım. Ta oracıkta ayak üstü kitap sayfalarını çevirirken içinde eski daktiloyla pelür dediğimiz ince kopya kağıdına yazılmış bir rapor gördüm.
Rapor Alparslan Türkeş’e sunulmuş. Rapor’un başlığı, sıkı durun: Ergenekon. Altmış ihtilalinde Türkeş ihtilalin önderiyken takdim edilmiş. Raporda şunlar yazıyor: Yapılacak eğitim çalışmalarına Ergenekon adı verilecek. Kurulacak kültür ve eğitim programlarına ‘Ergenekon’ adı verilecek. İşte böyle bir sayfalık doküman. Daha önce Ergenekon başlığında Türkçü dergiler de çıkarılmıştı ama bu farklı. Burada Ergenekon ismi ‘istihbarati’ kurumlar içinde geçiyordu.
Yirmili yaşlarda sağcı bir çocuktum eleştirel ve bağımsız bir dünya görüşü içinde kitaplar yazılar yazma serüvenim 35 yılını dolduruyor, ama sizlerin kitaptan bildiklerini ben hem kitaplardan ve hem de birebir tanıklıklarımdan yaşayıp öğrendim, geçmiş kırk yıl içinde nice bakanlarla oturdum tanıdım sonra hayatlarını geçmişlerini ister istemez zihnim takip etti.
Kitlelerin erişebildiği medya tam anlamıyla ‘çöplük’. Google denilen bir mezbelelikte bu çöplük’ü eşinip duran milyonlarca avcı-toplayıcı var. Çağımız iletişim çağının avcı-toplayıcı devrini yaşıyor. Çöplükte eşinen çaresizlerin seçkin elit kişi ve yapıların ‘manipilasyonuna’ çok açık olduğunu geçtiğimiz yedi sene bize ispatladı.
Şaka değil gerçek Gladyö tarafından kitleler gaza getirildi güya gladyöye(!) karşı bir linç başlatıldı. Gladyönün kitleleri medyamızla manipüle etmesine kendisine özgürlükçü diyen yazarlar yapılar bir ülke seferber olup katıldı. Üstelik yer yerinden oynadı kurumlar hukuk asker muhalifler gladyö’nün uzantısı diye topyekün içeri tıkıldı.
Oysa birkaç gün önce Gladyönün Orta-Doğu topraklarında tohumlarını atıp sonra uzantısı elemanlarıyla kurup İsrail ve Amerika hizmetine veren adam Ruzi Nazar öldü ve kimsecikler hala hakkında tek satır bilgi veremiyor.
Altmışlı yıllardan bugüne siyasi kişilik ve kurumları ister istemez zihniniz takip ediyor, mesela Taha Akyol kimdir Cemil Çiçek kimdir, insan ister istemez soruyor, zihninizde takip ettiğiniz şeyleri kitaplar yazmaz, birebir görüştüğümüz ve hayatlarına şahit olduğumuz ne çok insan…
Ergenekon operasyonları başladığı daha ilk gün, CIA’nın bu eski anti-komünist yapının yerine şimdi İslamcı bir cemaati geçirdiğini çok iyi gördük ve anında söyledik. Bir nevi CIA hepimizle .aşak geçiyordu. Aslında kendi eski örgütünü yeniden yapılandırıyordu. Gelişen İslamcı cemaat yapılarını daha yaygın ve güvenilir ve devlet içinde daha etkili buluyordu.
Bu Ergenekon operasyonlarında en şaşırtıcı ve uyanmamızı sağlayan taraf gerçekten anti-komünist dönemin ‘gladyöleştirilmiş’ elemanlarından hiç kimsenin adının olmayışıydı. Ergenekon operasyonlarında bahsi geçen isimler 90’lı yılların ortalarında topa girmiş ismi sivrilmiş kişilerdi. Tek ve en büyük suçları, Soğuk Savaş’ın bitişini bir şans olarak görebilir miyiz diye milli sorular sormuşlardı ve Soğuk Savaş’ın neye dönüşeceğini hesaplayamamış olmalarıydı.
Bu şaşırtıcı gelişmeye önce Susurluk operasyonlarında tanık olduk, medyada afişe olunanlar kafayı kırmış hapçı harekatçı polislerdi, oysa o polislerin başındaki resmi şeflerden tek birinin adının geçtiğini görmedik, ki bu görünmeyen polis şefleri cemaatin elemanlarıydı. Susurluk’ta güya büyük bir temizlik harekatıydı ama cemaatçi polislere hiç dokunulmamıştı.
Son kongrede parçalanan Doğru Yol Partisi’nin kadrolarını iyice incelerseniz cemaat ve DYP’nin nasıl içiçe derin ve büyük bir yapılanma olduğuna şahit olursunuz.
Kısa keselim ‘aydın havası’ olsun.
Sonra arası açılan, Türkeş’in 60’lı yıllardan en yakın arkadaşı Muzaffer Özdağ (yazar, MHP’li Ümit Özdağ’ın babası) 12 Eylül’den sonra Türkeş’e bir laf etti: Bir milyon gençle hiçbir şey yapamadın, diye. Aynı lafı bugün Fethullah’a Gülen’e söylüyorlar, üstelik Türkeş’in gücü sokak gücüydü, Fethullah Gülen’in gücü hakim savcı polis devlet gücüydü, bir milyona yakın ‘mürid’le hiçbir şey yapamadı…
Ülkücülerin sonu 12 Eylül’de fikri iktidarda kendileri Mamak’ta hücrelere sürüklendi. Cemaatin sonu fikirleri iktidarda kendileri Silivri’de kodese sürüklendi. CIA’nın dokunduğu yönlendirdiği iki büyük siyasi hareket, Anadolu gençliğinin altmış yıllık kuşağını ve enerjisini yedi bitirdi.
Malumunuz Türkler tarla sürmemek yemek yapmamak ve böcek yememek için Orta-Asya’yı terk etmiş bir kavim. Malazgirt Savaşı’nı dahi üzerinden bin yıl geçti gerçekliğiyle anlatacak bir vakanüvisimiz olmadı… Üçyüzyıl süren Haçlı seferlerini dahi cepheleri komutanlarıyla tarihi gerçekliğine uygun anlatacak yazarlarımız olmadı, maalesef kendi savaş tarihimizi dahi batılılardan öğreniyoruz.
Gerçek yazarlar devreye girmeyince, iş avcı-toplayıcılara çöp ayıklayıcılara kalıyor, onların çöplüğünü de hazırlayan medyayı elinde tutanlar yani ipi gizlice tutanlar.
Altmış yıl içinde biri milliyetçi diğeri İslamcı iki milyon genç, hayatlarını feda etti, ölümüne bağlandılar, ölümüne inandılar, davalarına ölümüne sadık kaldılar, hatta ölümsüz kahramanca mücadele ettiler, hatta hepsi saf dürüst tertemiz Anadolu çocuklarıydı.
Ama kim adına?
Bu gençlerin samimiyetinden hiç şüphem yok. Ama kim adına sorusunu hala soramadılar. Ve içlerinden hiç değilse birkaç yazar ağbi bunca ağır felaketten sonra ipi kimlerin tuttuğunu onlara söyleyebilmeliydi. İşte Ruzi Nazar’ın arkadaşları an itibariyle en büyük yayın organında günbegün yazıyor, neden Ruzi Nazar’ın özel misyonunu ve tanışıklıklarını yazmıyorlar?
Bahçelievler’de yedi kişiyi katleden Haluk Kırcı ya da bavul taşıyan Mehmet Baransu?
Bu yazarlar hiçbir dönem bu genç ‘kurbanlar’ listesinde yerini almadı, bu yazarlar hiç ateşe atılmadı, onlar hala yerlerini koruyor olan yine genç tetikçilere oluyor ve onlar hala ipi gizlice tutuyorlar.
Sevgili okuyucu, işte yukarda çok da edebi lezzetler taşımayan bir yazı yazdım, çok da çarpıcı olmayan. Ama bu yazıdaki açık kapalı aktörlerden uzak ve bağımsız kalabilmek uğruna bir ömür verdim. Bu yazının anafikrini birgün yaşayacağız göreceğiz diyebilmek uğruna. Genç kurbanları ipi gizlice tutanlara karşı uyarmak için. Ve kolay erişebilir bir medyada kolay erişebilir kolay yönlendirilebilir bir yazar asla olmayacağımın maliyetini hayatımızla ödedik.
Haluk Kırcılar Mehmet Baransular Ogün Samastlar bir daha kullanılmasın on yıllarca kodeslerde yatmasınlar diye biz de bir gençliğimizi bütün iplerden uzak kodes gibi kütüphaneye kapatıp yaşadık. Gençliğimizde milliyetçi bir kuşağa ipi gizlice tutanları anlatamadık.
Orta yaşlarımızda bir müslüman cemaate ipi gizlice tutanları anlatamadık.
Ey okuyucu biz de barut bitti, bakalım bundan sonraki gençliğe, kodeslere düşürtmeden, kullandırtmadan, hayatlarıyla oynanmadan, kurban edilmeden anlatabilmeyi siz başarabilecek misiniz?
İpi gizlice tutanları nasıl mı tanıyacaksınız?
Nemli yarasa burunlarından!
Bu savaş uğruna ölecek gençleri bulmakla başlıyor.
Ve bana sorarsanız seçim öncesinde…
En isabetli hava saldırılarını Tayyip Erdoğan yapıyor!
Beyin sıçanlı ama uğruna ölünecek bir gençlik hazırlıyor! [5]

[1] Sonar Yalçın – http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/soner-yalcin/oyun-masasi-741905/
[2] Hikmet Çiçek – http://www.aydinlikgazete.com/turkiye/istasyon-sefisirlariyla-oldu-h69047.html
[3] Bülent Esinoğlu – http://www.ulusalkanal.com.tr/ajanlar-neden-sessiz-gomulurler-makale,4237.html
[4] Soner Yalçın – http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/soner-yalcin/alevi-mezarligindaki-cia-mezari-825071/
[5] Nihat Genç – http://odatv.com/n.php?n=ruzi-nazar-ipi-gizlice-tutanlar–0805151200
This entry was posted in İSTİHBARAT KURUMLARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *