ÖRÜMCEK AĞI * BİR ÜLKE NASIL FAŞİZME EVRİLİR? KÜÇÜK ADAM’lar NASIL DİKTATÖR OLUR?

‘Küçük Kayzer’den ‘Büyük Führer’e


………………………..
Joseph Roth, savaş sonrası bu dönüşümü en erken saptayan yazarlardan. 1923’te yazdığı Örümcek Ağı adlı roman, Theodor Lohse örneği aracılığıyla, savaştan mağlup dönenlerin yeni ve daha baskıcı bir Kayzer düzenini, biz ona Führer düzeni diyelim, inşa etmek adına giriştikleri yolları sergiliyor.
Kim bu küçük adam? Üst orta sınıflarla mavi yakalı işçiler arasında kalmış, yükselme umutları olsa da hayal kırıklığına uğramış bir küçük burjuvazi karakteri karşımızdaki. Kimi zaman akışa direnmeyi, kimi zaman akışa kapılmayı seçiyor. Kimi zaman da bütün bu küçük adamların içindeki öfke potansiyeline seslenen, herkesin hayal kırıklığını kendi gerici projesinin etrafında enerjiye çeviren bir Führer, bir diktatör olmayı.
ÖRÜMCEK AĞI
Joseph Roth’un başarısı da yok sayılan, hor görülen bir “küçük adam” olarak Lohse aracılığıyla Hitler’in yükselişini 10 yıl önceden haber veriyor olmasında yatıyor.
Romanın kahramanı Theodor Lohse savaştan dönüyor, hiçleşiyor. Sonra adım adım, komplocu ve faşizan bir proje etrafında yükseliyor. Faşistleşme süreci, imparatorluğun mağlubiyetinin bir komplo olduğuna küçük adamı inandırmakla başlıyor. Lohse de böyle düşünüyor: “Devrim sahtekârlıkla gerçekleşmişti, imparator aldatılmış, generaller oyuna getirilmişti, cumhuriyet bir Yahudi işiydi.”
Tanıdık gelmiş olmalı. İlk savaşın mağlupları arasında faşistleşme dalgasının en önemli tezlerinden birisi bu çünkü. “İmparatorluğu komployla yıktılar; yerine Yahudiler, Siyonistler cumhuriyet kurdurdular” tezi uzağımızda değil. Biz, ilk savaşın mağlupları arasında, “geçmişin ihyası” adı altında cumhuriyet düşmanlığının ve faşistleşme dalgasının yükselişini en son yaşayanlardanız. Ne ilginç; bizim edebiyatımızda bu “küçük adam” tipi hâlâ gelişkin değil; yazılmayı bekliyor.
Lohse’ye dönelim. İmparatorluk yıkıldığına, ortada bir imparator kalmadığına göre, şimdi küçük kayzerlerden birinin Büyük Kayzer olması mümkün, Lohse de bunu görüyor.
Adım adım, “iç ve dış düşmanlar” yaratıp onlara karşı milisleşme, yıldırma, kendisini en milli olarak sunma ve ezdiklerinin bedenleri üzerinde yükselme zincirini işletiyor. Salon toplantılarını basıyor, “iç düşmanlar”ı dövdürüyor. Çünkü, “Lider olmak istiyordu, milletvekili, bakan, diktatör (s.47).”
Bu süreçte gazetelerde “milli kahraman” olarak parlatılıyor. Orduya dönüyor, savaşmış isimlerden bir kadro kuruyor, itaat zincirini genişletiyor. Biliyor, insanlar aç ve grevler kapıda. Birileri adına bunları bastırıp “milli” kılıfla sunması gerekiyor. Nitekim Güvenlik Birimi Şefi olduğunda da “iç düşmanlar”a karşı tasfiye eylemini yönetiyor Lohse. Barış yanlıları, “tutuklansın”, sosyalist öğrenciler toplantı düzenliyor, “tutuklansın.”
“Theodor tutukluyordu… Küçük suçlar onun elinin altında devlete karşı işlenen suçlara dönüşüyordu (s.112).” Basın sürekli tehlikelerden, ülkenin karşı karşıya olduğu güvenlik, (beka diyelim) sorunundan söz ediyordu, “tüm ülke tehlike altındaydı.” Theodor Lohse gibi küçük kayzerlerin, kendi gibi düşünmeyenleri düşman belleyip yok etmek dışında bir inancı olmayanların yükselişi, toplumun güce, otoriter yönetime ihtiyacını pekiştirmeye, sürekli tehdit algısını canlı tutmaya bağlı özetle.
Sebastian Haffner, Bir Alman’ın Hikâyesi adını taşıyan hatıratında, “Nazilerin ilk işgal ettikleri ülke Avusturya ya da Çekoslovakya değildi, Almanya’ydı” diyor. Roth’un öncü romanını bu saptama ekseninde okumak ve dersler almak gerek.

Cumhuriyet Deniz Yıldırım’ın 20 Şubat 2021 Cumartesi tarihli yazısından bölüm alıntısı
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/deniz-yildirim/kucuk-kayzerden-buyuk-fuhrere-1815091
This entry was posted in FAŞİZM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *