TERÖR – SİYASAL İSLAM * 31 OCAK’TA 1990 MUAMMER AKSOY’U, 1 ŞUBAT’TA 1979 ABDİ İPEKÇİ’Yİ HAİN ELLER ÖLDÜRMÜŞTÜ.

31 OCAK’TA 1990 MUAMMER AKSOY’U,
1 ŞUBAT’TA 1979 ABDİ İPEKÇİ’Yİ
HAİN ELLER ÖLDÜRMÜŞTÜ


Aksoy ,yaşamını Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bağımsızlığına, tüm zenginliklerinin ülke yararı için kullanılmasına, Atatürkçü düşüncenin yeni kuşaklara aktarılmasına adamıştı. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) önemli eserlerinin başında gelir. Katledildiğinde ADD kurulalı henüz yedi ay olmuştu.

“Benim güzel yurdumda bu kadar fikir zenginliği varken, fikirlere kurşun işlemeyeceğinden emin olarak, susmaya cesaret edemeyecek kadar yüreğim var benim.”

– 31 Ocak 1990 günü, Ankara Barosu eski başkanı ve ADD Kurucu Başkanı , CHP eski milletvekili Muammer Aksoy Ankara Bahçelievler’deki evinin önünde gizli eller kurşunlanarak öldürülmüştü.
– 1 Şubat 1979’da İstanbul Maçka’daki evinin yakınlarında gizli eller kurşunlanarak basın/düşün insanı Abdi İpekçi öldürülmüştü.
Türkiye’nin aydınlık yüzünü ışıtan aydınlarımızın anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Işıklar içinde olsunlar…

ARTI(+) VARLARIMIZ EKSİ(-) VARLARIMIZI ALT EDECEK
– Hainlerimiz, memleket satıcılarımız var.
– İşbirlikçilerimiz, çıkarcılarımız, zalimlerimiz var bizim.
– Ve cezaevlerimiz var bizim.
– Kışlayı, gazeteyi, akademik kurumları, bilimi, bir ulusu ağırlayan cezaevlerimiz…
Bir ülkenin iyi yönetilip yönetilmediğinin göstergesi sadece ekonomik gücü, dış ticaret açığı, toplumsal düzeni, demokrasi anlayışıyla nitelendirilemez.
– Suçları bu toplumun değerlerini korumak,
– Suçları bağımsız sömürüsüz bir Türkiye’de yaşama isteği…
– Pir Sultan Abdal, devletin malını çaldığı namuslu insanların ırzına geçtiği için asılmadı,
– Bahriye Üçok, Turan Dursun Kuran-ı Kerim’e küfrettiği için öldürülmedi.
– Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, İlhan Selçuk yolsuzluk yaptıkları, sömürüyü kabul ettikleri için yargılanmadı.
Aydınlarımız katledildiyse demokrasi dedikleri kavram adına, bugünkü namussuzluk adına katledildiler.
Adi suçludan korkulmuyor, fikir suçlusundan korkuluyor. Cezaevlerini fikir suçluları dolduramaz. Bunun demokrasiyle bağdaşması mümkün olamaz.
Amaçları sindirmekti, korkutmaktı, susturmaktı…
Kimi susturdular Abdi İpekçi’ yi mi?
Muammer Aksoy’u mu?
Uğur Mumcu’ yu mu?
Yoksa Mustafa Kemal’imi?
Hiçbirini susturamadılar.
Yaktılar, yıktılar, katlettiler,
memleketin canına ot tıkadılar ama susturamadılar…
Unutmuyoruz çünkü, Unutup susmuyoruz, ne diyorlarsa, ne yapıyorlarsa doğrudur demiyoruz. Anayasayı, adaleti, demokrasiyi, ahlak kavramlarını onlar belirlerken aslını hatırlıyoruz. Toplumsal bellek hiç bir şeyi unutmaz.
Haksızlığa, yolsuzluğa, adaletsizliğe, namussuzluğa, iki yüzlülüğe başkaldırıyı öğrendiğimiz Karacaoğlan’ımız, Pir Sultan Abdal’ımız, Yunus Emre’miz, Mustafa Kemal’imiz, Abdi İpekçi’miz, Muharrem Aksoy’umuz, Uğur Mumcu’muz, Bahriye Üçok’ umuz, Ahmet Taner Kışlalı’mız, İlhan Selçuk’umuz, …. var bizim.
Mazlumumuz var bizim en kötü zamanlarda birbirine sahip çıkan, kenetlenmesi gerektiğinin farkında olan yürekli Anadolu halkımız var. Benim güzel yurdumda bu kadar düşün zenginliği varken, fikirlere kurşun işlemeyeceğinden emin olarak, susmaya cesaret edemeyecek kadar yüreğim var benim.(*)
(*) “NEYİMİZ VAR BİZİM?” (Aylin Sapmaz’) yazısından

En demokratik/ en özgürlükçü anayasamız olan 1961 Anayasası, baştan beri Türkiye’yi ve halkımızı sömürmek isteyen iç ve dış egemen güçlerin saldırısına uğradı. Bu anayasanın mimarlarından olan Hocamız Prof. Dr. Muammer Aksoy, 18 Şubat 1963’te Cumhuriyet’te yayımlanan yazısında, bu saldırılara karşı “kuvvetler ayrılığını” savunuyor ve şöyle diyordu:
“Sınırsız bir egemenlik -kime ait olursa olsun ve kimin tarafından kullanılırsa kullanılsın- diktatörlük ve zorbalığa götürür. Mutlak olan her güç, özgürlüğün ve dolayısıyla insan mutluluğunun düşmanıdır… Yüzde 51’in istibdadına demokrasi denilemez…”
Ne yazık ki demokrasi ve halk düşmanı egemen güçler sürekli olarak saldırılarını sürdürdüler; bunların iktidara getirdiği Süleyman Demirel, “bu anayasa ile devlet yönetilemez” diyordu.
Sonunda ABD’nin buyruğu ile 12 Mart darbesini yapan NATO’cu generaller, “sosyal uyanışın çok ileri gittiğini” bildirerek Anayasa’nın değiştirilmesini buyurdular ve dedikleri yapıldı. Ardından, 12 Eylül 1980’de aynı şekilde yapılan bir darbe ile ülkeye el koyan, aynı kafadaki generallerin yaptıkları, demokrasi karşıtı 1982 Anayasası, teokrasinin önünü açtı.
Türk Ceza Yasasında, komünizme karşı 141 ve 142, Şeriat devleti kurulmasına karşı da 163. Madde vardı. 141 ve 142 maddeler, solcuların başında demokles’in kılıcı gibi sallanır; solcu yazar ve düşünürler sık sık bu maddeden dolayı yargılanırlardı. Oysa 163. Madde kişilere karşı pek kullanılmazdı. Ancak AKP’nin içinden çıktığı Erbakan’ın kurduğu Milli Nizam, Milli Selamet, Refah vd. partiler bu maddeye göre kapatıldılar. O da birisi kapatılınca yenisini kuruyor, bu böyle gidiyordu…
1989 yılında Sovyetlerin dağılmasıyla komünizm tehlike olmaktan çıktı. İktidarda olan, Nakşibendi tarikatı müridi Turgut Özal bu fırsattan yararlanarak Şeriatın önünü açmak istedi ve güya, demokrat ayaklarında, “Türk Ceza yasasında bulunan demokrasi ile bağdaşmayan bu yasaları kaldırıp sınırsız düşünce özgürlüğü sağlayalım” dedi.
Yıllardır 141 ve 142. maddelere karşı suç işlemekten korkarak yaşamış olan solcular, Özal’ı bu kararından dolayı alkışladılar. Ancak ileriyi gören Muammer Aksoy buna karşı çıktı;
“komünizm zaten tehlike olmaktan çıktı. Ama Şeriat, Türkiye Cumhuriyeti için en büyük tehlike olma niteliğini koruyor. Çünkü Türkiye’yi daha rahat sömürmek isteyen emperyalist ülkeler de demokrasi değil şeriat devleti istiyor. İktidarın asıl niyeti fikir özgürlüğü değil, Şeriatın önünü açmaktır. Fikir özgürlüğü isteyecek olsalar, anayasada bunlardan önce değiştirilmesi gereken birçok madde var, onların değiştirerek işe başlarlar” dedi.
Muammer Aksoy Hocamız bu görüşlerini her platformda dile getirdi. Yazı yazdı, konferanslar verdi, ama güya laikliği savunan partilerden de destek bulamadı. O zaman “demek ki Atatürk’ün düşünceleri unutulmuş” diye düşündü ve Atatürk’ün düşüncelerini canlandırmak/ halka ve özellikle gençlere anlatmak için, 19 Mayıs 1989’da Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurdu.
Atatürkçü düşünceyi kendileri için hep en büyük tehlike olarak görmüş olan emperyalistler, bitmez- tükenmez enerjisi ile dernek çalışmalarını sürdüren ak saçlı genç Hocamız Muammer Aksoy için, “artık bu çok oluyor” dediler ve ölüm emrini verdiler. Emir bir tetikçi tarafından yerine getirildi. (Süleyman Çelik – 1 Şubat 2019 Cuma)

Muammer Aksoy (1917 – 1990)
1917 yılında Antalya’da doğdu. 1939’da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Zürih Üniversitesi Hukuk ve Devlet Bilimleri Fakültesi’nde doktora yaptı. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Kürsüsünde asistanlık ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Medeni Hukuk Kürsüsünde öğretim üyeliği yaptı. 1957 yılında üniversite yasasında yapılan değişikliklerin üniversite özerkliğine zarar verdiği gerekçesiyle üniversitedeki görevinden istifa ederek Cumhuriyet Halk Partisi’ne girdi.
27 Mayıs 1960 sonrasında yeniden üniversiteye döndü, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Anayasa Hukuku profesörü oldu. 1960-1961 yıllarında kurucu mecliste Antalya temsilcisi olarak çalıştı. 1961 Anayasasının hazırlanması sırasında Anayasa komisyonu sözcülüğü ve CHP parti meclisi üyeliği görevlerinde bulundu. 12 Mart 1971 muhtırasından sonra sıkıyönetimce tutuklandı ancak yargılama sonucunda aklandı. 1977’de CHP İstanbul milletvekili olarak parlamentoya girdi. Avrupa Konseyi Türkiye temsilciliği ve Türk Hukuk Kurumu başkanlığı görevlerini yürüttü. 12 Eylül 1980’den sonra Ankara Barosu başkanlığına seçildi.
1989’da Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Bahri Savcı, Münci Kapani ve Bahriye Üçok gibi aydınlarla birlikte Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurdu ve Kurucu Genel Başkan olarak çalıştı. 31 Ocak 1990 günü Ankara Bahçelievler’deki evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü. http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=3241

ABDİ İPEKÇİ KİMDİR?
İlköğrenimini gördükten sonra Galatasaray Lisesini bitirdi. Sonra bir müddet Hukuk Fakültesine devam etti. Yeni Sabah, Yeni İstanbulve İstanbul Ekspres Gazetesi gibi çeşitli gazetelerde spor muhabiri, sayfa sekreteri ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Ali Naci Karacan’ın çıkardığı Milliyet Gazetesinin yazı işleri müdürü (1954), bir süre sonra da genel yayın müdürü oldu.
1961 senesinden öldürüldüğü 1 Şubat 1979 tarihine kadar aynı gazetenin başyazarlığını da yürüten Abdi İpekçi, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Basın Enstitüsü Başkanlığı, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ve Uluslararası Basın Enstitüsünün ikinci başkanlığı, Basın Şeref Divanı genel sekreterliği gibi vazifelerde bulundu. Yazılarında Atatürkçülüğü, barışı, düşünce özgürlüğünü, ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğünü savundu.
1970’li yıllardaki anarşi ve terörün önlenmesi için iktidarla muhalefet liderleri arasında da yapıcı bir diyalog kurulmasından yana olan, devlet yönetiminde partizanlığın ve duygusallığın yerini akılcı, çağdaş, ılımlı bir uygulamanın almasını isteyen İpekçi, 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul Maçka’daki evinin yakınlarında arabasında iken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü. Mehmet Ali Ağca’nın verdiği ifade de Abdi İpekçi’ye 5 – 6 el ateş ettiğini söylemiştir. Fakat olay yerinde 9 mermi ele geçirilmiştir. Bu da bir ikinci kişinin olduğunu göstermiştir. O daOral Çelik’tir. Oral Çelik ve Mehmet Şener suikastı beraber planlamış Mehmet Ali Ağca da tetikçi olarak sonradan aralarına katılmıştır.
http://www.sozcu.com.tr/2017/gunun-icinden/abdi-ipekci-kimdir-1654100/
This entry was posted in FAŞİZM, İrtica, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, TERÖR, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *