ÖZELLEŞTİRMELER KÜRESEL EMPERYALİZMİN TUZAĞIDIR * 2000’ler: Özelleştirmenin “Altın Çağı”!

ÖZELLEŞTİRMELER KÜRESEL EMPERYALİZMİN TUZAĞIDIR

Naci Kaptan / 26.01.2021

Özelleştirme kavramının tanımlanmasına yönelik teori ve uygulamada kabul gören iki yaklaşım vardır. Bunlar, dar ve geniş anlamda özelleştirme tanımlarıdır. Özelleştirme dar anlamıyla, “mülkiyeti ve yönetimi devlete ait olan iktisadi üretim birimlerinin özel sektöre devri” olarak tanımlanmaktadır. Dar anlamda özelleştirmede mutlak olarak mülkiyetin devrinin (en az % 51’nin devrinin) gerçekleşmesi ve yönetimin özel kesime geçmesi gerekmektedir.
Ancak bir başka görüşe göre daha az oranda bir hisse satışı da özelleştirme sayılmalıdır. Çünkü %51’in altında bir hisse yönetimi ele geçirmek için yeterli olabilir. Geniş anlamda özelleştirme, mülkiyet veya yönetim transferinden daha fazlasını ifade etmektedir ki, bir iktisadi organizasyonu serbest piyasa mekanizmasına göre işleyen yapıya kavuşturmayı ve bunun için gerekli uygulamaları yapmayı kapsamaktadır
Ekonomik ve askeri yönden güçlü, gelişmiş ülkeler, güçsüz, yoksul ve kendi topraklarını koruma gücü olmayan ülkeleri ele geçirmek için ya silah gücü veya ekonomik güçlerini kullanarak bu yoksul ülkeleri işgal ederler ve toprakların insanlığa sunduğu yer üstü ve yer altı zenginliklerini ele geçirirler. Bu ülkeleri kendilerine sömürge kılarlar. Varlıklarını sürdürmek için işgal ettikleri ülkelerden adam devşirir ve sömürülen topluma yönetici olarak atarlar.
Ülke halkı sanır ki; Kendilerinden birisi ülkeyi yönetmektedir. Devşirilmiş yönetici aslında emperyalizmin ve küresel şirketlerin adamıdır. Bu yönetici ve adamları çıkardıkları yasalarla ülkenin sahip olduğu tüm varlıkları, kaynakları değerlerinin çok altında özelleştirme deyişleri ve yalanlarıyla yabancı şirketlere devrederler. Bu devir işlemlerinden komisyon alırlar ve zenginleşirler. Ülke artık o topraklarda yaşayan halkın elinden çıkar. İnsanlar mülk ve kazanımlarını kaybeder. Ülke yoksullaşır ve dışa bağımlı olur. Halk kendi topraklarında maraba olur.
Naci Kaptan

2000’ler: Özelleştirmenin “Altın Çağı”!

Özelleştireme sadece KİT’lerin özelleştirilmesi değil, başta sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik alanları olmak üzere ticarileşmenin yoğunlaşması, kamu personeli eliyle gördürülmesi zorunlu olan kamu hizmetlerinin hizmet alımı ve taşeron sistemi yoluyla yapılması anlamına geliyordu.
Özal-ANAP döneminde başlayan kamunun tasfiyesi süreci 1990 yıllarda başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere yargıdan gelen müdahaleler ve sendikaların itirazları gibi nedenlerle istenen hızda gerçekleşmedi. Bu süreçte Prof. Dr. Mümtaz Soysal Hocanın özelleştirmeye karşı ısrarlı mücadelesini bir kez daha hatırlayalım.
Özeleştirme ve kamunun tasfiyesi (neoliberal proje) altın çağını 2000’li yıllardan sonra yaşadı. Gerek kamu işletmelerinin ve gerekse kamu hizmetinin özelleştirilmesinin şampiyonu AKP hükümetleri oldu. 2003-2016 dönemi özelleştirmelerin toplam özelleştirmeler içindeki payı yüzde 88’dir.
1986-2002 döneminde toplam 8 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleştirilirken 2003-2016 döneminde 60 milyar dolara yakın özelleştirme gerçekleştirildi. 1986’dan bugüne kadar 217 kamu kuruluşu satıldı. 1986 yılından bugüne kadar gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının toplam tutarı 68,4 milyar dolar düzeyindedir.
Cumhuriyetin ekonomik birikimi 47 milyar dolara satıldı
Peki özelleştirmelerden elde edilen kaynaklar ne oldu? Özelleştirmelerden elde edilen kaynağın yaklaşık yüzde 30’u (20,4 milyar dolar) özelleştirilen kuruluşlara yapılan (sermaye iştirakleri, verilen krediler, çalışanlara yönelik iş kaybı ve özelleştirme sonrası tazminatları ile emeklilik primi gibi) ödemelerdir. Dolayısıyla elde edilen gelirin yüzde 30’u kamuya kaynak olarak aktarılmadı.
Özelleştirmelerden 47 milyar dolar Hazineye ve Kamu Ortaklığı Fonu’na aktarıldı.
Özelleştirme Fonu’nun nakit fazlası, Hazine’nin iç ve dış borç ödemelerinde kullanılmak üzere Hazine hesaplarına intikal ettirilen tutarlardır. Kamu Ortaklığı Fonu’nun kullanım alanı ise baraj, otoyol ve içme suları gibi altyapı tesislerinin finansmanıyla ilgilidir. Dolayısıyla kamunun cumhuriyet tarihi boyunca kurduğu ve biriktirdiği ne var ne yok satılmış ve bunlardan elde edilen 47 milyar dolar iç ve dış borç ödemesi ile baraj ve otoyolların finansmanına harcandı. Adeta borç ödemek için baba mallarını satan mirasyedi tavrı!
Halen özelleştirme kapsam ve programında 17 kuruluş bulunmaktadır. Bu kuruluşların 8 tanesinde yüzde 50’nin üzerinde kamu payı vardır. Bunun yanı sıra, özelleştirme kapsamında 938 taşınmaz, 40 tesis, 10 otoyol ile 2 boğaz köprüsü de yer alıyor. Artık kamu har vurup harman savrulmuş geriye birkaç değerli parça daha kalmıştır. Şimdi sıra mirasın son parçalarını satmaya geldi.
Neler neler satıldı!
Neler satıldı? Hatırlayalım! Satılan 200’den fazla kamu kuruluşunu saymaya yerimiz yetmez ama birkaçını hatırlayalım. Sümerbank, Tekel, TÜPRAŞ, SEKA, İsdemir, Kardemir, Eti Maden işletmeleri, Petkim, Telekom, Çimento fabrikaları, Petrol Ofisi, TÜGSAŞ (Gübre Fabrikaları) ve daha niceleri. Pek çoğu (hani “bunların bir dikili ağacı yok” denilen) erken cumhuriyet döneminde kurulmuş olan kamu işletmelerinin neredeyse tamamı 47 milyar dolar karşılığında satıldı.
47 Milyar dolar bugünkü kur ile 178 Milyar TL anlamına geliyor. Diğer bir ifade ile 1986-2016 dönemi yıllık ortalama özelleştirme geliri 6 Milyar TL’dir. Türkiye’nin 2018 bütçesinin 760 Milyar TL ve milli gelirinin 3 trilyon doların üzerinde olduğunu hatırlatalım. 30 yıldır sata sata bitiremedikleri cumhuriyet döneminde kurulan işletmelerin özelleştirilmesinden elde edilen gelir işte budur.
Ve asıl ironik olan “devlet ayakkabı mı üretsin”, “devlet bez mi üretsin”, “devlet çimento mu üretsin” neoliberal şımarıklığı içinde gelinen yerdir.
1980’lerde 900 bini aşan kamu işçisinin sayısı 150 binlere düşerken 750 bin işçi yeniden kadroya alınıyor ama öte yandan 10 bin işçinin çalıştığı şeker fabrikaları özelleştirmeye çalışılıyor. Bir yandan Türk Telekom özelleştirmesinin yanlış olduğu itiraf ediliyor ama öte yandan stratejik bir ürün olan şeker özelleştiriliyor.

Birgün / AZİZ ÇELİK / azizcelik@gmail.com /2018.03.05
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Ekonomi, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, ÖZELLEŞTİRMELER, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *