KÖLELER VE EFENDİLER * Devlet, topluma hizmet etmekle görevli bir kurumlar şebekesidir. İdeal bir düzende, bu kurumların idarecileri, sadece o kurumların idarecileridir; halkın idarecisi değillerdir. Görevleri halka hizmet etmektir; hükmetmek asla olmamalıdır. Aksi takdirde, rejimlerin adına ne derseniz deyin, başlarındaki kişi, sonuç itibariyle kraldır. Yani efendiler hiyerarşisindeki “büyük efendi”. Vatandaşlar ise köle…

H Ü R R İ Y E T


Nice nice defalar, şehrin kapılarında ve ocaklarınızın başında sizi, hürriyetinize tapmak üzere yere kapanmış gördüm. Ve siz bu halinizle bir ceberrut karşısında köleliğini sergileyen, kendilerini kesip biçtiği halde onu öven köleler gibiydiniz.
İçinizde en çok hür yaşayanların hürriyetlerini bir boyunduruk ve bir kelepçe gibi takındıklarını mabedin korusunda ve kalenin gölgesinde gördüm. Ve yüreğim kanadı. Siz ancak o zaman hür olursunuz ki hürriyeti aramak arzusu dahi sizin için bir kayıt sayılır ve siz hürriyetten bir gerçekleşecek hedef diye bahsetmez olursunuz.
Ne zaman günleriniz gailesiz ve geceleriniz ihtiyaçsız ve ıstırapsız geçmeye başlarsa o zaman hürriyete kavuşmuş olursunuz. Daha doğrusu gaileler, ihtiyaçlar ve ıstıraplar hayatınızı kuşattığı halde, çıplaklık ve bağımsızlık içinde onlara üstün geldiğiniz zaman hür sayılırsınız. Fakat idrakinizin fecrinde, erişeceğiniz öğle vaktine vurulan zincirleri kırmadıkça, gecelere ve gündüzlere üstün gelmenize imkân mı var?
Doğrusu şudur ki, sizin hürriyet dediğiniz şey, halkalarının en kuvvetlisidir. Sizin hür olmanız için benliğinizden bir takım parçalar atmanız gerektir. Bu parçalar, adaleti gerçekleştiremeyen bir kanunsa, onu ortadan kaldırmanız gerekir. Çünkü o kanunu sizin alnınıza kendi eliniz yazmıştır.
Fakat, kanun kitaplarını yakmakla, yahut bütün denizin suyu ile yargıçlarınınız alınlarını yıkamakla onları ortadan kaldırmış olmazsınız. Şayet o parçalar, tahtından atmak istediğiniz bir zalimse, onun ilk önce içinizde kurulmuş olan tahtını yıkmaya bakınız.
Çünkü, bir zalimin hür ve mağrur insanlara hâkim olabilmesi için, onların hürriyetinin temelinde bir zulüm ve gururlarının kaynağın da bir leke bulunması gerekir. Şayet o parçalar, kurtulmak istediğiniz bir dertse, biliniz ki, o derdi kendi elinizle başınıza sarmışsınızdır ve onu hiçbir kimse size yüklememiştir.
K Ö L E L E R  V E  E F E N D İ L E R
Yahut o parçalar, kovalamak istediğiniz bir korkuysa, o korkunun yeri korkulanın eli değil, sizin kalbinizdir. Şüphe yok ki her şey, varlığınızın içinde yarı yarıya kucaklaşarak hareket ediyor, sevilen ve kaçınılan her şey!…
Bütün bunlar ışıklar ve gölgeler gibi çifter çifter içinizde ötüp dolaşıyor. Gölgeler soluklaşmaya ve kaybolmaya başlayınca, geride kalan ışıklar başka bir ışığın gölgesi oluyor. Onun için, hürriyetiniz zincirlerini kaybettiği zaman, bizzat kendisi daha büyük bir hürriyetin zinciri oluyor.
HALİL CİBRAN

Dünyada neden savaşların oluğunu ve bu gezegenin, güzelliklerin yanında kötülüklerle de dolu bir sahne olduğunu herkes düşünmüştür; sebebini sorgulamıştır. Aslında cevap basittir. İnsan, gücü ele geçirip hükmetmek ister. Çünkü böylece daha fazlasına sahip olacaktır.
Halbuki hiçbir kişinin, diğer bir kişiye hükmetmeye hakkı yoktur. Bu durumda hükmedilen kişi köledir. Köleliğin temel tanımı budur.  Bu durumda, hükmeden kişi veya kişilere de  “efendi” denir.
Gücü elinde bulunduranlar, güçsüz olanlara haksızlık eder. Tarih, bunu defalarca kez kanıtlamıştır. Devletler milletlere, şirketler çalışanlara, güçlüler güçsüzlere…
Fakat bir kişi veya topluluk, diğer bir kişi veya topluluğun insafına bırakılamaz. İnsanın insana tahakkümü adil değildir. İşte bu gerçek, 1789’daki Fransız ihtilalini besleyen ana motivasyondu. Fransa’daki monarşinin yıkılmasından sonra, sıra diğer krallara gelmişti. Bu süreç birinci dünya savaşına kadar devam etti. Dönemin krallıkları birer birer yıkıldı.
Peki onların yerlerine ne geldi? “Demokrasi” adıyla maskelenen yeni bir krallık sistemi… Bu sefer tek fark; toplumlar, köleliğinden kurtulmak için bir asır mücadele ettikleri krallarını, artık kendi elleriyle seçiyorlardı. Ve böylece kendilerini özgür sanmaya başladılar. Ama tam tersine kölelik daha kronik bir hale gelmişti. Çünkü artık köle olduklarının bile farkında değillerdi.
Devlet, topluma hizmet etmekle görevli bir kurumlar şebekesidir. İdeal bir düzende, bu kurumların idarecileri, sadece o kurumların idarecileridir; halkın idarecisi değillerdir. Görevleri halka hizmet etmektir; hükmetmek asla olmamalıdır. Aksi takdirde, rejimlerin adına ne derseniz deyin, başlarındaki kişi, sonuç itibariyle kraldır. Yani efendiler hiyerarşisindeki “büyük efendi”. Vatandaşlar ise köle…

HAMZA YARDIMCIOĞLU’nun KÖLELER VE EFENDİLER KİTABINDAN aktaran Naci Kaptan
This entry was posted in FAŞİZM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *