Ahmet Taner Kışlalı * KEMALİZM ve ULUSÇULUK

Kemalizm ve Ulusçuluk


Ulusçuluk, aynı topraklar üzerinde benzer koşulları paylaşan insanların, dışa karşı korunma ve dayanışma gereksinmelerini karşılayan bir ideolojidir ve giderek egemenlik ulusundur ilkesini gündeme getirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun çokuluslu yapısı içinde Türk milliyetçiliği çok geç gelişti. Çünkü ne derebeylikten ulusal devlete geçme durumu, ne de bir bağımsızlık savaşımı gereksinmesi vardı. Üstelik imparatorluğun dağılmasını önlemek için, etnik kökenlere önem vermemeye, özellikle de Türk öğesini vurgulamamaya özen gösterilmekteydi.
İmparatorluk halklarının çoğunluğunu Müslümanlar oluşturduğu için; “millet” değil, inananların birliğini vurgulayan “ümmet” ülküsü ön plana çıkarılıyordu.
Süleyman Nazif gibi bir Osmanlı aydını bile şöyle demiştir: “Önce Müslüman, sonra Osmanlı, sonra Türk’üm.”
Batı Avrupa’da toplumsal-ekonomik gelişmeler sonucu önce ulus olgusu doğmuş, sonra o ulusa uygun bir ulusal devletin yaratılması açısından, ulusçu ideoloji bir işlev görmüştür.  Türkiye’de ise durum tersineydi. Önce geleneksel kurumların yıkıntıları üzerinde yeni bir devlet kuruldu; sonra bu devlet ulusu yaratmaya çalıştı. (Geri kalmış ülkeler açısından durum hemen her zaman aynıdır.)
Türklerde “ulus bilinci”nin gerilemesinin 1453’lerden, yâni İstanbul’un fethinden başladığını söylemek yanlış olmaz. Artık çokuluslu bir yapı içinde devşirme sistemi egemen olacak, Türk öğesi bilinçli bir çaba ile geri plana itilecekti. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu içinde, sâdece Türkler iktidarı denetleyip sınırlayabilecek durumdaydılar.
Fatih’ten başlayarak, iki yüzyılı aşkın bir süre, doğuştan Türk olan hemen hiçbir kimse sadrazamlığa getirilmedi. Kırım ve Kazan Türkleri başta olmak üzere, Çarlık Rusyasında yaşayan Türk topluluklarında ulus bilinci Osmanlı Türkleri’nden önce gelişti.
Bunda, özellikle Çar 3. Aleksander ile başlayan milliyetçi baskıların önemli rolü vardı. Ruslar ve Ortodokslar dışındaki ulus ve dinlere hoşgörü gösterilmemesi, bu ülkede yaşayan Türkleri milliyetçi tepkilere itmekte gecikmedi.
Türk ulusçuluğunun gelişmesinde ikinci önemli etkiyi Rumeli’nin kaybının yaptığını söyleyebiliriz. Evlerini, topraklarını terk ederek anayurda gelmek zorunda kalan Rumelili Türkler, kendilerine yapılan eziyeti dile getirerek, milliyetçi duyguların doğmasına katkı yapmışlardır.
Ama uzaktaki yurtlarına Turan adını vererek, bir bakıma “Turancılık” akımının başlatıcısı olanlar Macarlardır. Gecikmiş Türk milliyetçiliği, kuşkusuz ki sâdece dış etkenlerin dolaylı bir ürünü, bir tür tepki ideolojisi sayılamaz.
Ali Engin Oba’nın da değindiği gibi, Türk ulusçuluğu, aynı zamanda “Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmak üzere olduğunun Türk aydınlarınca hissedilmeye başlandığı bir dönemde, bu çöküşü engellemek için aranan çarelerden biri olarak ortaya çıkmış”tır.
Kemalist ulusçuluk, işte bu birikimin, bu sürecin bir ürünüdür. Ama giderek Mustafa Kemal’in damgasını taşımış, kendine özgü bir nitelik kazanmıştır. Kemalist ulusçuluk anlayışının dışa yönelik hedefi, “çağdaş uluslar topluluğunun eşit haklara sâhip bir üyesi olmak”tı.
“Yurtta barış, dünyada barış” sözü Kemalist ulusçuluğun özünü iyi yansıtıyordu. Kemalist ulusçuluğun içe yönelik hedefi ise, çağdaş bir ulus yaratmaktı. Ve Atatürk’ün insanlar arasında renk, din ve soy farkı gözetmemek gerektiğine olan inancı, O’nun ulus anlayışına da elbette yansıyacaktı. O anlayışta ne ırka yer vardı, ne de dine.
Bir ulusu var eden temel öğeler olarak;
ortak geçmiş, ortak dil (ana dil değil) ve ortak kültür sayılıyordu. Atatürk’ün ulus anlayışına ne ırk ne de din öğesini katmasının doğruluğunu, Bosna faciasını yaşarken bir kez daha anlıyoruz.
Bosna ve Kuzey İrlanda örneklerinde de görülüyor ki; ırk birliği bir ulusun oluşmasına nasıl ki yetmiyorsa, din ya da mezhep ayrımının öne çıkarılması da, bir ulusun ortaya çıkmasını engelleyebilmektedir. Oysa Ziya Gökalp bile, Batı’nın tekniğini, İslam’ın dinini, Türk’ün kültürünü bir araya getirerek bir ulus yaratmak düşüncesindeydi.

Değerli aydın Ahmet Taner Kışlalı’nın  Kemalizm Laiklik ve Demokrasi kitabından aktarı [Naci Kaptan]
This entry was posted in AHMET TANER KIŞLALI, ATATURK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *