TARİHİN FIRTINALI SAYFALARINDAN * ERTUĞRUL FIRKATEYNİNİN TRAJİK YOLCULUĞU – Bölüm I / Bölüm II

ERTUĞRUL FIRKATEYNİNİN TRAJİK YOLCULUĞU – Bölüm I

Naci Kaptan / 11.12.2007 / Güncellendi 05.12.2020

Bölüm     I / II   https://nacikaptan.com/?p=84541
Bölüm III / IV   https://nacikaptan.com/?p=84568
Bölüm   V / VI   https://nacikaptan.com/?p=84659

Bu yazi dizisi, 2007 senesinde DENiZCE DERGİSİNDE yayimlanmistir. Yazinin temel kaynagi http://www.ertugrul.jp/node olup, bu kaynakçaya emek verenlere degerli calismalari icin tesekkur ediyorum. Zaman içinde bu linke erişim kaybolmuştur. Yazı,  orjinal kaynak bozulmadan ve başka kaynaklarla beslenerek konuya iliskin resimlerle zenginlestirilmistir.
Sizlere,denizcilik tarihimizden , şehitler verdigimiz,üzücü, trajik bir bir deniz yolculuğunu öykü tadında tekrar güncelleyerek sunuyorum .
Bu trajik öyküde, kadersiz yolculuğun planlanmasında yapilmis olan büyük hatalari ve  Ertuğrul Fırkateyninin kadersiz yolculuğunun anılarında,sadece gösteriş ve siyasi ikbal uğruna 609 gemicinin, kendilerine tabut biçilen hurda bir gemiye doldurularak ölüme gönderilmelerinin ve kişisel hırs ve ihtirasların, akıl ve bilimin kuralları önüne konduğu, bir ölüm yolculuğunun nasıl kurgulandığını ve gerçeklerin nasıl göz ardı edildiğini ibretle okuyacaksınız.
Bu olayların sessiz kahramanları olan gemiciye düşen görev, hurda da olsa, batacağını da bilse ,verilen emirlere uyarak ,kendisinden isteneni yapmak yolculuğa ve göreve çıkmak, bile bile kendi tabutuna çivi çakmaktır.
Bu nedenle Ertuğrul Fırakateyni ve Dumlupınar Denizaltısının şehitleri başta olmak üzere;
limandan ayrılırken kendisine mendil sallayanlara bir daha geri dönememiş olan tüm deniz şehitlerine  ve yaşamları denizlerde sonlanan denizcilere, mezarları belli olmayanlara, rahmet diliyorum.

Siz saygın okurlar ,
Tarih içinde, diğer tayfalarla birlikte, trajik bir deniz yolculuğuna katılmak istiyorsanız, “hurcunuzu ” hazırlayın, yazlık ve kışlık giysilerinizle, şahsi eşyalarinizi alarak, geminin “lumbar agzindan” güverteye çıkın.
Gemi reisi size yol gösterecektir !
Unutmayin ki, artık siz de bir tayfasınız …
geminin kurallarına uyacak, vardiya alacak.
Yelken basacak, dümen tutacaksınız…
Görev başına…
Her bir deniz yolculuğu ve seferi, bilinmeze acilan yelkendir,bir maceradır.
Gidip de dönmemek vardır. Bu seferler aşağıdaki dua ve temenni ile baslar ;
“PRUVAMIZ NETE, RÜZGARLARIMIZ UYARINA ,DENİZİMİZ SAKİN ,
ALLAHIN SELAMETİ ÜZERİMİZE, YOLUMUZ AÇIK OLSUN… “
Naci Kaptan / 05.12.2020

Aciklama :
Hurç ; kalin branda bezden yapilmis olan ve omuza takilacak askılari da olan ,çuval şeklinde dikilmis , şahsi esyalerı tasimakta kullanilan genelde denizcilerin kullandığı büyük torba .
Lumbar agzi ; Gemiye cikan iskele (merdivenlerin ) gemi güvertesine kavustugu yerde bulunan gemiye girilen acik bolumdur. Denizcilik terimi dışında tanimlarsak, gemiye giriş kapısıdır.

Osmanlı ile Japonya Arasındaki Bağları Güçlendiren,
Kadersiz Gemi Ertuğrul Fırkateyninin Trajik Hikayesi-1
VİRA BİSMİLLAH …
1871 yılında Japonya Devleti Osmanlı Devletine bir dostluk antlaşması önermiştir. Bu düşünceler bizzat Padişah II. Abdülhamit tarafından 1875 yılında İstanbul’a liman ziyareti yapan “Seiki” bahriye öğrencilerini taşıyan Japon Harp gemisi Komutanı’na ve 1881 yılında İstanbul’a gelen elçiye beyan edilmiştir.
Osmanlı Devleti ile Japonya arasında ilk resmi görüşme 1887 yılında Japon İmparatoru Meiji’nin amcası Prens Komatsu’nun Avrupa seferi kapsamında İstanbul’a ziyareti esnasında yapılmıştır.

Japon İmparatoru Meiji’nin amcası Prens Komatsu’nun İstanbul’a gelişi bir dönüm noktası olmuştu. Amerika, Avrupa ülkeleri ve Çin’i kapsayan büyük bir inceleme gezisine çıkan Prens Komatsu, ilk Japon asilzadesi olarak, İstanbul’u da ziyaret etmiş ve Sultan II. Abdülhamid tarafından kabul edilerek, Japon imparatorunun dostluk mesajını iletmişti. Sultan II. Abdülhamid de Uzakdoğu’nun önemli güçlerinden biri haline gelmekte olan Japonya ile dostluk ilişkilerinin geliştirilmesi için Prens ve heyetine yakın alaka göstermiş, kendilerini üst düzey ve itibarlı bir protokolle ağırlamıştı.
Türk-Japon ilişkilerinin başlangıcını oluşturan bu ziyaret, Prens Komatsu, eşi Prenses Yoriko, birçok memur ve hizmetçinin de aralarında bulunduğu kalabalık bir heyetin Varna’dan bir Avusturya vapuru ile 29 Eylül 1887’de İstanbul’a gelmesiyle başlamıştı.
Misafirleri taşıyan vapur, padişahın yaverleri tarafından istimbotla karşılanmış ve Göksu Kasrı önünde demir atmıştı. Burada misafir edilen Prens Komatsu ve heyeti, ertesi gün Hamidiye Camii’nde düzenlenen Cuma Selamlığı’nı izlemek üzere buraya gelmiş, törenin ardından Sultan II. Abdülhamid, Prense ve heyettekilere çeşitli rütbelerden nişanlar vererek, mihmandarlıklarına Miralay Hakkı Paşa ile Kaymakam Osman Bey ile birlikte beş çavuş tayin etmişti.
Törenin akabinde saat dokuz buçukta kendilerine tahsis edilen arabalarla Göksü Kasrı’na geri dönen prens ve maiyeti 1 Ekim 1887’de yanlarında mihmandarları olduğu halde Ayasofya ve Sultanahmet Camiileri ile, Tophane Silahhanesini gezmişlerdi. 5 Ekim’de Hariciyye Nazırı yani Dışişleri Bakanı Said Paşa’nın Nişantaşı’ndaki Konağı’nda ağırlanan Prens Komatsu, Nazır tarafından kapıda karşılanmış, kendilerine Türk kahvesi ve şerbetler ikram edilmişti. Ertesi gün ise Sultan II. Abdülhamid, Japon İmparatoru’nun Amcası Prens Komatsu, eşi Prenses Yoriko ve maiyeti şerefine Yıldız Sarayı’nda bir ziyafet vermişti. [*]

II. Abdülhamid, 1887 yılında Japonya İmparatorunun yeğeninin bir savaş gemisiyle İstanbul’u ziyaret etmesinin ardından Japonya’ya bir heyet gönderilerek iade-i ziyaret yapılmasını emretmişti.
Bu ziyaret için İstanbul tersanelerinde yapılan Ertuğrul Fırkateyni seçildi. Takvim yaprakları 1889’u gösterdiğinde Ertuğrul Fırkateyni Japonya’ya seyre çıkmak üzere hazırlıklarına başlamıştır.
Ertuğrul Fırkateyni 19 Ekim 1863 tarihinde Tersane-i Amire’de Padişah Sultan Abdülaziz’in katılımıyla denize indirilmiştir. Makine ve kazanları 1864’te İngiltere’de monte edilmiş, 1865 yılında İstanbul’a dönmüştür. Fırkateyn 79 metre boyunda, 15,5 metre genişliğinde, 2344 ton deplasmanında ve sürati 10 mildir.
Fırkateyn, hem yelken hem de makine ile hareket ediyordu. Üç direkli geminin ana hareket vasıtası yelkendi. 600 beygir gücündeki makinesi de yardımcı bir itici kuvvet oluşturuyordu. ahşap bir gemi olan Ertuğrul Fırkateyni 25 yaşındaydı. Yaklaşık 1 yıl önce ahşap kısımları kısmen tamir görmüştü. Ancak, makine ve kazanların alt bölümüne dokunulmamıştı.
Ertuğrul Fırkateyni’nin Japonya’ya gönderilmesi konusunda çeşitli tartışmalar yaşanmış ve teknik heyet tarafından gemi incelenerek aşağıdaki rapor hazırlanmıştır:
“… Fırkateynin Japonya sularına kadar gidip dönmesi ve Osmanlı Saltanatının büyüklüğünün delili olan büyük şanını yükseltmek için Osmanlı’nın zafer alametli sancağının Uzak Doğu sularında tam bir başarıyla dalgalanmasına vasıta olabilecek bir duruma sahip olduğunun büyük bir şükran ve memnuniyetle görüldüğü…”
Aslında Teknik heyetin hazırladığı raporda senelerce Haliç’te yatmakta olan ve bakımsız, gövdesi, direkleri çürümüş olan Ertuğrul Fırkateyni’nin denize elverişli olup olmadığı ve bunca uzun bir yolculuğa dayanıp dayanamayacağı belirtilmemişti. Aslında Ertuğrul Fırkateyni böyle bir yolculuğu yapacak durumda değildi. Hele hele bu dönemde Marmara Denizine bile çıkmayan gemiler hem bakımsız durumdaydı. Hem de denizcilerimiz mesleki yönden zayıf kalmışlardı.
Ertuğrul Fırkateyninin seyir planı Doğu’da Osmanlı Devleti’nin sancağını göstermek amacıyla Süveyş, Aden, Bombay, Kolombo, Singapur, Saygon ve Hong Kong gibi limanlarını öncelikle olarak değerlendirilerek Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Japonya sularını kapsayacak şekilde hazırlanmıştı. Gemi bu limanlarda kömür ve kumanya ikmalini yaparken, ziyarete açılarak Osmanlı Dvletinin tanıtımını da yapması düşünülmüştü.
Neticede 21 Şubat 1888 tarihli tezkere ile Bahriye Mektebi öğrencilerinin denizde teorik bilgilerini kullanmayı öğrenmeleri için donanmada uygun bir eğitim gemisi ile Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Japon sularına gönderilmek üzere Ertuğrul Fırkateyni’nin uygun olduğu ve mart sonunda yola çıkarılması kabul edilmiştir.

Geminin uğrayacağı limanlar ve yol güzergahı şu şekilde belirtilmiştir:
“Mezkur fırkateyn-i hümayün Dersaadet’ten hareketle Marmaris’e uğrayarak oradan Port Sait’e gidecek ve kanaldan ba’del-mürur icab eder ise Bahr-i Ahmer’e Cidde veya Kameron limanlarına dahi uğrayarak Aden’e muvasalatla oradan Bombay veya doğruca Serendib Adası’nda Kolombo’ya, Gale ve Trinkomali limanlarına gidecektir. Mahall-i mezkure Hindistan’ın meşhur iskelelerinden olmak hasebiyle burada görülmeye şayan olan mevaki ve mümkün olduğu halde istihkamat şakirdana gösterildikten ve icabı kadar arâm edildikten sonra hareketle mevsim rüzgarları gözetilerek Hindistan’ın taraf-ı şarkisinde bulunan Madras, Pondişeri ve icabında Kalküta limanlarına dahi uğranılarak şayan-ı temaşa olan mahaller şakirdana gezdirilerek ve lüzumu kadar arâm olunarak buradan dahi kıyam edildikten sonra Akyab nam limana teveccüh edilecek ve mahal-i mezkure muvasalatta dahi lüzumu görüldüğü kadar oturulduktan sonra kıyam ile Malaka Boğazı’na müteveccihen seyr-ü harekat ve boğazı mezkurde Penan ve Malaka ve Singapur limanları gibi meşhur limanlar görüldükten sonra cihet-i şimale teveccüh ile Saygon Limanı dahi görülerek Çin’in meşhur iskelesi olan Hong Kong Limanına azimet olunacaktır. Burası Çin ikliminin en meşhur memleketi olmak hasebiyle mevaki’-i mu’tena ve müstahkem görülüp icabı kadar arâm edildikten sonra kıyam birle lüzumu görüldüğü ve heyet-i sefinece tensip kılındığı halde Svatov ve Amoy ve Şanghay limanlarına uğranılarak Japon’da vaki’ (Nagasaki) Limanına teveccüh edilecek ve oradan da Japon Devleti’nin makarr-ı hükumeti iskelesi olan Yokohama Limanına azimet olunacak ve bi-mennihi teala şehr-i Teşrin-i evvel de Dersaadet’e avdet dilecektir. Mezkur limanlardan başka isimleri ta’dad olunmayan sair bir mahalle gidilmek ve bu limanlarda ne müddet urulmak veyahut hin-i hacette esbab-ı mani’a-i bahriyye ayluletiyle zikr olunan mersaların bazısı terk olunmak veyahut havaların müddet-i medide muhalif gitmesi hasebiyle limanlarda mu’taddan ziyade durmak gibi hususat kumandan olan zatın heyet-i sefine ile bil-istişare vuku bulacak karar ve tedbir-i makule menut olup ancak bu gibi halatın esbab-ı mucibe ve kaviyesi sefine jurnaline derç ve tezbir edilerek Dersaadet’e hin-i muvasalatta Bahriye Nezaret-i Celilesine izahen arz ve beyan edilecektir.”
16 Zilkade 1306 Tarik Gazetesi

“ Telgraf “
“Ertuğrul Fırkateyni hümayinesinin Çin sularına kadar gidip taraf-ı eşraf hazreti padişahiden Japonya Mikadosuna ita ve ahde buyurulan nişan-ı zişanı teslim etmek üzere dünkü gün Haliç Dersadetten tahrik-i çark azimet edeceğini gazeteler yazmışlar ise de fırkateyni mezkurun dün cisreyn arasına çıkıp cephanesini aldıktan sonra bugün saat sekiz raddelerinde sevab-ı maksuda müteveccihen hareketi mükerrer bulunmuş idüğü malumat-ı mahsusen acizanemizdendir”

Ertuğrul Fırkateyni 14 Temmuz 1889 tarihinde sıcak bir günde İstanbul Dolmabahçe önünden demir alarak 609 mürettebatıyla sonu bilinmeyen bir yolculuğa uğurlandı.
Sevdiklerini uğurlamaya gelenler, gözleri yaşlı, ellerindeki mendilleri, Fırkateyn Ahırkapı fenerini dönüp de gözden kayboluncaya kadar el salladılar.
Gemi kaptanı ve mürettebatı dalgın ve endişe ile İstanbul’un arkada kalan siluetini seyrederek, önlerinde olan binlerce mil yolu ve bu yola hazır olmayan teknenin, onları sağ salim getirip götüremeyeceğinin yanıtını arıyorlardı.
Kuzeyden hafif hafif esen poyraz rüzgarı açılmakta olan yelkenleri üfleyerek doldurdu ve gemi bordasına vuran ufak dalgacıkların dokunuşu ile Çanakkale boğazına yol verdi, gemi nazlıca akarak yoluna devam etti.
Geminin baş kasarasına yelkenlerin gölgesine oturmuş istirahatçı vardiya personeli, yüksek sesle vatan özlemini dile getiren bir gemici marşını söylüyorlardı:
Yol ver serdümen yol ver
Gece gündüz seyredelim
Bu havaya rabbim yol ver
Vatanımıza dönelim.
Gemi süvarisi Ali bey kararmakta olan ufka baktı, havayı kokladı ve aklı yine kendisine söylenenlere gitti;
“Gitme,” diyorlar, “istifa et; bu yirmi yıl önce yamanmış, bir köşeye atılmış çürük gemiyle yola çıkılmaz.” Ali Bey’in kararlı, yurtsever, inanmasını, sevmesini bilen, vazifeşinas kişiliği, etrafındaki kaypaklıklar arasında büsbütün belirginleşiyor.
“Ben bu devletin askeriyim, ekmeğini yedim.Nereye git derse giderim” diyor.
Bir an hata yapıp yapmadığını düşündü.Sonra da omuzunu silkerek, Yüce Allah’tan takdirdir, diye mırıldanarak, poyraz rüzgarına yüzünü verdi ve sonu bilinmeyen yolculuk için selamet duasını okumaya başladı.
Ertuğrul fırkateyninin süvarisi Ali bey, uğradıkları her limandan, karısı Ayşe hanıma mektuplar gönderdi.Bu mektupları torunu sayın Canan Eronat paylaşıma açtı.Tarihe ışık tutan belgeler olması nedeniyle kendisine teşekkür ediyorum.
Gelecek olan bölümlerde fırkateynin deniz yolculuğuyla birlikte, Gemi süvarisi Ali beyin torunu sayın Canan Eronat’ın yazısını ve gemi süvarisi Ali beyin eşine gönderdiği mektuplarını sunacağım.
Bölüm I sonu / Naci Kaptan
[*] https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/japon-prensi-komatsunun-istanbul-ziyareti-h276977.html

ERTUĞRUL FIRKATEYNİNİN TRAJİK YOLCULUĞU – Bölüm II

Geminin Seçimi ve Hazırlıklar

Ertuğrul Fırkateyni bu zorlu ve uzun sefere çıkmadan önce neler olduğuna, Ertuğrul’un ve personelinin nasıl seçildiğine, O günlerde bahriyenin durumuna, Gemiye verilen görev talimatına bakmak gerektir.

14 Şubat 1889 tarihinde Sadrazam Kıbrıslı Kâmil Paşa’nın, alışılagelmişin dışında bakanlığa büyük yetkiler veren bir tezkeresi Bahriye Bakanlığı’na ulaştırıldı. Tezkerede şöyle deniyordu:

“Mektebi Fünunu Bahriye’den mezun olan öğrencilerin teorik bilgilerini uygulama alanına sokmaları ve geliştirmeleri maksadıyla, imparatorluk gemilerinden uygun bir savaş gemisinin okul gemisi olarak Hint, Çin ve Japonya sularına yapılacak bir geziye gönderilmesi Sultan-Halifenin sözlü emirleri gereği olduğundan, bu görev için seçilecek geminin isminin ve hangi tarihte yola çıkmasının uygun olacağının bildirilmesi…”.
Bu kadar geniş yetki verilmiş olan dönemin Bahriye Bakanı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’nın yapacağı işin, karargâhında ilgili uzmanlardan oluşacak bir heyet kurarak, mevcut gemilerin harp kifayetlerini ve seyir kabiliyetlerini incelettirmek, aday olarak saptanan gemileri önceliklerine göre sıralatmak, bu incelemeye paralel olarak da Hint ve Çin denizlerindeki meteorolojik ve oşinografik durumu inceletmek olması lazım gelirdi. Ama durum böyle olmadı…
Kurulan heyet Ertuğrul fırkateynini bu sefere uygun bularak seçti. Ertuğrul ise senelerdir, Haliç’e hapsedilmiş ve tüm karinası midye ve yosun bağlamış bekler durumda bir gemi idi.
Ertuğrul fırkateyninin özellikleri 
Ertuğrul Fırkateyni 1854 yılında, Kırım Savaşı sırasında Taşkızak Tersanesi’ne sipariş edilmiş, 1855 yılında omurgası kızağa konmuş ve 1863’te seyir tecrübeleri yapılmıştır. 1864 yılında hizmete giren gemi, aynı yıl makine ve kazan montajıyla toplarının çeşitlendirilmesi ve modernizasyonu için İngiltere’ ye gönderilmiştir.
18 Şubat 1865’te Portsmouth’tan İstanbul’a hareket etmiş, dönüş seyrinde de bazı Fransız ve İspanyol limanlarını ziyaret etmiştir. İstanbul’a gelişinden sonra da Girit harekâtına katılmış ancak Abdülhamid dönemiyle beraber onun da kaderi Haliç’e hapsedilmek olmuştur.
Sefere hazırlandığı sırada 25 yaşında bulunan Ertuğrul, Japonya gezisi için seçilmesinden takriben bir yıl evvel onarım ve havuz görmüştü. Özellikle ahşap kısımları yenilenmiş fakat makine ve kazanlarının altına isabet eden kısımlara dokunulmamıştı…

1890 yılı Bahriye kayıtlarına göre Ertuğrul’un özellikleri şöyleydi: 
Boyu 250  kadem ( 1 kadem 30.5 cm’dir)
Eni 49,10 kadem
Derinliği 25 kadem
Çektiği su 23 kadem
Deplasman tonajı 2 344 ton
Yapım yeri Tersanei Amire TaşkızakTersanesi
Tekne Ahşap
Makinesi 600 BG, adî kondansörlü, ufkî çift silindirli tek şaftlı
Kazan sayısı 2
Sürat 10 mil (tecrübe sürati)
Kömürlükleri 350 ton kömür kapasiteli
Aydınlatma elektrikle
Silahları:
8 adet 150mm Krupp,
5 adet 150mm Armstrong topu,
1 adet Whitehead torpido tüpü,
2 adet torpido bulunmaktadır.
Mürettebat;
61 Subay ve memur,
548 erbaş/er – toplam 609 kişi

Donanma gemilerinin Abdülhamit’in emriyle senelerce Haliç’te hapsedilmesinden Ertuğrul Fırkateyni de etkilenmiş, bakımsız kalmıştı . Teknelerin  çok uzun zaman durumda kalması nedeniyle karinasında (suyun altında kalan kısım) ahşap kaplamaları çürümüştü. Tersanede Ertuğrul’un elden geçirilmesinde bakımı yapılırken karina kısmının elden geçirilmediği söylenmektedir.
Geminin ana makinası ve kazanları da elden geçirilmediği için Ertuğrul Fırkateyninin böylesi uzun bir yolculuğa çıkmaya ve denize elverişli durumda olmadığı bir gerçektir.
Ayrıca o zamana kadar Osmanlı donanmasında böylesi uzak yol ve denizlere giden yeteri kadar bilgili denizciler de yoktu.Bu Japonya seferi Osmanlı donanmasının kendisini her açıdan sınaması olarak da kabul edilmelidir
Komutanın Seçimi 
“…Padişah tarafından Japon İmparatoruna gönderilecek armağanlar ile ‘Nişanı Ali-i İmtiyaz’ isimli en büyük Osmanlı nişanı da adı geçen fırkateyn komutanı tarafından sunulacağından bu göreve yabancı dil ve usul adap bilen bir subayın atandırılmasını…” 
Bu direktif üzerine Bahriye Bakanlığı’nın 6 Nisan 1889 tarihli yazısıyla atama yapılmıştı: “... Anılan fırkateynin komutanlığını deruhte etmek ve Nişanı Ali i İmtiyaz’ı Japon İmparatoruna sunmak üzere birkaç yabancı dil bilen, bilgi, görgü ve denizcilikteki ustalığıyla tanınmış deniz subaylarından Albay Osman Bey’in atandırıldığı, komutan ve subayların nasıl hareket etmeleri gerektiğini belirten talimatın da kendilerine verildiği…”
Ancak Ertuğrul komutanlığına atanan Albay Osman Bey’in, Bahriye Bakanının damadı olması bazı dudak bükmelere, alaylı ve anlamlı gülümsemelere neden oluyordu. Yedi bin subayın hizmet verdiği koskoca Osmanlı donanmasında “İlmî kifayeti benim damadımdan daha yüksek olan yoktur…” demek de ne demek oluyordu? Albay Osman Bey yıllarca Bahriye’ye hizmet etmiş bir ailenin mensubuydu. Dedesi Patrona (Koramiral) Osman Paşa Sinop’ta baskına uğrayan Osmanlı Filosunun komutanı olan Osman Paşa’ydı. Babası Basra Bahriye Komutanı Liva Amiral (Tümamiral) Ahmet Rahmi Paşa, ağabeyi kendisinden evvel Ertuğrul Fırkateyni komutanlığı teklif edilen fakat kabul etmediği söylenen, kardeşinden iki yıl evvel Deniz Harp Okulu’ndan mezun olmasına rağmen, sekiz yıl sonra amiral olan o zamanki rütbesi ile Albay Mehmed Reşid Bey’di.
Osman Paşa 1883’te Paris’te Deniz Ataşeliği yapmış, 1885’te Bahriye Bakanı Bozcaadalı Müşir Hasan Hüsnü Paşa’nın dul kızıyla evlenmişti. İki yıl sonra 1887 yılında padişah yaverliğine, 6 Mart 1889’da da Ertuğrul Fırkateyni Komutanlığına atandırılmıştı. İngilizce ve Fransızca bilir, iyi yetişmiş çok değerli bir deniz subayı idi. Kendisinin Ertuğrul’a komutan olarak atanmasının nedeni olarak, Bozcaadalının, “Bu gemi çok sağlamdır. Bakın damadımı gönderiyorum…” diyerek, sözü geçen bir bakan görüntüsü yaratmak istediği de, kızı ile damadı arasındaki geçimsizliklerden bıktığı için damadını biraz uzaklaştırmak istediği de söylenir.

Talimatname 
Bakanlık tarafında Osman Paşa’ya verilen ve 11 maddeden oluşan talimat şöyleydi:
1. Ertuğrul Fırkateyni İstanbul’dan hareketle Marmaris’e uğrayarak oradan Port Said’e gidecek ve kanaldan geçtikten sonra icap ederse Kızıldeniz yoluyla Cidde ve Kameron limanlarına uğrayarak Aden’e muvasalatla oradan Bombay’a veya Seylan Adası’nda Kolombo’ya gidecektir. Hindistan’ın ünlü limanı Bombay’da yeteri kadar kaldıktan sonra mevsim rüzgârları da kollanarak Hindistan’da Pondiçeri ve gerektiğinde Kalküta limanlarına da uğranılacaktır. Daha sonra Akabed adlı limanda bir süre kalındıktan sonra Malakka Boğazı’ndan geçilerek ve Malakka ve Singapur gibi limanlar görüldükten sonra kuzeye yönelinerek Saygon Limanı’na gidilecektir. Bu arada Çin’in ünlü iskelesi Hongkong’da kalınacak ve eğer gemi komutanlığı tarafından uygun görülürse Amoy ve Şanghay limanlarına uğranılarak Japonya’nın Nagasaki Limanı’na gidilecektir. Oradan da Japonya’nın başkenti olan Tokyo Körfezi’ndeki Yokohama Limanı’na gidilerek, ekim ayında da İstanbul’a dönüş seyrine başlanacaktır. Yukarıda belirtilen limanlardan başka limanlara uğranılması ve hava muhalefeti sebebiyle limanlarda fazlaca kalınması gibi hususlar, gemi komutanının, gemi heyetiyle yapacağı müzakereler sonucunda belirlenecek ve alınan kararlar günü gününe gemi jurnaline kaydedilerek, İstanbul’a dönüşte Bakanlığa arz edilecektir.
2. Ertuğrul Fırkateyninin Komutanı, Japonya İmparatoru hazretlerine armağan edilecek ‘Nişanı Ali-i İmtiyaz’ı da takdim etmekle görevli kılındığından, Tokyo’ya vardıklarında oluşturacağı bir heyetle İmparatorun huzuruna çıkacak, nişan ve armağanları sunacaktır.
3. Seyir yolu üzerindeki bazı limanlara uğranıp uğranılmaması ve bu limanlardan hareketin mevsime göre düzenlenmesi gemi komutanının takdir ve tercihine bırakılmıştır.
4. Subaylar ve Deniz Harp Okulu öğrencilerinin, o zamanın tabiriyle Şakirdanın geziye katılmalarının amacı, okulda öğrenmiş oldukları teorik bilgileri tatbikatta kullanarak pekiştirilmelerini sağlamaktır. Gemide tatbiki eğitim için gerekli silahlarla alet ve araçlar mevcut bulundurulacaktır. Şakirdan ve subaylar, Bahriye kanunlarına ve Bakanlıkça hazırlanacak programa uyacaklardır.
5. Şakirdanın Deniz Harp Okulunda öğrendikleri ilmî ve fennî bilgileri uygulamalarında kullanabilmeleri için geminin yelkenle seyir ve hareketi tercih edilecektir. Hatta bazı açık limanlara dahi yelkenle girilecek ve çıkılacaktır. Dar boğazlardan geçişlerde, limanlardan hareketlerde veya açık denizlerde ileri yol almaya mâni olacak derecede ters rüzgârların esmesi halinde ve de fevkalade durumlarda makineyle hareket edilebilir. Bu durumların dışında makineyle seyredilmeyecektir.
6. Her yerde ve her halde fırkateyn personeli İslam dininin gereklerini yerine getirecektir.
7. Gidilecek yerlerin haritalarının tedarik edilmesi ve bu haritaların son düzeltmeleri yapılmış ve doğru olmasına dikkat edilecektir. Fırkateynde fotoğraf makinesi ile gerekli tab alet ve malzemesi bulundurulacak ve uğranılacak limanların resimleri çekilecektir. Karada, bölgenin incelenmesinden sonra resimler çekilecek veya o bölgenin daha evvel çekilmiş resimleri satın alınacaktır.
8. Ertuğrul Fırkateyni’nin uğrayacağı limanlarda, özellikle yabancı ülke sularında gemiyi ziyarete gelecek zevatın karşılanması, “Kabulü Bahriye Kanunnamesi”nde açıklandığı şekilde olacaktır. Böyle bir yere gelindiği zaman, geminin içi gayet neta bir şekilde bulundurulacak ve gezmek isteyenlere saygı gösterilecektir. Ertuğrul’un okul gemisi hüviyetini taşıması dolayısıyla yabancı görevliler gemiyi incelemek isteyebileceklerdir ki; böyle durumlarda yapılan konuşmalar ve dikkat çekici olaylar günü gününe bizzat gemi komutanı veya süvarisi tarafından kaydedilecektir. Bundan başka da gezi sırasında tanık oldukları olayları da geri döndüklerinde Bahriye Bakanlığı’na arz edeceklerdir.
9. Fırkateynin seyir ve hareketinde, boğaz geçişlerinde, liman giriş ve çıkışlarında, sığ ve bataklık yerlerden geçişlerinde ve gerek duyulan her yerde kılavuz alınacaktır. Geminin seyir ve hareketlerinin harita ve seyir jurnali üzerinde işaretlenmesi, vardiya subayları ile seyir subayı ve yardımcıları tarafından rasatlar da yapılarak, enlem ve boylamlar belirtilerek yapılacaktır. Geminin uğradığı her yerde bahriye geleneklerine uygun olarak törenlerin yapılmasına dikkat edilecektir. Mahalli makamlarla yapılması gerekli karşılıklı ziyaretlere itina gösterilecek, her halükarda Subaylar ve Şakirdan, gerek gemi içinde gerek gemi dışında almış oldukları terbiyeye uygun ve askere yakışır bir davranış içinde olacaklardır. Deniz subay ve erleri her zaman yapacakları görevlerde Bahriye Kanunnamelerine uyacaklardır. Gemi vardığı ve ayrıldığı yerleri telgrafla Bakanlığa bildirecektir. Toplanan detaylı bilgiler de ayrıca posta vapurları aracılığıyla gönderilecektir. Gemi Komutanı, bu mühim görevi yerine getirmekle mükellef olduğundan, gidecekleri yerlerde fırkateyne gelecek olan resmî zevat ve misafirlere daha önceki maddede bildirildiği gibi Osmanlı sancağına yakışır bir şekilde saygı göstermekle mükelleftir.
10. Gemide bulunan subaylara “Taamiye” adıyla verilecek yemek parası olan on iki bin kuruşun, iki bini komutana, bin kuruşu süvari ve süvari muavinine ayrılacak, kalan dokuz bin kuruş diğer subaylar arasında eşit olarak taksim edilecektir. Sefer esnasında subay ve erlerin maaşlarının dağıtımı görevi komutanın sorumluluğunda olacaktır.
11. Ertuğrul Fırkateyni’nin uğrayacağı yabancı limanlarda yapılacak törenler Bahriye Kanunnamesi hükümlerine göre olacaktır. Yabancılara verilecek ziyafetlere mukabele veya komutan tarafından verilecek ziyafetlerin faturası yüz lirayı geçmeyecektir.
Bu talimatla Ertuğrul Fırkateyni komutan ve personelinin uyacakları kurallar ve davranışlar açık olarak belirtilmişti. Hazırlıklar yavaş yavaş tamamlanıyordu.
Mürettebatın Seçimi 
Bahriye Bakanı, Ertuğrul’u pek mükemmel bulmuştu. Bu yüzden de Komutanı Albay Osman Bey’i tebrik etti. Şimdi sıra sefere iştirak edecek subayların ve personelin denetlenmesine gelmişti.
Bakanın emri üzerine, üst güvertede subaylar sancak, diğer personel iskele tarafta tabura geçtiler. Taburların ilk bakışta dikkati çeken mevcutları, gemideki subay sayısının, personelin sayısına göre birkaç misli fazla olduğunu gösteriyordu. O zamana kadar ayda bir kere bile gemiye uğramayanlar, tatlı buldukları bu sefere katılmak arzusuyla her gün sabah namazında gemiye gelmeyi âdet haline getirmişlerdi. Ertuğrul’un yirmi beş yıllık emektarı Sağ Kolağası Ömer Efendi Kaptan hayrette kalmıştı. Bu subaylardan çoğunu tanımıyordu. Çoğu da yüksek rütbeliydi. Bir ay kadar evvel geminin güvertesini temizletebileceği beş on askeri zor bulan Ömer Efendi Kaptan’ın karşısında şimdi üç yüze yakın asker dizilmişti.
Bu durumun nedeni hemen anlaşıldı. Diğer gemilerin sefere katılmak isteyen açıkgöz askerleri de kendiliklerinden Ertuğrul’a geliyorlardı. Hatta içlerinden Sadaretin ilk tezkeresiyle birlikte gelmiş olan kulağı delikler bile vardı. Bu davetsiz misafirler, gemideki hemşehrilerinin koltuklarının altına sığınmışlardı… Belki subaylar arasında da aynı şekilde gelenler vardı… Belki de bunların bir kısmı Haliç’te batıp leşi bir kenara çekilen gemilerin personellerinin taksimi sırasında Ertuğrul’a verilenlerdi.
O yıllarda subayların ve personelin kayıtları gerektiği gibi ve günü gününe tutulmadığından bu hususun tespiti de zordu. Bahriye Bakanı, subayları ve personeli denetleyerek; içlerinden görünüş bakımından ve fizikî açıdan çirkin olanlarını, hal ve tavırlarını beğenmediklerini, yaşları fazla olanları ve rütbeleri büyük olanları ayıklamaya ve azaltmaya başladı. Ama bu işin subay ve personelin gözleri önünde yapılmasının hassasiyetini de görerek, süratle karar değiştirdi ve hiç olmazsa bundan sonra gemiye katılışları önlemek için, tabur mevcutlarının ismen tespit edilmesini ve bu tespit sırasında da yanlarına işaretler konulmasını istedi.
Bakan, öğle yemeğini gemide yedi. Aynı günün akşamı da gemide kaldı, subayların ve personelin listeleri ilan edildi. Listelerde ismi olmayanların, yeni görevlerini öğrenmek üzere bakanlığın II. Daire Başkanlığı’na başvurmaları da ayrıca tebliğ edildi. Albay Osman Bey’in teklifi üzerine gemicilik işlemlerinde ve yelken kullanmadaki maharetleri bilinen bazı liyakatli subayların da Ertuğrul’a tayinlerinin yapılmasına bakan onay verdiğinden, bu subayların isimleri de kendisine verildi. Verilen isimler arasında; gemi süvarisi olarak Binbaşı Ali Bey Efendi Kaptan, süvari muavini olarak Binbaşı Cemil Bey Efendi Kaptan ve seyir subayı olarak da Deniz Harp Okulu seyir öğretmeni Sol Kolağası Tahsin Efendi Kaptan vardı.
Ayrıca personel kadrosunun 200 kişi daha arttırılmasının uygun olacağı kanaatine varıldığından, personel arasından sadece sağlık durumları ve yaşları itibariyle böyle uzun bir seferin zorluklarına katlanamayacak olanları ayırdılar, noksan personeli de tamamladılar.
Gezinin yapılmasındaki zahiri sebeplerden birisi de, Deniz Harp Okulu öğrencilerinin teorik bilgilerini uygulamaları, görgü, bilgi ve deneyim kazanmaları olduğundan, bunun gereği için de en son mezun olan sınıftan lisan bilen on üç genç subayın yani o yıllardaki tabiriyle Şakirdanın geziye iştirak ettirilmesi uygun görüldü. Gemideki iskân zorluğu nedeniyle sınıfın geri kalan kısmı İstanbul’da bırakıldı.
Personel konusundaki son girişim, Bahriye Bakanlığı’nın 13 Nisan 1889 tarihinde saraya Mabeyin Başkâtipliği’ne (Özel Kalem Müdürlüğü) yaptığı teklifle oldu. Bu teklifte, “… Mektebi Fünun’u Bahriye’den mezun olan öğrencilerin bilgilerini pekiştirmeleri için Ertuğrul Fırkateyni’nin okul gemisi olarak Hindistan, Çin ve Japonya’ya gönderilmesi ve bu ülkelerin sularında seyir yapması, Babıâli’den tebliğ buyrulan emir gereği olduğundan, bu fırkateyne bilgili ve yetenekli bir Süvariyle bir de Süvari Muavini atanması gerekli olduğundan, Tekirdağlı Ali ve Cemil Efendi Kaptanlar bu görevlere uygun görülmüşlerdir. Bu subaylar aranılan nitelikleri taşıdıklarından, rütbelerinin yarbaylığa yükseltilerek, Ali Efendi Kaptan’ın Süvariliğe ve Cemil Efendi Kaptan’ın da Süvari Muavinliğine atanmaları uygun görülürse, bu konuda gereken emrin verilmesi…” talep ediliyordu. Bu teklifin de uygun görülerek kabul edildiği Mabeyin Başkâtipliğinden gönderilen 14 Nisan 1889 tarihli yanıttan anlaşılmaktadır. Gemi Süvarisi ve Muavininin hem terfilerinin hem de atanmalarının onaylandığını bildiren bu yanıt, personel konusunun da sonunu getirmiştir.

Bölüm II sonu / Naci Kaptan / 06.12.2020
This entry was posted in DENİZ VE DENİZCİLİK, GEÇMİŞİN İÇİNDEN, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *