“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir”

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir”

Cumhuriyet – M. Hüsnü BOZKURT / 16 Kasım 2020 Pazartesi

Günümüzde 57 ülkede yaşayan 1.5 milyar insanla ifade edilen İslam dünyasının içler acısı hali ortada. Uzun süredir ülkemizi fikren de aralarına katmak için ciddi çaba harcanan İslam ülkeleri, Batı’nın yüzyıllar önce aştığı ortaçağı yaşama inadı ile sürünüyor.
Bin yıldır bilimle kavgalı olmanın sonucu…
Ülkemizde ise son dönemin kimi söylem ve eylemleri çok dikkat çekici:
– SADAT’ın unutulmaya (!) bırakılmış görünen Anayasa Sempozyumu, bir kısım üniversite (!) tezleri, SETA ve benzeri bazı kurumların bilinen faaliyet ve açıklamaları…
– Kimi siyasi aktörler ve bürokratların demeçleri, yandaş medya sütun ve ekranlarını dolduran sakallı – sakalsız, cüppeli – cübbesiz allâmelerin (!) hezeyanları…
– Anayasanın 174. maddesi ile korunan (!) Devrim Yasaları yürürlükte iken; apartman medreselerinde, kurs ve yurtlarda yaşananlar, tarikat ve cemaatlerin giderek artan cüretkâr hamleleri, holdingleşen vakıflara aktarılan kamu kaynakları…
– Nihayet Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’ nin düzenlediği ” 4. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi ” adı verilmiş bir bilimsel (!) toplantıda ileri sürülen akıl almaz görüşler…
ABD DESTEKLİ TÜRK-İSLAM PROJESİ
Bunlara bakıldığında; karşı devrimcilerce yarım asırdır sürdürülen ülkemizi İslam aleminin bitmeyen ortaçağına eklemleme çabalarının ivme kazandığı açıkça görülüyor.
12 Eylül faşizminin ABD emperyalizminin Yeşil Kuşak Projesi patronajlı Türk – İslam sentezi ideolojisi 40 yıldır egemenliğini sürdürüyor.
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. Tek gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır “ şiarıyla yola çıkan Türkiye Cumhuriyeti, bugün “Tek vazgeçilmezimiz inancımızın naslarıdır”, diyen tarikat – cemaat yapılanmaları ile kuşatılmış durumda.
Her nasılsa üniversite adı verilmiş bir kurumda; doğa olaylarının bilimsel açıklamalarının ateist ve deistik olduğu, bilimin laik olamayacağı gibi bilim dışı savlar ileri sürülüyor. Atatürk’e deccal diye hakaret eden laik Cumhuriyet düşmanları üstat sıfatı ile yüceltiliyor.
Mazlum dünyaya örnek olmuş, tarihin ilk antiemperyalist Ulusal Bağımsızlık Savaşı Zaferi ile kurulmuş Atatürk Türkiyesi, İmam Gazali (1058-1111) ile başlayan İslam alemi’nin bu zifiri karanlık bin yılının tek istisnasıdır. Şimdi ise o Türkiye, uydurulmuş dinin karanlık ortaçağ’ına, “Allah İle Aldatma”nın çıkmaz sokağına mahkûm edilmek isteniyor.
TÜRK MUCİZESİ
Atatürk Cumhuriyeti, yokluklar içinde, 15 yılda, Kemalist ideoloji ile, eğitimden sağlığa, ekonomiden ulaşıma her alanda onurlu ve saygın bir ülke olmayı başarmıştır.
Dış politikada; SSCB ile İşbirliği Anlaşması, savaştığı Batı ülkeleri ve Yunanistan ile geliştirdiği olumlu ilişkiler, Balkan Antantı ve Sadâbad Paktı ile etrafında oluşturduğu barış çemberi sayesinde, “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek 60 milyon insanı yok eden, onlarca ülkeyi mahveden 2. Dünya Savaşı yıkımının dışında kalabilmiştir.
1936 Motrö Boğazlar Sözleşmesi, 1939′ da Hatay’ın tek kurşun atılmadan alınması hep bu onurlu – saygın ülke olmanın ve akılcı devlet yönetiminin kazanımlarıdır.
1923’te kurulan Cumhuriyet 4 yılda uyguladığı gerçekçi politikalar ve ürettiği aşılarla milletini salgın hastalıklardan kurtarmış, tek kuruş borç almadan uçak üreten bir sanayi ülkesi yaratmış, Köy Enstitüleri ile dünya eğitim tarihine halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeden ilk özgün eğitim modelini sunmuştur.
Gazi Yaşargil’ler, Tarık Minkâri’ler, İhsan Ketin’ ler, Sarâ Akdik’ler Atıf Şengün’ ler, Fahir Yeniçay’ lar ve daha yüzlercesi ve elbette sevgili Aziz Sancar Cumhuriyetin laik bilimsel eğitim sisteminin milletimize ve insanlığa hediyeleridir.
Cumhuriyet devrimi öylesine başarılı olmuştur ki; bugün İslam aleminde doktorlarının, öğretmenlerinin, eczacılarının, mühendislerinin, avukatlarının, yargıçlarının, iş insanlarının yarısı kadın olan ikinci bir ülke yoktur.
Laik Cumhuriyet “Kimsesizlerin kimsesi” olduğu kadar, kadınlarımızın özgürlüğü, yurttaş ve insan olarak eşitliği de olmuştur.
AKIL TUTULMASI DÖNEMİ
İslam dünyasında ise bu bin yıl; bilimin ve felsefenin küfür sayıldığı, insan aklının tutsak edildiği, vahyi akıl ile yorumlamanın değil, nakil ile yetinmenin esas alındığı, İslam’ın özünün reddedildiği tam bir gerici akıl tutulması dönemidir.
Bu dönemde İslam dünyası, özgün bir sanat akımı yaratamamış, ciddi bir kültürel birikim sağlayamamış, sanayileşememiş, mezhep kavgaları ile kan revan içinde kalmıştır. Çağdan, akıldan ve bilimden koptukları için sömürgeleşmiş, zengin doğal kaynaklarını bile halklarının yararına kullanamamış, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüşlerdir.
Çünkü kendi tefsiri ile bir Sünni teoloji yaratan, içtihat (değişen zamana ve koşullara uygun yeni kural koyma) kapısını kapatan, böylelikle İslam’ın akıl ve bilimle yorumlanarak çağa uymasını durduran ve İbni Sina gibi, Farabi gibi çağlarının yüz akı bilim ve düşün insanlarını kâfirlikle suçlayan Gazali teolojisi, İslam dünyası egemenlerinin işine gelmiştir.
Oysa İbni Rüşt “İnsan aklı da Allah vergisidir, akla uygun olan, nakle (vahiye) aykırı olamaz.” diyordu.
Horasan Erenleri’nin, Ahmet Yesevi’nin, Mevlana’ nın, Hacı Bektaş Veli’nın, Tapduk Emre’nin, Yunus Emre’ nin, Şeyh Edebali’nin Anadolu İslamı da bunu söylüyordu.
İslam alemi İbni Rüşt’e sırtını dönerken, Batılı bilim adamları o’nun (ve diğer İslam bilim insanlarının) kitaplarını Latinceye çevirmiş, unuttuğu antik çağ bilim ve felsefesini yeniden keşfetmiş, buradan hareketle Rönesans’ı başlatmıştır.
BİN YILLIK KAVGA
Böylelikle Gazali’nin yolundan giden Doğu, cehaletin kör karanlığına gömülürken, İbni Rüşt’ü izleyen Batı Rönesans ile bilim ve sanatta özgürleşmiş, Reform ile de Kilise’ nin taassubunu kırarak demokrasi ve bilgi toplumu ile buluşmuştur.
Doğu’ da İbni Rüşt’ün akılcı din anlayışını, gerçek Anadolu İslamı’ nı izleyen tek devlet adamı Atatürk olmuştur. 1923 Cumhuriyeti ve Aydınlanma Devrimleri bu felsefenin ürünüdür.
Akıl ve bilim karşıtı Gazali’ ciler – Attila İlhan merhumun deyişiyle ‘ Batılı, hristiyan, beyaz efendi ‘ nin – Batı Emperyalizmi’ nin desteği ile yüzyıldır bu devrimleri boğmaya, Laik Cumhuriyeti referansı uydurulmuş din olan, emperyal projelerin taşeronu olacak bir totaliter devlete dönüştürmeye çalışıyor.
Günümüz siyasal çatışmalarının temeli, bu bin yıllık Gazali-Rüşt, Vehhabi İslamcılığı-Anadolu İslamı, aklın özgürleşmesi-aklın tutsaklığı, bilimin yol göstericiliğinin kabulü-bilimin reddi kavgasıdır.
M. KEMAL ANADOLU’DA YENİLMEZ
Ülkemizde son 70 yılın karşıdevrimci Gazali gericiliğinin, son tahlilde İbni Rüşt ve Atatürk akılcılığını, insan ve Allah sevgisi temelli Anadolu İslamı’nı yenmesi elbette mümkün olmayacaktır.
Devrimci Cumhuriyetin bekçileri, Mustafa Kemal’in askerleri buna izin vermeyeceklerdir.
Çünkü kim ne derse desin, “hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir!“
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT / 25-26.DÖNEM KONYA MİLLETVEKİLİ

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/hayatta-en-hakiki-mursit-ilimdir-fendir-m-husnu-bozkurt-1791253
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, ATATURK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *