MALAZGİRT ZAFERİ, SARAY VE BİR HATIRLATMA

engin uçar 31.08.2020 z_eucar@yahoo.com.tr

26 Ağustos Zaferi Corona-19 virüsü ile barış anlaşması(!) yapılarak, SARAY AÇILIŞI İLE kutlandı. Bu nasıl bir virüs ise, ‘AKP’nin reklam günlerinde uykuya yatıyor’ ama Milli Bayramlarda, muhalif toplantılarda birden aktif hale geçiveriyor(!)..
26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşını kısaca hatırlarsak;
Malazgirt Savaşı, 26 Ağustos 1071’de Selçuklu ordusu ile Bizans ordusu arasında gerçekleşmiştir. Bizans ordusunun yenilgisi, 4.Romen Diyojen’in esir düşmesiyle sonuçlanmıştır.
Bizans ordusu Rum ve Ermeni birliklerinden oluşuyordu. Ayrıca ücretli olarak Peçenek, Kıpçak, Gürcü, Uz, Alman, Slav, Frank askerleri vardı. Bu savaşta Türk soyundan gelen Uzlar, Kıpçak ve Peçenekler Selçuklu komutanları tarafından verilen Türkçe emirlerden etkilenip Selçuklu ordusuna katıldı.
Malazgirt Meydan Savaşı Anadolu’nun Türk yurdu olmasının önünü açmıştır. Türklerin Anadolu’yu fethinin Avrupa’ya akınlar başlatacağını gören Papa Haçlı Savaşlarını başlatmıştır. İşte bu noktada bir hafıza tazelemeye ihtiyaç vardır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Mayıs 2010 yılında katıldığı Medeniyetler İttifakı Üçüncü Forumunda yaptığı konuşmada Haçlı Seferlerini övmüştü(!)..
Konuşmasında;
Tarih boyunca, Doğu ile Batı’yı, Müslümanlarla, Hristiyanları ayrıştıran en büyük çatışmaların, Haçlı Seferleri olduğu iddia edildiğini belirterek, şu yorumu yaptı:
“Haçlı Seferleri, evet, Doğu ile Batı’nın, Hristiyanlık ile Müslümanların, Haçlılar ile Türklerin karşı karşıya geldiği savaşlardır. Ancak, şuraya özellikle dikkatinizi çekiyorum; Haçlı seferleri, aynı zamanda, tüm tarafların birbirini tanıdığı, birbiriyle iletişime geçtiği, birbiriyle ittifaklar kurduğu, en önemlisi de, çok yoğun bir şekilde bilim ve sanat noktasında alışverişte bulunduğu dönemlerdir. Bu karşılaşmalardan geriye, çatışmadan ziyade, kültürel alışverişlerin izi kalmıştır. Dillerimizdeki ortak kelimeler, bilim ve kültürümüzdeki ortak eserler, musikilerimizden yemek kültürümüze kadar birbirine benzeyen ortak unsurlar, hep bu karşılaşmaların bir sonucudur. Tarihi farklı okuyarak, tarihi bir savaşlar ve husumetler manzumesi şeklinde görerek, yeni nesillere de bu şekilde aktararak, yeryüzünün müreffeh geleceğine hizmet edemeyiz.”
Doğrusu, Haçlıların çocukları bile böyle bir masalı anlatmaya cüret edemezdi. Çünkü kendi tarih kitapları bile Haçlı Savaşlarında yaşanan vahşeti saklayamamıştır. Haçlı askerlerine insan eti yemeye izin veren kilise…
İyi ki Türkler Haçlı Seferlerinden insan eti yemeyi öğrenmemiş(!)..

Bu sözler hiç edilmemiş gibi Ahlat’ta bir saray açılışı yapıldı. Aslında sarayın açılışına Türklerin Malazgirt Zaferi kılıf yapıldı. Malazgirt Zaferini gerçekten yürekten kutlayan birisi hiç Türklerin Milli Bayramlarını yasaklayabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu liderine düşman olabilir mi? Yaşadığımız gerçek 2. Lale Devridir!..
Millet yok, yoksul. İnsanlar intihar ediyor. Aktif icra dosyası 20 milyonu geçmiş. Ne gam? Önemli olan SARAY(!)..

2002 yılında 1 milyon lira ve üzeri mevduat hesaplarının payı %24.2 iken, 2020 yılında 236 bin 370’e cikti. Millet giderek dip yaparken, birileri zenginleşiyorsa HIRSIZLIK VAR demektir. Aksi olsaydı birileri milyoner olurken orta tabakanın gelir düzeyi artar, dar gelirli kesim geliri açlık sınırının üzerine çıkardı. Oysa tam tersi oldu. Orta tabaka dar gelirli duruma düşerken, dar gelirli kesim açlık sınırının altına geriledi. Yani, iktidar elini CEBİMİZDEN ÇIKARTMADI!

Lakin dar gelirli kesim kendini bu duruma düşürenlere en yüksek desteği veren kesim oldu. Bu durum bana Ahmet Selçuk İlkan’ın Ayten şarkısının sözlerini hatırlattı. Ben de biraz günümüze uyarladım;
SARAY(AYTEN)
Ben bir saraydır tutturmuşum oh ne iyi,
Saatlerimiz ya saraya beş var,
ya sarayı beş geçiyor.
Başka bir şeyi övmeyin yanımda gücenirim
Sarayı övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Ama yağma yok sarayı size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse(ZATEN ONU DA İSTEDİLER)
Ben sarayı düşünürüm üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlıkta bir şey mi
Ölüm bile kötü değil
Saraysızlık kadar…

En önemli sorunumuz cehalettir. İkinci önemli sorunumuz, çıkarı için ülkesini satan aydın görünümlü ajanlardır. Asıl mücadeleyi bu alanlarda vermeliyiz.
Zahide UÇAR(31 Ağustos 2020)
This entry was posted in Politika ve Gundem, Tarih, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK, Zahide Uçar. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *