“Zafer”e Giden Yol -1 * Zafer, emanet, ihanet!.. * 30 Ağustos’a giderken

Mehmet FARAÇ  /   28 Ağustos 2020 Cuma / farac65@gmail.com
Geçmişine ihanet eden geleceğe ulaşamaz...
Herkesin bildiği ya da bilmesi gereken yukarıdaki saptama, geçmişi 200-300 yıl öncesine dayanan sıradan ülkeleri değil, en çok da Türkiye gibi emperyalizme direnerek, geri kalmış bir toplumdan “aydınlanma”nın ışığı bir devlet çıkartan Türkiye için yaşamsal bir tespittir…
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, geçmişindeki şanlı bir direnişin sonucudur…
İşte o direnişin ortasında; yüreğini tek başına memleket sevdasının yollarına bırakan ve bir avuç arkadaşıyla birlikte, pusulası bozuk bir vapurun yolculuğundan, Anadolu’nun bağrındaki kuvvacı kongrelere ulaşarak, silahsız-mühimatsız bir ordudan büyük bir “zafer” çıkartan Atatürk var…
İşte o Atatürk’e karşı 12 Eylül darbesinin hemen ardından başlatılan; sağcılığı-solculuğu ezme uğruna, gericiliği baş tacı ederek, tarikat ve cemaatler üzerinden kurulan tuzağın da önayak olduğu ezeli düşmanlık hiç bitmiyor…
Oysa ne Atatürk sıradan bir liderdi ne de “Cumhuriyet“, Avrupa’da kurulmuş sıradan rejimlerin adıydı…
Tarif edilen o “Cumhuriyet“in gerisinde Çanakkale var, Sakarya var, Kurtuluş Savaşı var ve tüm bunları “30 Ağustos zaferi“yle taçlandıran bir milli direniş var…
Cumhuriyete darbenin başlangıcı…
Yazının başında, “geçmişini unutanlar geleceğe ulaşamazlar” saptamasına yer verirken, işte 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yozlaşan siyasetle tarikat-cemaat yapılanmasının, cumhuriyete, Atatürk’e, laikliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve aydınlanmaya karşı başlattığı savaşa da dikkat çekmek istedik…
Yunan’a, İngiliz’e, Fransız’a yataklık yapmış işbirlikçilerin günümüzdeki torunlarının cumhuriyete karşı çabalarıdır günümüzdeki kinci hezeyanlar…Oysa Türkiye’de, sağcısı solcusuyla, muhafazakarı devrimcisiyle, cumhuriyeti- aydınlanmayı, “tek bayrak-tek vatan” idealini unutacak bir toplum yok aslında…
Tam aksine; Kurtuluş Savaşı’nın şanlı geçmişini unutturmak için çabalayan bir karanlık güruh var ve onlar siyasetten aldıkları gücü de kullanarak, geçmişle savaşmanın utanç verici çırpınışları içerisindeler…Tesadüf mü şimdi; 1980’den sonra, bir yandan her köşeye Atatürk büstü konulurken, diğer yandan da her tarafta tarikat ve cemaat evlerinin açılması…
İşte onların içinden “darbe“ye kalkışacak kadar “FETÖ” gibi grupların çıkması, bunların sanayiden eğitime, medyadan siyasete kadar devletin her köşesinde palazlanması ve tüm bu gücün, güruh halinde cumhuriyetin kazanımlarına taarruz etmesi, tesadüf mü?..
30 Ağustos’u unutturmayın…
Evet; Türkiye’de yalnızca geçmişin, tarihin, yani şanlı bir “Kurtuluş” mücadelesinin unutulması- göz ardı edilmesi çabası yok…
Asıl önemlisi; özellikle AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte, geçmişe ve tarihe damga vuran istiklal mücadelesine karşı utanç verici bir savaş yürütülüyor ki, işte bu günlerde 30 Ağustos gibi muhteşem bir “zafer“i bile göz ardı etmeye çalışan pervasızlık-ikiyüzlülük kendini iyice gösterebiliyor…
Sözün özü bellidir; Bir yandan yoksullaştır-köleleştirir stratejisiyle cahil, fakir ve çaresiz bırakılmış kitleleri safında tutan, diğer yandan iktidarını korumak için kendi zenginlerini yaratan bir siyaset anlayışı cumhuriyetle, Atatürk’le, laiklikle, aydınlanmayla savaşmaktan da geri durmuyor…
Böyle bir kin savaşı yürütülmeseydi, Milli Mücadele’nin şanlı dönemeçleri, hem de bir asır sonra gözardı edilir miydi;
1915’teki Çanakkale Zaferi’nin 100. yıldönümü AKP iktidarına denk geldi ve tarihteki hiçbir ülkenin izin vermeyeceği bir ilgisizlik-boşvermişlik-pervasızlık içerisinde, kutlanmış gibi yapıldı…
Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı 19 Mayıs’ın, yine geçen yıl AKP iktidarına denk gelen 100. yıl dönümü de, Anadolu’nun şanlı tarihine yakışmayan bir duyarsızlık-ilgisizlik hatta düşmanlığın boşvermişliği ile adeta kutlanmadı, geriye itildi ve unutturulmak istendi…
Sırada 30 Ağustos Zaferi’nin 100. yıldönümü ile hemen ardından cumhuriyetin kuruluşunun  2023’teki 100. yıldönümü var ki, hiç kuşkunuz olmasın AKP iktidarda olduğu sürece, bu şanlı tarihler de sıradan-basit-ilgisiz-duyarsız-göstermelik kutlamalarla geçiştirilecek…
Yani, cumhuriyete karşı Atatürk’ün ölümü ile birlikte başlatılan düşmanlık iyice zirve yapacak…Çünkü 98 yıl önce doruğa çıkan İstiklal Zaferi’nin emanetine ihanet bitmiyor bu ülkede!..
O halde, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 98. yılına iki gün kalmışken, yaşadığımız toprakların şanlı geçmişini çocuklarınıza anlatmaktan sakın ola geri durmayın…
Ne demiştik yazının başında, geçmişini unutanlar geleceğe ulaşamazlar…
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/zafere-giden-yol-1-zafer-emanet-ihanet-56674yy.htm

30 Ağustos’a giderken

Mehmet FARAÇ / farac65@gmail.com / 29 Ağustos 2020
Olayları, yaşandığı koşullar içerisinde değerlendirmekten aciz olanlar sadece karanlık zihinlerine gizlenen sinsiliği değil, gerçekleri de örtbas etmek için çırpınırlar… Çünkü böylesine çabalayan bir güruhun gerçek tarihle de sinsice bir kavgası vardır ve çarpıklığın taşeronluğu işte bu yüzden de her zaman devrededir…
Oysa geçmişin aynası olan tarih masallardan ibaret değil…
Tarih aynı zamanda gerçekleri unutturmaya çalışanların tepesinde aklın çekic-iliğiyle çakılmaya hazır bir çivi gibi de durmaktadır!.. İşte Türkiye’de, AKP iktidarıyla peydahlanan yandaş medyacılık da, yalnızca iktidarı pohpohlamakla görevli değil, hükümetin yanlışlarını muhalefete yükleyecek kadar utancın mürekkebinde debelenen bir zavallılıktır…
Yandaşçılık aynı zamanda gerçekleri altüst etmek ve insanların kafasını bulandırmak için kullanılırken, son yıllarda Kurtuluş Savaşı tarihi de kirli saldırılara hedef olmaktan kurtulamıyor…
Cumhuriyetin rövanşını alma çabasında olan “ikinci cumhuriyet” zırvalığının taşeronları, Atatürk’ün soylu mücadelesini karalamak için tarikatçılık-yobazlık ve cemaat müritliğinin yanısıra, “derin tarih” kılığındaki işbirlikçi yalanlardan da besleniyorlar…
Oysa gerçek tarih, Osmanlı’da sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi bir manzara sunan zavallıların karşısına, her milli bayramda çıkmaya devam ediyor…
Bayrama düşman kincilik!..
Kurtuluş Savaşı’nın dünyaya örnek olmuş çabası ve cumhuriyetin kuruluş mücadelesi de AKP iktidarı döneminde bizzat siyaset eliyle beslenen tarihçi kılığındaki soytarıların, Twitter tetikçilerinin ve kafasında fes-elinde kılıç zihniyetinin hedefi oldu!!!
23 Nisan, 19 Mayıs ve 30 Ağustos da işte bu yüzden sürekli hedefte...
Otomobil üretimini bile “milli“cilikle pazarlarken, “milli” olan ne varsa hepsine karşı olan zihniyetin son dönemde 30 Ağustos’u hedefe koyması da tesadüf değil… Baksanıza; Ayasofya’nın açılışında yüzlerce kişiye corona bulaşırken, salgına rağmen okullarda milyonlarca çocuk sınavlara girerken, hatta Malazgirt kutlamalarında binlerce polis görevlendirilirken, virüsü bahane ederek 30 Ağustos’u gözden düşürmeye çalışanlar da cumhuriyete, Atatürk’e düşmanlık edenlerin ekmeğine yağ sürmekten öteye gidemiyorlar…
İşte yazının başında, çarpıtılan tarihin üzerinde debelenen zavallıların, “olayları yaşandığı koşullar içerisinde değerlendirmek“ten kaçındığına dikkat çekerken, bu güruhun memleket gerçeklerini de ısrarla gözardı ettiğini anlatmaya çalıştık…
O halde, İzmir’in kurtuluşunu da sağlayan 30 Ağustos Zaferi’nin hangi koşullarda yaşandığını çok iyi bilmelerine rağmen, gerçeği gözardı edenlere Türkiye’nin o günlerini, yani 98 yıl önceki ahval ve şeraitini Turgut Özakman’ın tespitleriyle anımsatalım ki, liboşlar kin bürümüş gözlerini açarak, gerçeği bir kez olsun görüversinler…

Memleketin kahredici ahvali…
Atatürk ve arkadaşları, ülkeyi kurtarırken memleketin ahvali de yukarıda anlatılan olaylar kadar yürek yakıcıydı…
İşte Özakman’ın kaleminden; 98 yıl önce memleketin içinde bocaladığı, kahredici sefalet günlerinin yürek yakan manzarası;
“13 milyon nüfus… İlkel bir tarım, sıfıra yakın sanayi… Madenlerin büyük çoğunluğu, limanlar ve varolan demir yolları yabancı şirketlerin yönetiminde…
153 ortaokul ve lise, sadece bir üniversite var… Halkın yalnız yüzde 7’si okur yazar… Bu oran kadınlarda yüzde 1 bile değil!.. Ortaokullarda 543, liselerde sadece 230 kız öğrenci okuyor…
Ekonomik bakımdan yarı sömürge… Kişi başına gelir 4 TL. Kişi başına ortalama kamu harcaması 0,50 kuruş… Altı yapı her alanda yetersiz…
Bilim hayatı ve düşüncesi yok sayılacak düzeyde… Anadolu medreselerin elinde… Her yanda tarikatlar, tekkeler, dergahlar… Yasalar çağın gereklerinin gerisinde, kadınların toplumsal hayatta hiçbir hakları yok. Ülke neredeyse bütünüyle ve pek çok alanda Ortaçağ’ı yaşıyor.”
Atatürk’e büyük vefa…
Atatürk ve arkadaşlarının sadece düşmanla değil; yokluk-sefalet-cehalet ve gericilikle de mücadele ettiğini kanıtlayan, yukarıdaki ortamda yaşandı 30 Ağustos Zaferi…
Gazeteci ve tarihçi kılığındaki işbirlikçiler, Atatürk’e, Cumhuriyete ve Kurtuluş Savaşı’na saldıran zavallılar yukarıdaki manzaradan utanmıyorlarsa, Falih Rıfkı Atay’ın, 30 Ağustos’un ne kadar önemli olduğunu anlatan aşağıdaki saptamalarından utansınlar…
Bakınız; İzmir’in kurtuluşundan sonra Mustafa Kemal’le tanışarak dostluğunu kazanan ve daha sonra milletvekili olan Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerinden Falih Rıfkı Bey neler yazmış;
“Neyimiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu batının pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere ‘bizim’ diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz…”
Evet; biraz ahlakı olan her insan olayları yaşandığı koşullar içinde değerlendirme bilincindeyse, 30 Ağustos’u da öncesi ve sonrasının aksettirdiği manzaralara bakarak yorumlamalı… Aksini düşünenler geçmişe de, geleceğe de düşmanlık içindedir…
Yarın cumhuriyete giden kapıyı açan 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 98. yıl dönümü… Hepinize kutlu olsun…
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/zafere-giden-yol-2-30-agustosa-giderken-56681yy.htm
This entry was posted in ATATURK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *