Bir ateistin hafızlık günleri * RABBİKE FERGAB * “Akşam ezanı okunacağı sırada, çocuğu mezarlığa götürüp, bir mezar taşının dibine bırakacaksın. Hiç arkana dönüp bakmadan, bir damla gözyaşı dökmeden, evine geleceksin. Arkanızdan gelen bir başkası çocuğu alıp eve getirecek…”

Soner Yalçın / 1 Şubat 2015


Bir ateistin hafızlık günleri

AZİZ NESİN

Gülmecenin dahi ustası… Büyük yazar… Zindanlara, sürgünlere, işsizliğe, tehditlere rağmen tüm yaşamı-mücadelesi tutarlılık, kararlılık ve direnmeyle geçen aydın…

Güç dönemlerin cesur devrimcisi… Zekası, dili ve kalemi keskin muhalif… Maddi olanaklarını kimsesiz çocukların eğitimine harcayan hümanist eğitimci… Ülke sevdalısı… Gerçek adı “Mehmet Nusret” olan Aziz Nesin’in çocukluğu Cumhuriyet’in doğum hikayesine benzer. İşte “gözyaşları içinden geçen çocukluğunun” hikayesi…


Zorluklar içinde geçen çocukluk…
İlk inanç kırılması ne zaman oldu?

Üç yaşındaki kız kardeşinin ayakları tutmuyordu. Hastalığın adı, besinsizlikten-bakımsızlıktan ileri gelen kemik hastalığı, “raşitizm” idi. Yalnız adını işittikleri doktor, ulaşılmaz “lüks yaratık” gibiydi. Ölen çocuklar için “Allah verdi, Allah aldı” denilirdi. Hekimden, ilaçtan çok önce iyi besin, bol yiyecek olsaydı kardeşi iyi olacaktı. Ama para yoktu. Para ödenmeden yapılabilecek tüm kocakarı ilaçları denendi.

Annesine öğüt verdiler:
“Akşam ezanı okunacağı sırada, çocuğu mezarlığa götürüp, bir mezar taşının dibine bırakacaksın. Hiç arkana dönüp bakmadan, bir damla gözyaşı dökmeden, evine geleceksin. Arkanızdan gelen bir başkası çocuğu alıp eve getirecek…” Her gece İkbal, kızını kucağına alıp, oğlunun elinden tutup, Merkezefendi Çürüklük Mezarlığı’na gitti. Bu kışa kadar sürdü. Bir kez bile, ne annesi dönüp arkasına baktı, ne de kız kardeşi ağladı.

Bir gün…
Babası Abdülaziz, bir elma uzattı; “Bak oğlum bu elmaları Allah sana gönderdi, dua et!” Kız kardeşi babasının kucağında küçücük tabutla çıkıp gitti. Anlayamadı; babası kız kardeşini kara kutu içinde mezarlığa bırakacak; o da mezarlıkta iyi olup, koşa koşa eve dönecek…Yıllar sonra, “Gözyaşlarının içinden geçip geldim, beni mizahçı yapan hayatımdı…” diyecekti.

RABBİKE FERGAB
Yaş sınırı yoktu; yürüyebilen her çocuk okula gidiyordu…Okul camiye bitişik küçük odaydı. Dört yaşındaydı Sıbyan Mektebi’ne gittiğinde. İlk fesini o zaman giydi. Öğretmeni mahallenin imamıydı. Rahle önünde bağdaş kurup, elifbe cüzü okudu. Namaz surelerini ezberledi.

Bir gün… “Ve ila rabbike fergab” der demez başındaki fes havalandı. Fesi hocanın sopasının ucundaydı. Eve gidince ağladı; “Hoca fesimi aldı.” Annesi, “Maşallah!.. Oğlum fergab’a gelmiş” diye sevinçle oğlunu öptü. Töre öyleydi. Hoca, aileye çocuklarının yetiştiğini böyle bildiriyor ve hediye bekliyordu. Bir tepsi baklava karşılığında, fes geri alınırdı. Annesi bir tepsi börek yapıp gönderdi. Mehmet Nusret, yoksulluklarından dolayı bir tepsi baklava götüremediği için çok üzüldü.

Küçüktü… Beş buçuk yaşındayken babasıyla ilk kez teravih namazına gitti. Secdeye başını koyup kaldıramadı; uyuyakalmıştı…

GALİP HOCA
Sekiz yaşındaydı…Babası, bir cuma namazına gittiklerinde Geredeli Ali Galip isimli biriyle tanıştırdı. Arapça, Farsça, Fransızca ve yüksek matematik bilen, bir Rıfai ve Kadiri dervişiydi…

Şairdi; mahlası, “Galib-i Nihani” idi.
Marş bile besteliyordu. Hattat’tı…

Zamanına göre çok ilerici bir adam olduğu için, ne hocalarla ne de şeyhlerle uyuşabilmişti. Bu yüzden işi gücü yoktu. Kasımpaşa’nın Çürüklük Tekkesi’nin küçük odasında kalıyordu. Topuğu yırtık çoraplı, tabanı delik ayakkabılı, yarı aç yarı tok bu derya adam parası olmadığı için hamama gidemediğinden çoğu zaman bitlenirdi. Mehmet Nusret’i işte bu “Galip Amca”sı okuttu. İlk ondan öğrendi okuma yazmayı.

Sonra Arapça’ya başladılar; Emsile, Bina, Maksut…
Hüsn-ü hat yani güzel yazı, kaligrafi öğrendi.
Hesap, hendese (aritmetik-geometri) öğrendi.
Ve Kur’an okuma ilmi/tecvit öğrendi.

Galip Amcası nargile tiryakisiydi; dersler kahvehanelerde de sürdü gitti:
-Ketebe’yi çek…
-Bab’ları say…
-Zekere’nin ism-i faali?..

Bu arada…
Galip Amcası kahvedekilere Sokrates’i, Eflatun’u, Aristo’yu anlatıyordu.
“Mevlana” diyordu;  “Hacı Bektaş Veli” diyordu; “İbn-i Haldun” diyordu.
Sonra dönüp Mehmet Nusret’e, “Müsel-les-i mütesaviyüladla (eşkenar üçgen) çiz”
diyerek derse devam ediyordu.

Bir gün… Neredeyse denize düşüyordu. Galip Hoca o günden sonra cimnastik
derslerine başlayacaktı; daha çevik olması için! Fakat…Babası bozuldu; cimnastik kafirlikti!.. Galip Amcası bunu duyunca kızdı; Farsça derslerini bıraktı, Fransızca öğretmeye başladı!

SİS BASTIRDI
Mehmet Nusret hafız oldu. Cübbe giydirdiler; başına sarık bağladılar. Kasımpaşa Büyük Cami’de öğle namazlarından sonra Kur’an okudu. Dinleyenler ağladı ve tecvit bilmesine şaşırdı. Hafızdı ama yaşı küçüktü…Öyle ki annesi oruç tutmasını istemiyordu. Babası bile, sadece ramazanın ilk ve son günü oruç tutmasına izin verdi. Oysa o, çocukluğunda aksatmadan oruç tuttu. Ve… Ramazan’da kimi günler tekkede zikire katıldı.

Üstünde beyaz bir entari, bir hırka, başında tepesi tuğralı bir arakiye vardı. Semahanenin ortasında on tane derviş dönüyordu; içlerinden biri Mehmet Nusret’ti. Dervişler; yanaklarına uçları sivri şiş batırıyordu. Batıranlardan biri, Mehmet Nusret’ti.

Çocukluğunu hiç yaşayamadı. Çember çevirmedi; zıpzıp, bilye almadı eline: uçurtma uçuramadı, körebe, elbende, uzuneşek, birdirbir oynayamadı. “Çocuk olmuş tek bir günüm yok” diyecekti yıllar sonra…

EVDEKİ TARTIŞMALAR
Hep define arayan babası, II. Abdülhamit hayranıydı. Mustafa Kemal’i sevmiyordu ve “Kör Kemal” diyordu! Çevresi de öyleydi; bağlı olduğu Çürüklük Dergahı şeyhinin oğlu Ankara’daki millicilerle savaşmak için Kuvay-i İnzibatiye yazılmıştı. Oysa Galip Amcası, Kuvayı Milliye’den yanaydı. Garplılaşmadan yanaydı. Medeniyetten yanaydı.

Yıllar sonra şöyle diyecekti: “Galip Amca olmasaydı beni okutup yetiştirmeseydi, ben bugünkü ben olamazdım.. Anama ve ona çok borçluyum…” Annesi, oğlunu hükümet mektebine (“Mekteb-i İptidaiye” ya da “İptidai Mektebi”) vermek istiyordu. Babası ise hükümetten gelen her şeye karşı idi. Oğlu, hafız, derviş ya da sarıklı hoca olacaktı.

O dönem, “tenassur” yani “Hristiyan olmak”, diye bir söz vardı; babasına göre hükümet mektebine gidenler, tenassur ediyor/ kafir oluyorlardı…Osmanlı bitmiş, Cumhuriyet kurulmuştu…

Babası nasıl kızmasın; Çürüklük Tekkesi şeyhinden “postnişin” icazeti almıştı; yani kendisi tekke kurabilecekti. Tam kuracakken Cumhuriyet tekkeleri kapattı!..

VE CUMHURİYET
Cumhuriyet, yıllardır işsizlik çeken Galip Hoca’yı Gebze’nin Balçık Köyü’ne öğretmen atadı. Öğrencisi Mehmet Nusret de Cumhuriyet sayesinde ilk parasını kazandı: 50 kuruş!

Yasaya göre, imamlar sınavdan geçecek ve sınavı veremeyenlerin imamlığı geri alınacaktı. Mehmet Nusret, Kasımpaşa pazar yerinin dibinde bir caminin imamına haftada 50 kuruşa Tevcit ve Arapça öğretmeye başladı.

Cumhuriyet, Mehmet Nusret’in yaşamını kökten değiştirdi; 1924’te İstanbul Süleymaniye’deki devlet okulu Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi’ne üçüncü sınıftan başladı.Ressam olmak istiyordu… Annesi ise deniz subayı olsun istiyordu…

12 yaşında annesini veremden kaybetti. Son sözü; “Oğlum yatılı okuyor, gözlerim açık gitmeyecek” oldu…


Darüşşafaka…
Ve Kuleli Askeri Lisesi…
Mehmet Nusret subay çıktı.
Zamanla “Aziz Nesin” oldu…

Mehmet Nusret öldü Aziz Nesin yaşıyor
1935- Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirip Harp Okulu’na geçti.
1937- Asteğmen oldu.
1939- Askeri Fen Tatbikat Okulu’nda okurken bir yandan da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi öğrencisiydi.
1940- 3. Kolordu İstihkam Taburu’nda takım subayı olarak Muratlı’ya gitti. Evlendi.
1941- Trakya’da çadırlı ordugahta görev yaptı.
1942- Erzurum’a atandı.
1942- Üsteğmenliğe yükseldi; Kars’a atandı. İlk çocuğu Oya dünyaya geldi.
1943- İkinci çocuğu Ateş dünyaya geldi.
1944- Safranbolu’ya atandı. Safranbolu’dan İstanbul’a gelip Rami Kışlası’na yerleşti.
Yolda keçi satıp erlerine yiyecek aldığı ve iki askerine kanunsuz izin verdiği için görevini kötüye kullanmak suçundan 3 ay 10 gün hapse mahkum edilerek ordudan çıkarıldı.
1945- İstanbul Nuruosmaniye’de bakkallık yaptı.
1945- Karagöz gazetesinde ve Yedigün dergisinde redaktörlük ve yazarlık yaptı,
1945- Tan gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Gazetenin tahrip edilmesiyle işsiz kaldı.
1945- Cumartesi adlı dergi çıkardı.
1946- Türkiye Sosyalist Partisi’ne üye oldu. Sonra istifa etti.
1946- Rıfat Ilgaz ve Sabahattin Ali’yle Markopaşa/ Merhumpaşa/ Malumpaşa vd. gülmece yayınlarını çıkardı. Yazdıkları nedeniyle emniyette 17 gün işkence gördü.
ABD’nin Truman doktrinine karşı çıkan yazısından dolayı 10 ay hapse mahkum edildi.
1946- Bursa’ya sürgün edildi.
1948- Azizname kitabı nedeniyle dava açıldı; 4 ay tutuklu kaldı, beraat etti. Eşinden ayrıldı.
1949- İngiltere Kraliçesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk, kendilerini aşağıladığı iddiasıyla dava açtılar. 6 aya mahkum edildi.
1950- Çıkardığı Baştan adlı dergide Politzer’in “Marksist Felsefe Dersleri” çevirisi nedeniyle 16 ay hapis ve 16 ay sürgüne mahkum edildi.
1952- İstanbul/Levent’te “Oluş Kitapevi”ni açtı, battı.
1953- Beyoğlu’nda “Paradi Fotoğraf Stüdyosu”nu kurdu, battı.
1954- Akbaba dergisinde yazmaya başladı.
1955- İstanbul’daki azınlıkların ev ve dükkanlarına yapılan 6/7 Eylül saldırısında suçu solcuların üzerine atmak maksadıyla tutuklandı. 6 ay tutukluluktan sonra sorguya bile gerek görülmeden salıverildi.
1955- İlhan Selçuk-Turhan Selçuk ile Dolmuş dergisini çıkardı. Dolmuş dergisi ve Yeni Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı. Evlendi.
1956- İtalya‘daki uluslararası yarışmada birincilik ödülü olan Altın Palmiye’yi kazandı. Üçüncü çocuğu Ali dünyaya geldi.
1957- Yine İtalya’da ikinci kez Altın Palmiye’yi kazandı. Dördüncü çocuğu Ahmet doğdu.
1959- Akşam Gazetesi’nde yazarlığa başladı.
1961- Tanin Gazetesi’nde yazarlığa başladı. Yazılarından ötürü Balmumcu Cezaevi’ne konuldu, 4 ay tutuklu yargılandıktan sonra aklandı. Zübük dergisini çıkardı.
1962- Kemal Tahir’le kurduğu Düşün Yayınevi anlaşılamayan nedenle yandı.
1965- 50 yaşında ilk pasaportunu aldı.
1966- Bulgaristan’daki uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Kirpi’yi kazandı.
1968- Milliyet’in açtığı Karagöz Oyunu yarışmasında birincilik ödülü aldı.
1969- Moskova’daki uluslararası gülmece yarışmasında Krokodil birincilik ödülünü kazandı.
1970- Türk Dil Kurumu’nun oyun ödülünü kazandı.
1972- Kimsesiz çocukları yetiştirmek için Nesin Vakfı’nı kurdu.
1974- Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin Lotus ödülünü kazandı.
1975- Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı seçildi.
1976- Uluslararası yarışmada birincilik kazanarak Hitar Petar ödülü kazandı.
1978- “Büyük Grev” ve “Tek Yol” gibi eserlerinde solu eleştirdi.
1978- Madaralı Roman Ödülü’nü kazandı.
1980- Eşinden ayrıldı.
1983- ABD’deki uluslararası toplantıya pasaportuna el konulduğu için gidemedi.
1984- Darbeye karşı çıkan “Aydınlar Dilekçesi” girişimini organize etti.
1985- PEN Kulübü onur üyeliğine seçildi.
1989- Demokrasi Kurultayı topladı. Oluşturulan “Demokrasiyi İzleme Komitesi” eş başkanı oldu.
1989- “Tolstoy Altın Madalyası”na değer görüldü.
1993- Aydınlık gazetesini çıkardı; başyazarı oldu. İçlerinde birçok yazar ve sanatçının bulunduğu 37 kişinin öldürüldüğü Sivas kıyımından kurtuldu.
1995- İsveç’te Dünya Barışına Katkı Ödülü aldı.

Ve… 5 Temmuz 1995-Çeşme’deki kitap imza günü sonrası saat 01.05’te vefat etti. Vasiyeti gereği dini tören istemedi; Nesin Vakfı bahçesine gömüldü…Ateist idi… Fakat…İslam’a karşı değildi; hiçbir dine, inanca karşı değildi.Karşı olduğu din adına yapılan bağnazlıktı; dincilikti.

Tanrısı vicdanı oldu…Yaşamı boyunca 110 eser kaleme aldı…Hakkında 300 dava açıldı. Toplam 5.5 yıl hapis yattı…İmzasıyla yazdırılmadığından yaşamında toplam 200 takma isim kullandı.Nazım Hikmet’ten sonra dünyada en çok tanınan yazarımız oldu; Türk mizahını dünyaya tanıttı…


NOT: Bilgileri Aziz Nesin’in “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez” eserlerinden derledim. Okumanızı çok isterim. Hepinizin Aziz Nesin’in kitaplarından 5-10-100 adet satın alarak Nesin Vakfı’na katkıda bulunmanızı isterim…


https://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/soner-yalcin/aziz-nesin-100-yasinda-bir-ateistin-hafizlik-gunleri-729245/

This entry was posted in CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR, GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM, KÜLTÜR - EĞİTİM - ÇAĞDAŞLIK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *