Yazgı‏

Cumhuriyet 12.07.2010

Yazgı

 

Çağdaş doğa bilimleri, zorunlukla rastlantının özüyle bunların bağıntılarını açık seçik ortaya koymuştur. Bay Erdoğan, öncelikle, “taşeron kuruluş”la “teknik donanım” arasındaki bağıntıyı araştırsın.

Vecihi TİMUROĞLU

Yazgı (kader), bir doğaüstü güç kavramıdır. İnsanın, toplumun (özellikle bireyin) ve doğanın, yaşam boyunca olan tüm olayların önceden belirlendiğini ifade eder. İdealist bir kavramdır. İslam felsefesinde, inancın temel altı öğesinden biridir: “….. bilkaderin hayrihi ve şerrihi”. İyiliğin ve kötülüğün Tanrı’dan geldiğine, bir yazgı olduğuna inanmak gerekir. İmam Gazali’nin (1058-1111) Erbain fi usûlid din(Dinde Kırk Ana Kural) adlı yapıtında, Muhammet’in şöyle dediği yazılıyor: Tanrı buyurdu: Ben, iyiliği yarattım. İyiliğe yaraşır kişileri de yarattım. Kötülük yapanları da yarattım. İyilik için yarattığım, kendilerine iyilik yapma şansı tanıdığım kişiye muştular olsun. Kendisini kötülük için yarattığım, kötülük işlemesini istediğim kişiye de yazıklar olsun. Yazıklar ki, yazıklar olsun.(Bkz. Dokuzuncu bölüm).

İslamın inanç kavramları içinde, İnşallahkavramı çok önemlidir. Tanrı dilerse!demektir. Kuran’da, “Tanrı dilemedikçe, siz dileyemezsinizdeniliyor. (İnsan suresi, ayet 30). Yani Tanrı, insan istencini hiçe sayıyor. Yeter ki, Tanrı dilemiş ola! Unutursan, Tanrıyı an ve ‘Umarım Tanrım, beni doğruya, daha yakın olana ulaştırır’ de.(Kehf suresi, ayet 23, 24). İslama göre, insanın, bir şeyi, Ben yaptım!deme hakkı yok. Tanrı dilerse!’’ yaparsın. İnsan istencini önemsemeyen kuram, sanıldığı gibi salt, İslamın temel felsefesi değildir. Sümerler’de de özdeş inanç vardır. Kaynağında, doğaya egemen olamamanın zorunlu sonucudur. İlkçağ Yunan inancında, salt insanların değil, Tanrıların yazgıları da, Moiraiya bağlıydı. Moirai ya da Moirailar, her kişinin, yaşamda önceden belirlenmiş payıdır. Moirailar, Tanrıların paylarını da verirler. Hesiodos (M. Ö. 700 dolaylarında), Teogonia adlı yapıtında, Moirailar’ın, Zeus’tan daha güçlü olduklarını belirtir. Zeus’un oğlu Sarpedon, savaşta yaralanır. Zeus, onu alıp kaçırmak ister, ama Hera, karşısına dikilir, Moirai’nin (yazgı) gücüne karşı gelmesinin yol açacağı felaketi anımsatır, Zeus vazgeçer. Hesiodos

Klotho, Lakhesis, Atrepos adlı üç Moirai’dan söz eder:

Klotho, Lakhesis, Atrepos tanrıçalar,

Ki bilge Zeus, büyük üstünlük vermişti onlara

Ki onlar verir yalnız, insanlara

Mutlu mutsuz yaşama paylarını. (Bkz. Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü).

Ömür, mutluluk, mutsuzluk, ölüm gibi yaşam olguları, yaşamın gerçek paylarıdır.

Her insanın bir Moiraisı vardır. Bunlar, insan dünyaya gelir gelmez, insanın yaşam ipliğini bükmeye başlarlar. Kuşkusuz, günün birinde de, bükülmüş ipliği bir yerinden keserler. Troya önlerinde dövüşen bir savaşçı için Homeros (M. Ö. VII. yüzyıl) şöyle söylüyor:

Bitti ömür yumağı tam o sırada (İlyada, II, IV, 517, Çev. Azra Erhat).

Bu soyutlama, giderek tanrısal varlık durumuna geldi. Kerle benzerlik gösterdi, ama kesinlikle, onun gibi kan dökücü olmadı. (Kerler: Dişi cinler).

Bütün dinlerde, yazgı, tanrısal bir güçtür. Yazgı, insanın istenç özgürlüğünü kabul etmiyor. İnsan, anasının karnına düştüğü anda, yaşamdan alacağı pay belirleniyor. Tanrısal değerlendirme kuramına (ocasyonalisme) göre insan, Tanrı’nın elinde bir oyuncaktır. Bu kuram, öncesizlik (ezeliyet) uyumu kökenine dayanıyor. Bilim, yazgı (kader) kavramının yerine, rastlantı kavramını koyuyor. Rastlantı, zorunluluk kavramının karşıtıdır. Zorunluk, özdeksel (maddi) dünyada, görüngülerin (fenomen) derin özünden kaynaklanır. Görüngülerin düzenini, düzenliliğini ve yapısını ifade eder. Buna karşıt olan rastlantının (kaza, kader, yazgı) kaynağı, görüngülerin özünde değil, bir görüngü üzerinde başka bir görüngünün yaptığı etkidedir. Bilimde, rastlantılara yer vardır, ancak bir deneyde birden ortaya çıkan bir görüngünün tek başına ve nedensiz olduğu düşünülemez. Bu görüngü (rastlantı) üzerinde, kesinlikle, etkin bir ya da daha çok görüngünün varlığı düşünülür, aranır ve bulunur. Bir rastlantının tek ya da çok bağıntısı olabilir, ama kesinlikle bağsız ve bağıntısız değildir.

Zonguldak’ta, Balıkesir’de ve Amasya’da oluşan maden kazaları, kesinlikle yazgı değildir. Eksik donanımdan söz edilebilir. Teknikbilimin gerektirdiği önlemler alınmamış, önölçümler yapılmamış olabilir. Bir grizu patlamasında bulunması gereken araçlar ve gereçler yoktur büyük bir olasılıkla. Kazadan hemen sonra, işçilere ulaşılmasını sağlayacak insan ve araç hazırlığı bulunmayabilir vb. Kökenindeyse, bu kaza (Başbakan’ın deyişiyle kader), taşeron kuruluşun kâr hırsıyla bağıntılıdır.

Her türlü rastlantı, kesinlikle nesnel yasalarca yönetilir. Bu, özünde nesnel zorunluluktur, ancak ilk aşamada rastlantı görüngünün üzerinde bulunan görüngü bilinmediği için rastlantı olarak ifade edilir. Bundan, salt zorunlukla rastlantı arasındaki bağıntı değil, bunların iç içeliği de anlaşılmalıdır. Darwin’in organik dünyanın evrimi kuramı, böyle bir anlayışa dayanır. Çağdaş doğa bilimleri, zorunlukla rastlantının özüyle bunların bağıntılarını açık seçik ortaya koymuştur. Bay Erdoğan, öncelikle, “taşeron kuruluş”la “teknik donanım arasındaki bağıntıyı araştırsın. Ondan sonra, o işçilere, Tanrı’nın doğmadan önce yaşamdan ayırdığı payı ölçsün, tartsın.

AKP’yi, laikliğe karşı eylemlerin odağı saymanın gerekçesi de bu. Bilimsel düşünceyi bir türlü benimseyemiyorlar.

This entry was posted in Genel Kultur and tagged . Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *