SURİYE’LİLER SORUNU * Önyargılar ve Siyasal Tercihlerin Ötesinde Değerlendirme

Önyargılar ve Siyasal Tercihlerin Ötesinde Değerlendirme

1. Suriyeliler meselesinin insan hakları ile ilgili sloganlar, faşistlik ithamları ve siyasal çıkarların ötesinde sağlıklı bir şekilde tartışılması ancak konuya ilişkin uluslararası ve ulusal hukuk normlarının algılanması ile mümkündür. TC’nin yükümlülükleri de hukuk kurallarıyla belirlenmiştir.
2. Suriyeliler hukuken mülteci statüsünde değildir. 1951 Mültecilere İlişkin Cenevre Sözleşmeşmesi de m.1(F)’de belirlenen suçları işleyenlere mülteci statüsünün verilmeyeceğini açıkça vurgulamıştır. Dolayısıyla barışa karşı, insanlığa karşı ya da savaş suçu işleyenler ile siyasi olmayan ağır bir suç işleyenler mülteci olarak kabul edilemezler.
3. Suriyelilerin statüsü Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu m. 91’e göre geçici koruma statüsüdür. AB Kosova krizinde Kosova Arnavutlarına 1951 Sözleşmesi kapsamında mülteci statüsü vermemek için geçici koruma statüsü tesis etmiştir. Zira geniş kitlelerin mülteci olarak kabulü AB için bir tehdit olarak algılanmıştır. YUKK m.91’e göre ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya geçen yabancılar geçici koruma altına alınır.
4. Geçici koruma statüsü Suriyelilere Türkiye’de koruma sağlarken, şartlar düzeldiğinde vatanlarına dönmelerini zorunlu kılan bir statüdür. Dolayısıyla yılın belli dönemlerinde Suriye’deki akrabalarını ziyaret edip, Türkiye’ye dönüp yaşamını burada idame ettirmek statünün anlamı ile bağdaşmaz. Bu durum mülteci statüsü ya da uluslararası koruma statüsü ile de bağdaşmaz. Kaçtığı ülkeye kendi rızasıyla dönen ve sonra sığındığı ülkeye geri gelen kişi uluslararası hukuk anlamında mülteci de değildir, uluslararası koruma kapsamında da değildir. Geçici koruma statüsü de anlamını yitirmiştir. Bu durum hukuki değil, tümüyle siyasi bir karardır.
5. Geçici koruma statüsünden yabancılar için öngörülen diğer statülere geçiş sözkonusu değildir. Diğer yandan bu statünün TC vatandaşlığına alınma yoluyla sonlandırılması da ulusal ve uluslararası hukuka aykırıdır.
6. Vatandaşlık kişinin devlet ile olan hukuki bağını ifade eder. Vatandaşın yabancıdan farklı olarak devletine sadık olma borcu bulunmaktadır. Yabancının borcu, bulunduğu ülkenin kurallarına uymasıdır. Bu nedenle Uluslararası Adalet Divanı vatandaşlık iktisabının sadece sözlü tercih olmadığını; yeni bir devlete sadakat borcu doğurduğunu açıkça vurgulamıştır. Vatandaşlığa alınacak kişinin yeni millet kimliğinin parçası olması yani dil, kültür ve geleneksel değerleri paylaşması gerekmektedir.
7. Sadece uzun dönem mülteciler ( en az bir neslin geçmesi hali) için uluslararası hukukta kabul edilen vatandaşlığa alma yöntemi, geçici koruma altında olan Suriyeliler için hukuki bir talep olarak ileri sürülemez. Diğer yandan Türkçe konuşup yazamayan, Türk tarih ve kültürünü bilmeyen ve özümsemeyen Suriyelilerin kitlesel olarak vatandaşlığa alınmaları hukuka aykırı olduğu gibi, kamu düzenini bozan ciddi sosyolojik ve siyasal sorunların doğumuna yol açacaktır.
8. Türkiye bir hukuk devleti olarak bütün yabancılara ayrım gözetmeksizin hukuku uygulamak zorundadır. Bu kuralların bazen uygulanıp bazen gözardı edilmesi TC’yi kamuoyu önünde zor durumda bırakmaktadır.
9. Suriyeliler geçici koruma statüsünde olmasına rağmen çıkarılan yönetmeliklerle çalışma ve sosyal haklar kazanmışlardır. Ancak bu durum Türkiye’de kalıcı olmalarının alt yapısı olarak değerlendirilemez.AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden yasadışı göçmenler Türkiye’ye iade edilecektir. Bir başka ifadeyle mülteci ve göçmen meselesinde Türkiye AB’yi korumakta ve duvar görevi üstlenmektedir. Diğer yandan TC hiçbir gelişmiş ülkenin yapmadığı şekilde 5 milyondan fazla sığınmacıya ülkesinde güvenlik ve aş temin etmektedir. Demografik yapıyı kökten değiştiren, büyük ekonomik ve sosyal problemlere neden olan bu meselede hukukun uygulanması, ırkçılık ya da faşizm olarak değerlendirilemez. Meselenin Almanya’ya işçi olarak, Almanya’nın davetiyle kontrollü sayılar halinde giden ve Alman ekonomisine büyük katkı yapan Türk işçilerle ilişkilendirilerek konuşulması da mümkün değildir.
10. Geçici koruma statüsü kaldırıldığında Türkiye’de ikamet etmek isteyenler için diğer yabancılara uygulanan hukuki rejimin uygulanması veya genel TC vatandaşlığına alınma şartlarına göre vatandaşlığın verilmesi sözkonusu olabilir. Ancak istisnai vatandaşlığa alınma yöntemiyle TC’nin değerler sistemini kabul etmeyen bir Suriyeli’nin vatandaşlığa alınması mümkün değildir. TC’nin değerler sisteminin laiklik ve kadın-erkek eşitliği noktasında temsil edildiğini vurgulamak gerekir. Şiddet eylemlerine katılmış, laik hukuk düzenini kabul etmeyen, çok eşliliği kimliğinin bir parçası olarak gören Suriyelilerin TC vatandaşlığına alınmaları hukuken mümkün olmadığı gibi, siyasi nedenlerle bu yola gidilmesi çok ciddi sosyolojik sorunlara yol açacaktır. Duygusal tavırları ve AB çıkarlarını korumayı bir kenara bırakarak hukukun istisnasız uygulanması gerekmektedir.
Prof. Dr. Sibel Özel
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Özel Hukuk ABD Başkanı
This entry was posted in DIŞ POLİTİKA, ORTADOĞU ÜLKELERİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *