” RABBENAAA, HEP BANAA ADALETİ…”

Dr. Noyan UMRUK
Artık, adalet mülkün temeli olmaktan çok, “mülkiyet”in temeli haline getirilmiştir. Diğer bir deyişle, adalet, “herkesin adaleti” olmak yerine, tamamen ekonomik ve siyasi mülkiyete sahip olanların aracı haline dönüştürülmüştür.
Yargının, sanık ya da şüpheliyi, özellikle “karşı mahallenin çocuğu” ise alelacele, çoğu zaman yetersiz, zorlama, uydurma, doğruluğu test edilmemiş deliller, gizli tanıklar ve de medyatik ihbarlar marifetiyle(!)tutukladıktan sonra “hakkında yeterli delil yok ama haydi bakalım sen masumiyetini kanıtla” yaklaşımı ile tutuklamaları ceza haline dönüştürdüğü ortamda “Herkese Adalet” den nasıl söz edebilirsiniz?
Nitekim, 2003 ila 2019 yılları arasında Türkiye’ye karşı AİHM’de açılan dava sayısı daha önceki yıllarda açılan toplam dava sayısının neredeyse 8 katı.

YARGIYA GÜVENSİZLİK
İşte, tam bu nedenle, ekonomi dahil “Ne yapmalı” sorunsalında en yakıcı sorun ülkenin adalet sisteminin içinde bulunduğu durumdur. Yanlı, yansız tüm kamuoyu araştırmaları yargıya güvensizliğin % 70’leri aştığını ortaya koyuyor.
O halde, bu bağlamda ne yapmalı? Ben bir hukuk uzmanı değilim. Ama, son yılların koşulları, herkesi hukukçu yaptı maaşallah…Bu durumun olumlu yanları da var, olumsuz yanları da kuşkusuz… Zaten izlenecek yol ve yöntemler de çok zor ve karmaşık değil…
Herşeyde bir hayır vardır denilip, yapılması gerekenler sistematik olarak şöyle sıralanabilir:
ALTI MADDE…
*”Herkese Adalet” için yapılacak ilk iş en temel hukuk ilkesine, hoşa gitmeyen iddianame düzenleyen ya da ara kararlar alan savcı ve yargıçların dava sürecinde görev yeri değiştirilmeyerek “doğal yargıç” ilkesine(1) dönülmesi,
*”Herkese Adalet” için Adalet Bakanı ve Müsteşarı HSK’ dan çıkarılmalı, yargıç ve savcıların tüm özlük hakları, atama, yükselme ve denetim işlemleri, bizzat hakim savcılar ve barolar , üniversitelerin hukuk fakülteleri vb. ilgili kurum temsilcilerince (üye ve öğrenci sayısına göre) seçilecek HSK’ca yapılmalıdır.
*”Herkese Adalet” için savcıların sicil amiri olduğu adli kolluk teşkilatı kurulmalıdır.
*Tutukluluk somut nedenlere dayandırılmalı, süreleri kısaltılmalı,(2) gizli tanıklık ciddiyetsizliğine son verilmeli, herkesi kolaylıkla “terörist” ilan edebilen terörle mücadele yasası nesnel kriterler çerçevesinde düzenlenmeli, özellikle yaş, sağlık vb. kriterler somutlaştırılarak alternatif tutukluluk yöntemleri uygulaması zorunlu hale getirilmeli, yargı süreci hızlandırılmalıdır.
*Herkese Adalet” için, taammüden(3) cinayet, çocuklara karşı işlenmiş suçlar, kadına şiddet, talimat vererek ya da bizzat silah kullanarak terör suçu işleyenler dışında ceza infaz sistemi, suçluyu “topluma kazandırıcı” yönde geliştirilmeli, üretime yönelik yarı açık cezaevlerine ağırlık verilmeli, denetimli bir “iyi hal” uygulaması ile özgürlüğe kavuşma umudu canlı tutulmalıdır.
*En önemlisi herkese Adalet” için, mesleğe giriş sınavları objektif ve şeffaf yöntemlerle yapılmalı, yasa değişikliğinden önce olduğu gibi, yargıçların değişiklikten önce olduğu gibi “ciddi adli hatalarından kişisel olarak sorumlu olmaları” esası getirilmelidir
Durmadan, canları sıkıldıkça yargı reformları falan yapıyorlar… Geçenlerde “asrın lideri” mesleğe yeni katılan yargıç ve savcılara hitaben yaptığı konuşmada “ Kararlarınızı hiçbir dış etki altında kalmadan yasalar ve vicdanınıza göre verin…” falan dedi…
Oysa olay gayet basit… İşte size 6 maddelik toplumda üzeinde “consensus-genel rıza” oluşmuş gerçek bir yargı reformu taslağı… Yeter ki niyet olsun…
Bu 6 madde, zaten bilinen şeylerdir denilebilir. Ama, herhalde “ağır yaralar almış bir adalet sistemi” nin yeniden inşaı için geniş kitlelerden onay alabilecek bir program taslağıdır.
Yoksa, maalesef “Evladı ayal evde ekmek bekler…” durumuna düşürülen yargı camiası ile bir adım ileri gitmek mümkün görünmüyor ve ülkeye de , millete de yazık oluyor…
Şimdi, bunca yakıcı sosyo ekonomik sorun dururken bilmem kaçıncı yeni yargı paketinin meclise getirileceğinden söz ediliyor… Yargı kalesinin üç burcundan, zaten zafiyet içine düşürülmüs olan iki burcundan sonra şimdi de ayakta kalan tek burcu, “savunma burcu”, baroların yapısı ile oynanarak karmaşa ve zafiyet içine sürüklenecekse. yine “Hep banaa, rabbenaa reformu…” yapılacaksa teşekkür ederiz, almayalım kalsın…
(1)Tabiî mahkeme (olağan mahkeme), olaydan önce kurulmuş ve somut olay ile kuruluş bakımından ilgisi olmayan mahkeme demektir. Bu mahkemenin hakimine de “tabiî hâkim” denir. Bu ilke yargılanacak kişilere büyük bir güvence sağlar. Çünkü mahkemeler, sırf “onlar” için kurulmamış, hakimler sırf “onlar” için atanmamıştır. Yine bu ilke yürütme ve hatta yasama organının yargılama faaliyetine müdahalesini de önlemeye yarar. (Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, s.94-95; Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku,s.129-131, 310-311.)
(2)Batı ülkelerindeki tutukluluk süreleri:
– İngiltere:Sanık ilke olarak 48 saate kadar ya da en geç 4 gün içinde hakim önüne çıkarılmak zorunda. (Terör suçlarında ise bu süre 28 güne kadar çıkabiliyor.)Tutukluluk hali, sanık, hakim önüne çıktıktan sonra Sulh Ceza mahkemelerine benzer mahkemelerde 56-70 gün, Asliye Ceza ve Ağır Ceza Mahkemeleri’ne benzer mahkemelerde ise 112 gün sürdürülebiliyor. Yargılamalar 2-3 hafta içinde sonuçlandırılıyor.
– Fransa: Tutukluluk süresi ilke olarak en uzun bir yıl olarak belirlenmiş…
– Almanya: Kesin olarak süre belirtilmemiş olmakla birlikte prensip olarak sanığın bir yılı aşkın bir süre tutuklu kalmamasına özen gösteriliyor.
– İspanya: Tutuklu yargılama süresi normal süre iken, çok ağır ve özel durumlarda en çok 2 yıla kadar uzayabiliyor.
(3)Planlayarak
This entry was posted in FAŞİZM, HUKUK-YARGI-ADALET, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *