27 MAYIS ‘DARBE’ Mİ ‘İHTİLÂL’ Mİ?

Oraj Poyraz / 27.05.2020 / oraj.poyraz@openmail.cc

Peki ya 27 Mayıs ihtilal midir, darbe midir?


Sözlüklerdeki tanımlar açık. İhtilaller ya da devrimler toplumu, devleti olduğundan daha iyi bir yere taşır. Geriye dönük karşı hareketlere devrim demek doğru değildir.
Ve bu anlamda elbette 27 Mayıs bir devrimdir.
Günümüz AKP’si yarın seçim kaybettiği halde iktidarı terk etmek istemezse ne olacak?
Halk, ve devletin diğer unsurları bunu öylece kabul edip meşruiyetini yitirmiş bir iktidara boyun mu eğecek?
Hayır, elbette halkın ve devletin yasadışına çıkmış, meşruiyetini yitirmiş bir iktidara direnme hakkı vardır.
İşte o gün ordu, polis ya emir komuta zinciri içinde, ya çatışarak meşruiyetini yitirmiş iktidarı devirirse buna darbe denmez, ihtilal ya da Türkçe devrim denir.
Meşruiyet önemlidir.
Hükümetler meşruiyetini yitirmemelidir.
Seçim sandıkları bunun için yeterli değildir. Çoğunluğun oyu ile seçilen iktidarlar eğer azınlıklara zulmederse, insan haklarını ihlal ederse, insanlık suçları işlerse, anayasa ve yasaları ihlal ederlerse elbette bunlar seçimle gelmiştir denmeyecektir.
Su işleyenler seçilmiş siyasiler olabilir. Demokratik ülkelerde suç işleyen siyasiler iktidarda olsalar bile yargılanırlar. Bizde iktidarların kendini yargılayacak sistemi yok etmiş olmaları bile onların meşruiyetlerinin sorgulanması için yeterlidir.
Seçim sandığı asla suçların aklanabileceği bir araç değildir.

27 MAYIS ‘DARBE’ Mİ ‘İHTİLÂL’ Mİ?

ARSLAN TEKİN : 7 Mayıs 2020

“Darbe” ile “ihtilâl” arasında fark nedir?

“Darbe: Bir ülkede baskı kurarak zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme. “
İhtilâl: Bir ülkenin siyasî sosyal ve ekonomik yapısını veya yönetme düzenini değiştirmek amacıyla kanunlara uymaksızın cebir kullanarak yapılan geniş halk hareketi. (Ekşi Sözlük). Türkiye’de ihtilâl oldu mu?
27 Mayıs 1960’ta Demokrat Parti iktidarının devrilmesini “ihtilâl” diye adlandırdılar ve biz de hep “ihtilâl” dedik. Sonra okuya okuya dinleye dinleye öğrendik ki “darbe” yapılmış. (Şunu da söylemek gerekir: Darbe ve ihtilâl arasındaki fark sonradan belirmiştir. Silahlı güçlerin hükûmeti devirmesi tek kelimeyle adlandırılmıştır: İhtilâl. İhtilâl’in meşruiyeti de görülüyor. Bunu ayırmak için sonra “darbe” denmeye başlanmış ve demokrasinin sekteye uğratılması anlatılmak istenmiştir. )
1789’da Fransa’da olanlar köklü değişikliğe yol açmıştır. 1917’de Rusya’da olanlar keza. Her ikisi de ihtilâldir ve rejimler değişmiştir. Her iki ihtilâl de dünyayı sarsmış silkelemiş uyandırmış ihtilâllerin fayda ve zararları üzerinde tartışma başlatmıştır.
“Anadolu İhtilali”nden bahsedilir. Millî Mücadele’yi bir bakıma “ihtilâl” olarak görürler. Sabahattin Selek’in Millî Mücadele’yi anlattığı kitabının adı “Anadolu İhtilali”dir. Millî Mücadele’yi “ihtilâl” olarak adlandırmak ne derece doğru?
Zaten Ankara son kerteye kadar İstanbul’la irtibattaydı. Millî Mücadele sürerken 23 Şubat 1921’de Londra’da başlayan konferansta İstanbul Hükûmeti’ni temsil eden Sadrazam Ahmet Tevfik Paşa söz sırası kendisine gelince konuşma yetkisini Ankara Hükûmeti’nin temsilcisi Bekir Sami Bey’e bırakması bir mana ifade etmesi gerekmez mi?
27 Mayıs Darbesi’nin üzerinden 60 yıl geçti. Başbakan Adnan Menderes Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan İmralı adasında idam edildiler. (İmralı’da Abdullah Öcalan yargılandı ve idam cezası verildi. Ben de İmralı’da duruşmaları takip ettim. Adaya her gidişimde DP’ye duyulan kini ve idamları düşündüm. Ülkem adına büyük üzüntü duydum.
Marxist A. Öcalan dış destekle bölücü saldırılar başlatmış çoluk çocuk demeden birlerce insanın kanına girmişti. Ve utanmadan sıkılmadan mahkemede “TeCe de 25 bin Kürt’ü öldürdü. ” demiştir. Bizzat not aldım. Ve siyasî irade A. Öcalan’ı idam etmemiştir.
Maalesef Demokrat Parti iktidarı keyfî hareketleriyle darbecilere büyük koz vermiştir. İktidarla ve muhalefet arasında kin ve düşmanlık hat safhadaydı. Siyasîlerimiz halkın arasında nefret tohumlarının ekilmesinin pusuda bekleyenlerin iştahını nasıl kabarttığını bir görebilseler.
Birlik ve dayanışmaya öncülük etmesi gereken iktidar koltuğunda oturanların pervasızca muhalefete yüklenmesi halkı ayrıştırması yüzde 50.01 bana yeter geri kalanı beni ilgilendirmez demeye gelen sözler etmesi büyük tartışmalara yol açıyor ve ister istemez muhalefet de sertleşiyor.
Öyle ki iktidar muhalefetin sözlerinden cımbızladığı cümlelerle sözü darbeye kadar getiriyor. Darbeler gördük. Büyük acılar yaşadık. Ne olursa olsun sözümüzü tartarak konuşmalıyız. Bir darbe mağduru olan Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil “milletlerin ihtilâl hakkı”ndan bahseder. (Ayrıca yazacağım. )
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/27-mayis-darbe-mi-ihtilal-mi-55835yy.htm
This entry was posted in CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *