Atatürk nasıl tutuklandı?

Barış Terkoğlu / 18 Mayıs 2020 Pazartesi

Devrim meçhule atılmış bir adım mıdır? Yoksa tarihi gittiği yönde tarihten hızlı koşma eylemi midir? Aklın ikna edilmiş karamsarlığı mıdır? Yoksa insanın elleriyle şekil verdiğinin dönüp yaratıcısına aktardığı iyimserlik mi? Vazoya koyarken kararmaya başladığını fark ettiğin kızıl gül müdür? Yoksa yağmurunu beklesin diye toprağa düşmüş tohum mu?

Silivri Cezaevi’ne ikinci kez geldikten sonra malum çevrelerin sataşmalı sorusu şuydu: Saray’ın hedefinde yine Atatürkçüler mi var? Elbette bu sualden hoşlanmadım. Hayır, Mustafa Kemal’i, “saray subayı” sanan kimi sözde “Atatürkçü”lerin farkında olmadığım için değil. Öyle ya, neredeyse 40 yıl önce “Atatürkçülük” adına yapılan ikiyüzlülüğe isyan eden Nadir Nadi, “Ben Atatürkçü değilim” kitabını yazmıştı. Benim itirazım Atatürk’e yapılan görülmez hakareteydi. Çünkü Atatürk hep Sarayların hedefindedir. Bir iktidar kurumu olarak saraylar da Atatürk’ün. Haliyle soruya soruyla cevap verdim: Saray, Mustafa Kemal’i nasıl yargıladı?
GENÇ TÜRKLERİN ÇOCUĞU 
Yarın ne çok “gençlik” denecek. Nedeni ruhuyla yaşıtların bayramından bahsedilecek. Oysa Mustafa Kemal “genç”ten başka bir şeyi anlıyordu.
Milletleri farklıydı, ancak 19. yüzyıl devrimciliği kendisine her dilde “genç” sözünü seçti. Bizde “Genç-Jön Türkler” diye anılan, Namık Kemal ve İttihat Terakki kuşakları, aslında evrensel bir arayışın haliydi. “Jön Araplar” ya da “Jön İtalyanlar” denilen başka ulusların devrimcileri de başka topraklarda aynı yöne doğru koşuyordu. Hanedanların yetkilerini azaltmak, anayasal düzenler kurmak, modernleşmek ve tabii devleti yeniden yaratmak ortak çizgileriydi.
Devrimciler tarihte iki kez doğar. Bir kez vücut, bir kez de fikir olarak. Bedenen eski düzenin içine doğan Mustafa Kemal, aslında yeniyi yaratmaya çalışan Jön Türklerin çocuğuydu.
Cumhuriyet elbette 1923’te kuruldu. Ama eski düzenin kalıntılarıyla hesaplaşması 1926’ya kadar uzatılabilir. Mustafa Kemal’in Nutuk’u 1927’de yazması tesadüf değildir. 1919’dan 1926’ya uzanan devrin dökümü olan Nutuk’un Gençliğe Hitabe ile bitmesi de. Mustafa Kemal’in 1919’dan 1927’ye kadar, yani rejim oturana değin İstanbul’a hiç gitmemesinin de sırrı buradadır.
Neleri vardı ki? Ahmet Haşim’in Piyale kitabına Yakup Kadri’nin yazdığı önsöz gibi: “Ey Türk şairi! Senin taş attığın yer, hiç dalgalanmayan ve hiç ses vermeyen karanlık ve ıssız bir boşluktur.”
Mustafa Kemal, o karanlık ve ıssız boşluğa kurulan, kuşkusuz geçmiş kuşakların yenilmişliğini miras almış gençlere Cumhuriyet’in bayrağını emanet ediyordu. Gençlik; devrim, kuruluş, eskiye mahkûm olmadan yeniyi yaratma demekti.
Mustafa Kemal’in gençliği de, gençliğin Mustafa Kemal’i de budur!
MUSTAFA KEMAL’İN ATILDIĞI HÜCRE
Ya mahpusluk? Harp Okulu’nda “Hürriyet” isteyen dergi çıkardığını, el yazısı ile çoğalttığını biliyoruz, Ali Fuat Cebesoy’un anlattıklarını da:
“Namık Kemal’i okul idaresinin aldığı bütün tedbirlere rağmen yatakhanede gizli gizli okuduğumuzu nasıl unutabilirim? M. Kemal’in bir gece vakti yanıma gelerek, Kemal’in Vatan Kasidesi’nin tekrir edilmiş bir nüshasını ‘Fuat Kardeşim, bunu ezberleyelim’ diye bana verirken yavaş bir sesle, fakat büyük bir heyecanla okuduğu ‘Felek, her türlü esbab-ı cefasın toplasın, gelsin / Dönersem kahpeyim millet yolunda azimetten’ mısralarını nasıl unutabilirim?”
Ardından örgütçülük başladı. Sirkeci’de bir toplantı yeri kiralandı. Saray’ı meşrutiyete nasıl zorlayacaklarını konuşuyorlardı. Cebesoy, yakalanıp tutuklanmalarını şöyle anlatıyor:
Harp Okulu’ndaki subay hapishanesine gönderildim. Bir gün sonra Mustafa Kemal’in oraya getirildiğini öğrendim. Ben hapishanede 20 gün kadar kaldım. Mustafa Kemal liderdi, benden bir hafta on gün sonra serbest bırakıldı.
Şam’daki günlerinde ise bir başka eski mahpusla birlikteydi. Tutuklanıp 3 yıla mahkûm olduktan sonra Şam’a sürülmüş Tıbbiyeli devrimci Dr. Mustafa Cantekin’le Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni örgütlediler. Neden “Hürriyet” dediklerini Mustafa Kemal şöyle anlatıyor:
“Ancak hür fikirli insanlardır ki vatanlarına faydalı olurlar. Onlardır ki vatanlarını kurtarıp onu koruma kudretine sahip olurlar.”
Nihayetinde 1908’de bütün hürriyet nehirlerinin birleştiği İttihat Terakki denizinde buluştular.
AZ KALSIN SAMSUN’A GİDEMEYECEKTİ 
Bu kadar değil…
23 Ocak-20 Nisan 1919 tarihleri aralığında İstanbul’da Ziya Gökalp’ten Fethi Okyar’a 223 kişi tutuklandığında ziyaretçileri Mustafa Kemal’di. Ne garip, giderken “tutuklanır mıyım” diye düşünüyordu:
“Merdivenlerden çıkarken, kendi ayağımla gelmek korkusu hatrıma geldi. (…) Etrafıma baktım, dar bir koridor üstünde karşılıklı ufak odalar! Manzara heybetli idi: Sadrazamlar, bakanlar, bütün önemli devlet adamları ve bazı meşhur gazeteciler! Benim de içlerine katıldığımı görünce sevindiler. Her taraftan neşeli ‘Buyurun’ sesleri geldi.”
Peki, suç işledi mi? Adalete göre hayır ama kanuna göre belki. Yandaş medyanın Hukuk-u Beşer’i 14 Mart 1919’da esir edilmiş Türk ordusunun komutanları için “yüksek alçaklar, haydut başları” yazınca Mustafa Kemal ağır bir dille dilekçe yazdı. Hakaret davasında sanık oldu. Ceza alsa Samsun’a gidemeyecekti. Mahkemeyi uzatmaya çalıştı:
“Vekilim bir iki defa mahkemeye gitti, davayı dağıttı, bana o kadar zaman kazandırdı ki İstanbul’dan çıktığım gün henüz mahkeme bitmiş değildi.”
Sonrasını biliyoruz. Saray’a karşı gelerek bağımsızlık mücadelesi veren Mustafa Kemal için “katli vacip” fetvaları, gıyabında verilen idam kararları, suikast için tutulan tetikçiler…
JÖN TÜRKLER 18 YAŞINDADIR 
Sanmayın yalnız Türk hapishanelerindeydi. Jön Hint Nehru, hapishane yıllarını şöyle anlatıyor:
“Anadolu’da Yunanlara karşı kazanılan büyük zaferin haberi hapishaneye geldiği zaman, bundan ne büyük bir memnunluk duyduğumuzu ve bunu hapishanede nasıl kutladığımızı hatırlıyorum.”
Emperyalizme karşı Doğu’nun ilk galibiyeti için o gün hapishanenin her yerini ışıklandıracaklardı.
Falih Rıfkı Atay’dan okuyoruz, Atatürk kendisi için hazırlanan “Atatürk bu milletin en yükseğidir” afişini kaldırtıp yerine “Atatürk bizden biridir” yazdırıyordu.
Kısacası Atatürk’ün adı hürriyet şarkıları söylenen hapishanelerle anılır ama milletin bağrına yumruk gibi çöken Saraylarla anılmaz.
Vatanına, hürriyetine, aşkına, hep 18 yaşındaki gözbebekleriyle bakan “bizden biri” Jön Türklerin 19 Mayıs’ı kutlu olsun!

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-terkoglu/ataturk-nasil-tutuklandi-1739436
This entry was posted in ATATURK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *