TARİHİN İÇİNDEN * Gelibolu’dan Onurlu Bir Kaçış mı?

Gelibolu’dan Onurlu Bir Kaçış mı?

Atilla Aşçı, Sun Savunma Net, 15 Ocak 2020

18 Mart’ta gerçekleştirmeye çalıştıkları denizden Boğaz’ı geçme operasyonundan başlamak üzere, Kasım ayının sonlarına gelinceye kadar gerçekleşen askeri harekâtlarda yapılan taktik hatalar sonucu bir trajediye dönüşen Çanakkale seferi, İngilizler için bir çıkmaza girmişti.

25 Nisan günü başlayan Çanakkale kara savaşları Ağustos ayı ortalarına kadar tüm korkunçluğu ile süregelmiş ve o tarihten sonra hızını keserek durağan bir siper savaşı haline gelmişti. Doğanın da tüm acımasızlığı, yağmuru, kuraklığı, fırtınası, soğuğu, sıcağı savaşanları bunaltmış ve ümitsizliğe itmişti. İtilaf devletleri Çanakkale cephesinde başarısızlığa uğramış, İngilizler ve Fransızlar istedikleri hedeflere ulaşamamışlardı.

Kendilerince, sonradan yazılan ve basılan kitap ve belgelerde bu felaketin nedenleri hep irdelendi, sorgulandı.

Bu yazıların bazılarında askerin elinde olan haritaların eksik ve yanlış olmasından şikâyet ediliyor, bazılarında ise savaşı yanlış planlayan ve hazırlıksız başlatan İngiliz Savaş Konseyi’ne ve Hükümet’e yönelik eleştirilerle liderler suçlanıyordu.

Savaş planlarının başlangıçtan sonuna kadar olan yürütülme şeklini ‘‘folly’’ yani ahmaklık derecesine kadar düşürenlerden orada savaşan askerlerin deyimiyle “We did not fail at Gallipoli. Our leaders failed us – Gelibolu’da biz yenilmedik. Yenilgiye liderlerimiz neden oldu’’ diyenlere kadar ayyuka çıkan başarısızlık feryat ve figanları, burada sadece birkaçı örnek olarak gösterilen onlarca kitapta yer almıştır.

Birçok İngiliz ve Avustralyalı yazara ve askere göre binlerce İngiliz ve Fransız askeri boş yere ölmüştür. Savaş uzamış ve kaybedilen bunca insan ve malzeme ise bir koca hiç uğruna heba olmuştur. Unutulmamalıdır ki, binlerce Türk askeri de burada şehit olmuş, binlercesi de yaralanmıştır. (Burada da ne yazık ki, bazı komutanlarımızın yanlış yönetimleri rol oynamıştır.)

Muharebelerin başlamasından 16 Ekim 1915 gününe kadar Akdeniz Seferi Kuvvetler Başkomutanı olarak görev yapan İngiliz General Sir İan Hamilton anılarında, o dönemin Savaş Bakanı Lord Kitchener’in ‘‘Diyelim ki, bir denizaltı, Gelibolu’nun karşısına geçip, orayı bombardıman etse ve İngiliz bayrağını üç kez dalgalandırsa, yarımadadaki tüm Türk garnizonları toplarının namlularını kendilerini savunmak için Bolayır’a çevireceklerdir’’ sözlerine değinerek, işlerinin çok kolay olacağının ima edildiğini yazmıştır. Fakat bu hiç böyle olmamış, gelişmeler tam aksini göstermiş ve İngiliz yazarlar Nigel Steel ve Peter Hart’ın yazdıkları kitabın başlığı gibi ‘‘Defeat At Gallipoli’’  yani  ‘‘Gelibolu’da Bozgun’’ dönüşmüştür.

Büyük bir özgüven, moral ve kibirle gelen ve bir günde bozguna uğrayan bir armadanın ve tam teçhizatlı ama iyi yönetilemeyen bir kara ordusunun tüm onuru kırılmıştı ve bu onuru tekrar kazanma fırsatı yaratılmalıydı. İşte o fırsat, kazasız- belasız bir çekilme, yani yarımadayı mümkün olduğunca az zayiatla boşaltabilmek idi. Eğer bu başarılabilirse, kırılan onur ve gurur (belki) tekrar elde edilebilirdi.

Ağustos ayındaki Anafartalar Muharebeleri, Gelibolu Cephesi için bir sonuç bildirgesi olmuş ve İngilizlerin ümitleri sönmüştü. 11 Ekim 1915 günü, Lord Kitchener olası bir boşaltma için İan Hamilton’a sorduğunda, kendisinden ‘‘Böyle bir çıkarmada zayiatın, ordunun ve elindeki malzemenin yarısına mal olacağını ve çekilmenin gerçek bir felaket olabileceği’’ cevabını alır.

Daha sonra (17 Ekimde) komutayı alan General Monro ise bu zayiatın % 30-40 oranında olacağını ifade eder. Çekilmeye karşı olan komutanlar da vardır; ama sonunda çekilmek isteyenler kazanır. Madem Çanakkale geçilemiyordu burada daha fazla cehennemi yaşamaya gerek yoktu. Çekilmek en doğru karardı. Fakat nasıl yapılacaktı?

Aşağıdaki sayılar, 1915 Kasım ayı sonu itibarıyla Çanakkale’yi geçerek, İstanbul’u ele geçirmeyi ve oradan da Karadeniz üzerinden Rusya’ya yardıma koşmayı planlayan ve onun hayali ile Gelibolu Yarımadası’na saldıran müttefik kuvvetlerin o andaki gücünü göstermektedir.

Evet, toplam tam 135.000 asker Gelibolu Yarımadası’ndan çekilecektir.

8 Aralık 1915 günü, önce Arıburnu ve Suvla taraflarında başlayan çekilme (92.000 asker), en son askerin 20 Aralık günü sabaha karşı bölgeyi terk etmesiyle, ilk aşama ‘‘büyük bir başarı’’ ile tamamlanmıştı. Şimdi sıra, yarımadanın en güney ucundaki Seddülbahir bölgesindeki askerlerin çekilmesindeydi.

İlk çekilmeyi Türkler ‘‘anlamamışlardı’’. Bazı iddialar ise, ise İngilizlerin Seddülbahir’den çekilmek istemeyecekleri ve orada ve ikinci bir Cebelitarık (İngilizler, Cebelitarık Boğazını, İspanya ile 1727 -1729 yılları arasında yaptıkları savaşı kazanarak, 1830’de kolonileri arasına katmıştır) yaratarak, sürekli bir kontrol uç bölgesi oluşturacakları doğrultusunda idi. Fakat bu böyle olmadı ve bu bölgeden de en son asker (44.000 asker) çok kısa bir süre içinde çekildi. Tarihler 9 Ocak 1916, saat sabah dördü gösteriyordu.

Binlerce asker, tonlarca malzeme, Mete Tunçoku’nun da yazdığı gibi, birbirlerine çok yakın siperlerde çarpışan Türklerden ‘‘habersiz’’ çekilmişti.  ‘‘…tarafların siperleri birbirine o kadar yakındır ki, askerler karşılıklı konuşmaları bile duyabilmekteydiler.’’ Türklerin bir şeyden haberdar olmaması çok çelişki taşımaktadır. Kuşkusuz ki, Türkler oradaki gelişmelerden haberdar idiler. Alman Dr. Carl Mühlmann, General Monro’nun, yukarıda yazdığı rapor sonucu, durum analizi yapmaya gelen Lord Kitchener’in 9 Kasımda yarımadaya geldiğini Reichsarchiv Dardanellen 1915 kitabında şöyle anlatmaktadır:

‘‘Lord Kitchener nereye gittiyse (siperlerde), kendisini çevredeki yüzlerce göz ve dürbünün izlediğini hissetti… nereye baktı ise, tamamen Türklerin hakim olduğu tepeleri gördü’’. Bu durumda her şey Türklerin kontrolü altında görünüyordu. Yine bir Alman, Gelibolu’da, Türk ordusunda kurmay subaylıktan 16. Kolordu Komutanlığına, daha sonra da paşalığa getirilen Hans Kannengiesser, 1927’de yazdığı kitabında, Güney Grubu Topçu Komutanlarından Albay Senftleben’in 4 Ocak 1916 günü kendisine yazdığı bir raporda ‘‘…bana göre düşman yavaş yavaş, ama kesin toplanıyor. Bunu, her gün gelen raporlardan ve kendi gözlemlerimden takip ediyorum. Birçok batarya en fazla bir veya iki atış yapıyor. Sanırım, düşman 8-14 gün içinde gider, belki daha kısa bir zamanda…’’ diyordu. Tüm veriler ve gözlemler itilaf devletleri askeri kuvvetlerinin yarımadadan bir an önce ayrılacağı eğiliminde olduğunu gösteriyordu.

Gelen tüm bilgilere ve raporlara rağmen 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders ‘‘Bir çekilme niyeti elbette malum değildi ve hatta en son dakikaya kadar da olmadı’’ diyebilmiştir.

Muharebeleri neredeyse başlangıcından, 17 Aralık’a kadar takip eden Avustralyalı savaş muhabiri C.E.W. Bean, gazetelerde birkaç aydır tartışılan olası bir çekilme planı ve isteğinin, Türk ordusunun bilgisi dâhilinde olduğunu yazmıştır.

Aralık ayı içerisinde gerçekleşen ilk boşaltma harekâtının anlaşılamadığını kabul edelim, ama boşaltmanın ikinci ayağı olan Seddülbahir bölgesi boşaltma operasyonu, nasıl olur da anlaşılamamıştır.

Evet, Türklerin bu boşaltma operasyonlarından haberi olmuştur. Fakat ne yazık ki çok kayıp verilmiştir, askerde güç ve takat kalmamıştır, savaşma isteği de azalmıştır. Diğer cephelere de asker gereklidir. Gereksiz insan kaybına tahammül yoktur. Bir de zaten kendinden gitmekte olan bir düşman vardır. Artık bu cephede iş bitmiş, yeni cephelerde savaş devam edecektir.

Bu cephede zafere ulaşamayan İtilaf Devletleri, gerçekten de çok iyi planlanmış ve yürütülmüş bir çekilmeyi bir zafermiş gibi göstererek, incinmiş onurlarını bu yolla kazanma yoluna gitmiş ve bu çekilmeyi def-i bela gibi gören Türk tarafı ise müdahalede bulunmamıştır. Önce, Mustafa Kemal Atatürk’ün komutanlığını yaptığı 19. Tümen’in Kurmay Başkanı olarak, daha sonra Anafartalar Grubu Kurmay Başkanı olarak görev yapan Orgeneral İzzettin Çalışlar anılarında şöyle yazmaktadır. “Ordu Kumandanı kaçan düşmanı bastırmak ve esir etmek hırsındaydı. Vakia iyi olurdu, fakat bizden de epey telefat olacaktı. Hâlbuki bugün bir Türk vücudu pek kıymetlidir. Bu suretle olduğu aynı isabet oldu. İnşallah Cenup (Güney) Grubu’ndan da defolup giderler’’.

İngilizler, Gelibolu Yarımadası’nı süklüm püklüm terk etmelerine rağmen, yıllardır, sözbirliği edilmişçesine ve adeta incitmek istemezcesine, ‘‘Ruhumuz bile duymadı, inanılmaz, nasıl başardılar bu işi?’’ diyerek onları onore ettik ve oradaki Türk emir-komuta zincirinin, dokuz aylık korkunç bir savaşın sonucu oluşan psikolojisinden ise hiç bahsetmedik.

İki tarafın da bu cephede çok kanlı ve kahramanca çarpışmalar verdiği bir gerçek. Birçok kitapta   ‘‘Cehennem’’ kelimesi geçmektedir. Bu cehennemden kurtulmak belki de gerçekten bir zaferdi.


Kaynaklar

General C.F- Aspinall-Oglander. Military Operations. Londra. 1932. Cilt II. Sayfa 440
Lord Wester-Wemyss, G.C.B. The Navy In The Dardanelles Campaign. London. 1924. Sayfa 283
Peter Chasseaud / Peter Doyle. Grasping Gallipoli. Terrain, Maps and Failure At The Dardanelles. Kent. 2005 (tüm kitap bu konuyu işliyor)
Sir C.E. Callwell. The Dardanelles. Londra. 1919. Sayfa 332-335
Granvill Fortescue. What of The Dardanelles. Londra. 1925. Sayfa 23
Frank Knight. The Dardanelles Campaign. Londra 1970. Sayfa 94
Ian Hamilton. Gallipoli Diary. Londra. Cilt I. 1920. Sayfa 7
Nigel Steel / Peter Hart. Defeat At Gallipoli. Londra. 1994
Ian Hamilton. Gallipoli Diary. Cilt II, Londra. Sayfa 253
Mete Tunçoku. Çanakkale 1915. Buzdağının Altı. Ankara. Sayfa 150
Dr. Carl Mühlmann. Reichsarchiv. Berlin.1927. Sayfa 170
Hans Kannengiesser Pascha. Gallipoli. Bedeutung und Verlauf der Kämpfe 1915. Berlin. Sayfa 218
Liman von Sanders. Fünf Jahre Türkei. Berlin. 1920.Sayfa 127
C.E.W. Bean. The Story of Anzac. Cilt II. Queensland. 1981. Sayfa 867
İzzeddin Çalışlar – İsmet Görgülü. On Yıllık Savaşın Günlüğü. İstanbul. 2007. Sayfa 164

This entry was posted in ATATURK, SUN SAVUNMA NET, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *