TÜRKİYE VE DÜNYADA İSTİHBARAT VE CASUSLUK FAALİYETLERİ

Naci Kaptan / 14.11.2019

AJANLAR TÜRKİYE’DE NASIL FAALİYET GÖSTERİYORLAR!

Türkiye’de faaliyet gösterip teröre destek veren batılı ajanlar, beşinci kol faaliyetleri adı altında para aktarıyor. Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa ve Kilis’te “yardım dernekleri” kuran ajanlar bu derneklerin hesabına milyon dolarlar gönderiyor. Para, teröristlere ve Türkiye karşıtlarına aktarılıyor. Para nakli sonrası dernekler kapatılıyor.

Yeni Şafak’ın haberine göre Batılı yardım kuruluşlarının “paravan” dernekler kurmak suretiyle Türkiye aleyhindeki çalışmalara finans sağladığı belirlendi. Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa ve Kilis’te yardım dernekleri kuruluyor. Bu derneklere yurt dışından milyonlarca TL “bağış” adı altında para yatırılıyor. Bu para daha sonra dernekten nakit çekiliyor ve terör örgütlerine maddi destek sağlamakta ve Türkiye aleyhindeki faaliyetlerin fonlanmasında kullanılıyor. Misyonunu tamamlayan paravan dernekler ise kuruluş nedeni olarak gösterilen hiçbir yardım faaliyetinde bulunmaksızın kapatılıyor. Bu şekilde çok sayıda kurulup kapatılmış dernek bulunduğu belirtildi.

BAĞIŞ OLARAK GİDEN PARA YARDIM OLARAK DÖNÜYOR!

2011 yılından bu yana Suriye krizini görmezden gelen ve yaşanan insanlık dramına karşı kılını kıpırdatmayan batılı ülkeler, “Suriyelilere yardım” faaliyetlerini ise Türkiye aleyhindeki çalışmalar için kullanıyor. Halen insani çalışmalar adı altında bölgede çok sayıda yabancı ajan varlık gösteriyor. Bu ajanların Türkiye’de yürüttüğü faaliyetlerin finansmanı ise yine yardım bahanesiyle sağlanıyor. Ajanlar kullanılabileceği düşünülen dernekleri tespit ediyor.

ANLAŞMA BEDELİ 100 BİN TL’YE

Bu derneklere gazeteci ya da sağlıkçı adı altında ajanlar sokuluyor. Bu ajanlar da dernekle gerekli anlaşmayı sağlıyor. Bu derneklerin hesaplarına insani yardım kapsamında yüklü miktarda para yatırılıyor. Bu para dernekten nakit olarak alınıyor. Paranın yattığı dernek, Suriyelilere okul bağışı, gıda ve hijyen yardımı kılıfı altında makbuz kesiyor ve işlem bir süreliğine yasal hale getiriliyor. Bu işbirliği karşılığında da derneğe para ödeniyor. Kısa süre sonra bu hayali para transferi anlaşılacağından bu dernekler kısa süre sonra kimi Suriye’ye taşındıkları yalanıyla kimi başka bahanelerle ortadan kayboluyorlar. Ajanlar, eğer para transferinde kullanabilecekleri bir dernek bulamazlarsa da devreye paravan dernekler giriyor. 100 bin TL karşılığı anlaşılan kişilere dernek kurduruluyor ve para girişi tamamlandıktan sonra misyonunu tamamlayan dernek kapatılıyor.

TÜRKİYE’YE KARŞI KULLANILIYOR

Paravan ajanlar vasıtasıyla Türkiye’ye sokulan bu kara paranın terör örgütlerine para aktarımı ve Türkiye aleyhtarı faaliyetlerin fonlanmasında kullanılıyor.

Ajanlar böyle çalışıyor
Batılı ülkelerin ajanlarının Türkiye’deki faaliyetlerini fonlamak üzere Suriyelilerin fazla olduğu Hatay, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa’da faaliyetlerine ağırlık veriyor. Küçük derneklerin yoğun olarak bulunduğu bu iller özellikle tercih ediliyor. Ajanlar para transferine uygun dernek bulamazlarsa anlaştıkları kişilere ortalama 100 bin lira ödeyip dernek kurduruyor.

O dernekler kapatılmıştı

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de ajanlık faaliyeti yaptığı tespit edilen MercyCop, DIARSI, Beytune, Vaar, Bahar, Haramon dernekleri kapatıldı. Bu derneklerin, kendi bünyesinde çalışan Suriyelileri bölgeye göndererek bilgi topladıkları ve bu bilgileri de istihbaratları ile paylaştıkları öğrenildi. Kapatılan derneklerin, bu iş karşılığı Suriyelilere 500 dolar verdikleri bildirildi.

CIA’nın Türkiye’deki maaşlı adamları

ABD ile yaşanan vize kriziyle birlikte sıkça dillendirilen ‘Türkiye’de casuslar cirit atıyor’ iddiası sözden çıktı ete kemiğe büründü. Dolayısıyla son günlerde İdlib operasyonunun yanı sıra en çok konuşulanların başında yabancı servislerin özellikle de CIA’nın Türkiye’deki faaliyetleri var. Dahası ABD Büyükelçisi’nin Türkiye’yi terörle tehdit ettiği yönünde yorumlara neden olan sözleri DAEŞ’in arkasında CIA olduğu iddiasını alevlendirdi. Dün bu konular üzerine eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’le konuştuk:

Çok casus var mı Türkiye’de?

Çok. Türkiye’de yabancılara çalışan çok insan var. Üzüntü verici ama maalesef doğru. 1946’dan beri gizli servisler Türkiye’de cirit atıyor. Ben Ankara’da görevliyken CIA gibi istihbarat yapan ve faaliyet gösteren Amerikan Hava Kuvvetleri’nin Genelkurmay’dan angaje ettiği bir subayın formunu ele geçirdik ve karargâha bildirdik. Cevap dahi gelmedi.

Nasıl ikna ediyorlar sadece para mı?

Genelde oğlunu, kızı okutmak ya da parayla. Paralar da çok büyük rakamlar değil. Bizim Savaşman vardı mesela ABD’de neredeyse çöpçüye verilen 500-600 dolar gibi gibi bir para alıyordu.

Elçiliklerde, konsolosluklarda çok ajan var mıdır?

Akredite olanlar, yani istasyon şefi dediklerimiz belli ama onların dışında hiç bilmediğimiz kişilerde çıkıyor. Eskiden beri var bu. Örneğin bir karı-koca vardı mesela kadın bizim teşkilatla CIA arasında irtibat memuruydu kocası da sefarette çalışıyordu. ABD’ye gittiğimde öğrendim ki kocası da CIA’de çalışıyor.

CIA’nın DAEŞ’le bağlantısı var mı?

Kesinlikle var. Onların kullandıkları bir vasıta, İslam’dan soğutmak için de yararlanıyorlar.Hiçbir örgüt kendi kendine ayakta kalamaz para olmadıktan sonra. Bin küsur dolar maaş veriyorlar. Demek ki bir para kaynağı var bunun.

CIA mı MOSSAD mı?

Müşterek diyebilirsin. Zaten CIA oldu mu İngiliz servisi MI6’yı da düşüneceksin. Hep aynı ekipler. Bölge üzerinde zaten talepleri olan malum kişiler yani.

DAEŞ ABD’lileri de hedef alıyor ama…

Ona bakarsan DHKP-C’de yaptı zamanında ABD’lilere ama ABD bir şey yapmadı. Arada oluyor çünkü bütün DHKP-C’liler anlaşmayı üst taraftaki bağlantıları bilmiyorlar ki. Yani patronunun ne yaptığı kimlerle görüştüğü nereden yardım aldığından haberleri yok.

DAEŞ’in tepe yönetimi de CIA, MOSSAD ya da MI6’nın ortak kurgusu mu yani?

Organize edenlerin içinde muhakkak vardır. Kimin işine geliyorsa ona bakmak lazım bizim işimize gelmediğine göre. PKK’yla da aynı durum söz konusu. PKK’nın silahları nereden geldi, nasıl ayakta kalıyor. Saddam zamanında PKK’ya yardım atıyorlardı helikopterle, uçakla. PKK’lılarla bir sürü fotoğrafları da çıktı.

Bu durumda MİT ile CIA birbirine nasıl güvenebiliyor?

Zaten içimizde var adamları ondan alıyor bilgiyi. Yani güvenip güvenmeme meselesi değil. MİT’i baştan aşağı değiştirmeleri lazım. Örneğin MİT’in içindeki ikinci adam halen cezaevinde. Tekniğin başındaki adam bu tüm dinlemeler takipler her şey ona bağlıydı. Ne verdi ne tahribat yaptı bu adam?

10 binden fazla casus

Kimse sizi hiçbir şekilde delilikle itham edemez. Zira herkes, dünyanın en etkin şehrinin dünyanın dört bir yanından çok sayıda casusu barındırmasının normal bir şey olduğunun farkında.

ABD istihbaratı ile çeşitli kurumlarının faaliyetlerini belgeleyen bir tarih ve eğitim merkezi olan Casusluk Müzesi’nin değerlendirmelerine göre Washington’da görevlendirilen 10 binden fazla casus var.

ABD toprakları üzerindeki casusluk faaliyetlerini gözlemlemek ve ortaya çıkarmaktan sorumlu olan Federal Soruşturma Bürosu (FBI) da bu rakamı onaylayarak, ekonomi ve sanayi alanında casusluk faaliyetlerinin görülmemiş bir düzeye ulaştığını belirtti.

Casusluk faaliyetleri listesinde Çin başta olmak üzere pek çok ülkeden yüzlerce casusun varlığına işaret ediliyor. CIA eski yetkilisi Robert Wallace’in, Washington’daki Casusluk Noktaları: Başkentin Gizli Tarih Rehberi (Türkçeye, Casusluk: CIA Kendini Anlatıyor şeklinde tercüme edildi) adıyla kaleme aldığı kitabında belirttiğine göre casuslar her yerde!

Wallace’in ifadesine göre evinize birkaç adım mesafede bir casusluk merkezi bulma şansınız en az yüzde 100. Casusların diplomatik bir kimlikle veya yabancı bir istihbarat merkezinin asli üyesi olarak çalıştığı şeklindeki geleneksel algının aksine bir üniversite öğrencisi, bitişik evdeki komşunuz ya da futbol turnuvalarına beraber katıldığınız bir arkadaşınız casus olabilir.

Casusluk faaliyetlerinin gizli yapısının yanı sıra teknolojik gelişme ve ileri beceriler üzerine casusluk eğitimi sebebiyle bu kimseler, farkedilmez.

En tehlikeli casuslar

Geçmişteki ve halihazırdaki istihbarat yetkilileri, çeşitli ülkelerin ABD’nin başkentine, en becerikli casuslarını gönderdiğini düşünüyor. Gizlilik konusunda usta olan bu casuslar, farklı kimlikler altında faaliyet göstererek, temas halinde peşlerine düşmeyi mümkün kılacak hiçbir iz bırakmıyorlar.

Bu süreçte teknolojik gelişmeler, şifreli platformlar ve karmaşık logaritmaların desteğine başvuruyorlar ve bu durum, FBI’ın onları tespit edip yakalama olasılığını da zorlaştırıyor.

Washington’da 175 elçilik ve diplomatik temsilcilik bulunuyor. Bununla birlikte Büyük Washington’da onbinlerce yabancı öğrenci, çok sayıda ticari proje sahibi ve iş adamı mevcut.

Bunların birçoğu yabancı istihbarat servisleri ile iletişim halinde ve gece gündüz sır hırsızlığı yapmak ve bilgi-belge toplamak için çabalıyor. Bundan dolayı Büyük Washington’da yaşayan 6 milyonu aşkın kişi arasından onları bulma zorluğu artıyor.

Moskova’nın temel hedefi

Rus istihbaratına başkaldıran en ünlü Rus casusu Sergey Tracikov, 2010 yılında sürpriz bir şekilde ölmeden önce Moskova’nın ana hedefinin ABD olduğu için oraya en iyi casusların gönderildiğini, zira Soğuk Savaş’ın henüz sona ermediğini söylemişti.

Tracikov, o dönemde ABD basınına yaptığı açıklamada, ‘ABD Başkanı Bill Clinton hakkında casusluk yapmak ve Ruslardan ne sakladığını öğrenmek için dönemin Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin’den talimatlar’ aldığını ifade etmişti.

Rusya’nın ABD topraklarında yüzlerce casusu var. KGB’den geriye kalan Rus Dış İstihbarat Organı SVR’ye doğrudan bağlı olan bu casusların sayısı 175 ile 200 arasında değişiyor.

Kısa bir süre önce Washington’da yaşayan ve Rus hükümeti için çalıştığını kabul eden Maria Butina da onlardan yalnızca biri.

Eski bir CIA yetkilisi John Sipher’e göre Rusların temel odak noktası, şimdiye dek temel düşmanları olarak gördükleri ABD.

ABD’li yetkililer, Amerikan güvenlik ve istihbarat teşkilâtı subay ve yetkililerini istihdam etmeleri başta olmak üzere en meşhur Rus ve Sovyet casusluk hikayelerini dile getiriyor.

Böylesi memurlardan biri olan ve gönüllü olarak önce Sovyetler Birliği, daha sonra Rusya’ya casusluk yapan eski bir CIA çalışanı Aldrich Ames, Moskova’ya Rusya’da çifte ajanlar hakkında önemli bilgiler sunmuş ve bu durum, faaliyetleri açığa çıktıktan sonra Washington ile bağlantılı 100 casusun Rusya tarafından tutuklanmasına yol açmıştı.

CIA Direktörü, bunu, Ames’in 1995 yılında tutuklanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasından sonra itiraf etti.

Rusya’nın meşhur casusluk hikayelerinden bir diğeri de Robert Hanssen vakasıdır. FBI’ın casuslukla mücadele biriminde çalışan Hanssen, 50 bin dolar karşılığında gizli belge kaçakçılığı yaparken suçüstü yakalanarak, 2002 yılında ömür boyu hapis cezasına mahkum edildi.

Çinliler bizi ele geçirmek istiyor

Eski bir CIA çalışanı Douglas Wise, ABD’nin en büyük iki düşmanının Rusya ve Çin olduğunu düşünüyor. Wise’a bu düşüncelerini şöyle ifade etti:

“Bu iki ülkenin her ne kadar taktik ve yöntemleri farklı olsa da hedefleri bir. Ruslar, ABD’yi yıkmak istiyor; Çinliler ise ele geçirmek.”

FBI Direktörü Christopher Wray, yaklaşık bir sene önce ABD Senatosu İstihbarat Konseyi karşısında verdiği ifadede, casusluk kampanyalarına güçlü katılımları ve etkilerinden ötürü ABD’deki yoğun Çin varlığı konusunda uyararak şöyle konuştu:

İyi niyetli akademisyenler, Çin istihbarat üyelerine bilgi toplama ve başta araştırma-geliştirme merkezleri olmak üzere saygın üniversite toplumuna sızma imkanı verdiler. Öğrenciler, üniversite hocaları ve Çinli ajanlar, istihbarat toplamada ortak hareket ediyor.

Hassas noktalarda görevlendirilmeleri

FBI’ın en çok korktuğu şey, casusların, ABD’lileri kandırarak kendileri için çalışmaya ve sırların çalınmasında kendilerine destek olmaya ikna etmeye odaklanmalarıdır.

Böyle bir şey yapmalarından çekinilen temel kitle, özellikle CIA’de hassas mevkilerde bulunanlar ya da daha önce bu teşkilata hizmet ederek en tehlikeli ve hassas sırlara erişmelerini sağlayan en üst düzey güvenlik incelemelerinin bilgisine sahip olanlar.

İşten çıktıktan sonra mali durumlarını iyileştirmeye çalışan emekliler ve emeklilik sınırına yaklaşanlar söz konusu olduğunda bu risk artıyor. Hele de yabancı casusların bunu anlayıp sosyal medya üzerinden kendileri ile iletişim kurarak onları para ile kandırıp faydalanmaya çalıştığı bir zamanda.

Çin asıllı bir Amerikalı olan Jerry Chung Lee örneğinde bu yaşandı. Lee, 2007 yılına kadar CIA’de çalıştıktan sonra Pekin’in hizmetine girdi ve Çin’de CIA için çalışan 20 muhbiri ifşa etti.

Bu durum, bu muhbirlerin ABD istihbaratının en başarısız ve kötü operasyonlarından birinde öldürülmelerine ya da tutuklanmalarına sebep oldu. Bununla birlikte Jerry, tutuklanarak, Virginia’nın kuzeyindeki bir mahkemede suçunu itiraf etti.

Jerry’nin görevi bu kadarla sınırlı değildi. Nitekim yalıtım malzemeleri alanında uzman bir iş insanı olan Robert Moore örneğinde de görüldüğü üzere Jerry, ABD’lileri kendisine çekmek ve parayla kandırmak için de faaliyet yürütüyordu.

Hikaye şöyle:

Jerry, Robert ile iletişime geçerek, kendisinin LinkedIn internet sitesindeki özgeçmişini beğendiğini söyleyerek, Şangay’da bir yalıtım malzemeleri fabrikasında müdürlük teklif ediyor.

Ancak Robert, o zaman işinde kızının Princeton Üniversitesi’ndeki eğitim masraflarını karşılamasına yardım edecek bir terfi beklediği için bu teklifi reddediyor. Robert, beklediği terfiyi alamayınca Jerry ile tekrar iletişime geçiyor.

O sırada Jerry de Robert’a yarısı Amerikalı şirketinin yalıtım alanındaki teknolojik sırlarını çalması, diğer yarısı da Şangay’da benzer bir fabrika kurmaları için Çinlilere yardım etmesi karşılığında ödenmek üzere senelik 200 bin dolar maaş teklif etmek için kendisini bekliyordu.

Washington’da casuslukla mücadeleden sorumlu özel FBI yetkilisi Brian Dugan, ABD’nin başkentindeki yerel bir radyoya yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“LinkedIn sitesi ile başka sosyal iletişim siteleri, yabancı istihbarat ağlarının, gizli bilgileri öğrenebilecek Amerikalıları bulmaya çalışırken başvurdukları ana kapıdır. Zira insanlar, LinkedIn vb. sitelerde önceden ne tür işler yaptıklarını ve onları farklı kılan becerilerini paylaşıyorlar. Böylesi bilgiler, kimin resmi bir görevde bulunduğunu, kimin hassas organlarda gizli bilgilere erişim imkanına sahip olduğunu öğrenmek için hayati öneme sahip anahtarlardır.”

Paraya ihtiyacı olanlardan faydalanma

Paraya olan acil ihtiyaç da Amerikalıları en çok korkutan şeylerden biri. Daha birkaç ay önce eski CIA çalışanı Kevin Mallory, bu kategoride değerlendirilebilecek bir örnek olay yaşadı. Bu hikayenin ana itici gücü de para ihtiyacıydı. Şöyle ki 230 bin dolarlık ağır bir borcun yükü altındaki Mallory, iş hayatında patronları tarafından kötü değerlendirilerek, hak ettiklerini elde edemediklerini düşünen kişilerin peşine düşen casus avcılarının kolaylıkla nüfuz edebilecekleri bir konumdaydı.

Kevin Mallory, emekli olduktan beş sene sonra, Çinlilere gizli bilgiler sağladı. Ancak Çinlilerle iletişime geçerken gizli ve şifreli olduğunu düşündüğü elektronik araçlar kullandığı için çok geçmeden FBI ajanları tarafından yakalandı. Mahkemede yargılandıktan sonra 20 yıllık hapis cezasına çarptırıldı.

Mallory’nin Virginia’nın kuzeyinde bulunan Leesburg bölgesindeki komşuları tarafından sevilmesi şaşırtıcı değildi. Zira komşularına olduğu kadar göçmenlere yardım etmeyi de severdi. Üstelik kilisede düzenli olarak dua eden dindar bir insandı da.

Washington’daki güvenlik uzmanlarına göre bu erdemler, şüphe çekmemek adına casusların genelde başvurdukları bir gizlenme yöntemidir.

Casuslar Kralı: Arabistanlı Lawrence

Görüldüğü üzere Çin casusluk operasyonları, yoğun ve çok yönlü. Bazılarının sandığı gibi son 10 yılda başlamayıp tarihi, daha da geçmişe dayanmaktadır. Nitekim Nusher Guadia, 2005 yılında FBI adamlarından aldığı emri açık ettikten sonra casuslukla suçlanıp 32 yıl hapis cezasına mahkum edildi.

Guadia, savunma sanayisinde uzmanlaşmış Northrop Grumman çalışarak, B2 bombardıman teknolojisinde uzmanlık elde etti. Bununla birlikte 2003 yılından sonra birkaç kez Çin’e giderek Pekin’e Cruise füzelerinin üretilmesi için yardımcı olan gelişmiş teknoloji sırlarını sundu.

Usta bir casuslukla geçen 15 yıl

FBI yetkilileri, herhangi bir anda düşmanla işbirliği yapmaya karar veren kimseleri tespit edip tutuklamaya ve yargılamaya hazır olduklarını söylese de düşman kavramı yalnızca Rusya ve Çin ile sınırlı değil. Nitekim Küba, Venezuela, İran ve Kuzey Kore gibi ABD ile bir gerilim hattında bulunan başka ülkeler de var.

FBI ajanları, ABD tarihinin en büyük casusluk operasyonlarından birine karışan ve Eylül 2001’de tutuklanan Ana Belen Montes vakasını unutmuş değil. Montes, DIA adlı savunma istihbarat örgütünde veri analizi yapan üst düzey bir çalışandı. Kimseye yakalanmadan 15 yıl boyunca gizliliğini koruyan Montes, casuslukta ve herhangi bir denetim eyleminden kaçmakta ustaca hareket ediyordu. Herhangi bir gizli belgeyi gerek alışıldık yollarla gerekse de elektronik ortamda iş dışına çıkarmak istemiyor, bunun yerine önemli bilgileri aklında tutarak evine döndüğünde bilgisayarına tekrar yazıyor ve bunları şifreli disklerde depoluyordu. Sonra da radyo dalgaları yoluyla kendisine gönderilen kodlu sinyaller üzerinden teslim tarihinin belirlenmesini bekliyor ve diskleri, Washington metro duraklarına yakın lokantalarda buluştuğu Kübalı ajanlara teslim ediyordu.

Montes, ABD istihbaratında da yetkinliğiyle tanınıyordu. Güvenlik yetkilileri, siyasi görüşleri ve Orta Amerika ülkelerinin meselelerine duyduğu sempatiden dolayı ondan şüphe edip hassas bilgileri edinmesinden yana endişe duysalar da bu önemli bilgileri yabancı istihbarat organları ile paylaştığını düşünmek için güçlü bir sebepleri yoktu. Bu yüzden Montes’in takibine başlanmadı. Ta ki güvenlik teşkiltındaki iş arkadaşlarından biri, içgüdüsel olarak Montes’in Küba istihbaratının etkisi altında çalışabileceğini dile getirene kadar…

Müttefikler de casusluk yapıyor

Casusluk faaliyetleri düşmanlarla sınırlı değil. Nitekim dostlar da casusluk yapıyor ama genelde diplomatik temaslar ve ülkeler arasındaki işbirliği göz önünde bulunduruluyor. Ancak bu durumun istisnaları mevcut.

Dostlar arasındaki casusluk hikayelerinin en bilineni, Jonathan Pollard vakası. ABD donanmasında istihbarat analizcisi olarak çalışan Pollard, 1984 yılında İsrail İstihbarat Teşkilatı Mossad’a gizli belgeler teslim etmeye başladı.

Pollard, 1985 yılında tutuklanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. İsrail’in onun serbest bırakılması için defalarca teşebbüs ve baskıda bulunmasına rağmen Amerikalı yetkililer, İsrail’in bu taleplerini her defasında reddetti.

Onun serbest bırakılması için yapılan baskılar, tutukluluğunun üzerinden 30 yıl geçmişken Barack Obama döneminde ancak meyvesini verdi. Şartlı olarak serbest bırakılan Pollard, şu an New York’ta bir yatırım bankasında çalışıyor.

Casusluğun geleceği

Teknolojinin daha da karmaşıklaşması, logaritmaların ve şifreleme yöntemlerinin gelişmesi ile birlikte ABD’li yetkililer, vatandaşlarına yüz yüze işe alım süreçlerinin henüz miadının dolmadığını hatırlatıyor. Bununla birlikte modern sosyal iletişim ve gelişmiş teknoloji araçları üzerinden casusların işe alınmasında bir artış yaşandı.

Bu durum, gelecekte çok para ve kolay bir hayat arzulayan daha fazla Amerikalının istihdam edilmesine katkı sağlayabilir. Hele de işe alma ve kandırma süreçlerini gerçekleştirenlerin çoğu, bunu uzaktan, farklı ülkelerden yapıp yüzünü göstermesi gerekmezken.

Siyasi ve ekonomik rekabetin yoğunlaşması ve askeri yarışın arttığı bir durumda, ABD de diğer ülkelere yönelik casusluk faaliyetlerde bulunuyor.

ABD’li yetkililer, bir nevi Çin’in casusluk tehditlerini azaltmak adına vatandaşlarından telefon ve bilgisayar gibi Çinli teknolojileri kullanmamasını talep ediyor.

Nitekim FBI, 2014 yılında bir açıklama yayınlayarak, ABD’lileri, Çin adına çalışan casuslara konusunda uyardı. FBI, uyarılarını ara sıra yineleyerek, en yüksek güvenlik iznine sahip olanların bu uyarıyı dikkate almasını ve yabancı istihbaratın cömert tekliflerini kabul etmemelerini talep ediyor.

Aksi taktirde, düşman güçlerin paralarıyla yurtdışında sınırlı bir tatil kazanmak yerine ABD cezaevlerinde uzun bir tatil elde edeceklerini de söylüyor.

Amerika etki ajanlarını kimlerden seçiyor

Resmi ABD belgesinde etki ajanı, “kilit etkileyici” (key influencer) olarak adlandırılmaktadır. Bu belgenin adı Kamu Diplomasisi ve Strajejik İletişim İçin ABD Ulusal Stratejsi. (US National Strategy for Public Diplomacy and Strategic Communication).

Bu strateji belgesi Haziran 2007 tarihinde yayınlandı ve yenisi olmadığına göre hala yürürlükte olması gerekir.

Belgede bu stratejinin amacının, dünya vatandaşlarının tamamına daha iyi bir hayat sağlamak için ABD hükümetinin bütün dünyada, ülkelerle ve insanlarla ortaklıklar geliştirmesi olarak ifade edilmektedir.(?)

Stratejinin asıl amacı, bir ülkenin kanaat önderlerini devşirerek, onları etki ajanlarına dönüştürerek, ülkenin gençlerini, etnik ve dini hassasiyetlerini, mutsuz azınlıklarını ve hatta toplumun bütününü etkileyerek gerektiğinde harekete geçirmek ve o ülkede kendi çıkarlarına uygun siyasi yapıyı oluşturmaktır.

Strateji belgesine göre, kamu diplomasisi ve stratejik iletişim hem kitle hedeflere ve hem de belirlenmiş (spesific) hedeflere yönelecektir ve bu amaçla televizyon, radyo, internet, basın ve halkla ilişkiler harekatı kullanılacaktır.

3 HEDEF TANIMI VAR

Belge, yabancı toplumlardaki kanaat önderlerinin, Amerika’nın büyük kamu diplomasisi hedeflerinin geliştirilmesinde etkili ortaklar olduğu vurgulanmaktadır.

Strateji belgesi, kamu diplomasisi ve stratejik iletişim için üç hedef tanımlamaktadır; kilit etkileyiciler (key influencers), hassas topluluklar (vulnerable populations) ve kitle hedef (mass audiences).

Belge, kitle hedefleri etkilemek için televizyonun en önemli araç olduğunu vurgulamaktadır. Hassas topluluklar için strateji belgesi gençleri, kadınları ve kızları, azınlıkları hedef göstermektedir.

Kilit etkileyiciler ise görüşleri ile toplumda dalga etkisi yapabilen kişiler olarak ifade edilmektedir. Strateji belgesine göre kilit etkileyiciler (etki ajanları);

-Din adamlarından(birinci sırada) ,

-Eğitimcilerden,

-Gazetecilerden,

-Kadın liderlerden,

-İşadamlarından ve işçi liderlerden,

-Siyaset liderlerinden,

-Bilim adamlarından ve

-Askerlerden seçilmektedir.

TÜRKİYE ZAMANINDA FARKINDA OLSAYDI…

Ben bu yazıyı üç amaçla yazdım.

Birinci amaç, Soğuk Savaş bittikten sonra dünyada meydana gelen sosyal olayların, toplumsal karışıklıkların, renkli devrimlerin, rejim değişikliklerin nasıl planlandığını anlamanızı kolaylaştırmaktır.

İkincisi, son yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve daha sonra da Türkiye’deki yönetimin kimler tarafından ve nasıl hedefe dönüştürüldüğü hususunda ip uçları verebilmektir.

Üçüncüsü ise, akşamları evinizde, bir zamanlar bavulcuya, “sen anlat Baransu” diyerek yol veren haber kanallarını izlerken, televizyonda tartışma programlarında sizin düşüncenize çok ters düşen ifadelerde bulunan kişilerin (mesela terörist başına sayın, Türk ordusuna Türkiye ordusu diyen gibi) aslında bu stratejiye hizmet eden kanaat önderleri veya kilit etkileyiciler olabileceğini anlamanızı kolaylaştırmaktır.

SON SÖZ: TSK ve Türkiye zamanında bu stratejinin farkında olsaydı ve buna karşı tedbirler stratejisi geliştirebilseydi, başımıza bütün bunlar gelir miydi?


KAYNAKLAR

https://www.ahaber.com.tr/gundem/2017/08/19/ajanlar-turkiyeye-karsi-boyle-calisiyor.
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/tunca-bengin/cia-nin-turkiye-deki-maasli-adamlari-2537619
https://www.independentturkish.com/node/47236/dünya/abdde-casuslar-nasıl-çalışıyor
Nejat Eslen https://odatv.com/amerika-etki-ajanlarini-kimlerden-seciyor-31071916.html
This entry was posted in İSTİHBARAT KURUMLARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *