LİYAKATSİZ KİRLİ POLİTİKALAR * SORUMLULUK YA DA..

Serendip Altındal / 28.09.2019

SORUMLULUK YA DA..


Şartlar gereği yine eğri otursak da; ama en azından doğrularla kalkalım yerimizden. İnsan hiç kaotik bir ihtilaf halinde olduğu bir ülkenin liderinin ayağına gider mi? Yani kan davalını davet edersin, isterse o gelir senin ayağına. Demek ki o kadar ciddi ve endişeye mahal bir durum yoktur bu ikilinin arasında. Yoksa bizim büyük birader, BM gerekçeli bir toplantıya icabet ediyor olsa dahi, hiç kendisini riske sokar mıydı? Duy da inanma.


O halde birileri birilerini ha babam kandırmaya devam ediyor olsalar gerektir. Daha başından itibaren durum bu değil miydi aslında. Yoksa etkileşimli parodi olarak genelleyip defalarca yazdıklarımız, hep boşuna mıydı? Ki bunu hiç sanmıyorum. Zira görüyorum ki dün ne dediysek bu gün de odur. Yani eski tas eski hamam. Hamamın kurnası, tası, havlusu ve takunyesine kadar bile değişen hiçbir şey yok.

Meşru kimliğini, dolayısıyla da otonomisini kaybeden Mehmetler ordusu; sorgusuz sualsiz, yeri ve işi olmadığı cephelerde nöbete devam ettikçe ve Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi cepheden cepheye sürüklendikçe, nasıl olsa milletinin gündemi eksik olmayacaktır. Amaç da esasen bu, yani yenmemesi gerekenleri de millete oldubittiyle yedirtmek değil midir? İyi de neler oluyor, nereye doğru koşuluyor. Niçin, ‘yahu biz ne yapıyoruz’ diyen sesleri duymuyoruz hala.

Veya sesleri çıkıyor da bizim mi haberimiz yok. Çünkü bugün ordunun en tepesindeki kurşun askerin haykıran sessizliğini, ne var ki kendisinden başka duyan da yok. Artık sivil de olan ve bir sivil, bir resmi takılan bu birader, günlerdir sabrımızı zorlamayın diyor ve diyor sadece. Çık da ortaya bari bir Yeniçeri atraksiyonu yap en azından; ama bir ileri iki geri adımla, millet de biraz hareket görsün hiç olmazsa.

Elbette kimsenin bir yere girdiği de gireceği de yok. Ya da göstermelik bir yürüyüş yaptırılacak ordumuza, işte hepsi de bu olacak sadece. Dostlar alışverişte görsün anlayacağınız. Bunun senaryosuna ise USA da, Trump’ın sözde ve kendisiyle konuşmadan dostluk paktını pekiştirdiği Erdoğan’la beraberce ve kapalı kapılar ardında, son ayarlar çekiliyor nasıl olsa. Ve bu mealde yeni bir ‘van minit şovu’ daha izledik.

Sisi protestosuyla karışık, Filistin politikası nedeniyle İsrail’le de restleşen Erdoğan; sanki eşinin de önceden işaretini verdiği gibi Hilafeti üstlenme konusunda, İslam Dünyasının terörizme pirim vermeyen münevver kanadını da kafaya almak üzere, Natenyahu ve arka plandaki baş Oğlan Trump’ın sessiz rol aldığı yeni bir CIA senaryosunda, görev almış olduğu algısını bizde uyandırdı nedense yine. Hatta diyebiliriz ki şayet Kış ortasında Orta Doğuda, yeni bir Arap Baharı daha olup da bazı ön gübreli bahçelerde güller açmaya başlarsa, sakın şaşırmayın.

Doktorlar ve diğer sağlık ekipleri Güney hudutlarımıza transfer ediliyormuş falan, filan. Milleti oyalayan göstermelik gelgitler bunlar. Yani saf Mehmet nöbette, milletse uykuya devamda. Teşkilatçı kıvrak dansözler de kendileri çalıp kendileri kıvırıyor, milletin yer almadığı sahnelerde.

Diğer yanda eski AKP atıkları da şimdilerde şantajla ballı görevlere atandırmaya başladılar kendilerini. Ee keser döner, öyleyse onların da ellerindeki kozları oynama zamanıdır anlaşılan. Ve şimdi eski sabıklar en son parsalarını toplarken, Reisleri için de kara kara düşünme zamanı gelmiştir artık.

Parsacıların son örneği, Egemen Bağış denen dünün AKP rüşvetdaşı ve çığırtkanı da, bu furyada bugün Prag elçisi yapılmıştır. İbretlik bir vakıa daha anlayacağınız. Bakın yanan, dönen, parıltılı ve dört çakarlı ampul Partisi, kendi kendisini ne vahim, ötesinde de gülünç hallere düşürdü.

Lakin vay be! Hepsini bırak da Devlete bak sen! Yazık sana, böyle mi olacaktın sen, daha Şehitlerimizin kanları kurumayan anavatanımda, iki sene şerefimle askerliğini yaptığım ve bu hizmetin parayla da satın alınamadığı yüce Devletim. Ne ki AKP ‘benden sonra tufan’ diyemez artık ülkemizde. Bundan sonra söyleyebileceği, hatta söylemek zorunda kalacağı ancak, erken seçim lafı olacaktır. Bu da en yakın günlerde tecelli edecek gibi gözüküyor. Çünkü bunu biz değil, matematik söylüyor.

Yakın gelecekteki hedefi ise, tek Parti iktidarını artık unutup, en fazla da, yeni FETÖ yapılanması başlıklarını kullanıp, FETÖ virüsünü diğer partilere ve fırkalara bulaştırarak, oluşan kargaşada, yeni Hükümette MHP doğrultusunda bir koalisyon safı oluşturup yer alabilmek olacaktır sadece.

Son indislere bakılırsa CHP de, kurulacak Hükümetin diğer ayağında yer alacak bir koalisyona hazır gözüküyor. Şimdiden söyleyelim ki AKP ile yapılacak bir koalisyon, önce de CHP’yi bitirecek çıkmaz bir yoldur. Çünkü AKP zaten bitmiştir ve kaybedecek bir şeyi de yoktur. İşte böyle bit tutum, tam da inkılapçı özüne geri dönüş umudu vermeye başlayan CHP’nin, yolunun sonunu göremeyeceği demek olur.

Yani milliyetçi safta olan, hele de temel kurucu bir inkılap Partisinin bundan sonra AKP ile ortak bir paydası olamaz, olmamalıdır. Olsa da bu adamı belki öldürmez; ama süründüreceği de kesindir. Tabii milletin de böyle bir gitti Gülsüm, geldi Gülsüm Hükümetinden ne fayda sağlayacağı ise artık yorumlarınıza açıktır.

Ekonomi-Politik beceriksizliğin ülkeyi erozyona getirdiği bu son durumda, yeni bir çark edişle bırakın oturmayı, Trump’ın kucağına dahi yaklaşmak, küllen AKP ve Reisleri için sonun başlangıcı olan kıyamet düdüğünün çalması demek olacaktır. Veya Erdoğan ile arkadaş olduğunu söyleyen Trump’ın o halde, terörist ordusunu kapımızın önünden çekmesi ve milli misakımız içindeki çakma Kürdistan projesini rafa kaldırması gerekmektedir ki bu dostluğun bizi de ikna eden somut bir değeri olabilsin.

Avrupalıların her iktidarın suçuna halkın da iştirakçi olduğuna inanmak gibi bir alışkanlıkları vardır. Haksız da değillerdir hani. Aslında her şeyin, hatta en mütecanis Devletlerin bile bir ömrü vardır. Bunun doğrulayıcısı ise geçmiş ve geleceğin tek sahibi olan tarihtir. Ve tarih ebediyete kadar varları, yokları hep not düşmeye ve bu notları da arşivlemeye devam edecektir.

Asla gözardı edilmemelidir ki uluslar, Devletlerinin sorumsuzluklarının da sorumlusudurlar. Ve ancak kendi Atatürk inkılaplarını yapabilen ve onu koruyabilen uluslar, ebediyete kadar Devletlerini de yaşatabilme hak ve imkânına sahip olabilirler…

Serendip Altındal

serendipaltindal.blogspot.com
serendipaltindal@gmail.com

This entry was posted in Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *