GÖRÜŞ VE YORUMLAR * Güvenlikli Bölge mutabakatının düşündürdükleri


Onur Öymen / 17 Ağu 2019
ooymen@hotmail.com


Güvenlikli Bölge mutabakatının düşündürdükleri


Güvenlikli bölge ile ilgili Türk-Amerikan ortak karargahı konusunda TELE 1’e verdiğim mülakatın özeti aşağıdadır:

Maalesef işin esası tartışılmadan ayrıntıları tartışılıyor. Güvenlikli bölge kaç kilometre olacak gibi ayrıntılar gündeme getiriliyor.

Aynı durum 1 mart tezkeresinden önceki müzakerelerde de yaşandı. Daha TBMM’den Amerikan askerlerinin Irak’ın kuzeyine operasyon yapması için gerekli yetki kararını alınmadan, sanki böyle bir karar varmış gibi, Amerikan askerlerine Türkiye’de lojistik tesisler kurma olanağı tanındı.

Bugünkü sorun da buna benziyor. PYD meselesinin özü konusunda Amerika’yla aranızda görüş birliği yok, ayrıntılar üzerinde tartışıyorsunuz.

Diyelim ki, güvenlikli bölge 30-40 kilometre genişliğinde bir alan olacak. Yani siz 30-40 kilometre ileride bir terör örgütüyle yan yana, adeta komşu gibi yaşamayı kabul ediyor musunuz?

Aynı şekilde 1 Mart tezkeresinden önceki müzakerelerde Türk askerlerinin gireceği alanın derinliği ne olsun tartışması yapılıyordu. Hiç kimse, Türkiye Kuzey Irak’taki teröristlerin tamamını ortadan kaldırmaya yetkili midir, değil midir konusunu tartışmadı. O müzakerelerle ilgili kitaplarda bile “biz Amerika’dan şu kadar kilometre içinde terör örgütüyle mücadele etmek için yetki aldık” deniliyordu.

Yani ülkemize saldıran bir terör örgütüyle mücadele etmek için yabancılardan yetki mi almak gerekiyordu? Ne kadar yetki alırsak o kadar mı mücadele edecektik? Böyle bir şey olabilir miydi? Bereket Meclis 1 Mart tezkeresini reddetti de bu gibi sorunlar ortadan kalktı.

Suriye’nin kuzeyindeki durumun esası şu: O bölgede Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği bir örgüt var. Bu örgüt Türkiye’nin güvenliğine zarar veriyor. Buna mukabil Amerika da Rusya da PYD’yi meşru bir örgüt olarak kabul ediyor. Amerika DAEŞ’e karşı kullandığını söylediği PYD’den “müttefik” olarak söz ediyor ve bu örgüte hala silah yardımı yapıyor.

Oysa ABD’nin eski Şam Büyükelçisi bile PYD’nin PKK tarafından kurulan bir terör örgütü olduğunu yazdığı bir makalede açıkladı. Uluslararası Af Örgütü de PYD işgal ettiği topraklardan yaşayanların evlerini yıktı, bu bir insanlık suçudur diyor.

Her ülkenin bölgede stratejik çıkarları var. Türkiye’nin stratejik çıkarlarıyla Amerika’nın stratejik çıkarları örtüşmüyor. Amerika’nın çıkarları İsrail’in menfaatleriyle örtüşüyor. Kuzey Irak’ta ve belki daha sonra Suriye’nin kuzeyinde adeta ikinci bir İsrail devletinin kurulmasına çalışılıyor.

Bu devletin denize bağlantısını sağlamak için bir koridor oluşturmaya çalışıyorlar. Onun için bizim Afrin’e, El Bab gibi bölgelere yaptığımız harekatlardan rahatsızlık duydular. Bütün bunları stratejik boyutlarıyla görmezsek, güncel boyutlarıyla değerlendirmeye çalışırsak eksik bir iş yapmış oluruz. Bu çelişkiler ortak karargahta nasıl çözülecek? Ortaya çıkabilecek bütün sorunlar düşünüldü mü? Ayrıca o karargahın oluşması için Meclisten yetki alınıp alınmaması gerektiği tartışıldı mı?

Suriye’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi kuzeyindeki teröristlerin de bertaraf edilmesi esas olarak kimin görevi? O toprakların sahibi olan Suriye’nin görevi. Bence işin esası bu. Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü kabul edersek bu sorunun çözümü kolaylaşır. Oysa başka ülkeler bu bölgeyi nasıl yönetebilirler, nasıl yönlendirebilirler, bu tartışılıyor. Türkiye’nin Suriye’yle daha etkili ve sonuç verici diyalog mekanizmaları kurmasında bence yarar var. Kaldı ki, Putin’in Adana mutabakatına işlerlik kazandırılması önerisi Türki hükümeti tarafından da benimseniyorsa Türkiye ile Suriye’nin işbirliği yapması gerekiyor. Zira Adana mutabakatı bunu gerektiriyor.

Suriye’nin de Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstermesi, Hatay’ı kendi topraklarının bir parçası gibi göstermeye çalışmaktan vaz geçmesi gerekiyor. Uluslararası kuralları, ilkeleri, Birleşmiş Milletler Yasasının hükümlerini herkesin benimsemesi gerekiyor.

Suriye Hükümetini tanımıyoruz, onu meşru bir yönetim olarak kabul etmiyoruz diyorsanız orada demokratik bir yönetimin iş başına gelmesinde birinci görev Suriye halkına düşüyor. Yeni anayasanın yapılması da bence Suriye halkının hakkı ve görevi. Unutulmamalıdır ki, bugün Irak’ın kuzeyinde yaşanan sorunlar ve egemenlik tartışmaları dışarıdan dayatılan anayasanın yarattığı bir durum.

Saygılar, sevgiler.
Onur Öymen

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Bölücü KÜRTÇÜLÜK, BOP, ORTADOĞU ÜLKELERİ, PKK TERÖRÜ, Politika ve Gundem, TERÖR, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *