DİYANET UYUYOR; KENDİNE ŞEYH DİYENLER İSLAM DİNİNİ PORNO FİLME ÇEVİRDİ * BADELEME

‘Badeleme’ konusunda
bu kadarını yazabildim.

Ertuğrul ÖZKÖK. HÜRRİYET

Ne Diyanet’in fetvaları, ne şu ne bu…Ne o kendine hoca diyen abuk sabuk adamların televizyonlardaki abuk sabuklukları…  Hiçbirinin yapamadığını küçücük bir kitap yaptı.

İsmail Saymaz’ın ‘Şehvetiye Tarikatı’* adlı kitabı tarikatlarla ilgili büyük bir tartışmayı başlattı. Tartışma “Tarikatlar yasaklanmalı mı, kontrol altına mı alınmalı” noktasına kadar geldi.

Bu tartışmayı muhafazakârlara bırakıyorum…
Çünkü mesele, onların meselesi…

Ben ki cinsel konularda liberal sayılan bir insanım…Size bu kitaptan ancak yazabileceğim birkaç örnek vereceğim. Ve arkasından diyeceğim ki…

Ey mütedeyyin insanlar… Ey düzgün müminler…
Siz okuyun İsmail Saymaz’ın kitabını…
Mideniz müsaade ederse sonuna kadar siz okuyun…
Ve bu sözde tarikatları ne yapacağımıza siz karar verin…

Allah aşkına, makûl bir Müslüman nasıl olur da sırf sakalı var ve Arapça dua okuyor diye bir soytarının “badeleme” dediği şehvete kapılır…Karısını, kızını, eşini, kız kardeşini…Hatta kendini, “sır odasında” şehvet düşkünü azgın bir soytarının salyalarına emanet eder…

(*) İsmail Saymaz, Şehvetiye Tarikatı, İletişim Yayınları, 2019.

SANSÜRLÜ SIR ODASI SÖZLÜĞÜ

Badeleme: Şeyhin müridine oral seks sırasında yaptırdığı şey. “İçmek” fiiliyle ifade edilen bu eylemi kendi irademle sansürlüyorum.

Seyr ü suluk: Bir müridin dervişliğe başlayışından tasavvufi yolculuğunu tamamladığı noktaya kadar yaptığı manevi ve kalbi yolculuk. Tabii bu deyim, kitaptaki sahte şeyh tarafından tamamen kendine göre yontulmuş.

Murad: Sahte şeyh şöyle tarif ediyor: “Müridin titremelerinin arttığı ve göğsündeki yanmanın çoğaldığı anda ondan kurtulmak için benimle ters ilişkiye girmek zorunda olduğu an.”

Entemut: Ölmeden önce ölmek. Sahte şeyhe göre “entemut” olmak için bade içmek gerekir. Tabii artık biliyorsunuz ki bade içmek şarap içmek değil. Bunun nasıl yapıldığını tabii ki kendi irademle sansürlüyorum.

Badeleme konusunda bu kadarını yazabildim

ŞEYH SIR ODASINDA NE ANLATIYOR – ÖRNEK 1

İSMAİL Saymaz, Bursa yargı kayıtlarından aktarıyor.

Tarikatın adı “Kırklariler”…
Şeyhin adı “Gavsu’l Azam Hasan Uğur Hazretleri”…Dergâhının bir “sır odası” var…Öyle bir oda ki Bursa’da polis müdahale edinceye kadar ser verip sır vermiyordu.KENDİAma mecbur kalınca polise anlatmış.

“Cezbelenen mürit sır odama gelir. Odanın kapısını kilitler. ‘Hazırım’ derse elimi yalamaya ve emmeye başlar. Sonra pantalonumun fermuarını açar…” İfadesinde sonrasını da bütün ayrıntıları ile anlatmış. O anlatmış ama ben burada katiyen anlatamam…

“Badeleme” böyle bir şeymiş işte…Vallahi çocukluğumun “fırıncının karısı” metinleri, onun anlattığının yanında A.J. Cronin’in masum aşk romanları gibi kalır.Badeleme konusunda bu kadarını yazabildim

ŞEYH BADELEMEZSE TIP ÇARE BULAMIYOR – ÖRNEK 2

SÖZDE şeyhin ifadesinden yazabileceğim bir bölüm daha: “Sır odasında müridimle ilişkiyle girmezsem, zikirden dolayı yanmaya başlıyor. İşinden gücünden kesiliyor ve deli duruma geliyor. Buna tıp çare bulamıyor.”

NİGAR K. SIR ODASINDA YAŞADIĞINI ANLATIYOR – ÖRNEK 3

NİGAR K. adlı mürit kadın, sır odasında başından geçeni şöyle anlatıyor: “Hoca beni sır odasına aldı. İçerde hocadan başka kimse yoktu. Kapıyı kilitledi ve beni kolumdan tutup önüne doğru çekti. Önünde çömeltti. Şalvarından cinsel organını çıkardı. Sessizce bir şeyler okuyordu. Gözlerimi kapattım.”

İfadede de “badeleme faslıyla” ilgili çok ayrıntı var ama ben burada yazamam. Şaşırdığım şey ise badelenen erkek ve kadınların bütün bunları çok normal şeylermiş gibi gayet sakin biçimde anlatmaları…

BİR ANADOLU KASABASININ ZEYTİNDE BAŞARI HİKÂYESİ

İlk bölümde iç karartıcı bir olayı anlattım.
Şimdi ülkemizle ilgili umut verici bir hikâyeyi anlatayım.

Derik ilçesinin kaymakamı Hakan Kafkas’ı geçen yıl Mardin’e gittiğimde tanıdım.Vali Mustafa Yaman onu tanıtırken, “Siz zeytinyağına düşkünsünüz. Kaymakam Bey, Derik zeytini için müthiş bir çalışma yapıyor” dedi.İncecik, sessiz, Orhan Kemal’in romanlarından çıkmış bir insan gibiydi.

1982 yılında Erzincan’ın Üzümlü ilçesinde doğmuş. İlkokul, ortaokul ve liseyi orada okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nin iktisat bölümünden mezun olmuş. Maliye Bakanlığı’nda gelir uzmanlığı ve vergi denetmenliği yaptıktan sonra kaymakamlık görevine başlamış. Devlet onu İngilizce öğrenmesi için bir yıllığına Amerika’ya göndermiş.

Derik 57 bin kişinin yaşadığı bir ilçe…Doğrusu o güne kadar zeytinciliği olduğunu hiç bilmiyordum.Sonra kaymakamı izlemeye başladım. Zeytinciliği ve zeytinyağı üretimini geliştirmek için inanılmaz bir çalışma yürütüyor.Ve sonunda bu temmuz ayında Londra’da yapılan Uluslararası Zeytinyağı Kalite Yarışması’nda ‘Altın Madalya’ ödülü aldılar.

Soğuk sıkma yöntemi ile yaptıkları zeytinyağları gerçekten güzel. Ama benim asıl dikkatimi çeken şey, bir Anadolu kasabasında bu zeytinyağını pazarlama konusunda gösterdikleri inanılmaz işletmecilik başarısı.Şişe tasarımlarından üzerine koydukları etikete, broşürlerden verdikleri davet için hazırlanan davetiyelere kadar ancak büyük metropollerde görebileceğiniz
bir estetikle hazırlıyorlar.

BİR VALİ, ÜÇ KADIN BİR KAYMAKAM VE BİR ŞİŞE TASARIMI

Bir kasaba nasıl zeytin markası haline gelir…Valinin çok desteklediği bu başarıda kaymakamın yanında 3 kadının da büyük katkısı var.Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dilek Sivri Özay, Zeytuni Emine Tuncer şirketinin sahibi Emine Tuncer ve grafik tasarımcı Tuba Sof…

Bu insanların isimlerini bir kenara yazın…Çünkü Anadolu’nun bu uzak kasabasını adım adım büyük bir zeytin markası haline getiriyorlar.1 Ağustos’ta bu ödül için Mardin’de bir tören düzenlediler. Maalesef katılamadım.Ama bana umut veren bu büyük başarı hikâyesini gururla izliyorum.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/badeleme-konusunda-bu-kadarini-yazabildim-41302099
This entry was posted in DİN-İNANÇ, İrtica, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *