Bugün 24 Temmuz 2019 LOZAN ANTLAŞMASININ 96. YIL DÖNÜMÜ

Mehmet Boz / 24.07.2019

Bugün 24 Temmuz 2019
LOZAN ANTLAŞMASININ 96. YIL DÖNÜMÜ


Bağımsızlık belgemiz LOZAN ANTLAŞMASI’NIN 96.yıl dönümünde kazanımlarımızı değerini bilinmesi dileğiyle..Bağımsızlık senedimizi yırtma,yok sayma gayretlerinin arttığı süreci iyi takip etmek her Türk’ün birincil görevi olmalıdır.

İsmet Bey’in(İnönü) Lozan Barış Konferansı’nda, Lord Gürzon’la yaptığı bir tartışmada söyledikleri aklımızdan çıkarmamalıyız.Konferansta, azınlıklar konusu tartışılmaktadır.

Lord Gürzon’un eleştirilerine, İsmet Bey’de, karşı eleştirilerle yanıt vermektedir. İsmet Bey’e yanıt vermek isteyen Lord Gürzon; bu konularda, “Bizim ellerimiz temizdir”, der. İsmet Bey’in yanıtı, çok anlamlı ve pek güzeldir: “Bizim ellerimiz, bilhassa temizdir…”

Ama emperyalizmin temsilcisi o gün diyor ki:”
“-Ben ellerin kirli diyorsam kirlidir.”

Bağımsızlık yolunda ilerleyen milletin temsilcisi diyor ki:
“-Bizim ellerimiz, bilhassa temizdir…”

Yaşadığımız süreçte maşaları eliyle de diyor ki::
” -Ellerin kirlidir!..Ellerin kirlidir!..”


Okunması gereken iki kısa öykü(anekdot)

BİRİNCİSİ:

Konferansta, azınlıklar konusu tartışılmaktadır. Lord Gürzon’un bitmez eleştiri/suçlamalarına karşı, İsmet Bey’de, aynı şeklide karşı eleştirilerle yanıt vermektedir. Azınlıklar konusundaki genel Türk görüşünü İsmet İnönü açıklar:

“Sekiz senedir Türkiye’de yalnız şu veya bu azınlık değil, bütün halk ızdırap çekmiştir. Son dört sene zarfında silahı elinden alınan Türkler her taraftan tecavüze uğramışlardır. Türk ahali kendi vatandaşları aleyhine ve bütün kara kuvvetler, münevverler aleyhine tahrik edilmiştir. Yunanlıların Anadolu’da 27 Şehir, 1400 köy, 98.000 ev yıktıkları sabit olmuştur. Harbin uzamasıdır ki bu ıstıraplara sebep olmuştur. Sulhu yapınız bu ızdıraplar diner.

Türk milleti azınlıklara medeni âlemin kabul ettiği hakları tanır. Fakat kendi istiklâlini kayıt altına alacak hiçbir yeni teklifi kabul edemez. Azınlıkları kurtarmanın en iyi yolu onları hariçte lekeleyecek münasebetlere tahrik etmemek, bu münasebetlerden korumaktır. Bunlar hariçten gelecek bir şefkate dayanmamalıdır! O zaman hepsi sulhtan sonra Türk vatandaşları arasında yaşarlar.

Ermeni meselesini maişet vasıtası (geçim aracı) veya silah diye alarak hariçte çalışan komiteler ortadan kalkarsa iki taraf da yaralarını sararlar. Türkiye’de kalmak isteyen Ermeniler Türk vatandaşlarıyla kardeşçe yaşayabilirler. Ancak Türk toprakları herhangi bir Ermeni yurdu için parçalanamaz. Ne şark vilayetlerinde, ne Kilikya’da anavatandan ayrılması mümkün yer yoktur. Zaten Türkiye bugün mevcut müstakil Ermeni Cumhuriyetiyle muahedeler akdetmiştir. Diğer bir Ermenistan’ın vücut bulabileceğini Türkiye hayalinden bile geçirmez.

Azınlıkların gidip gelmeleri ve malları meselesi ise Türk kanunlarının halledeceği bir iştir. Azınlıklar için kontrol ve mümessil gönderilmesi, Türkiye’nin dâhili işlerine müdahale teşkil edeceği için asla kabul edilemez. Azınlıkların himayesini Türk bütünlüğüne ve istiklâline halel verici bir bahane diye kullandırtamayız.” (1)

İsmet Paşa’dan sonra söz alan Lord Curzon sert bir konuşma yaptı ve Ermenilerle ilgili şu sözleri söyler:

“….İsmet Paşa Ermenilerin eskiden Türk idaresinden memnun olduklarını, iki millet arasında daima kardeşlik duygularının mevcut olduğunu, Ermenilerin son zamanlarda uğradıkları felaketlerin sebeplerinin yine kendileri, kendi delice hareketleri ve dışarının tahrikleri olduğunu söylüyorlar. Sanırım bu iddia doğru mudur? Üç milyon Ermeni’den 130.000 kişi kaldı. Ötekiler nerede? Kilikya boşaltıldığı zaman 300.000 Ermeni niçin kaçtı? Niçin yüz binlerce Ermeni dünyanın her tarafına yayıldı? Niçin Ermeni meselesi dünya için bir skandal oldu? Türklerin Ermeniler hakkında dostluk hisleri göstermelerinden memnunum. Bütün dünyanın gözleri Türklere ve Ermenilere çevrilmiştir. Zannetmem ki efkârı umumiye, bu zavallı insanlara, Türk hükümetinin istediği şekilde muamele edilmesine razı olsun…

Bu koca memlekette Ermeniler için bir parça yer yok mu? Türkler Cemiyet-i Akvam’ın kendi dâhili işlerine müdahalesinden korkuyorlar. Mösyö Barere ve ben burada iki milleti temsil ediyoruz ki bu milletlerin tabası arasında milyonlarca azınlıklar vardır. Biz Cemiyet-i Akvam’ın müdahalesinden korkmuyoruz. Çünkü ellerimiz temizdir!” (2)

Curzon’un ithamlarına ertesi gün İsmet Paşa’nın verdiği cevap, konferansın o zamana kadar dinlediği nutukların en kuvvetlisi oldu. Özellikle Curzon’un “Biz Cemiyet-i Akvam’a girmekten korkmuyoruz. Çünkü ellerimiz temizdir” sözüne “Bizim ellerimiz bilhassa temizdir” şeklindeki karşılığı büyük etki yarattı.

“Cemiyeti Akvam’a girmeyi hiç bir zaman reddetmedik, barış yapıldıktan sonra gireriz” diyordu. Ermenilere gelince İsmet Paşa şu sözleri söylüyordu.:

“Lord Cenapları Türkiye gibi büyük bir memlekette Ermeniler için bir parça yer yok mu? Diye sordular. Memleketleri Türkiye’den çok büyük olan devletler vardır. Hem de bizden yeni ayrılan bölgelerde çok geniş yerler vardır. Türk olarak geriye kalan ülke hiçbir parçalanma kabul edemez. Şark vilayetlerinde ahali topraklarını kimseye vermez. Lord Curzon mühim azınlıkların yaşadığı birçok memleketleri bulunduğundan, Milletler Cemiyetinden korkmadığından ve ellerinin temiz olduğundan bahsetti. Burada bir yanlış anlama olduğunu kaydetmek isterim. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’nden korkusu olduğu ileri sürülemez. Ecnebi istilası yüzünden yakılıp yıkılan memleketlerinde çalışan Türk elleri bilhassa temizdir.

Bu eller hiçbir memlekete ne tecavüz, ne onu istila, ne de tahrip etmemişlerdir. Korkmadan, diğer herhangi ellerle mukayese olunmaya layıktırlar ve bu iddiada bulunmaya da haklıdırlar!” (2)

İKİNCİSİ:

Lord Curzon ile bir gece toplantısında bulundum. Beraberdik. İkimiz vardık, bir de Amerika Murahhası Mr. Chaild vardı.Lord Curzon bana dedi ki:

“Konferanstan bir neticeye varacağız. Ama memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsu­nuz. En nihayet şu kanaate vardık ki, ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için pa­raya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var, bir de bu yanımdakinde. Unutmayın, ne reddederse­niz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız, Fransızlardan mı?”

Ben, evet, dedim. Curzon sözlerine devam etti:

Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.”

Lord Curzon’un sözleri kulağımda kalmış ve sözünün geçtiği her yerde hatırlamışımdır.  Lozan Konferansı olalı 45 sene geçti. Bu sözleri hiçbir zaman unutmadım. Bu 45 sene içinde para almak için müracaat et­tiğimiz her yerde bu ihtimalleri görmüşümdür.

Lord Curzon’un sözleri bittiği zaman, kendisine dedim ki: “Şimdi me­seleleri halledelim, para istemek için gelirsem o zaman gösterirsiniz.”

Ha­kikat şudur ki, İkinci Cihan Harbi kapı önünde görününceye kadar mali bakımdan bize kolaylık gösterilmemiştir. Ve Türkiye kendisini kendi alın teri ile tamir ederek İkinci Cihan Harbi’ni idrak etmiştir.( 3)


(1) A.N. Karacan, a.g.e, S. 131; M.C. Bilsel a.g.e., S.277; Harold Nicolson, Curzon; The Last Phase, 1919-1925 P. 315 Constable & Co Ltd. London –1934).
(2) A.N.Karacan a.g.e., S.131-134; M.C.Bilsel a.g.e., S.277-280
(3 ) http://www.ismetinonu.org.tr/lozan-antlasmasi.htm
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, ATATURK, Tarih, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *