Güncellendi * AYDINLANMAYA VE ÇAĞDAŞLIĞA GİDEN YOLU AÇAN TÜRKÇE HARF DEVRİMİ KUTLU OLSUN * TÜRKÇE AĞZIMDA ANNEMİN AK SÜTÜ GİBİDİR

Naci Kaptan / 26.09.2013 / Güncellendi 26.09.2020
AYDINLANMAYA GİDEN YOLU AÇAN TÜRKÇE HARF DEVRİMİ KUTLU OLSUN
Türkçe ağzımda
annemin ak sütü gibidir.”

Yahya Kemal BEYATLI

“Bir ülkeyi ele geçirmek isteyenler,
önce dilini ele geçirirler”

Konfiçyüs
Latin Alfabesine geçiş
Mustafa Kemal, ölünceye kadar, dil konusuyla hep ilgilenmiştir. Sözcük ve terimler türetmiş; söylev ve demeçlerinde bunları özellikle kullanmıştır. ” Genel, özel, evrensel, kutsal, önemli, arıtmak, ısı, esenlik, erdem, kıvanç, konuk, tüm…” gibi sözcükleri kullanarak, bir Geometri kitabı yazarak, birçok geometri terimini (Üçgen,çokgen gibi) Türkçeye kazandırmıştı. Siyasi, iktisadi ve toplumsal alanlarda olduğu gibi “Bakınız arkadaşlar,ben belki çok yaşamam.Fakat siz ölene dek,Türk gençliğini yetiştirecek, Türkçenin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.” vasiyeti de unutturulmuştur.

Türkler 10. yüzyıldan itibaren İslam dini ile birlikte (eskiden İslam kültürünün vazgeçilmez ögesi sayılan) Arap alfabesini de Türkçe ses sistemine uyarlayarak benimsemişlerdi. Bunu izleyen 900 yıl boyunca Türkçe’nin gerek Batı (Osmanlı) gerek Doğu lehçeleri, Arap alfabesinin Türkçeye uyarlanmış bir biçimi ile yazıldı.
Yazı Devriminin Gerekçeleri
Osmanlıca yazısının düzeltilmesini isteyenlerin başlıca gerekçesi, bu yazının Türkçe’nin ünlü seslerini ifade etmekte yetersiz kalmasıydı. Bu sorundan doğan imla kargaşası, yazılı basının ve resmi okul kitaplarının yaygınlaşması ile daha çok hissedildi. 1870’lerden itibaren Türkçe’nin standart bir sözlüğünü oluşturma çalışmaları da imla konusunu gündeme getirdi.
1850-60’lardan itibaren Türk aydın sınıfının tümü Fransızca biliyor ve bazen kendi aralarındaki yazışmalarda Fransızca kullanacak kadar bu dili benimsiyordu. Telgrafın yaygınlaşmasıyla birlikte, Türkçenin Latin alfabesiyle ve Fransız imlasına göre yazılan bir biçimi de günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Beyoğlu, Selanik, İzmir gibi kozmopolit çevrelerde dükkân tabelaları ve ticari reklamlarda çoğu zaman bu yazı kullanılıyordu.
Tarih içerisinde değişik yazı şekilleri kullanmış olan Türkler, Müslüman olduktan sonra da, uzun bir süre Arap harflerini kabul etmişler ve kullanmışlardır. Ama zaman içerisinde, özellikle Arap harfleri sessiz harflerden oluştuğundan ve Türkçe’de ise sekiz ya da dokuz sesli harf bulunduğundan, Türkçeyi, bu harfler ile okuyup yazmanın kolay olmadığı ve yetersiz kaldığı anlaşılmıştır.
Son dönem Osmanlı Aydınları, Türkler için Arap harfleri ile okuma-yazma öğrenmenin ne kadar zor olduğunu ve bunun için altı yıl kadar zaman gerektiğini, genelde tartışmışlar; bu durumun aleyhimize olduğunu belirtmişler ve bu harflerin ıslah edilerek okuma ve yazmanın kolaylaştırılmasını istemişlerdir. Böylece ıslah çalışmaları başlamıştır. Ama Arap harflerinin ıslahı için yapılan çalışmalar, kolaylaştırmayı sağlayamamıştır. Tersine Arap harflerinden yararlanarak ortaya konulan yazım şekilleri, okuyup-yazmayı daha da zorlaştırmıştır.
Bu arada Avram Galanti bu çalışmaların en güzelini ortaya koymuştur. Ama gerçek anlamda Türkçe’nin en kolay okunup-yazılması Lâtin harfleri ile oluşturulan Yeni Türk Harfleri ile olmuştur ve bu harflerin kabul edilmesi de Atatürk sayesindedir. (DOÇ. DR. RAMAZAN BOYACIOĞLU)

İlk reform önerileri
Latin alfabesinin Türkçe’ye uyarlanması görüşü ilk kez 1860’lı yıllarda Azerbaycan’lı Feth Ali Ahundzade tarafından ortaya atıldı. Ahundzade ayrıca Kiril alfabesi kökenli bir de alfabe de hazırlamıştı.
1908-1911 döneminde Latin esaslı yeni Arnavut alfabesinin benimsenmesi, Türk aydınları arasında da yoğun tartışmalara neden oldu. 1911’de Elbasan’da hocaların Latin harflerinin şeriat’a aykırı olduğuna dair fetvasına karşı sert bir polemiğe giren Hüseyin Cahit, Latin esaslı Arnavut alfabesini savunmakla yetinmeyip Türklerin de aynısını uygulamalarını önerdi. 1911’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Arnavut kolu Latin esaslı alfabeyi kabul etti.
1914 yılında Kılıçzade Hakkı’nın yayınladığı Hürriyet-i Fikriye adlı dergide çıkan beş imzasız makale, Latin harflerinin yavaş yavaş kullanılmalarını öneriyor ve bu değişikliğin kaçınılmaz olduğunu ileri sürüyordu. Ancak dergi bu makaleler nedeniyle İttihat ve Terakki iktidarı tarafından yasaklandı.
1911 yılında Manastır-Bitola’da Latin harfleriyle basılan ilk Türkçe gazete yayınlandı. Zekeriya Sami Efendi’nin neşrettiği adı Eças (Fransızca imlâ ile çıkan ‘esas’ diye okunan ve Cumartesi günleri yayınlanan bu gazetenin ancak birkaç sayısı günümüze ulaşmıştır..
Harf Devrimi, Türkiye’de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı “Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun”un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir. Bu yasayla o güne kadar kullanılan Osmanlı Alfabesi’nin yerine, Latin Alfabesi’nin Türkçeye uyarlanmış bir biçimi kabul edildi.
1927 senesinde okur/yazar oranı %10.5 tur.1928 senesinde harf devrimi yapılmasından sonra okuma yazma seferberliği de başlatılmış ve okur/yazar oranı hızla artmeya başlamıştır.1923 yılında Osmanlıca-Arapça ve Farsça’nın karıştırılarak ve arapça harflerle kullanılan yazının halkı cahil bıraktığı ve okuma yazma oranının düşük olduğu görülmektedir.Harf Devriminden sonra okuma yazma oranının eğitim seferberliğiyle birlikte hızla atmaya aşağıdaki tablodan da görülmektedir.
TÜİK VERİLERİNDE SENELERE GÖRE OKUR YAZAR ORANINDAKİ ARTIŞ
İLK TÜRK DİLİ KURULTAYI
– Dokuz gün süren İlk Türk Dili Kurultayı 26 Eylül 1932’de toplanır. Son günü, H.Fahri Ozansoy’un, her “26 Eylülün Dil Bayramı “ olarak kutlanması önerisi kabul edilir.
– 17 Ekim 1932’de çalışmalar tamamlanır. Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin(derneği) ilk yönetim kurulunca;
a) Türk dilini, ulusal kültürümüzün eksiksiz bir anlatım aracı durumuna getirmek,
b) Türkçe’yi, çağdaş uygarlığımızın önümüze getirdiği tüm gereksinmeleri karşılayacak bir yetkinliğe eriştirmek.” gibi özde güzel bir bildiri yayımlanır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır” sözleri, Derneğin amaç ve çalışma yöntemine esin kaynağı olmuştur.

Harf devriminin gerekliliği
Her şeyden evvel, her gelişmenin ilk yapı taşı olan soruna değinmek isterim. Her araçtan evvel, büyük Türk milletine kolay bir okuma yazma anahtarı vermek gerekir. Büyük Türk milleti bilgisizlikten, az emekle kısa yoldan, ancak kendi güzel ve soylu diline kolay uyan böyle bir araç ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı, ancak Lâtin esasından alman Türk alfabesidir. Basit bir deneyim, Lâtin esasından Türk harflerinin, Türk diline ne kadar uygun olduğunu, şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk çocuklarının ne kadar kolay okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır.
1928 (Atatürk’ün S.D.I, s. 345)

Yeni Türk harfleri
Bizim uyumlu, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak ve bu gereği anlamak zorunluğundasınız. Anladığınızın izlerine, yakın zamanda bütün dünya tanık olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum.
1928 (Atatürk’ün MA.D., s. 26)

Milleti bilgisizlikten kurtarmak için kendi diline uymayan Arap harflerini bırakıp Lâtin esasından Türk harflerini kabul etmekten başka çare yoktur.
1928 (Atatürk’ün R.Y.G.S., s.346)

Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Her vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanseverlik ve milliyetçilik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki, bir milletin, bir toplumun yüzde onu, yirmisi okuma-yazma bilir, yüzde sekseni, doksanı bilmezse bu ayıptır. Bundan insan olanların utanması gerekir. Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir; övünmek için yaratılmış, tarihini övünçle doldurmuş bir millettir! Fakat, milletin yüzde sekseni okuma-yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir. Türk’ün karakterini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık geçmişin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız.
Hataları düzelteceğiz.Bu hataların düzeltilmesinde bütün vatandaşların çalışmasını isterim. En son bir yıl, iki yıl içinde bütün Türk toplumu yeni harfleri öğreneceklerdir. Milletimiz yazısıyla, kafasıyla bütün uygarlık âleminin yanında olduğunu gösterecektir.
1928 (Atatürk’ün M.A.D., s. 28)

Varol Türkçem Özgürlüğüm
Bilmiyorum Osmanlıca
Ne Arapça ne de Farsça
Anadilim Türkçe gülüm
Kökten sürme yüzyıllarca
Ilgıt ılgıt koşmalarım
Yürek yürek coşmalarım
Engelleri aşmalarım
Halkça tüten anlatışta
Türkçe açar toprağımız
Türkçe kokar her dalımız
Arı dilin arısıyız
Övünürüz öz kaldıkça
Ulusçuyuz ötesi yok
Türkçe sözün bitesi yok
ATATÜRK’ün ölesi yok
Dilde devrim yaşadıkça
Anadilim Türkçe gülüm
Çamur tutmaz yücede gün
Varol Türkçem özgürlüğüm
Al bayrakta ay-yıldızca
M. Celal Ertuğay

Naci Kaptan
26.09.2013

KAYNAKLAR
http://tr.wikipedia.org/wiki/Harf_Devrimi
http://atam.gov.tr/harf-devrimi-ve-sagladigi-kolayliklar/
http://atam.gov.tr/harf-ve-dil-devrimi/
This entry was posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, EĞİTİM, KÜLTÜR - EĞİTİM - ÇAĞDAŞLIK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *