PERDE ARKASI * DEVLET BAHÇELİ’NİN, MHP’Yİ DÖNÜŞTÜRME OPERASYONU Bölüm IV – V – VI

Değerli araştırmacı yazar Veysel BOĞATEPE’nin Devlet Bahçeli hakkında yazmış olduğu, Bahçeli’nin akıl almaz şekilde 180 derece dönen politik tutum ve söylemlerinin perde arkasına ışık tutan ve günümüzün siyasi tarihine , not düşen yazısının I- II  – III. BÖLÜMLERİNİ  https://nacikaptan.com/?p=68480 paylaşmıştım.Şimdi de  , IV – V – VI. bölümlerini sayın Veysel Boğatepe’ye teşekkür ederek paylaşıyorum.

Naci Kaptan / 02.05.2019


Araştırmacı yazar Veysel Boğatepe
veyselbogatepe@gmail.com

DEVLET BAHÇELİ’NİN,MHP’Yİ 
DÖNÜŞTÜRME OPERASYONU

BÖLÜM IV


Dr. Rıza Ayhan’dan “Milliyetçiliği küreselleştirelim” önerisi

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği siyasi müsteşarı John Kunstadter’in, 18 Ağustos 2005’te Washington’a gönderdiği “Ultra-Milliyetçi MHP’de Homurtular” başlıklı ve “KİŞİYE ÖZEL” ibareli telgrafına bu defa Şevket Bülent Yahnici’nin yanı sıra Ümit Özdağ, Dr. Rıza Ayhan gibi isimlerde giriyor.

John Kunstadter, Ümit Özdağ’ın karakteristik özelliklerini tarif ederken “eli tabancalı, haydut kılıklı, komplo teorilerine kapılan, ciddi ama kurnaz, cazibeden yoksun, akıllı biri ama sıkı bir düşünür değil.” şeklinde ifadeler kullanıyor. Ayrıca Özdağ’ın, son bir yıl içinde ülkenin çeşitli yerlerinde yüzden fazla konuşma yaptığına dair hatırlatmada bulunduğuna değinen Kunstadter, Özdağ’ın bu tavrını ise Bahçeli’nin yerine geçme gayreti içerisinde olmasına bağlıyor.

İkili arasında yapılan görüşmede AKP politikalarını da eleştiren Özdağ, Türkiye’nin AB üyeliğinden vazgeçmesi, IMF’ye olan kredi borcunun giderilmesi, AB ile serbest ticaret anlaşmasının imzalanması, tasarruf hedeflerinin yükseltilmesi gibi klişe önerilerde bulunarak Türkiye’nin güçlü, müreffeh bir ülke olmasını arzuladığını dile getiriyor. Fakat Özdağ’ın, bunların nasıl yapılacağı konusunda herhangi bir öneri, plan, program veya çözüm sunamadığı da Kunstadter tarafından not edilerek eleştiriliyor. Kısacası yıllardan beridir teşhisi konulan hastalığa herhangi bir tedavi yöntemi sunamayan Özdağ, aynı şeyleri tekrarlamaktan öteye gidemiyor.

MHP içindeki iktidar savaşına, “davranış ve tavır olarak Özdağ’la tamamen tezat bir kişiliğe sahip” şeklinde tarif edilen, Ankara Gazi üniversitesi uluslar arası ticaret hukuku profesörü Dr. Rıza Ayhan’ın da katılıyor. D. Rıza Ayhan, “milliyetçiliğin, küreselleşmenin gerçeklerine uyum sağlaması gerektiğini” söyleyerek MHP’nin, küresel güçlerin hedefleri doğrultusunda nasıl dönüştürüldüğüne dair önemli bir ipucu daha vermiş oluyor.

Aslında Dr. Rıza Ayhan, Devlet Bahçeli’nin parti içindeki politikalarından farklı bir şey söylemiyor. Bu durumda D. Rıza Ayhan’ın, MHP başkanlığına neden aday olduğu da meçhul bir soru olarak karşımıza çıkıyor fakat soru, Ayhan’a sorulan tuzak bir soru ile kendiliğinden yanıtlanmış oluyor. Kunstadter, küreselleşmeden ve milliyetçilikten dem vuran Ayhan’dan, Türk milliyetçiliğini tarif etmesini istiyor. Bu soruya Rıza Ayhan’ın yanıtı, tarifi kısaca şu şekilde oluyor:

“(…) Irkçı, antidemokratik, anti-Amerikan ve faşist olmamaktır.”

Rıza Ayhan’ın bu tuzak soruya verdiği cevap, kendi düşüncesi olsa da bütünsel olarak şimdi ki MHP’yi tek cümlede özetlemesi bakımından önemlidir. Çünkü kendisinin de içinde olduğu milliyetçi çizgi’nin ırkçı, anti-demokratik, anti-Amerikan ve faşist olduğunu teyit etmekle kalmıyor, MHP’yi bu çizgiden çıkartarak küresel güçlerin çıkarları ve politikaları doğrultusunda şekillendireceğinin garantisini de vermiş oluyor. Rıza Ayhan’ın MHP’ye ilişkin plan ve programı, Kunstadter tarafından inandırıcı bulunmuyor çünkü görüştükleri diğer MHP’lilerden de benzer, klişe tarifler duyuyorlar. O nedenle telgrafın yorum bölümünde Kunstadter, kendisini kastederek “Bu, siyasi müsteşarların duyduğu bir mantradır.” yani gerçekçiliği olmayan“ruhanidir” notunu düşerek ciddiye alınmaması gerektiği konusunda Washington’u uyarıyor.

ABD’nin siyasi müsteşarı Kunstadter’in görüştüğü diğer bir isim ise MHP’nin eski Ankara milletvekili Şevket Bülent Yahnici’dir. Daha önce yayınladığım “Abdullah Gül’ün Oval Ofis Portresi” başlıklı yazımda adı geçen Yahnici, OdaTv’de yayınlanan bu yazıma açıklama göndermişti. Evet Yahnici, kriptolarda “Faydacılar” listesinde yer almıştı ancak bu listeyi biz değil ABD’li diplomatın yaptığını tekrar hatırlatalım. Ancak söz konusu açıklamada Yahnici’nin, ABD’li diplomatlarla görüşmediğine dair herhangi bir itirazı da yoktu. Öyleyse Yahnici’nin, ABD’nin siyasi müsteşarı Kunstadter ile neler konuştuğunu önce kriptodan okuyalım ve neden “faydacılar” listesinde yer aldığının yanıtını bulalım.

Yahnici’nin kendi ofisinde gerçekleşen görüşmede Yahnici, Kunstadter’in hoşuna gitmeyecek söylemlerde ve eleştirilerde bulunuyor. Kunstadter’in, pasaklı ve dağınık olarak tanımladığı Yahnici ile yaptığı o görüşme, telgrafa şu şekilde yansıyor:

“(…) Siyasi müsteşarla, her yanı kitap ve kâğıt yığını içindeki ofis / apartman dairesinde buluştu. Yanında bir nargile duran büyük bir koltuğa oturdu, yerde küller vardı. Konuşmaya, siyasi müsteşarı, Hıristiyan aleyhtarı bir söylemle acemice kızdırmaya çalışarak başladı. Daha sonra da Ankara’ya, kırsal göçten şikâyetçi oldu.”

 Sözüne, Hıristiyan aleyhtarı bir girizgâh ile başlayan Yahnici’nin amacı, gerçekten de Kunstadter’ini kızdırmak mıydı bilmiyoruz fakat en önemli detayları ve sorumuzun yanıtını, böyle bir girişten sonraki uzun konuşmalarında buluyoruz. Yahnici’nin eleştirileri, Kunstadter’in ifadesiyle telgrafa şu şekilde yansıyor:

“(…) Bu konuşmayı, Irak savaşıyla ilgili uzun bir nutuk izledi. Yahnici, Kürt etnik kökenine sahip Kürtleri, 1 Mart 2003’te ABD birliklerinin Türkiye üzerinden Irak’a girmesine izin verecek olan tezkereye karşı oy kullanmakla suçladı. Çünkü Kürt vekiller, ABD – Türkiye ilişkilerini sabote etmek ve Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürdistan kurulması için bir katalizör oluşturmak istemişlerdi. Sonra hevesle; AB reformlarının Türkiye Cumhuriyetinin birliğine ve ayakta kalmasına karşı oluşturduğu tehditler konusunda bir başka öfkeli nutuk’a geçti.”

 Satır aralarına dikkat edilecek olursa Yahnici, Türkiye’deki Amerikan üslerinin küresel güçler tarafından kullanılmasına ve Irak’ın işgal edilmesine itirazı yoktur. İşte ABD’nin “Bölge çıkarlarımız” dediği Ortadoğu’nun federe devletlere bölünmesini öngören projesine Yahnici karşı çıkmadığı, taraf olduğu için faydacılar listesine alınmıştır. Metnin devamında ise AB reformlarına ve bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasına itirazı olduğu görülüyor. Bu görüşmede ayrıca MHP liderine (Bahçeli’yi kastediyor) milliyetçi ideolojiyi geliştiremediği ve gerektiği gibi açıklayamadığı için de eleştiriler yöneltiyor.


BÖLÜM V

Devlet Bahçeli kimlerle hangi konuları görüştü?

MHP’liler ve milliyetçi çizgide yer alan bu kişilerle yapılan görüşmelerden sonra tüm bu eleştirilerin odağında olan Devlet Bahçeli’de nihayet kriptolardaki yerini alıyor. ABD’nin siyasi müsteşarı John Kunstadter ile MHP Genel Merkezi’nde yaptıkları görüşmenin ana konusunu ise seçimler oluşturuyor.

Kunstadter’in,“Haydutvari geçmişiyle tanınan ultra sağ partinin 59 yaşındaki, yumuşak sesli lideri olarak betimlediği Bahçeli, yapılacak olan seçimin genel bir özetini yaptıktan sonra MHP’nin, geçmişten daha geniş bir seçmen potansiyeline sahip olduğunu söylüyor. Bahçeli, Türkiye’nin en önemli üç meselesi olarak gördüğüAyrılıkçı terörist faaliyetler, Kuzey Irak’taki bağımsızlaştırma çabaları ve Kıbrıs sorunu” na kısaca değindikten sonra asıl konuya geçiyor.

Türkmenlerin göz ardı edildiğine, Irak konusunda ABD’nin sadece kendi toplumunu tatmin ettiğine dikkat çekerek Kuzey Irak’ta, Türkiye’nin tarihi yapısına uymayan bir yapıyı kabul etmeyeceği uyarısında bulunuyor. AB konusunda ise Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirdiğini ancak AB’nin bu yolda ilerlemeyi engellemeye devam ettiğini, Türkiye’nin önceliğinin ulus-devlet yapısı ile toprak bütünlüğü olduğunu ve AB’nin, Türkiye’ye karşı bir tehdit oluşturması durumunda politikalarını gözden geçirmek zorunda kalacaklarını hatırlatarak Kıbrıs’ın milli dava olduğu üzerinde duruyor. Bahçeli, kaygılarını ve eleştirilerini sıralarken AB’nin, tıpkı SSCB’nin kine benzer bir dağılma sürecinden geçip geçmeyeceğini merak ediyor ve Kunstadter’in bilgisine başvuruyor. Fakat bu soruya Kunstadter’in, yanıtının ne olduğunu bilemiyoruz çünkü telgrafta yer almıyor.

Bahçeli ile yapılan görüşmelerin ayrıntılarına bakılırsa sağlam bir duruş sergilediği görülebilir ancak bu tavrının blöf veya stratejik taktik olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü önceki sayfalarda Bahçeli’nin Kıbrıs sorununa ilişkin tutumuna ve Annan Planına karşı olmadığına dair kriptolarda yer alan ifadelere yer vermiştik. Kunstadter’in, telgrafın yorum bölümüne “MHP Genel merkezi’nin kapısında yer alan yazı, demokratik siyasetin uygulayıcılarının, silahlı gezmesinin, MHP’li tipler arasında hala kabul gören bir özellik olduğunu hatırlatalım.” şeklinde düştüğü nottan, Bahçeli-Kunstadter görüşmesinden uzlaşının çıkmadığı anlaşılıyor.

MHP’nin genel merkez girişindeki “Lütfen silahlarınızı bu masada bırakınız.” yazısının halen asılı olup olmadığını bilmiyorum. Ancak ileri tarihlerdeki telgrafları irdelediğimizde ABD’li diplomatların, MHP’lilerle neden böylesine ilgilendiğinin, yoğun bir görüşme trafiği gerçekleştirme gereği duyduklarının üzerindeki sır perdesi de kalkmış oluyor.

AKP’nin ikinci defa tek parti olarak çıktığı, MHP’nin ise 5 yıl aradan sonra yüzde 14. 4 oy ile yeniden meclise girdiği 22 Temmuz 2007 seçimlerinden yaklaşık 15 gün sonra ABD’nin Ankara Büyükelçiliğinden Washington’a bir telgraf gönderiliyor. Dönemin Ankara siyasi müsteşarı Kelly Degnan’ın, 07 Ağustos 2007’de kaleme aldığı ve “KİŞİYE ÖZEL” ibaresini eklediği telgraftan, Devlet Bahçeli’nin Kunstadter’den sonra bu defa ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffery ile de bir görüşme daha gerçekleştirdiğine tanık oluyoruz.

Bahçeli’nin asıl önemli ve üçüncü görüşmesi ise Türkiye’de büyük bir kırılmaya neden olan“Ergenekon Kumpasının fiilen uygulamaya konulduğu 2009’da, yine dönemin Ankara büyükelçisi James Jeffery ile oluyor. İkili arasında 24 Nisan’da gerçekleşen görüşmede Bahçeli’nin, üç noktada endişelerinin olduğu anlaşılıyor. Bahçeli’nin endişelendiği noktalar, Jeffery tarafından şu şekilde sıralıyor:

“(…) Birincisi; ABD’nin, MHP hakkındaki imajından endişe duyduğu aşikâr olan Bahçeli, partisini özellikle ana akım ve ılımlı diye tanımladı. İkincisi; MHP, ABD ile ilişkiler konusunda ihtiyatlı bir iyimserlik ve içinde Türk-Amerikan stratejik ortaklığının ne olduğu konusunda daha somut bir sonuca ulaşmak istiyor. Son olarak Bahçeli, Ermeni Diasporası konusunda açıldı ve bir bakıma Başkan Obama’ya, Ermeni soykırımını tanıması için meydan okudu.”

Önceki görüşmelerde olduğu gibi Bahçeli yine tavrını ortaya koyarak taviz vermemeye özen gösteriyor ancak Jeffery, Türk-Amerikan stratejik ortaklığının ne olduğu konusunda Bahçeli’yi tatmin edecek somut bir düşünce ortaya koymaya gerek duymuyor. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli ayrıntı ABD’nin, MHP’nin imajından duyduğu rahatsızlığın Bahçeli’yi tedirgin etmesidir. Daha net ifadeyle özetleyecek olursak milliyetçilerin anti-emperyalist çizgisi, ABD’yi rahatsız ettiğinden Bahçeli, ABD’nin hoşuna gitmeyen bu imajı silmek için parti içinde operasyonlar yapmış ve ABD’nin isteği doğrultuda şekillendirmiştir.

Yapılan bu üçüncü görüşmelerden de bir sonuç alınamıyor ama Jeffery, telgrafın sonuna Büyükelçilik ile irtibatta olan MHP’li, milliyetçileri genel bir sınıflandırmaya tabi tutarak listesini yapıyor. Kendileri için kimin, ne anlam taşıdığını gösteren liste şöyle:

Bakanlar ve Entelektüeller: Ahmet Deniz Bölükbaşı, Gündüz Atakan, Meral Akşener, Sabahattin Çakmakoğlu, Mithat Melen, Tunca Toskay.

Sadakatliler: Kenan Tanrıkulu, Oktay Vural, Faruk Bal.

Aristokratlar: Tuğrul Türkeş, Hamit Homriş.

Haydutlar: Osman Durmuş, Atilla Kaya.


BÖLÜM VI

Saçak partisi MHP ile AKP aynı çizgide

MHP ile ABD’nin Ankara Büyükelçiliği arasındaki görüşme trafiğini ele alan bir sonraki telgraf ise 08 Ağustos 2007’de yani bu listenin yapıldığı telgraftan bir gün sonra “GİZLİ” veya “KİŞİYE ÖZEL” ibaresi düşülmeden Washington’a gönderiliyor. İhsan Barutçu, Nazmi Çelenk ve Mithat Melen ile yapılan görüşmelerin ayrıntılarına yer verilen telgrafta MHP’nin, batı kolu olarak nitelendirilen bu üç kişiden Barutçu’nun, Ergenekon soruşturmasına destek verdiği not ediliyor.

Melen ise AKP ile MHP arasındaki en önemli farkın, yolsuzluk meselesi olduğunu söylüyor. Melen’in bu söyleminin okumasını doğru yaptığımızda, yolsuzluk dışında AKP ile MHP’nin gerçekte aynı çizgide politika yaptıkları dolayısıyla da AKP’yi neden savundukları, ittifak içine girdikleri bir kez daha teyit edilmiş oluyor. Bu kişilerin “MHP’nin Batı Kolu” şeklinde sınıflandırılmasının nedenini ise ABD ile yakın ve sıcak ilişki kurmaları yani batıyı desteklemeleridir. İlginçtir ki, MHP gibi bir parti içinden batıya, batı politikalarına destek verecek birilerinin çıkması, ABD’li diplomatlar tarafından dahi şaşkınlıkla karşılanıyor ve bu şaşkınlıkları da telgrafa yansıyor. İşte bu önemli ayrıntı, MHP’nin Türk halkına ve kendi seçmenine karşı nasıl bir iki yüzlü politika yürüttüğünü tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Bu telgrafın yazıldığı tarihten yaklaşık bir yıl sonra bu defa Amerikan telgraflarına MHP genel sekreteri Cihan Paçacı giriyor. Dönemin Ankara büyükelçiliği siyasi müsteşarı Daniel O’Grady, kaleme aldığı 12 Şubat 2010 tarihli ve “KİŞİYE ÖZEL” ibareli telgrafına “MHP: İyi Polis, Kötü Polis” başlığını atıyor.

MHP’nin, 2011’in ortasında yapılacak olan genel seçime ilişkin planlama yaptığı notunu düşen O’Grady, seçimlerde ikili bir politika izleyeceğine dikkat çekerek bir yandan partinin sahne arkasında cesaret verici şeyler söylerken diğer yandan ilkel içgüdülerine çirkin bir imaj eklediklerine dair ağır eleştiriler yöneltiyor. Cihan Paçacı ile O’Grady arasında yapılan görüşmede Paçacı, MHP’nin eskiden şiddetle ünlenmiş bir saçak partisi olduğunu ve Devlet Bahçeli’nin ise 1997’de genel başkan seçilmesinden sonra bu imajı değiştirmek için çalıştığını söylüyor.

Seçimlere ilişkin vaatlerde de bulunan Paçacı, yapılacak olan 2011 seçimlerinde eğer hükümet kurabilirlerse AKP’nin yapmaya çalıştığı türden değişiklikleri, ülkeyi bölmeden yapabilecekleri iddialarını ileri sürüyor. ABD’nin, Türkiye üzerindeki politikalarını, bölge çıkarlarını dolaylı yollardan desteklediğini de ima eden Paçacı’nın aynı zamanda Bahçeli’nin, parti içindeki değişim programını da desteklediğine dair o ayrıntı, telgraftaki yerini şu şekilde alıyor:

“(…) Bahçeli’nin yönetimindeki MHP’nin, etnik Milliyetçiliğine dayalı milliyetçi odağından etnik ve dini geçmişi ne olursa olsun Türkiye’deki herkesin ortak kültür, tarih ve diline dayalı bir odağa doğru evirildiğini savundu.”

MHP içindeki ideolojik değişiklik, yani ABD’nin öngördüğü “Ilımlı” çizgiye evirilmesi demek, Amerikan karşıtı politikalardan vazgeçerek batı politikalarını ve dolayısıyla da emperyalizmin bölge çıkarlarını savunmak demektir. Yüksek bir olasılıkla MHP, parti ideolojisinde revizyona giderek hem batının desteğini alma hem de da AKP’ye oy veren dinci Kürtlerin oylarına talip olma hesapları yapmaktaydı. İşte kriptolardan teyit ettirdiğimiz bu gerçekler, iktidara taşındığı 2002’den beridir ağır eleştiriler yönelten Bahçeli’nin, neden AKP’yi savunmaya başladığının ve hatta ittifak yaptığının yanıtını da vermiş oluyor.

Başta genel başkanları Devlet Bahçeli olmak üzere Ülkücü milliyetçilerin, ABD ve AKP ile olan gizli ilişkilerine yer verdiğimiz kriptoların sonuncusuna ise MHP’nin popüler isimlerinden, genel başkan yardımcısı Oktay Vural giriyor. Görüşmenin nerede gerçekleştiğine dair bilgi verilmiyor fakat Oktay Vural, ABD’nin hoşuna gitmeyecek türden açıklamalar yapıyor. R. Tayyip Erdoğan’ı, Türk demokrasisi için bir numaralı tehdit olarak tarif eden Vural, medyanın AKP’nin hizmetinde olduğunu, telefonunun dinlendiğini, kendisinin veya ailesinin her an Ergenekon kapsamında gözaltına alınabileceğini söyleyerek endişelerini dile getiriyor. Eleştirisini iktidar üzerinden sürdüren Vural, AKP’nin kendini dine borçlu hisseden ve tabiat-yapı itibariyle de anti-demokratik bir parti olduğuna dikkat çekiyor. MHP’nin görevinin de AKP’nin, Türkiye’ye verdiği zarar konusunda toplumu bilgilendirmek olduğunu söyleyerek sözlerini tamamlıyor.

Kriptoların bütünlüğünde, AKP’nin iktidara geldiği 2002’den itibaren MHP’yi mercek altına alan ABD, Bahçeli’nin seçim stratejilerini, partiyi dönüştürme çabalarını, dış politika ve meselelerine yaklaşımını öğrenmek için parti içinden veya o çizgideki kişilerle bağlantı kuruyor, elde ettiği bilgileri de Washington’a rapor ediyor.

MHP’nin böylesine ciddi bir şekilde takip edilmesindeki temel neden, Federe Kürt devleti ve Kıbrıs konusundaki hassasiyetleridir. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket partisinin, Federe Kürt devleti üzerine inşa edilen Ortadoğu projesini engelleyeceği ya da tehlikeye düşürebileceği ihtimalini dikkate alarak MHP’yi dikkatli bir şekilde izlemiş ve konu içinde yer verdiğimiz partililerle de bizzat görüşmeler yaparak nabız yoklamış, buna göre de strateji geliştirmişlerdir.

MHP’liler ile ABD’li diplomatlar arasında gerçekleştirilen görüşmeleri özetleyecek olursak, gerek Bahçeli taraftarları ve gerekse Bahçeli’ye muhalif olanlar, bilerek ya da bilmeyerek aynı hedefte birleşmişlerdir. Sonuçta Devlet Bahçeli, genel başkan seçildiği 1997’den itibaren MHP’yi, ABD’nin öngördüğü ılımlı İslam çizgisine getirmek için yoğun çaba harcamış, ABD karşıtı ülkücüleri partiden ihraç ederken Ülkü ocaklarını da kapatmıştır. Bahçeli’nin, parti içindeki değişimi işte bu iki strateji üzerine kuruluydu. Her ne kadar Oktay Vural ile Şevket Bülent Yahnici gibi isimler, ABD politikalarına karşı durmuş, cılız eleştiriler yöneltmiş olsalar da partinin köklü bir şekilde değiştirilmesine, ideolojisinden saptırılmasına engel olamamışlardır.

Sonuç itibariyle Bahçeli, muhaliflere rağmen MHP’yi, emperyalizmin öngördüğü “ılımlı” çizgiye çekerek operasyonlarını tamamlamış ve safını belirlemiştir.

Veysel Boğatepe

BİTTİ

This entry was posted in SİYASİ PARTİLER, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *