Tekalif-i Milliye olmasaydı, Cumhuriyet olmazdı

cumhuriyet.com.tr – 04 Aralık 2018
Ali Sirmen – asirmen@cumhuriyet.com.tr

Tekalif-i Milliye olmasaydı, Cumhuriyet olmazdı

Okurlarımızdan ve sivil toplum örgütlerinden gelen istek üzerine, Cumhuriyet İmecesi’nin 14 Aralık’a kadar uzatıldığı açıklandığında, garip bir rastlantı sonucunda Alev Coşkun’un “Asker İnönü” adlı son kitabının tam da Kütahya ve Eskişehir savaşları bölümünü okuyordum.

Garip rastlantı diyorum, çünkü ekonomik sıkıntılar yüzünden, Cumhuriyet İmecesi’ne başvurma konusunu tartıştığımız sırada Işık Kansu ile birlikte ikimizin de aklına aynı anda “Tekalif-i Milliye” olayı gelmişti.  Alev Coşkun’un anlatımıyla o günlere dönelim:

İkinci İnönü zaferinden sonra, Yunanlılar bir dizi önlem almışlardı. Başbakan ve Genelkurmay Başkanı değişti. 1921 yazında, Anadolu’daki Yunan işgal güçlerinin sayısı 6 bin 260 subay, 100 biner, 64 bin hayvan ve 328 topa ulaşmıştı. Yunanlılar temmuz başında Kütahya ve Eskişehir’de saldırıya geçtiler, Türk kuvvetlerini geri çekilmeye zorladılar.

Saray ve çevresiyle İngilizler ve tabii ki Yunanlılar sevinç içindeydiler.
Ankara’da büyük bir telaş vardı. Aslında bu çekiliş aynı zamanda Mustafa Kemal ve İsmet Paşaların askerliğin gereği olarak verdikleri bir karardı. Ne var ki Mustafa Kemal’in TBMM’de yaptığı “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır” açıklaması da endişeleri gidermeye yetmedi.

Gerçekte, ordu Eskişehir cephesinde Yunanlılar karşısında tutunamamıştı. Bu savaşlara bizzat komutan olarak katılan Kazım Özalp, Şevket Süreyya Aydemir ile yaptığı söyleşide şunları söylüyordu:

-Bu savaş kazanılamazdı. Bu savaşı kim olsa kaybederdi. O günlerde cepheyi ziyaret etmiş olan Dr. Ziya Nur ordunun durumunu şöyle anlatıyordu:

-Askerin çarığı yok. Çoğunun ayağı çıplak, çadır yok, asker güneş altında yanıyor. Birçok askerin matarası yok, birliklerde su fıçısı, kırba yok. Geri çekilirken çamurlu Porsuk suyundan içmek zorunda kalmış olan askerin yüzde 20’sinde süngü yok. Ordunun yüzde 80’inde elbise yok. 15 gün içinde orduyu Sakarya’da tutacak hale getiremezsek, felakete sebep olur, dünyamızı da ahretimizi de kaybederiz.

TBMM bu durumda Mustafa Kemal’in başkomutanlık yetkilerini alıp, cepheye gitmesini istiyordu. Başkomutanlık yasasının kabulünden sonra Mustafa Kemal, iki gün içinde on tane “Tekalif-i Milliye” (Milli Yükümlülük) emri yayımladı. Bunun amacı ordunun ihtiyacı olan silah, araç – gereç, yiyecek, her türlü donanımın tez elden ve halktan toplanmasını sağlamaktı. Her evin orduya bir takım iç çamaşırı, bir çift çorap, bir çift çarık vermesiydi (çok yoksul olanların bu yükümlülüğünü ilçenin zenginleri karşılayacaktır).

Kısacası halkın elinde var olanın yüzde 40’ını ordu için vermesi istenmekteydi.Halk bu emirlere çok kısa süre içinde olumlu yanıt verdi. İlçelerden toplanan iç çamaşırı, çoraplar, çarıkların yanı sıra bazı ilçeler orduya istenenden fazlasını gönderiyor, kavurma, tulumpeyniri, meyve kurusu gibi yiyecekleri armağan olarak yolluyorlardı.

Tekalif-i Milliye emirleriyle kısa zamanda ordunun bütün ihtiyacı karşılanır. İsmet Paşa daha sonra bu yüzde 40 meselesini Lozan’da Fransızlara anlattığında adamların gözlerinin fal taşı gibi açıldığını, “Nasıl yapabildiniz bunu” diye hayretle sorduklarını anlatır.

Alev Coşkun’un yazdıklarını okuyunca görülüyor ki Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin arkasında şehit kanı, anaların, bacıların, karıların, yetimlerin gözyaşlarının yanı sıra, aynı zamanda Tekalif-i Milliye çağrısına candan yanıt veren halkın topyekûn büyük dayanışması vardır.

Evet, Tekalif-i Milliye olmasaydı, bugün ne Cumhuriyet olurdu, ne de bağımsızlık. Cumhuriyet gazetesinin imece çağrısına da, okurları ve sivil toplum örgütleri aynı candan yanıtı verdiler ve aynı olayı ikinci defa yaşattılar. Güç ekonomik koşullarda, ne kadar gelir geleceğinden daha önemli olan da işte o candan ilginin kendisi.

Bu yeni Tekalif-i Milliye mucizesi için tüm katkıda bulunanlara teşekkürler…

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1159303/

This entry was posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *