ŞEHİTLER VE BAŞKOMUTAN * Enver Paşa, ihtirasları aklının önünde olan/ aklıyla değil hayalleriyle hareket eden, dolayısıyla hayalleri yem yapılarak kolayca kullanılabilecek biriydi. Öyle görülüyor ki Enver Paşa, Almanlar tarafından seçildi ve her fırsattan yararlanılarak yıldızı parlatılıp hızla yükselmesi sağlandı.

Süleyman Çelik
scelik44@gmail.com
13 Kas 2018

ŞEHİTLER VE BAŞKOMUTAN

İki askerimizin Tunceli kırsalında donarak şehit olmasını eleştiren muhalefete yanıt veren Tayyip Erdoğan, “benim dedem de Sarıkamış’ta donarak şehit oldu” dedi. Sarıkamış’ta askerlerimizin neden donduklarını anlamak için Enver Paşa’yı tanımak gerek…

Rusya, İngiltere ve Fransa’nın baskılarından bunalan 2.Abdülhamid, iyi bir denge politikacısı olarak, bunlara da mavi boncuk dağıtır gibi bazı ayrıcalıklar vermekle birlikte, çareyi Avrupa’nın en güçlü ordusuna sahip Almanya’ya sığınmakta buldu.

Almanlara teslim edilen Ordu’yu yeniden düzenlemek (ıslahat yapmak) üzere ünlü Mareşal Moltke dahil, birçok Alman general ve kurmay subay görevlendirildi. Prusya tarzı askeri düşünce ve kültür, Osmanlı askeri eğitim sisteminde ağırlık kazandı. Dünyanın en büyük askeri kuramcıları arasında sayılan Colmar von der  Goltz, 1883’den 1896’ya kadar 13 yıl kaldığı Osmanlı’da, askeri okullardaki eğitim sistemini, Alman modeline göre yeniden düzenledi.

Tüm emperyalist ülkelerin olduğu gibi, Almanya’nın da asıl amacı, etkisi altına aldığı ülkeyi kendi çıkarlarına göre kullanmaktı. Bu nedenle görevlilerinin önceliği danışmanlık değil istihbarat ve etki ajanlığı yapmak; özellikle kullanabilecek insanlar bulmaktı.

Günümüzde Amerikalılar, etkisi altındaki ülkelerde kullanabilecekleri askerleri, özellikle harp akademisi öğrencileri arasından olmak üzere, daha genç bir subayken seçip, “bizim oğlanlar” adını verdiklerinden birinin genelkurmay başkanlığına kadar yükselmesini sağlamakta ve o makama geldiğinde, Amerika’ya çağırarak boynuna “Liyakat Madalyası” takmakta…

En seçkin kurmaylarını Osmanlı’nın askeri okullarında görevlendirdiklerine göre, Almanların da seçme işine öğrenciler arasında başlamış olmaları olası…

Enver Paşa, ihtirasları aklının önünde olan/ aklıyla değil hayalleriyle hareket eden, dolayısıyla hayalleri yem yapılarak kolayca kullanılabilecek biriydi. Öyle görülüyor ki Enver Paşa, Almanlar tarafından seçildi ve her fırsattan yararlanılarak yıldızı parlatılıp hızla yükselmesi sağlandı.

Yüzbaşı Resneli Niyazi, Abdülhamid’e isyan edip bölüğü ile dağa çıktı; rol kapmak isteyen Enver de dağa çıktı. Meşrutiyet ilan edilince Resneli Niyazi ekarte edildi, Enver “Hürriyet Kahramanı” oldu!

Henüz 28 yaşında olan Enver, hemen Berlin’e askeri ataşe olarak atandı ve bizzat İmparator 2.Wilhelm’in de rol aldığı algı operasyonu ile koyu bir Alman hayranı yapıldı…

Kendisine özel geziler ve gösteriler düzenlenen Enver, ileri Alman teknolojisine hayran kaldı; Ordusu’nun üstünlüğü gözünü kamaştırdı. İmparator tarafından Sarayında ağırlandı. Askeri ataşeler ile yapılan toplantılarda, oturma sırasının kıdeme göre olması gerekirken, en kıdemsiz olan Enver en başa, İmparator’un sağına oturtuldu ve koca Alman İmparatoru herkesin yanında ona iltifatlar ederek gururunu okşadı. Bu şekilde egosu şişirilen Enver, arkasına Almanya’yı aldığında tüm hayallerini gerçekleştirebileceğini düşlemeye başladı…

31 Mart isyanını bastırmak üzere, Selanik’ten yola çıkan Hareket Ordusu’nun Kurmay Başkanı Mustafa Kemal’di. Almanlar Enver’i hemen, adeta uçurarak Berlin’den İstanbul’a gönderdiler. Hareket Ordusu Yeşilköy’e gelip durumu kontrol altına aldıktan sonra, Enver yetişti ve gene rol kapıp, zaferi kutlamak üzere, Ordu’nun Kurmay Başkanı olarak İstanbul’a girdi…

Günümüzde Amerika tarafından desteklenmedikçe askeri darbe yapmak mümkün olmadığı gibi, o zaman da Almanların desteği olmadan darbe yapılması mümkün değildir. Bu bakımdan Enver’in önderliğinde gerçekleştirilen, Babıâli Baskını’nın arkasında Almanların olduğu düşünülmektedir.

Babıâli Baskını ile İttihat ve Terakki Partisi iktidarı tam olarak ele geçirdi; Enver hızla yükselip paşa oldu; Genelkurmay Başkanlığı, Harbiye Nazırlığı ve Başkomutan Vekilliği (Başkomutan Padişah) görevlerinin üçünü birden üstlendi.

Birinci Dünya Savaşı çıkınca hayallerinin gerçekleşme aşamasına geldiğini düşündü. Genelkurmay İkinci Başkanlığı dahil tüm kritik görevlere Alman general ve kurmay subayları atadı ve ülkeyi, Almanya ile birlikte, oldubittiye getirerek savaşa soktu.

Enver Paşa’nın hayali, Osmanlı’yı kurtarmanın da ötesinde Turan İmparatorluğu kurmaktı. Almanya’nın amacı ise, Osmanlı’nın Süveyş’te İngilizleri, 

Kafkasya’da Rusları üzerine çekerek, bunların kendi cephesindeki güçlerini azaltmaktı.

Kafkasya için Sarıkamış Harekatı planlandı. Harekat için, askerin kışlık giyeceği, yiyeceği ve cephanesi, deniz yolu ile İstanbul’dan Trabzon’a, oradan da kara yolu ile Erzurum’a ulaştırılacak; Erzurum’dan başlatılacak saldırı ile Allah-u Ekber dağları aşılıp Sarıkamış’a ulaşılarak, Rus ordusu kıskaca alınıp yok edilecekti. Ancak Ruslar, gemiyi Karadeniz’de torpilleyip batırınca planın lojistik aşaması gerçekleşemedi…

Bu aşamada tüm komutan ve kurmaylar, harekatın ilkbahara ertelenmesi gerektiğini öne sürdüler. Ancak Enver Paşa, herkesi susturdu ve harekatın hemen başlatılacağını bildirdi. Buna karşı çıkan 3. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa’yı görevden aldı. Ordu komutanlığını da üstlenerek harekatı doğrudan kendisi yönetmeye karar verdi.

Harekata başlamadan, kız kardeşinin kocası Kurmay Yüzbaşı Kazım (Orbay) başkanlığında bir keşif kolu oluşturarak güzergâhın incelenmesini istedi. Heyetin konuştuğu güzergâh üzerindeki köylüler, “beyim, bu zemheride dağı aşmak değil, düz yolda yürünemez. Biz bu havalarda, gördüğünüz gibi, evden burnumuzu bile çıkaramayız” dediler. Ama Enver Paşa, bunlara aldırmaksızın harekatı başlattı.

Allah-u Ekber dağlarını aşacak askerin durumunu, bizzat Enver Paşa’nın onlara seslenen bildirisi göstermektedir: “Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarığınızın, sırtınızda paltonuzun olmadığını da gördüm. Lakin karşınızdaki düşman, sizden korkuyor.” Bu durumdaki askerleri, yiyecek olarak da ceplerine “kavurga” doldurup, “Ya Allah!” diyerek karlı dağlara vurdular…

Sonuç: çoğunluğu düşmana bir kurşun bile sıkmaksızın, hatta düşmanla karşılaşmaksızın donarak ölen 60 bin şehit. Karşımızdaki asıl düşman, Napolyon’u Moskova’da bozguna uğratan “Mareşal Kış!” olduğu için tarihin en kısa süren muharebesi oldu; harekat 26 Aralık’ta başlamıştı; şehitleri karlar altında bırakan Enver Paşa 15 Şubat’ta İstanbul’a dönmüştü bile. Harekat hakkında yayın yasağı koydu. Ancak halk arasında, kulaktan kulağa felaket haberi yayılmış, çoktan “askeri kırdıran Enver Paşa” diyen ağıtlar, türküler yakılmıştı.

1971-73 yıllarında Sarıkamış Harekatı’nı yürüten 3.Ordu’nun Karargahı’nda çalıştım. Sarıkamış Harekatı’nın değerlendirildiği bir toplantıda, aynı zamanda tarihçi olan Kurmay Başkanımız Tümgeneral Rahmetli Muzaffer Erendil, Enver Paşa’yı şöyle değerlendirdi:

bölük komutanlığından doğrudan başkomutanlığına yükselmiş olduğu için makamını dolduramıyordu. Bazen bölük komutanı gibi davranıp bir topçu bataryasının başına geçerek atış yaptırıyor, sonra başkomutan olduğu anımsıyor ve çevresindekileri azarlayarak hatalarını örtmeye çalışıyordu.”

Ne yazık ki Enver Paşa, Hitler, Saddam gibi, eski deyimle “kifayetsiz muhteris”lerin hayallerinin bedelini, halk çocukları, canlarıyla ödedikleri gibi ülkelerinin parçalanmasına, hatta yok olmasına da neden olmaktadırlar.

This entry was posted in SÜLEYMAN ÇELİK, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *