Hayatın içinden MÜZİK ve DANS molası * TANGONUN TARİHÇESİ * Argentine tango

Naci Kaptan 11.11.2018 / Güncellendi 03.04.2021

 MÜZİK VE TANGO ARGENTİNE


Bu yazımızda insanlığa evrensel güzellikler ve haz veren müzik ve de müziğin tamamlayıcı bir parçası olan Dans, özellikle Arjantin’de liman kentlerinin sahillerinde, denizcilerin barlarında ortaya çıkan   tango üzerine bir sohbet yapalım.

Gülün, şarkı söyleyin, dans edin, karşılıklı. Seveceğiniz birini bulun… Hayatınızın her anını değerlendirin… – Charlie Chaplin

Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer yalnız olduğunu unutmayın. Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır…
Ve aşk dans etmek kadar özgür, şiir gibi tutsak yaşanmalı… Dansa başladığında, nasıl müzik dışında hiçbir ses duyulmuyorsa, aşka başlandığında da ondan başkasına bakılmamalı… Yürek kapatmalı aşka… Onun sesi hiçbir müzik kadar güzel olmamalı, eğer aşıksa adam kadına…
Hiç kimse izlemiyormuş gibi dans et, Hiç incinmemiş gibi sev, Hiç kimse dinlemiyormuş gibi şarkı söyle, Dünya cennetmiş gibi yaşa. – Mark Twain
Ve dans ederken görülenler deli sanıldı müziği duyamayanlar tarafından. – Friedrich Wilhelm Nietzsche

Tangonun tarihçesinden önce TANGO üzerine bir gençlik anımı paylaşmak isterim ;
1960’lı seneler, gençliğimizde , başka deyişle yaşları  60’mışların üzerinde olanların hatırlayacağı gibi “Arjantine tango” düğün salonlarında ve o zaman ki deyişle alafranga eğlence yerlerinde sıklıkla çalınan bir tango türü idi. O zamanlarda erkeklerle kadınlar ancak evli veya nişanlı ise dans edebilirlerdi. Dans pistlerinde kız kıza dans eden gençleri görürdünüz. Bekar erkekler ise ancak seyrederlerdi. 
O zamanların tango şarkılarının üstadı Şecattin Tanyerli idi . Akordionu ile çalarak söylediği SEVDİM BİR GENÇ KADINI , ANSAM ONUN ADINI ve PAPATYA GİBİSİN BEYAZ VE İNCE isimli tangoları ise en meşhurlarından idi.
1960’lı senelerde Beyoğlu’nun ara sokaklarında “dansing” adı verilen salonlar açılmıştı . Burada çalışan genç kadınlar bir köşede otururlar ve dans müzikleri çalan bir teyp bulunurdu. İçeri giriş için 2.5 Tl öder ve bir fiş alırdınız . Kadınlardan birini dansa kaldırdığınızda aldığınız fişi O’na verirdiniz . Dans esnasında sululuk yapmak , gereğinden fazla yaklaşmak salondan atılma nedeni olurdu. dansın en güzel yerinde müzik bitiverirdi. Paranız bitene kadar dans biletleri alırdınız.  En sevdiğimiz dans ise tango idi . Tangoda daha yakın olunabiliyor ve dokunabiliyordunuz .
Candan bir gençlik arkadaşım bu salonların birinde dans eden genç ve güzel kıza tutulmuştu. Kız zenci beyaz melezi , afro saçlı , pırıl pırıl dişleri ve güzel gülüşlü , güzel gözlü ,iyi yürekli bir kızdı . Maaşı alınca arkadaşım parası yettiğince  dans bileti alır ve aynı kızla sürekli dans ederdi. Kız da arkadaşımın sevgisine karşılık vermişti. Dışarıda da görüşür oldular … Sonra çok trajik bir şekilde ayrıldılar .O gençlik günlerinin sevdaları aşkları daha bir başka idi. 
Naci Kaptan / 11 kasım 2018
Aşağıdaki yazının orjinal kaynağına http://danceoftheheart.com/wordpress/history-of-argentine-tango/ sitesinde rastladım
Tangonun sıra dışı tarihi
Bir zamanlar burjuva sınıfının aşağıladığı, yasakladığı tangonun ortaya çıkış hikayesi, aynı dansın figürleri gibi çok teatral… Yazılı geçmişinde pek çok boşluklar olmasına ve kökeni hakkında net bilgiler bulunmamasına rağmen hikaye, 1800’lerde Uruguay’ın Montevideo ve Arjantin’in Buenos Aires liman şehirlerinden gelen milyonlarca Avrupalı göçmenin, Güney Amerika’daki Rio de la Plata kıyılarına varmasıyla başlar. Büyük çoğunluğu İtalyan ve İspanyol bekar ve genç delikanlılardan oluşan göçmenlerin en büyük hayali, yeni hayatlarında çok zengin olmaktır.
Tabii ki ülkeye geldiklerinde yanlarında sadece hayallerini değil, geleneklerini, müziklerini ve danslarını da getirirler. Kemanın o yumuşacık tınısını, flamenko gitarının tutkulu tıngırtılarını, bandoneonun (Güney Amerika’da kullanılan tangoya özgü ufak akordeon) o hüzünlü sesini beraberlerinde Rio de la Plata’ya taşırlar. Vals, mazurka, polka gibi dansları, Arjantin’in folk müziği ve danslarıyla; o karışımı da Küba’nın habanerosu ve milongası ile birleştirirler. Üstüne de Uruguaylı azat edilmiş Afrikalı kölelerin sokak partilerinde kullandığı candombe ritimlerini koyarlar; ortaya çıkan harmana Karayipler’den gelme calinda tarzını da ekleyince, ortaya burjuvazinin aşağıladığı, tamamen yerel halk dansları entegrasyonundan oluşan bir ürün çıkar. Yeni bir dans, müzik ve edebiyattan oluşan popüler bir yaratımın ürünü olan tango da, işte bu karışımdan doğar.
Lakin doğumu elbette öyle kolay ve birdenbire olmaz. Arjantin yüzyılın başında çok zengin olduğunda, Bordello bölgesinin etrafındaki yeni yeni gelişen liman şehirlerinde toplanan zengin ailelerin oğulları, o çalkantılı ama sıkıcı dönemde kendilerine bir macera, bir heyecan ararlar. Bu karmaşada ve karanlık rıhtımlarda ortaya çıkan tango dansı da, bu sayede Buenos Aires’teki gece hayatının kalitesiz bir fikstürü, şaibeli gece kulüplerinin bir parçası haline gelir.
“Tango stilleri adeta bir evliliğin aşamaları gibi… Amerikan tangosu, aşkın ilk başladığı, her iki tarafın da romantik olduğu ve en iyi taraflarını çıkardığı aşamadır. Arjantin tangosu ise, tutku, öfke, mizah gibi duyguların tavan yaptığı zamandır. Uluslararası tango da evliliğin sonudur; bitse bile çocuklarınız için birlikte kalma çabasıdır.’’ Böyle diyor ünlü tangocu Barbara Garvey
Tango, ‘Baille Con Carte’ yani ‘es’leri olan dans, dansların arasında en büyüleyici olanlardan. Tarihte doğaçlama olarak çiftlerle yapılan ilk dans tango; kadın ve erkeğin yüz yüze geldiği de 3’üncü dans… Buram buram maçoluk kokan dansta, erkek devamlı ‘ısrar’ eder, kadın da karşılık olarak ‘direnir’ ama tamamen değil tabii… Bu yüzden kadınla erkeğin birbirleriyle olan savaşıdır aslında… Adeta avcıyla avının tutkuyla yaptıkları, baştan çıkarıcı bir tiyatro oyunu gibidir.

Bu videoyu kesinlikle seyrediniz
Buenos Aires’in sadece yoksul kısmında kabul gören dans için kadınlar uzun etekler, gaucholar da mahmuz takılı yüksek çizmeler giyerlermiş. Tüm gün at üstünde gezen, atların bedenindeki terlerden sertleşmiş kovboy pantolonları giyen ve dolayısıyla dizleri bükülü ve bacakları hafif ayrık yürüyen kovboylar, kalabalık gece kulüplerine gider ve yerel kızları dansa kaldırırlarmış. Kovboylar duş almadıkları için, dans ederken kadınlar başlarını mümkün olduğu kadar arkaya atar, sol ellerini de dansın karşılığını verebilecek parası olup olmadığını anlamak için erkeğin kalçasındaki sol cebine yakın tutarlarmış. Dans pisti de küçük ve yuvarlak masalarla çevrili olduğu için, masa aralarında dans ederlermiş.
DÜNYANIN EN ÜNLÜ JİGOLOSU 
1900’lerin başlarında tango tüm Avrupa’ya yayılmış. İmtiyazlı gençlerin bir kısmı, dünyanın dört bir yanından kültür başkenti Paris’e okumaya giden arkadaşları için tango gösterileri düzenlerlermiş. Tangonun Paris’teki hikayesi de aslında Ricardo Guiraldes ile başlıyor. Ricardo çok iyi bir şair, yazar, bohem arkadaşlarıyla birlikte bu tango gösterilerine giden çapkın bir mirasyedidir. Dansa ithafen ‘Tango’ isimli bir şiir yazarak, Paris’te ünlü bir kulüpte yazdığı şiiri okuyarak, dans eder. Parisliler de bu çılgın ve duygusal dansla büyük bir şok yaşar ve tangoyu olağanüstü bir heyecanla karşılar.

Bu sayede tüm Avrupa’ya yayılan ve Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önceki yıllarda Amerika’ya ulaşan bu heyecan da tam anlamıyla bir ‘tango çılgınlığına’ yol açar. 1916’da New York’taki gazetelerde, 700’den fazla tango kulüplerinin reklamları yayınlanır. O yıllarda New York’ta iyice popülerleşen dans, ünlü İtalyan aktör, jigolo ve seks sembolü ‘Latin aşık’ Rudolf Valentino sayesinde de tüm dünyada bir hit olur.
Seran Vreskala  svreskala@gazeteduvar.com.tr

Naci Kaptan – Güncellendi 03 Nisan 2021
This entry was posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR, GEÇMİŞİN İÇİNDEN, GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM, HAYATIN İÇİNDEN, MUSIC. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *