SABANCI ÜNİVERSİTESİ NEREYE KOŞUYOR ? PROFESÖR KOÇAK’A ATATÜRK VE ÇANAKKALE DERSİ!

SABANCI ÜNİVERSİTESİ NEREYE KOŞUYOR ?
PROFESÖR KOÇAK’A ATATÜRK VE ÇANAKKALE DERSİ

Sabancı Üniversitesi’nin öğrenci aileleri için düzenli olarak hazırladığı etkinlikler çerçevesinde Ekim ayında verilen bir konferansta öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cemil Koçak’ın Atatürk’le ilgili skandal ifadeler kullandığı iddia edildi.

23 Ekim’de Sabancı Üniversitesi’nde ”Çanakkale Savaşları” konulu konferansu veren üniversitenin öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cemil Koçak’ın Yarbay Mustafa Kemal’den “Yarbay Mustafa” diye söz ettiği iddia edildi.

Akşam Gazetesi’nde yer alan habere göre, profesör şunları demiştir: ”Yarbay Mustafa, tarih sahnesine tamamen tesadüf eseri çıkmıştır. Onu Alman komutan Gelibolu içlerinde bir yere gözden uzak olsun diye attı. Hayatında 5-10 kişiyi bile yönetmedi. Zaten şansı yaver gitmeseydi kahve köşelerinde emekliliğini yaşayıp gidecekti.”

“YARBAY MUSTAFA YETENEKSİZDİ” !!!

Bu sözler üzerine bir öğrenci ailesi dayanamaz ve “Yarbay Mustafa diye bahsettiğiniz Mustafa Kemal mi?” diye sorar. Koçak da “Evet” der. Öğrenci ailesi devam eder: “Neden hiç Mustafa Kemal demediniz?”

Koçak “Tarih o gün ki oldukları görevle yazılır” der ve devam eder: “Zaten Yarbay Mustafa itaatsizlikten görevden alındı.” Koçak, “Yarbay Mustafa”nın görevden alınmasının “nedenini” ise ”Yeteneksizdi” diye anlatır.

Koçak, aslında Çanakkale Savaşı’nın galibinin Türk Milleti değil, Almanlar olduğunu da öne sürer.

Cemil Koçak, doktorasını bitirdikten hemen sonra Türkiye’ye dönmeyi düşünmez. Bir süre ABD’de kalıp deneyim kazanmak ister. Bu görüşünü David Steiner’e açar, kendisine bir iş bulunmasında yardımcı olmasını ister.David Steiner bunu zevkle yapacağını söyler ve onu, Uncle Frank’a gönderir. Uncle Frank, Ulusal Güvenlik Örgütü (NSA)’nın en tepesindeki yetkilidir. Ve bu kurum, ABD’nin en geniş casusluk örgütüdür.

***

Değerli dostlar.
Ulusal tarihimizi çarpıtarak,yapmış olduğu çarpıtmalarla Türk Ulusunu ve Devletini yeniden var eden yüce önder Mustafa Kemal’i de sıradanlaştırmaya ve önemsizleştirmeye çalışan bir SOROS akademisyeni olan Rockefeller , Tarih Vakfı ile Soros’dan siyasi ve parasal destek alan Profesör Dr.Cemil Koçak’ın tarihimizde yaptığı çarpıtmaları ve bu Soros hizmetkarının geçmişiyle kendisine verilen yanıtlar aşağıdadır.

Küresel ilişkileri ve bu küresel kuruluşların ülkelerde nasıl ajanlar yaratarak bu oyuncuları psikolojik harp oyun sahasına nasıl sürdüğünü ,bu kişilerin nasıl maskelendiğini , hangi kurumlarda nasıl görev yaptıklarını derinlemesine anlatarak okuyucuyu aydınlatan birkaç kitabı okumamış olan değerli arkadaşlarıma önermek istiyorum ;

* SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA – Mustafa Yıldırım
* ORTAĞIN ÇOCUKLARI – Mustafa Yıldırım ( Yeni kitap )
* AVRUPA BİRLİĞİ TABUTA ÇAKILAN SON ÇİVİ – Yılmaz Dikbaş
* OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE – M.Emin Değer

Naci Kaptan

ULUSAL TARİHİNE İHANET EDEN TETİKÇİ PROFESÖR CEMİL KOÇAK’A
ATATÜRK VE ÇANAKKALE DERSİ!

http://www.ilk-kursun.com/2010/12/%E2%80%9Ctarih-profesoru%E2%80%9Dne-ataturk-ve-canakkale-dersi/

Üç gün evvel Sabancı Üniversitesinde tarih hocalığı yapan Prof. Dr. Cemil Koçak’ın 23 Ekim 2010 tarihinde aynı üniversitede öğrenci ve velilerine vermiş olduğu tarih konferansındaki ifadeleri bazı gazete ve web gazetelerinde yayımlandı

http://www.gazete5.com/haber/prof.-dr.-cemil-kocak-tan-ataturk-e-yeteneksiz-hakaret-i-14-aralik-201-67183.htm

Daha sonra bu prof. bir tekzip yazısı gönderdi.

http://www.internethaber.com/prof.-cemil-kocaktan-tekzip-metni-314983h.htm#ixzz18DVf1Q4W

Her ikisinide okudum. Daha sonra bu prof. kimdir diye internette araştırmaya başlayınca dikkat çekici birçok hususa denk geldim.Bunlara değinmeden evvel önce Sabancı üniversitesi hakkındaki bir anımı anlatmak arzusundayım.

Yaklaşık on yıl evvel bu üniversitenin öğretim görevlisi bir sn. prof. ile sohbetimizde bana; Almanya’da yaşayan Türk toplumunun neler yaptığını sorunca,Almanya’daki gelişmeleri ve toplumumuzun durumunu dilim döndüğünce anlattım.

Sözümün bir yerinde “ Vatandaşlarımızın birlik içerisinde olmasına gayret gösterildiğini” belirtince, hemen bir soru yöneltti:

“Vatandaşlarımızın hepsinin birlik içerisinde olması tehlikeli değil mi?” Böyle bir soru üzerine, “hocam neden tehlikeli olsun?” diye yanıt verince, almış olduğum cevap çok manidar: “Eğer bu birliği bir ülke kullanmaya kalkar ise sizce bu durum sakıncalı değil mi?” Bunun üzerine şunu belirttim: “Ülkemiz Türkiye ne böyle bir birliği sağlamaya muktedir? ne de kullanmaya!”

Bu sözümün üzerine sn. Prof. ilave etti. “Benim kasdettiğim Türkiye değil.” Varacağım yere vardığımız için sohbet bu söz ile sona erdi. Bu sohbetten bir yıl bonra Almanya’nın güneyinden bir dostum bir konferans için Köln’e gelmişti.Konferans bittikten sonra birçok dostumuzu ile birlikte kahvelerimizi yudumlar iken, bu dostum yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın çok dikkatli olması gerektiğini, bazı şer yuvalarında bir takım projelerin üzerine çalışıldığından bahsedince, dostuma şunu sordum: “ bahsettiğiniz şer yuvalarından birisi Sabancı üniversitesi mi?” şeklinde sorunca, bana “siz nereden biliyorsunuz?” diye yanıt verdi.

Araştırmaca dostum ABD’nin önemli birkaç sitesinin üyesi idi ve düzenli gelişmeleri takip ediyordu ve ABD sermayesi ile kurulmuş olan Sabancı üniversitesini bu sitelerdeki bulgulardan dolayı yakından takip ediyordu.Sohbetten sonra Köln tren istasyonuna yürüyerek gider iken, üzerinde çalışılan projenin detayları hakkında birçok bilgiyi aktardı. Bunlardan birisi:

Almanya ve benzeri avrupa ülkelerinde ayak tutamayan scientology tarikatının alternatifi olarak, buralarda yaşayan Türkleri maşa olarak kullanarak, bu ülkelere karşı ellerini güçlendirme. Buna destek olan Almanların varlığına da işaret eden dostum, Sabancı üniversitesini mercek altında tutan Alman kurumlarınında olduğunu belirtti.

İşte böyle bir üniversitemizde tarih konusunda konferans veren Prof. Dr. Cemil Koçak’ın söylemleri önem arzediyor. Zira biz biliyoruz ki, 1863 yılında kurulan Robert Kolejin ilk mezunları Bulgar isyanlarının elebaşıları idi. Internet’te yayımlanan bu şahsın ifadelerinden belirgin bir özellik sırıtıyor.Siyonizmin Türk yada türkçe versiyonu olan NUR yada Nurculuk. http://nn-no.facebook.com/topic.php?uid=83627438699&topic=9982

16 Kasım 2010 tarihinde Haber Türk TV’de Fatih Altaylı’nın Teke-Tek programına ülkemizdeki Hür ve Kabul edilmiş Masonlar Derneğinin başkanı ( onlar üstad diyorlar) Remzi Sanver katıldı. Masonluğu anlatır iken bir cümlesi çok dikkat çekici idi ve tarihi gerçeğide yansıtıyordu:

“OSMANLIYA MASONLUĞU GETİRENLER, ISLAM TASAVVUFUNDAKİ KİŞİLER”

Bir cümlede masonluğu çok öz şekilde tarif ettiği için Remzi Sanver’e teşekkür. Bu itiraf herhalde günümüzde yaşadığımız birçok meseleyi çok berrak şekilde anlatıyor.Başka bir ifade ile “din-i bütün” diye adlandırılanlar aslında bazı locaların mensupları.Bize de hergün ahkam kesiyorlar. Her zaman yazıyorum. Denizi ile kerizi bol bir ülke.

Koçak’ın hiç aşina olmadığı ama tarihçi ise incelemesinde yarar gördüğüm, Osmanlının O buhranlı döneminde, içinde ingilizlerin adamları ( ajanları ) bulunan mason locasındaki görüşmelerin içeriğini okuması (İngiliz Arşivlerinde mevcut). Kurulan tezgahın mahiyetini öğrendiği vakit, yazdıklarının yada bazı medya kurumlarındaki söyleşilerinin bir çöp yığını olduğunu anlayacaktır.

Şüphesiz tarih gerçekleşmiş hadiseler ile meşgul olduğu için mutlaktır. Bunu sağlamanın yolu ise arşivleri çok mükemmel ( mükemmelliğin başında tarafsızlık gelir) kullanmaktan geçer. Tarihi gerçekleri ters yüz edip savunmayı “ Yani yeteneksizlik ifadesi bana değil, Enver Paşa’ya aittir” şeklinde yapar iseniz

1- Size Alman propagandacısı Göbels’in müridi derler
2- Bize de savunmada dahi saldırganlığın devam ettiğini anlatır.

Bunu size yaptırmayız. Zira konferansınızda değindiğiniz hususların önemli bölümü Alman ( muvazzaf ) psikolojik harekat subayı Klaus Wolf’un “ Gallipoli 1915 – Dasdeutsche-türkische Militärbündnis im Ersten Weltkrieg“ adlı eserinde de bulunuyor.

Ve şahsın kullandığı malzemelerin yanlış olduğunu yardım talebinde bulunduğu bir araştırmacı dostum yazılı olarak kendisine bildirmiş ve fakat bu yanlışlıkları düzeltme yolunu seçmemiştir. Bu dahi amacın tarihi hakikatleri gün yüzüne çıkarmak yerine,propaganda olduğunu vurgular. Bir adım daha ileriye gidildiğinde “bir merkezin talimatları doğrultusunda hareket eden kişiliği” tespit ederiz.

Keza Prof.Koçak’ın savunmasında Çanakkale harbi komutanlarından Alman “ Sanders” ten bahsedildiği için değiniyorum. Yahudi asıllı Liman von Sanders çok özel bir misyonunun temsilcisi idi ve bizatihi Alman komutanlar ve Osmanlı’nın Genel Kurmay Başkanı Bronsart von Schellendorf, kendisinden hiç memnun değil idi. Alman arşivleri dikkatlice incelendiğinde Kafkas cephesine ( 3. Ordu ) gönderilerek uzaklaştırılmak istendi başarılamadı.

4. Orduya gönderilmek istendi, yine başarılamadı. Zira Kayser’in himayesindeydi. Misyonunun siyonistlerin misyonu ile örtüşmesi ayrı bir konu.Hatta Jehuda L. Wallach’ın ANATOMIE EINER MILITÄR adlı eserine bir göz atılır ise Liman von Sanders’in yerine yanlışlıkla bir Alman subayın öldürüldüğünü öğreniyoruz.

Bir başka alman belgesinde ise Schellendorf paşa ile Sanders arasında geçen bir konuşmada Cemal Paşa’nın DÖNME olduğu yazılıdır. Cemal Paşa’nın, siyonist lideri Theodor Herzl’in ajan kızı Sara ile izdivacı tesadüfi değil.

Prof. Koçak’ın ( doğrusunu isterseniz bunu “alçak” diye yazmak istiyorum) Almanlar ile Çanakkale konusunda yapılan tartışmaya değinmesi bu şahsın GÖBELS’İN MÜRİDİ OLDUĞU nu bize tevsik ediyor.

(d) Ayrıca; ÇANAKKALE zaferinin Almanlar tarafından 1930’larda bir Alman zaferi olarak nitelenmeye ve sahip çıkılmaya başlanınca, Almanya ile diplomatik bir kriz patlak verdiğini, bunun üzerine ÇANAKKALE’ye sahip çıkılmaya ve törenlerin başladığını anlattım.

Çanakkale’ye sahip çıkılmasını “Almanlardan ötürü” olduğunu söylemek ancak zır zır bir delinin işidir. Bu deliler eskiden de vardı.Rahmetli Abidin Daver 19 Teşrinievvel 1934 tarihinden itibaren Cumhuriyet Gazetesinde Çanakkale hakkında 305 bölümlük bir yazı dizisi yayımlamıştır. Arzu eden olur ise bu gazetelerin tamamını pdf dosya olarak gönderebilirim (5 dosya 97,3 MB). 303. bölümde bakın ne yer alıyor:

Prof. Kolçak, her ne isen.
Allah rızası için biraz insaf.

Bu millet şehit düşen evlatlarının cesetlerini siper olarak kullanmış ve savaşı kazanmıştır.Bunu bir şekilde sulandırmaya yada ters yüz etmeye yeltenen ALÇAĞIN EN ALÇAĞIDIR!!!

Şüphesiz bir profesör Alman psikolojik harekatçı subayın arkasında takılıp gider ise sonuç acınacak hal alıyor. Örneğin yukarıda bahsettiğim Klaus Wolf’un kitabının 106-119. sahifelerinde “ Die Landung am 25. April 1915” adlı bir bölüm bulunuyor.

Mustafa Kemal’in 19. tümeninin 25 Nisan 1915 tarihli ceridesi yani cephedeki bir günlük gelişmelerin yer aldığı ceridenin günümüze çevirisi 40 – 50 sahifeden fazladır. Buna bağlı alay ve taburların ceridelerinin sadece bir günü birkaç cilt kitaptır. Profesörün, Mustafa Kemal hakkındaki genel düşüncelerine yanıt verme ihtiyacı dahi duymuyorum. Büyük Önder ve Dahi bu tiplere cevabını hayatta iken vermiş:

“Tarih yazmak tarih yapmak kadar muhimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak mahiyet alır.”

“Biz daima gerçeği arayan ve onu buldukça, bulduğumuza inandıkça, ifade etmeye cesaret eden adamlar olmalıyız.”

“tarih ihtiyatsızlar için merhametsizdir“

BENİ İNKÂR EDECEKSİNİZ. HATTA BÜHTANLA YADEDECEKSİNİZ. HİNT’E, YEMEN’E VE MISIR’A GİDEN FİKİRLERİM, ORADA FİLİZLENEREK GELİP SİZİ BOĞACAKTIR.”

MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL.

***

Yazacak çok şey var.Sözün özü, şahsın amacının ne olduğu çok iyi anlaşılmaktadır. Nasıl ki, soytarı ile biliminsanı farklı ise cımbızcılık ile biliminsanı olunmaz. Bu bey ya Sabancı’da iş bulur ya da güzellik salonlarında. Dr. Sinan Meydan’ın bilgi dolu makalesi için teşekkür.

http://www.ilk-kursun.com/2010/12/%E2%80%9Ctarih-profesoru%E2%80%9Dne-ataturk-ve-canakkale-dersi/

Allah tüm Şehitlerimizden razı olsun. İstiklalimizi onlara borçluyuz…
Kalın sağlıcakla

Rehan Gündoğmuş

***

TARIH : 17 Aralık 2010
SAAT : 15:05
NO : BA – 03 / 10

1. Büyük Önder Atatürk’ün Türk ulusuna armağan ettiği en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti; halk egemenliğine dayalı, kuruluş felsefesinin temelinde, “Üniter devlet” ve “Ulus devlet” olgusunun yer aldığı, demokratik bir yapı ve sağlam hukuki temeller üzerinde yükselerek bugünlere ulaşmıştır.

2. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilmeyecek hükümleri arasında yer alan 3’üncü maddesi; “Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” hükmünü amirdir.

3. Dil, kültür ve ülkü birliği, bir millet olmanın başta gelen vazgeçilmezleridir. Dil birliğinin olmaması durumunda bunun sonuçlarının neler olacağı, tarihteki birçok acı örnekleriyle gözler önündedir.

4. Son günlerde “Dilimiz” üzerinde kamuoyunun gündeminde yer alan birtakım tartışmaların, cumhuriyetimizin temel kuruluş felsefesini kökten değiştirecek bir noktaya doğru hızla götürülmeye çalışıldığı endişeyle izlenmektedir.

5. Türk Silahlı Kuvvetleri; Devletin, Anayasamızda yer alan, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma görevi kapsamında; Ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

TETİKÇİ PROFESÖR

Dünyanın en iyi 1.000 üniversitesi sıralamasında adı geçmeyen Sabancı Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Cemil Koçak’ı size tanıtmak istiyorum.Cemil Koçak’la ilgili bilinen somut bilgileri sıralıyorum:

· 1956 yılında İzmir’de doğdu.

· Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Daha sonra aynı okulda yüksek lisans ve doktora yaptı.

· Avrupa Birliği yanlısı. Yani, AB mandacısı.

· Tarih Vakfı’nın kurucu üyesi.Tarih Vakfı, Rockefeller’den parasal destek aldı .Rockefeller, ‘Küresel Çete’ CFR’nin kurucusu ve onursal başkanı.

· Tarih Vakfı, AB’den yüz binlerce Avro hibe aldı.

· Tarih Vakfı, CIA ajanı Soros’tan da para aldı.

Cemil Koçak, gazetelerde ve çeşitli TV kanallarında yaptığı söyleşilerde, Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türk Ordusu hakkında şu görüşlerini ortaya sürdü:

· Atatürk’ün Topal Osman’dan kaçmak için kadın kılığına girerek Çankaya Köşkü’nü terk ettiği görüşü, doğrudur.

· ‘Mevzubahis olan vatansa, gerisi teferruattır’ sözü, Atatürk’e ait değildir.

· Kemalizm tutarlı bir ideoloji değildir.

· Kemalistler Nutuk’u sansürledi.

· Atatürk, zaman ve zemine göre konuşurdu.

· Resmi tarihte bilginin kendisinde problemi var. Bilgi temiz değil, kirletilmiş.

· Atatürk, ‘ordu politikaya karışmasın’ diye bir şey hiç söylemedi. Bu tamamen uydurmadır. Atatürk bunu söyleyemez, ünkü bunu diyebilmesi için kendisinin de üniformasını çıkarması gerekiyor. O dönemde ise üniformayı kimse çıkaramazdı.

· Atatürk askerdi ama bir komutanlık görevi yoktu. Yani bir karargâha sahip değildi.İsmet Paşa da öyle. Ama Kâzım Karabekir’in, Ali Fuat Cebesoy’un komuta yetkileri vardı.

· İzmir Suikastı davası muğlâktır. Atatürk’e suikast yapılacağı kesindir ama bu olayın tetikçilerinin arkasında kimler var, ispat edilememiştir.

· Atatürk orduya güvenmiyordu. Ordunun ne kadar hızlı taraf değiştirebileceğini biliyordu.

Cemil Koçak, bir gazetecinin sorduğu soruları şöyle cevapladı:[1][1]

Soru- İttihatçı gelenek tam olarak nedir?

Cevap- ‘Bu ülkeyi ancak biz kurtarabiliriz, koruyabiliriz ve yönetebiliriz. Bizim dışımızda hiç kimse bunu beceremez.Bize karşı çıkan herkes vatan hainidir’ paradigmasıdır bu. Orduda bu denklem bugün de hâlâ devam ediyor.

Soru- Milli Mücadele’yi yapacak olan İttihatçı grupta kimler vardı?

Cevap- Bunlara, ‘İttihatçıların yedek kadrosu’ diyelim… İttihatçıların A grubu, Enver, Talat, Cemal Paşalar yurt dışına çıkmışlardı. Onların İstanbul’da kalan Kara Kemal, Kara Vasıf gibi uzantıları, bunlardan aldıkları talimatla işgale karşı silahlı direnişi düzenleyeceklerdi. Bu ekip, Anadolu hareketinin gerçek liderleri olarak kendilerini görüyorlardı ama… Milli Mücadele’yi Anadolu’da fiilen örgütleyecek olanlar Kâzım Karabekir, Refet Bele Rauf Orbay, Mustafa Kemal ve İnönü gibi isimlerden oluşan İttihatçıların B takımıydı. Bunlar, A takımıyla göbek bağlarını kesmeye çalışıyordu.

Soru- Ama son dönemde Türkiye’de Kuvayi Milliye adıyla hareketler ve dernekler kuruldu, yayınlar çıkarıldı. Hem Atatürkçü hem de Kuvayi Milliyeci olunabilir mi?

Cevap- Son yıllarda Kuvayi Milliye adını tekrar dolaşıma soktuklarını görünce ben çok şaşırdım. Çünkü 1921’de Çerkez Ethem’in kuvvetlerinin dağıtılmasıyla birlikte Kuvayi Milliye de yasaklandı. Eğer 1921’den sonra birisi çıkıp ‘Ben Kuvayı Milliyeciyim’ diye ortalıkta dolaşsaydı, başı fena halde belaya girerdi. Bu tamamen Milli Mücadele’ye aykırı bir cereyan haline gelmişti. Kuvayi Milliye ruhu denilen de zaten merkezi denetim dışında bir çete savaşıdır. Bu, hakiki bir ordu değildir.

Soru- Cumhuriyet döneminde ordunun durumu halka anlatıldı mı diye sormuştum…

Cevap- Bize iktidar kavgası, Ankara’da Meclis’te, siyasi arenada yaşanmış gibi anlatılıyor ama asıl iktidar kavgası ordu içinde oluyor. Milli Mücadele’yi yapan komutanlar arasında, Milli Mücadele bittikten sonra büyük bir iktidar mücadelesi başlıyor. Ordu bir daha bölünüyor.

Soru- Ordu nasıl bölünüyor?

Cevap- Ordu, 1922–24 arasında Mustafa Kemal Paşa’dan yana olanlar ve olmayanlar arasında bir kez bölünüyor. Milli Mücadele’nin ağırlıklı kadrosundan Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi isimler, Mustafa Kemal’in ülkede iktidarın tamamına hâkim olacağı endişesiyle karşı ekibe geçiyorlar. Bu isimlerin hepsi aynı zamanda orduda da komutan oldukları için, bu iktidar kavgası, orduyu da siyasi ve ideolojik olarak ikiye bölüyor. Mustafa Kemal’in yanında Fevzi Çakmak, İsmet Paşa ve birkaç isim yer alıyor.

Soru- Birbirlerinden nerede ayrılıyorlar bu isimler?

Cevap- Bunların hepsi de İttihatçı. Hepsi de Halk Fırkası içinde. Hepsi de muvazzaf asker ama… Bunlar, modernizasyon projesi uygulama yönteminde anlaşamıyorlar. Mustafa Kemal Paşa grubu, ‘Meşrutiyet’te gördük. Bu işler anayasayla, parlamenter sistemle olmaz. Biz bunu otokrat bir yöntemle yapacağız, İttihatçıların kurmuş olduğu eski sistemi devam ettireceğiz biz’ diyorlar.

Soru- Yani askerî diktayı devam ettirecekler, öyle mi?

Cevap- Evet. Buna karşılık Kâzım Karabekir ve diğer grup ise, ‘Biz bu sistemi tecrübe ettik. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını da bu yüzden yaşadık. Bu yöntemden tamamen vazgeçelim. Gerçek bir temsili sistem, parlamenter rejim kuralım. Siz modernizasyonu zorla yapacaksınız. Böyle bir modernizasyon kalıcı olmuyor… Bu yüzden modernleşmeyi zamana yaymak ve bu konuda halkı ikna etmek, halkın onayını almak lazım. Halkın üsütüne fazla gitmemek ve tepki toplamamak lazım.

Soru- Bunlar tam olarak neye karşılar? Mustafa Kemal’in diktatör olmasına mı karşılar?

Cevap- Buna karşılar. Ordu bu bakımdan bölünüyor. ‘Yoksa biz de sizin söylediklerinizin yapılmasını istiyoruz ve bunları biz de yapacağız. Biz de kadınlarımızı çarşaftan kurtaracağız. Zaten bizim her birimizin eşleri çarşaftan kurtulmuş vaziyetteler. Bizim, sizin yapmayı istediklerinizle bir problemimiz yok. Ama biz bütün bunları yaparken bu ülkede parlamenter sistem olsun’ diyorlar.

Soru- Atatürk kendisine siyasi rakip olarak en fazla kimden çekiniyordu?

Cevap- Rauf Orbay’dan çekiniyordu. O da herhalde Atatürk kadar yetenekliydi. Balkan Harbi’nde zırhlısıyla epey kahramanlık yaptı, ‘donanma kahramanı’ olarak tanındı. Sonra emekli oldu ve kendisini İttihatçı politikaya verdi. Atatürk’ün karşısındaki grup ise Milli Mücadele’ye en önce katılan ekipti. Nitekim Karabekir, Halide Edip, Refet Bele, Rauf Orbay gibi isimler, Atatürk’ü, ‘Mücadeleye bizimle başladın ve sadece iktidar meselesi yüzünden şimdi bizi ekarte ediyorsun. Çok sonra mücadeleye katılmış olan kişilerle birlikte bizi iktidar için feda ediyorsun, onlarla iş yapıyorsun’ diye suçluyorlar.

***

CFR’den, AB’den ve Soros’tan hibe alan vakfın kurucu üyesi Prof. Dr. Cemil Koçak’ın; Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türk Ordusu hakkında bugüne kadar bilmediklerimizi nasıl anlattığını gördünüz.Şimdi ben de size, Cemil Koçak’ın bilinmeyen geçmişini anlatacağım.

Yoksul bir ailenin çocuğu olan Cemil Koçak, ilkokuldan başlayıp Ankara’da Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nu bitirene kadar hep parasal sıkıntı çekti ve belki biraz da bu yüzden sağlıklı bir sosyal hayat yaşayamadı, çok istemesine rağmen kızlarla arkadaşlık kuramadı, kadınlara yanaşamadı.

Ankara’da ABD Büyükelçiliği’ne yaptığı sık ziyaretler sonucunda, 1978 yılında, Woodrow Wilson Center’in verdiği bursla ABD’ye gitti ve Boston Üniversitesi’nde doktora yapmaya başladı.

Cemil Koçak, özlemini çektiği hayatı Boston’da yaşamaya başlar. Üniversitede kendisine yakın ilgi gösteren uzun sarı saçlı, yeşil gözlü bir kızla arkadaşlık kurar. Adı, Betsy Steiner olan bu güzel kız ona hayatında ilk kez cinselliği yaşatır.

Betsy’nin babası David Steiner, AIPAC (Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi)’nin başkanıdır. Cemil Koçak, AIPAC’ın ne olduğunu Betsy’ye sorduğunda, Amerika-İsrail ilişkilerini geliştirmeye çalışan bir sivil toplum örgütüdür, cevabını alır. Betsy, AIPAC’ın kuruluş sırasında aldığı özgün adının ‘Kamu İşleri Amerikan Siyonist Komitesi’ olduğunu söylemez, saklar.

Cemil Koçak, AIPAC’ın ABD Kongresi’nde çok sayıda yandaşı bulunan çok güçlü bir Siyonist lobi olduğunu çok sonraları öğrenir.

Cemil Koçak, doktorasını bitirdikten hemen sonra Türkiye’ye dönmeyi düşünmez. Bir süre ABD’de kalıp deneyim kazanmak ister. Bu görüşünü David Steiner’e açar, kendisine bir iş bulunmasında yardımcı olmasını ister.

David Steiner bunu zevkle yapacağını söyler ve onu, Uncle Frank’a gönderir.Uncle Frank, Ulusal Güvenlik Örgütü (NSA)’nın en tepesindeki yetkilidir.Ve bu kurum, ABD’nin en geniş casusluk örgütüdür.

NSA’da yapılan ve saatlerce süren sözlü sınavı Cemil Koçak kazanır. Sevinçle David Steiner’e teşekküre gider. David Steiner, Cemil Koçak’ın NSA’daki sınavından başarıyla çıkmasından çok hoşnuttur ancak kafasında Cemil Koçak için başka bir plan vardır.

David Steiner, eğer NSA’da çalışırsa Cemil Koçak’ın ABD’nin resmi bir kuruluşunda maaşlı bir eleman olacağını hatırlatır ve bu durumun ileride Cemil Koçak’a Türkiye’de sorunlar çıkarabileceğini vurgular.David Steiner, NSA yerine, özel bir danışmanlık şirketi olan MAIN’de çalışmasını önerir ve Cemil Koçak’ın bu kuruluşun başkanı Jake Dauber’le görüşmesini sağlar. Cemil Koçak görüşmeye gitmeden önce, David Steiner şunları söyler: ‘MAİN, özel bir danışmanlık şirketi olmanın çok ötesinde önemli bir kuruluştur, bu fırsatı iyi değerlendir!’

Jake Dauber, hemen konuya girer ve Cemil Koçak’a şunları anlatır.
ABD, küresel imparatorluğunu kurmak için başlıca üç tür araç kullanmaktadır:

· Tetikçiler

· Çakallar

· ABD Ordusu

Tetikçiler
Bu tetikçileri, mafya örgütlerinin eli silahlı ayak takımı ile karıştırmayınız.Bizim tetikçilerimiz, en üst düzeyde eğitim almış akademisyenler, mühendisler, ekonomistler, finans analistleri ve hukukçulardan oluşur. Bizim bu tetikçilerimiz, görevlendirildikleri ülkelerde uydurma istihbarat raporları hazırlarlar, yalana dayalı kitaplar yazarlar. ABD yandaşı sivil toplum örgütleri kurup yönetirler. Uydurma kamuoyu araştırmaları yaparak halkı yönlendirirler. IMF ve Dünya Bankası kredileri olmadan yürütülmesi imkânsız büyük yatırım projeleri yapıp uygulanması için hükümetlere dayatırlar…

İşte bizim danışmanlık şirketimiz MAIN, bu alanda çalışmaktadır. Eğer sen de bizimle çalışmayı kabul edersen, bizim bir “Akademik Hit Man” imiz olacaksın.Senden, akademik bir tetikçimiz olarak beklentilerimiz şunlar olacaktır.

Türk tarihini, özellikle de Türk Kurtuluş Savaşı tarihini tersyüz edeceksin! Yayınlayacağın kitaplarla, yapacağın söyleşilerle Mustafa Kemal’i sıradanlaştıracaksın! Gerçi biz 60 yıldır Türk çocuklarının kendi tarihlerini okullarda öğrenmesini engelledik ama son yıllarda Türk halkına gerçek tarihlerini anlatan bazı yazarlar türedi… İşte sen, bunların yazdıklarını etkisizleştirecek kitaplar yazacak, konuşmalar yapacaksın! Mustafa Kemal’i ve Türk Ordusunu halkın gözünden düşürecek, sözde bilimsel makaleler, kitaplar yazacaksın. Kısacası, Türklerin gerçek geçmişlerini belleklerinden itina ile temizleyeceksin!

Beklediğimiz hizmetleri verebilmen için, seni Sabancı Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak sokacağız. Orası bizim ‘karagâhımız’dır… Orada hem iyi para alacak hem de destekleneceksin. Bir akademik tetikçi olarak orada çok sayıda yandaş bulacaksın… Bize bağlı televizyon kanalları ve gazeteler seni sık sık konuşma yapmaya çağıracaklar, sen bu fırsatları çok iyi değerlendireceksin. Rahat ol, biz Türkiye’de üniversitelerin tümüne ve medyanın da neredeyse tamamına çok sayıda tetikçilerimizi yerleştirdiğimiz için senin anlattıklarına karşı çıkacak akademisyen ya da yazar pek olmayacaktır…

Çakallar
Eğer bir ülkede görevlendirilen tetikçiler başarılı olamazlarsa, ‘Çakallar’ devreye girer. İki tür ‘Çakal’ vardır:

Öncü Çakallar
CIA, FBI, MI6, MOSSAD… Bunlar Öncü Çakallardır.Öncü Çakallar; tehdit ederek, şantaj yaparak, rüşvet vererek, türlü yerlere bombalar yerleştirerek, asılsız ihbar mektupları üreterek, telefonları dinleyerek, sahte resmi belgeler düzenleyerek ve asılsız ihbar mektupları göndererek görev yaparlar.

Bugün T.C. Devleti’nin tüm bakanlıklarında, tüm kamu kuruluşlarında, Türk Ordusunun içinde, üniversitelerin tamamında, medyanın tamamına yakınında, işçi sendikalarında ve sivil toplum örgütlerinin tümünde bizim Öncü Çakallarımız görev yapmaktadır…

Parçalayıcı Çakallar
IMF, Dünya Bankası, CFR, Trilateral, Bilderberg ve Siyonist Lobiler. İşte bunlar da Parçalayıcı Çakallardır.Çoğunlukla işi, Öncü Çakallar çözer, Parçalayıcı Çakallara pek sık iş düşmez. Bugüne kadar dünyada, Öncü Çakallarımızdan CIA, 160 ülkede hükümet devirdi…

ABD Ordusu
Çakallar da başarısız olursa ki buna çok az rastlanır, işte o zaman paralı askerlerden oluşan ordu harekete geçer ve işi bitirir…Jake Dauber, şirketine yeni katılan ‘Akademik Tetikçi’ Cemil Koçak’a son uyarılarda bulunur:

Sakın unutma: Bu görevinden eşin dâhil hiç kimseye söz etmeyeceksin!
Sakın unutma: Bizim örgütümüze giren bir daha çıkamaz! Haydi, şimdi sana Türkiye’de başarılar diliyorum.

***

Prof. Dr. Cemil Koçak ile ilgili yukarıda anlattıklarımı hayretler içinde okuduğunuzu biliyorum. Yazdıklarımın gerçekten doğru olup olmadığını soracağınızı da biliyorum!

Cevabım şudur.
Cemil Koçak; Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türk Ordusu hakkında anlattıklarını belgeleriyle kanıtlasın, ben de onun hakkında yazdıklarımı belgeleriyle kanıtlayayım!

Hodri meydan!

Yılmaz Dikbaş
16 Kasım 2009

dikbas@kalinka.com.tr
www.kalinka.com.tr

This entry was posted in ATATURK, Gundem, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR. Bookmark the permalink.

3 Responses to SABANCI ÜNİVERSİTESİ NEREYE KOŞUYOR ? PROFESÖR KOÇAK’A ATATÜRK VE ÇANAKKALE DERSİ!

  1. SABANCI’NIN ASLINDA:”SABANCIYAN” OLDUGUNU VE SABANCILARIN ERMENI OLDUGUNU DUSUNUYORUM. ONLARIN UNIVERSITELERINDE DE ”ATATURK” DUSMANI BEYINLER YETISTIRILMESININ COK NORMAL OLDUGUNU GORUYORUM.
    ONEMLI OLAN BIZLERIN ”UYANIK” OLMAMIZ GEREKTIGIDIR.

  2. Pingback: PERDE ARKASI *** SABANCI ÜNİVERSİTESİNDEKİ TRUVA ATLARI *** SABANCI ÜNİVERSİTESİNDE TARİH BİLİMİNİN SEFALETİ *** ATATÜRK KARŞITI BİR PROFESÖRE ” TARİH DERSİ” ve ERMENİ TEZLERİNİ SAVUNAN PROFESÖR | Cumhuriyetimiz İçin

  3. Lale Gurman says:

    Mükemmel bir bilgilendirme. Çok teşekkürlerimle.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *