AKP’nin EĞİTİMİ YOZLAŞTIRMA ÇABALARI * Andımızın kaldırılması kimin talebiydi? * Anladık; Türk değilsiniz, doğru da değilsiniz! * ANDımız”a savaş açanlar neyi gizliyor?..

Andımızın kaldırılması kimin talebiydi?

Andımız, 2013’te çözüm süreci kapsamında kaldırılmıştı.

Danıştay’ın kararının ardından Andımız yeniden gündeme geldi. Peki Andımız nasıl ortaya çıkmıştı, andımızın yazarı kimdi? İşte tüm cevaplar…Türkiye ve KKTC’deki ilköğretim okullarında her sabah öğrenciler derse girmeden önce okutulan Andımız tarihçesiyle de dikkat çekiyor.

Andımız ilk olarak, 1933 yılında ortaya çıktı. Mustafa Kemal Atatürk’ün onayıyla okullarda okutulmaya başlanan andımız, dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından hazırlanmıştı.Andımız metni, söylendiği yıllar içerisinde birkaç kez değişikliğe uğramıştı. 1997 yılında yapılan değişiklikle günümüzdeki son halini alan ant, Türklük ve Atatürk karşıtı cepheler tarafından çok kez kaldırılmak istenmişti.İşte yıllara göre andımızın yaşadığı değişimler:

1933 (ilk hali)Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

1972 (ikinci düzenleme)Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk: açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Ne mutlu Türküm diyene.

1997 (üçüncü düzenleme)Türküm, doğruyum, çalışkanım, İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!

PKK TALEP ETTİ, 2013’TE KALDIRILDI

Rejim karşıtı uç ideolojilerin sürekli hedefinde olan andımız, ilk kez çözüm süreci olarak adlandırılan dönemde kaldırıldı. Birçok sivil toplum kuruluşunun tepkisine aldırış etmeksizin kaldırın andımız, çözüm sürecinin tarafı olan PKK terör örgütünün de “kaldırılsın” talebinde bulunduğu konulardan biriydi.

DANIŞTAY’IN ANDIMIZ KARARI

Çözüm sürecinde AK Parti’nin kaldırdığı andımızla ilgili en büyük tepkilerden birisi de Türkiye’nin en büyük sendikalarından biri olan Türkiye Kamu-Sen’den gelmişti. Dönemin Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk (İYİ Parti Adana Milletvekili), konuyu yargıya taşımış ve andımızın kaldırılmasına karşı kampanyalar düzenlemişti.Koncuk’un yargıya taşıdığı konu, Danıştay’ın verdiği kararla yeni bir boyut kazandı. Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen’in yargıya taşıdığı konuyla ilgili karar veren Danıştay 8. Dairesi, 2013’teki düzenlemenin iptaline karar verdi. Böylece okullarda andımızın yeniden okunmasının önü açıldı.

AK PARTİ VE HÜKÜMET SENDİKALARINDAN TEPKİ

AK Parti ve hükümete yakınlığıyla bilinen sendikalardan Danıştay’ın kararına tepki gelmesi dikkat çekti.AKP Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Bekir Bozdağ, Danıştay’ın kararına tepki göstererek, “Öğrenci andı kararı ile Danıştay 8. Dairesi; hukuka uygunluk denetiminin sınırlarını aşmış, kendisini yürütmenin yerine koymuş, yürütmenin takdir hakkını yok saymış dahası yürütmenin takdir yetkisini bizzat kullanmıştır. Kısaca; anayasa ve yasayı alenen çiğnemiştir” ifadelerini kullandı.Adalet Bakanı Abdulhamit Gül,  Danıştay’ın andımız kararına ilişkin “Anayasamıza göre Danıştay, yerindelik denetimi yapamaz, idarenin yerine geçerek karar veremez” ifadelerini kullandı.

Öte yandan hükümete yakınlığıyla bilinen  Memur-Sen’e bağlı Eğitim-Bir-Sen Andımız’la ilgili, “Gerici, baskıcı, militarist, totaliter zihniyetin ürünü olan öğrenci andının kaldırılmasına, toplumsal barışın ve uzlaşının sağlanması, demokratik bir Türkiye’nin inşası adına biz de Eğitim-Bir-Sen olarak destek vermiştik” dedi.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/andimizin-kaldirilmasi-kimin-talebiydi-209239h.htm

Yeniçağ / 20 Ekim 2018
Arslan BULUT
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr

Anladık; Türk değilsiniz, doğru da değilsiniz!

“Türkiye’yi kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli, Atatürk‘ün bu tanımıdır. Atatürk, devleti bu tanım üzerinde kurmasaydı, başarılı olamazdı. Zira ulus devletler çağı çoktan başlamıştı ve Türkiye’nin başka çıkış yolu yoktu.

ABD ve Batı Avrupa merkezli kuruluşlar, Türkiye’ye her zaman etnik temelde bir devlet yapısını önermiştir.

1896 tarihinde Amerikan Kongresi’nin aldığı gizli kararda Türkiye’nin Hristiyan eyaletlere bölünmesi ve her eyaletin başına bir Hristiyan ülkeden yönetici atanması öngörülüyordu.

Bunun için de 2006 yılında Wall Street Journal gazetesinde uydurma verilerle Anadolu’da Türklük oranını dahi tartışmaya açabilmişler, buna Türkiye’deki üniversitelerden ve basından da destekçiler bulabilmişlerdir. Karen Fogg ise AB adına iş birlikçi gazetecilere, “Türk tarihinin hakkından gelmek lâzım” diyebilmiştir.

AKP’nin kuruluş felsefesi ise “yerel yönetimlere özerklik vermek”, etnik temelde bir devleti millet değil ümmet esasına göre kurmaktır. İnanmayanlar parti program ve tüzüğünü okusun! Zaten parti programı haline getirilen gizli belge de ABD’den bir lobi şirketi üzerinden gönderilmiştir! Bu bilgiyi belgeli olarak 26 Temmuz 2001 tarihinde yayınladım. 17 yılda belki bin defa tekrar ettim, kimse reddedemedi!

Türkiye’de “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazılarının dağlardan silinmesi, “Türk’üm doğruyum” andının ilkokullardan kaldırılması, “Türkiye Cumhuriyeti” ifadesinin resmî kuruluşlardan kazınmak istenmesi, esasen bir CIA projesi olan “açılım süreci”nin dayatmalarıydı. Projeyi hazırlayanlar, David Phillips ve Henri Barkey‘dir. İkisi de CIA’nın yan kuruluşlarında danışmandır. Henri Barkey hakkında 15 Temmuz darbe girişimi planlamasında yer aldığı gerekçesiyle yakalama kararı da çıkarılmıştır.

Hani bir bakan, “Hayvanları ithal ettikten sonra mı ihale yaptınız?” diye doğru soru soran gazeteciye, “Sonra yapsak ne olur? Bu yaptığınız gazetecilik değil maskaralıktır” derken bile bir itirafta bulundu ya, şimdi de Millî Eğitim Bakanlığı, “andımız”ı kaldıran kararı iptal eden Danıştay kararına itiraz edileceğini söylüyor. Eski bir bakan da “Danıştay yetkisini aştı, Anayasa çiğnendi” diyor.

Anayasa, Danıştay, Yargıtay ne içindir, kim içindir, bunun farkında bile değil.

Aslında sadece Türk kimliğini lafzen ortadan kaldırmaya çalışmakla kalmadılar, Türkiye’de tarım ve hayvancılığı sistemli politikalarla yok ettiler, GDO’lu ürünleri ülkeye sokarak çevreyi, hayvan ve insan sağlığını mahvettiler. Şimdi de hayvan hakları yasasını çıkarmaya çalışıyorlar. İyi de hayvanlara yönelik en büyük suç, onlara GDO’lu yem yedirmek değil mi? Bu aynı zamanda insanlara, yani Türklere yönelik bir soykırım suçu değil mi?

Tekrar soruyorum; anayasa, kanunlar, cumhurbaşkanlığı, hükümet, meclis, yargı, ordu, polis, eğitim kurumları, kısacası devlet kimin içindir? Türkiye için “Müslüman vatanı” diyenleriniz var ama İslam dini millî değil, evrenseldir. Bir vatanın sahibi ise bir millet olmak zorundadır!

Atatürk‘ün sözlerini biliyorsunuz: “Şüphe yok ki, arkadaşlar, millet, birçok fedakârlık, birçok kan pahasına, en nihayet elde ettiği hayat dayanağına kimseyi tecavüz ettirmeyecektir. Bugünkü hükümetin, Meclis’in, kanunların, Anayasa’nın mahiyeti ve hikmeti hep bundan ibarettir!”

Evet, Türkiye’nin ekonomisini çökerttiniz, bir tek İş Bankası kaldı, onu da Atatürk‘ün vasiyetini çiğneyerek ele geçirmeye çalışıyorsunuz. Bütün bunları ABD ve AB desteğinde yapıyorsunuz ama milletin, kan pahasına elde ettiği hâkimiyetini bu uygulamalarla gerçekten yok edebileceğinizi mi zannediyorsunuz?

Anladık Türk değilsiniz, doğru da değilsiniz ama biraz akıllı olun bari!

Anladık; Türk değilsiniz, doğru da değilsiniz! – Arslan BULUT

Mehmet FARAÇ
farac65@gmail.com
20 Ekim 2018

ANDımız”a savaş açanlar neyi gizliyor?..

Bu ülkede, özellikle eğitim dünyasının içinde debelenen yıkım politikasını ve karanlık sonuçlarını görmemek için kör olmak lazım…

Oysa “göz göre göre” öylesine yozlaşmalar dayatılıyor ki eğitimin bağrına, ülkenin geleceğine memleketin düşmanları bile bu kadar zarar veremez… Ülke ile birlikte memleketin kaderi olanlar da hedef alınıyor çünkü…

Son 16 yılda cumhuriyetin adeta kalelerine yönelik taarruzları görmek için eğitimde yaşanan yıkımların fotoğraflarına göz atmak yetiyor…

Şüphesiz bu fotoğraflar yalnızca bir örtbası, sinsi karartmayı ve gözardı etmeyi değil, vahim bir çelişkinin bağrında utanmadan çırpınan siyasal takiyeciliği de bir güzel deşifre ediyor… Bakınız işte;

Siyasallaşan bürokrasinin önce Fethullahçılarla birlikte sonra da kendi başına darmadağın ettiği eğitim sistemi yalnızca aileler üzerinde “gelecek” kaygısı yaratmıyor, çocuklar ve gençler “nerede-nasıl eğitim” göreceklerini bile şaşırmış halde, karamsarlığın girdabında sürükleniyor…

Milyonlarca ailenin yaz ortasında yaşadığı “TEOG” karmaşasının ardından iyice kangrenleşen eğitim sisteminin yarattığı karanlık psikoloji gençleri kötü gidişat ve kararsızlık cenderesinde tutmaya devam ediyor…

“Medrese-molla-mürit” sistemini dayatmaya çalışan zihniyetin yaz ayında okul “tercih”i üzerinden yürüttüğü son imam-hatip zorlaması da işe yaramazken, AKP iktidarı laik eğitim sistemini yok etmek için var gücüyle çalışıyor…

Gerici müfredat ve öğretmenlik üzerinden tarikat örgütlenmesi bu yüzden dayatılıyor…

Ve tarikat-cemaat yurtlarında artık sıradanlaşan taciz-tecavüz rezaletleri örtbas edilmeye çalışılırken, ardı ardına yaşanan utanç verici olaylar bağnaz eğitim sisteminin en önemli yıkımları olarak hafızlarda yerini koruyor…

***

Örtbas edilen karanlık!..

Evet; karanlık dayatıldıkça aydınlık uzaklaşıyor, eğitim üzerinden yürütülen sinsi kuşatma en önemli ve en yaşamsal sorunları daha da çıkmaza sürüklüyor…

Velhasıl çocukları-gençleri, hem de eğitimin ortasında vuran sistematik rezaletler ne yazık ki bitmedi ve bu gidişle de bitmeyecek gibi görünüyor;

Neredeyse Türkiye’nin her köşesinde, okulların önünde dolaşan uyuşturucu çeteleri polis operasyonlarına rağmen toplumun geleceği olan nesilleri zehirlemeye devam ediyor…

Okul önlerinden ve teneffüslerden zehir dumanları yükseliyor, aileler çaresiz, hastaneler uyuşturucu kurbanı çocuklarla doluyor ama devlet, eğitimi siyasallaştırma ihanetine daldığı için kahredici yıkımları görmek istemiyor!..

Enflasyon-zam-döviz karmaşasında alım gücü iyice düşen yoksullar çocuklarını okuldan alarak “ırgat”lık tarlalarında çalıştırmak zorunda kalırken, devlet ülkenin geleceğiyle ilgili vahim erozyonu izlemekle yetiniyor…

Ve başta Doğu ve Güneydoğu olmak üzere, kırsal kesimde eğitim çağındaki yüzbinlerce kız çocuğu okula gönderilmezken, devletin ilgili kurumları yeterli denetimi yapmıyor, kızların “töre” bataklığında heba olmasına ısrarla göz yumuluyor…

Urfa, Mardin, Siirt ve Adıyaman gibi kentlerde kızların okullaşma oranlarındaki düşüş alarm verirken, bu durum küçük yaşta evliliğin, “berdel”in, töre yasalarının önünü açıyor, feodalitenin katı kuralları içinde ne yazık ki kadın cinayetleri de körükleniyor…

***

“Doğru”luktan korkan eğriler!..

Türkiye’de, AKP ile birlikte dayatılan yıkımların özellikle eğitimde açtığı yaralar saymakla bitmiyor…

Peki; çocuklar gericilik, uyuşturucu, taciz-tecavüz tehdidi altında karanlığa sürüklenirken, bir yandan yoksulluk nedeniyle ayakkabı bile alamazken memleketi yönetenler hangi “mühim” (!) meseleyle uğraşıyor?..

Okullarda bilinçli, uygar öğretim bekleyen minikler eğitilemezken, tehlikelerden korunamazken, sağlıklı beslenemezken, velhasıl bir kuşak daha karanlığın çıkmazında yitip giderken AKP iktidarı ile yandaş tetikçileri ne ile mücadele ediyor acaba?.. Ne yazık ki “Andımız”la!..

Evet; AKP iktidarı ve destekçileri eğitim dünyasında yaşanan rezaletlerle mücadele etmek, giderek büyüyen sorunları çözmek, eğitim kurumlarındaki eksiklikleri gidermek, öğretmen açığını kapatmak, araç-gereç donanımını artırmak ve sağlıklı bir nesil yetiştirmek yerine, ne yazık ki, “Andımız”a karşı savaş yürütmeyi tercih ediyor!..

Baksanıza; gerici medya “Andımız”la ilgili yasağı kaldıran Danıştay’a saldırıyor, “sendika” geçinen yandaş örgütlenmeler “Andımız”a karşı kampanya başlatıyor ve cümle alem gerici-bağnaz, Atatürk düşmanı, kinci cumhuriyetçi tayfası “Andımız” okullarda yeniden okunmasın diye, zıvanadan çıkmışçasına ahkam kesiyor…

***

Yargıya savaş ve ikiyüzlülük!..

Ve ne yazık her rezalet karşısında “yargı”nın üstünlüğüne dikkat çekenler, “Andımız”la ilgili yasağın hukuk tarafından kaldırılmasını içlerine sindiremiyor, vekilinden bakanına, yazarından sendikacısına kadar güruh halinde Danıştay’a karşı taarruza geçiyor…

Anlamadık ki, “Türk’üm” demekten neden rahatsız oluyor AKP’liler?..

Öğrencilerin “doğruyum” demesi kimin kuyruğuna basıyor, “çalışkanım” diyen minikler hangi ideolojik hantallığa şamar vuruyor?..

Gençliğin “ileri” gitmesi, küçükleri “koru”ması, milleti “özünden çok” sevmesi hangi bağnazlığı ve cehaleti rahatsız ediyor acaba?..

Okulları, eğitimi ve müfredatı rahat bırakın… “Doğru”yu, “ileri”yi, “sev”meyi işaret eden “Andımız”ı rahat bırakın da, sorunları çözün, memleketin eğitim sitemini Atatürk’ün işaret ettiği “uygarlık seviyesi”ne çıkartmak için uğraşın…

Evet; bu sözüm yalnızca “Andımız”la uğraşan gericiliğe, kinci cumhuriyetçiliğe ve bölücülüğe değil; daha dün “Andımız okunmasın” kampanyası yürütürken, “Atatürkçü” televizyon kanallarında istihdam edilenlere de, onlara kol kanat gerenlere de!.. İkiyüzlülüğün ve takiyeciliğin sağı-solu yok vesselam!.

“ANDımız”a savaş açanlar neyi gizliyor?.. – Mehmet FARAÇ

This entry was posted in DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, EĞİTİM, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *