Devrimci Cumhuriyetin dış politikası

Mehmet Ali Güller / 15 Ekim 2018 Pazartesi

Devrimci Cumhuriyetin dış politikası

Atatürk döneminin dış politikasının dört temel ilkesi vardı: 

1) Tam bağımsızlıkçıydı. 
2) Ulusal çıkarları emperyalizme karşı konumlanarak savunuyordu. 
3) Bölge merkezli dış politikayı esas alıyordu. 
4) “Yurtta barış, dünyada barış”ı savunuyordu.

Açalım:
Genç ve devrimci Cumhuriyet, tam bağımsızlıkçı bir anlayışla hiçbir devleti içişlerine karıştırmadı ve hiçbir devletin içişlerine karışmadı. Emperyalizme karşı konumlanmak, Atatürk’ün saptadığı şekilde “ezen devletlere karşı mazlum mil-letlerle” birlikte olmak demekti. Bunu da ulusal çıkarları korumak ve Cumhuriyetin etrafında bir barış ve güvenlik kuşağı oluşturabilmek için “bölge merkezli” bir anlayışla yürüttü: Batısında 1934’te Balkan Paktı’nı, doğusunda 1937’de Sadabad Paktı’nı kurdu. Komşularının birbirleriyle sınır problemlerinin çözümünde yapıcı hareket ederek, “komşularda barı-şı” sağladı.

‘Arasız devrim’ ilkesinin önemi
Fakat Atatürk’ün “arasız devrim” diyerek devrimci sürekliliğe işaret etmesine rağmen, sonrasında devrim sürdürülemedi. Sürdürülmeyen devrim ise haliyle kireçlendi ve en sonunda karşıdevrime yenildi.

Türkiye “bağımsız” kalmak mümkünken iki kamptan birini tercih ederek ABD emperyalizmine bağımlı hale geldi. ABD’nin emperyalist çıkarları için Kore’ye asker göndermekle başlanan süreç, geçen yıllar içinde ABD askerlerinin bölgeyi denetlemek üzere Türk topraklarını kullanmasına ve ülkemizde onlarca üs kurmasına dönüştü.
Türkiye’yi “küçük Amerika” yapmak isteyenlerin iktidarıyla başlayan süreç, en sonunda ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlığını yapanların iktidarına dönüştü.
Artık Cumhuriyetin dış politikası ne “tam bağımsızlıkçı”ydı, ne “emperyalizme karşı mazlumlarla birlikte”ydi, ne de “böl-ge merkezli”ydi! Tersine Irak’ta, Libya’da ve Suriye’de ABD emperyalizmiyle birlikte hareket edildi. Tersine dünyaya bölge yerine Atlantik’ten bakıldı.

Şimdilerde Rusya’yla denge aramak ama ABD’yle pazarlıkları sürdürmek, ikisine karşı el güçlendirmek için de AB’ye yeniden yakınlaşmak şeklinde uygulanan dış politika ise Abdülhamit’in iktidarını sürdürebilmek için yürüttüğü sözde dengecilikten pek bir farkı olmayan bir tür yeni-Abdülhamitçiliktir.

Bu köşede neler olacak?
Biz, genç ve devrimci Cumhuriyetin dış politika anlayışını esas alarak bölgemizdeki ve dünyadaki gelişmeleri inceleyeceğiz bu köşede artık…

ABD emperyalizminin, tam merkezinde bulunduğumuz Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu üçgeni içindeki tezgâhlarına karşı Türkiye merkezli stratejik bakış geliştirmeye çalışacağız.
Bölgeselleşmiş Kürt sorununu emperyalizmin denetiminden kurtararak bölgenin yararına, bölgenin tüm halklarının yararına çözmeyi hedefleyen bir bölgesel birliği savunacağız.
Küreselleşmeye karşı bölgeselleşmeyi savunacağız.

Amerikan hegemonyasının inişe geçtiği, dünyanın merkezinin Atlantik’ten Asya-Pasifik’e kaydığı koşullarda, “yeni bir dünyanın” kurulmakta olduğunu görerek, Türkiye’nin de bu yeni dünyada yer alması gerektiğini savunacağız.

Tek kutuplu dünya yerine çok merkezli bir dünyanın oluştuğu şu süreçte, Türkiye’nin de bölgesinde güçlü bir merkez olabilmesinin siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel yollarını tartışacağız.

Türkiye’nin etrafındaki enerji savaşlarını, emperyalizmin çıkarlarına karşı bölgenin yararlarını esas alan bir perspektifle inceleyeceğiz. Türkiye’nin boru bekçiliği yapmasının ve sadece bir enerji koridoru olmasının ötesinde, bir enerji terminaline nasıl dönüşebileceğini tartışacağız.

Komşularla barış 
Özetle, bu köşede artık her hafta bölgemizde ve dünyada olanları, Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda ve “bölge mer-kezli” bir anlayışla yorumlayacağız… 
“Yurtta barış, komşularda barış, dünya-da barış” diyeceğiz. 

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1111545/

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI, ATATURK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *