TÜRK DİLİ BAYRAMI KUTLU OLSUN * ANA DİLDE EĞİTİM EĞİTİMİN MİLLİYETLER TEMELİNDE ÖRGÜTLENMESİ RAPORU:

ANA DİLDE EĞİTİM
EĞİTİMİN MİLLİYETLER TEMELİNDE
ÖRGÜTLENMESİ RAPORU:

Dünyada her ülkede feodal toplum, üç aşağı beş yukarı aynı dönemde yaşanmıştır. 375 kavimler göçüyle başlayan 1453 Bizans’ın yıkılmasıyla biten döneme feodal toplum denir. Feodal toplum; köy örgütlenmesinin egemen olduğu, toplumu yönetilenler ve yönetenler olarak ayrıldığı toplum sisteminin adıdır. Toplumu yönetenlerin esas gelir kaynağı, toprak, toprakta çalışanlar ve diğer zanaatkârlardır. Kilise/ din/ din adamı, esas güçtür. Kiliseye karşı çıkan aynı zamanda senyöre de karşı çıkmış demektir. Bu karşı çıkan kişilere, Fransa’da jakoben/ ilerici bu toprak sistemini savunanlara da jironden/ gerici denir. Jakobenler, bu toplumu bir ileri aşamaya götürmeye çalışır, jirondenler mevcut toplumu korumaya çalışır. Osmanlıda bu ilericilerin adı İttihat ve Terakki, Müdafaa-i Hukuk adıyla anılır. Osmanlı toplumunu olduğu gibi kalmasını savunanların adı da padişah ve Hürriyet Fırkasıdır.

YÖNETENLER: SENYÖR, DÜK, KONT, PAPAZ, AĞA, ŞEYH
YÖNETİLENLER: REAYA, SERF, KÖYLÜ

Feodal toplumda yönetenler, yönetilenlere; “Tanrı bizleri eşit yaratmadı, biz yöneten siz yönetilensiniz, eşit olamadığımız için kardeş de değiliz, eşitler oy kullanır eşit olmayanların oy hakkı yoktur” der ve yönetilenlere hükmederlerdi. Karşı çıktıkları feodal toplumu yıkıp, bir ileri toplum sistemi kuran ( bir ileri üretim ilişkisini örgütleyen ) sınıfa ve kişiye çağdaş birey denir. Bu aşamada milliyet örgütlenmesinden millet örgütlenmesine geçerken atılan slogana milliyetçilik denir. Feodal toplumlarda yönetilenlerin hakları olmadığı için ileri toplumu örgütleyen burjuvazi, kendisini yönetilenlerle eşit sayarak, insan olduklarını hakları olduğunu söyleyerek insan hakları söylemini dillendirir. Senyör; serfe, bir elinin parmaklarını göstererek, parmakların eşit olmadığını, uzun parmağın yönetenler kısa parmağın yönetilenler olduğunu söyleyerek eşit olmadıklarını, kardeş de olamayacaklarını söyleyince, burjuvazi, diğer ezilenlerle birlikte karşı çıkarak senyörün de serfin de eşit olduğunu, “Senin bir oyunun benim de bir oyuma eşit olduğunu” söyleyerek toplumu örgütlemiş ve sistemi değiştirmiştir.

Orta çağın milliyet örgütlenmesinden ( milliyet bir dil etrafında örgütlenme, bir din etrafında örgütlenme, bir etnik temelde örgütlenmedir ) kapitalist çağın millet örgütlenmesine geçerken, burjuvazi milliyetçilik sloganı ile bu örgütlenmeyi yapar.
Orta çağda imparatorluklar, tek dil, tek din, tek etnik yapı etrafında örgütlenmelerdir. Bu dönemde çocuklara ana diliniz nedir diye sorulduğunda anamın babamın dili derken anasının ve babasının içinde bulunduğu yapıya da milliyet örgütlenmesi denir. Milliyetin dilini milletin dili seviyesine yükseltmek ise burjuvazi önderliğinde devrimle yapılır. Orta çağda konuşulan dillerin içinden bir tanesinin devriminin önderlerince milletin dili seviyesine yükseltilmesine “milletin dili” anlamında ana dil denir.

1640 yılında İngiliz devrimcisi Crownel, Britanya İmparatorluğu içerisinde konuşulan dillerden biri devrimin önderlerince egemen kılınarak milletin dili seviyesine yükseltilir.

Prensliklerin egemen olduğu coğrafyanın birinin adını milletin oturduğu vatan anlamına yükseltir. Milliyetlerin yaşadığı alandaki tarihi birikime sahip çıkarak, kullanılan destanlardan birini tarihin birliği ve oluşan milletin destanı seviyesine yükseltir. Yine yaşadıkları coğrafyanın kültürlerinin birliğini sağlayarak milletin kültürü seviyesine yükseltir. Yeni örgütlediği kapitalist toplum sistemi, ulus devlet/ milli devlet etrafında örgütler. Kapitalist devletler, rekabetçi kapitalizm aşamasında milli niteliktedir. Ulus devletler emperyalizm aşamasına geçmekle uluslar arası nitelik kazanır. Rekabetçi kapitalizm aşamasında ulus devletler, dil, tarih, yurt ve kültür birliğine dayanır. Bu mücadele Batı Avrupa devletlerinde feodalizme karşı savaşla yapılırken, bazı Batı ve Asya devletlerinde ise; örneğin Türkiye’de yarı sömürge yarı feodal Osmanlı imparatorluğu, emperyalizmle bağ kurduğu için hem emperyalizme hem de feodalizme karşı savaşla ve devrimle kurulmuştur.

Feodal sisteme karşı çıkan sınıfların içerisinde lokomotif güç; bu toplumun bağrından doğan, bilimle, sanatla, edebiyatla, ticaretle uğraşan burjuva sınıfıdır. Burjuvazinin köylüyü yanına alarak feodal sistemi yıkıp yerine ileri bir toplum sistemi olan kapitalizmi kurması, ilk kez 1640 yılında İngiltere’de görüldü. Burjuvazi İngiltere’de, feodallerin elinden devleti alarak kapitalizmin alt aşaması olan rekabetçi kapitalizm dönemine geçişi sağladı. Bunu yaparken eşitlik, özgürlük, kardeşlik, milliyetçilik ve insan hakları sloganları ile kitleleri ayaklandırmış, kilisenin ve senyörlerin mallarına el koyarak millileştirmiştir. Bu sloganlar bir geri toplumu bir ileri aşamaya götüren sloganlardır.

Burjuvazi; bu sloganlarla aynı zamanda feodal imparatorlukları yıkarak yerine kapitalist toplumu örgütlemişlerdir. Kapitalist toplumlar, ulus devlet örgütlenmesine dayalı toplumlardır. İlk ulus devlet örgütlenmesi İngiltere’de 1640’da gerçekleşmiştir. Ulus devletler çağın belirli bir dönemde oluşan ve mutlaka burjuva sınıfının örgütlediği devlet sistemidir. Ulus devletler çağı 1640’la başlayıp yalnız imparatorluklara karşı savaş sonucu oluşurken Türkiye gibi devletlerde hem feodaliteye hem de bununla bağ kuran emperyalizme karşı savaşla oluştu. Türkiye devrimi hem emperyalizme karşı hem de feodalizme karşı 1877–1878 Osmanlı Rus Harbiyle başlar 1908–1920 arası, aralı devrimlerle ulus devlet örgütlenmesine geçilir.

Ulus devlet örgütlenmesine 1783 Versay Antlaşması ile Amerika’da Lincoln ve Washington önderliğinde, 1789 yılında Fransa’da Robespier önderliğinde, 1870 yılında İtalya’da Gribaldi önderliğinde, 1871 yılında Almanya’da Bismark önderliğinde, 1908 yılında Rusya’da Lenin önderliğinde, 1911 yılında Çin’de Dr. Sinyatsun önderliğinde, Türkiye’de ise 1920’lerde M. Kemal ATATÜRK önderliğinde ulus devlet örgütlenmesine geçildi. Bu devrimlerde burjuvazi, yönetici sınıflarla yönetilenlerin eşit olduğunu kardeş olduğunu söyleyerek, senyörlerin elinden devlet cihazını alarak ve onlara baskı uygulayarak kabul ettirdi.

Osmanlı toplumunda sadece ekonomik durumu belli düzeyde olanlar oy kullanırken ekonomik durumu kötü olanlar yani üretim aracına sahip olmayanlar oy kullanamazdı ve devrimle seçme ve seçilme hakkını elde etti. Feodal imparatorluk içerisinde ulus devlet anlamına gelen dil, tarih, yurt ve kültür birliği direklerine oturan ulus devletlerin kurulmasında milliyetçilik sloganı anahtar oldu. Bir geri toplum sistemi olan feodal toplumu yıkmak, yeni bir çağdaş devlet biçimi olan ulus devletleri kuran insanlar çağdaş insan sayıldı.

Feodal toplumdan kapitalist topluma/ ulus devlete geçerken atılan eşitlik, özgürlük, kardeşlik, adalet, çağdaşlık, insan hakları, demokrasi ve milliyetçilik sloganları, içinde bulunduğumuz emperyalizm döneminde tekelleri elinde bulunduran burjuvaziye karşı kullanıldığında ne anlama gelir?

Bugün burjuvazi 1900’lerden bu yana ilerici niteliğini kaybetmiş, gericileşmiş, ezilenlerin düşmanı olmuştur. Gel seninle kardeş olacağım, sesinle eşit olacağım, burjuva demokrasisini uygulayacağım dediğin zaman; bu sloganlar, ezen sınıfa karşı bir zarar vermez ve onun için bir anlam da taşımaz. Bugün Türkiye’de milliyetçilik sloganı, devrimle kurulmuş ulus devletten ayrılıp, başka bir ulus devlet kurmak için milliyetçilik sloganı olarak kullanıldığında devrimci bir slogan olan milliyetçilik öldürülmüş olur.

Yarı sömürge yarı feodal olan Türkiye’yi; emperyalist devlet sayıp, bir bölümü olan doğu bölgesini ezilen ülke görüp, ezilen milletinin ezen Türk milletine karşı bağımsızlık savaşı verme mücadelesi tamamen ABD ve AB emperyalizminin güdümünde, karşı devrimci bir mücadeleye dönüşür. Feodaliteden/ imparatorluklardan ulus devletler doğarken, burjuvazi önderliğinde ayrılıp devlet kurma anlamına gelen “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” yerinde ve zamanında kullanılmadığı gerici bir anlam taşır.

Devrimle oluşturulan ulus devletler içerisinde ayrı ayrı uluslar/ milletler, ayrı ayrı halklar olmaz. Tek ulus, tek halk olur. Bugün Türk emperyalizmine karşı 1900’lerden bu yana ulusal kurtuluş savaşı(!) verdiğini söyleyenler ve buna omuz verenler, ABD ve AB emperyalizminin safında yer alarak devrimle kurulan ulus devleti yıkmaya çalışmaktadır. Bir başka deyişle ulusal kurtuluş savaşı verdiğini iddia edenler ve yandaşları burjuvazinin 300 yıl önce ulus devletlerin kurulma aşamasında attığı sloganları atarak emperyalizmin ekmeğine yağ sürmektedir. Kısacası devrimle kurulan ulus devletleri parçalamaya çalışmak devrimcilerin işi değildir. Devrimle kurulan ulus devletleri parçalama yerine bunları güçlendirme, dünyanın ve Türkiye’nin baş düşmanlarına karşı, bunlara karşı duran ve dağılma tehlikesi altında olan devletlerin birlikteliğini savunarak antiemperyalist cepheyi, Avrasya Şanghay Örgütü, Latin Amerika Birliği gibi cepheler oluşturarak emperyalizmin egemen olduğu alan daraltılmalı ve zayıflatılmalıdır.

ABD emperyalizmi, Türkiye’nin emperyalist AB örgütüne girme çabalarını da kullanarak Türkiye’deki ulus yapısını ve ulus devlet içerisinde örgütlenmiş Türk ulusunu meydana getiren unsurların her birini tek tek ulus seviyesine çıkarmak istemektedir. Emperyalizm, etnik dinsel ve dilsel temelde yurttaşlarımızı; “Sizler bir milletsiniz, Türkiye sizi Türk milletini meydana getiren bir unsur saymakta, Türk devletine karşı cephe açarak / ulusal kurtuluş savaşı vererek ayrı ayrı millet olunuz ayrı devlet kurunuz” diyerek aldatmakta ve “ezilen millet olarak kendi kaderinizi tayin hakkını savunuyorum” sloganı ile Türk ulus devletini parçalamak istemektedir.

Oysa ki; devrimle oluşan ulus yapısına; etnik, dinsel ve dilsel temelde ayrılıkları öne çıkararak bu temelde örgütlenme istemek, toplumları ve tarihin tekerleğini geriye döndürmek, orta çağın örgütlenmesini öne çıkarmak, gericiliktir. Burjuvazi, orta çağın yönetimine karşı gelip, yönetimi alırken eşitlik, özgürlük, kardeşlik, çağdaşlık, milliyetçilik, demokrasi, insan hakları sloganları ile işçileri, köylüleri ve yoksul kesimleri arkasına alarak iktidarı feodallerin elinden aldılar. O çağda feodalizme karşı bu sloganları atmak devrimciliktir. Bu sloganlar bugün, emperyalizm çağında tekelci burjuvaziye karşı atılmaz, atanlar vardır ama bunlara ilerici denilmez.

EĞİTİMİN MİLLİYETLER TEMELİNDE ÖRGÜTLENME TARTIŞMALARININ TARİHSEL SÜRECİ VE ALINAN KARARLAR:

Ana dilde eğitim tartışmaları Avusturya’da; Brün parti kongresinde altı ulusal sosyalist partinin katıldığı tartışmalarda sendika örgütlenmesinin, milliyetlere göre örgütlenmesi tartışılmış, işçi sınıfı hareketinin birliğini parçalamaya yönelik; işçileri milliyetlere göre bölmeye yarayan örgütlenme anlayışı reddedilmiştir.

1905 yılında Bund’un 6. kongresinde Zürih’te “Kültürel ulusal özerklik” görüşüne karşı, devrimciler; “En ince, bu yüzden en tehlikeli milliyetçiliği temsil eden bu slogan” diyerek tartışıldı ve karşı çıkıldı. Rus sosyal demokrat parti 2. kongresinde Bund’u temsil eden Coolblatt ulusal özerkliği savundu ve bu görüş reddedildi. Bund’un 18. kongresinde hastaların kendi insanları arasında kendisini daha iyi hissedeceği iddiasında bulunarak ( etnik ve dinsel yapıda ) Yahudiler için özel hastane talebinde bulunulmuş ve reddedilmiştir.

1912 yılında Basel’de; kültürde ulusal özerklik, eğitimin milliyetler temelinde örgütlenmesi düşüncesi, proleter enternasyonalizmle çeliştiği ve küçük burjuva milliyetçiliğinin ideallerine karşılık verdiği için reddedilmiştir. Ayrıca Norveç’in İsveç’ten, Polonya’nın Rusya’dan ayrılması, İrlanda’nın İngiltere’den ayrılması konusundaki görüşler de doğru kararlara bağlanmıştır. ( Norveç İsveç’ten ayrılmadan önce bir ulus/ millet olmadığı, ancak ayrıldıktan sonra millet olabileceğine karar verilmiştir.)

Ulus örgütlenmesi yalnız tarihi bir kategori değil belirli bir çağın, yükselen kapitalizm çağının bir tarihi kategorisidir. Türkiye’de uluslaşma, millet olma mücadelesi, Osmanlıda ilk kez vatan, millet sözcüklerinin Namık Kemal ve Ziya Gökalp tarafından kullanılmasıyla- ki bu sözcükler Memalik-i Osmanî ve Osman’ın tebaası sözlerine alternatiftir- başlar.

Avrupa’da 1838 devrimleriyle geçilen Meşrutiyete geçilen, 1848 devrimleriyle Cumhuriyete geçilen sisteme biz; 1876 Teşkilatı Esasiye, 1908 Meşrutiyet’in ilanı ve 1920’de Cumhuriyet süreci ile geçtik. Yani devrim; 1876, 1908, 1914, 1918, 1920 ve 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesine kadar aralı devrimler süreci ile gerçekleştirilmiştir.

30 Ekim 1918’de devrim ara verip geçici yenilgiye uğrayıp, ülke işgal olununca Osmanlıyı oluşturan etnik gruplar kendi aralarında ikiye ayrıldılar. Bir kesim, Anadolu’yu vatan saymış bir kesim de varlığını ve geleceğini emperyalistlere bağlamışlardı. Devrimin önderlerince, Osmanlıyı oluşturan milliyetlerin birinin adı milletin adı seviyesine yükseltildi. Üzerinde yaşadığı toprağı vatan kabul edenlerin oluşturduğu halk topluluğuna Türkiye Halkı/ Türk Milleti dendi ve bu milliyetlerin yaşadığı coğrafyasında oluşan kültüre ve tarihe sahip çıkarak tek tarih ve kültür birliğini oluşturdular. Bu anlamda Osmanlı bir mozaik iken Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Ulusu tek renktir. Osmanlı diller birliği iken Türkiye Cumhuriyeti tek dildir. Ulusal Kurtuluş Savaşında, Diyarbakırlı Ziya Gökalp ve Tuncelili Diap Ağa etnik olarak Kürt milliyetinden iken devrim sonucu Türk Ulusunu meydana getiren bir birey olmuştur. Vahdettin 36. Osmanlı padişahı, 36 göbekten Türk, etnik olarak Türk kökenlidir. Ancak benliğini ve geleceğinin İngiliz emperyalizmine bağladığı için Türk Ulusundan değildir.

Diap Ağa ile Hacı Bektaş Veli ile devrimle bir ulus örgütlenmesi yapmış iken; ben dedemin meydana getirdiği yapıya karşı çıkıyorum diyerek, yeniden dedemin milliyetinde örgütleneceğim demek ve bunu dünyanın en tehlikeli devletini/devletlerini (ABD-AB), yanına alarak yapmaya çalışmak, ilericilik ve devrimcilik değil gericilik ve şovenizmdir. Orta Çağın örgütlenmesi olan milliyetler temelinde; parti, dernek, sendika kurmak, milliyetin dilinde okul öncesinden üniversiteye kadar eğitim istemek şovenizmdir. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, imparatorluklar yıkılırken, imparatorluktan ayrılıp ulus devlet kurmaktır, ilericidir, devrimcidir.

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı; emperyalizm döneminde, devrimci ve ilerici olan mücadeleler, emperyalizmi baş düşman olarak görmezse ilerici hareketler sayılmazlar. Ulus devletler burjuvazinin ilerici olduğu dönemde örgütlediği devletlerdir. Feodalizme ve emperyalizme karşı çıkıp bir ileri toplum düzenini örgütledikleri için ilericidirler. Emperyalizm çağında ise burjuvazi gericileşmiştir ve artık ulus devletler kurmazlar. Devrimle kurulan ulus devletlerden ayrılarak ulus devlet oluşmaz. Sosyalist devletlerin parçalanmasından oluşan devletler de ulus devlet değildir, etnik ve dinsel temelde örgütlenmedir, yeniden devrimle toparlanmazlarsa yok olmaya mahkûmdurlar.

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, sosyalist toplumda eşitsiz gelişen bölgelerin, ekonomik ve toplumsal eksiklikleri giderilerek eşit hale getirilmesini savunmaktır.

SONUÇ OLARAK:

1-Ulus devlet devrimle örgütlenen devlettir, tarihin belli bir aşamasında burjuvazinin önderliğinde kurulan bir devlettir.

2-Ana dil orta çağda milliyetlerin diline, kapitalist çağda ise ulusun diline denir.

3-Ulus devletlerde ana dilde eğitim – eğitimin milliyetler temelinde örgütlenmesi – hakkı istemek ilerici ve devrimci bir istek değildir.

4-Türkiye Halkını ve Türk ulusunu meydana getiren milliyetlerin; okul öncesinde üniversiteye kadar ana dilde- milliyetinin dilinde- eğitim hakkı istemesi ilerici ve devrimci bir istek değildir. Ayrıca bu ülke şartlarında seçmeli ders olarak dahi okutulması devrimci bir istek değildir.

5-Gerçek demokrasi, ulusların tam hak eşitliğini ve bütün ulusların ezilenlerinin savaşımlarında birleşmeleri bayrağını yükseltir. İşte bu nedenledir ki biz ulusal kültür diye nitelendirilen özerkliğe yani aynı devlet içinde eğitim kurumlarının milliyetlere göre bölünmesine ya da okulların devlet yönetiminden alınarak ayrı ayrı kurulacak olan Türk Ulusunu meydana getiren milli unsurlara devredilmesine ya da yerel yönetimlere devredilmesine karşıyız…

İBRAHİM DAŞ
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
ANTALYA ŞUBE BAŞKANI

This entry was posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *