ELVEDA GİRİT * 1900’lu yıllarda Girit Adasının Osmanlı’nın ellerinden nasıl kayıp gittiğini anlatan aşağıdaki yazıyı 21. yüzyıl Türkiye’sinde yaşananlarla nasıl örtüştüğünü görmek için dikkatle okuyunuz.

ELVEDA GİRİT

İlk paylaşım 13 Eylül 2010
Güncellendi 24 Eylül 2018

1900’lu yıllarda Girit Adasının Osmanlı’nın ellerinden nasıl kayıp gittiğini anlatan aşağıdaki yazıyı 21. yüzyıl Türkiye’sinde yaşananlarla nasıl örtüştüğünü görmek için dikkatle okuyunuz.Ülkeyi yönetenlerin ve siyasetçilerin tarihi bilmeleri çok gerekli ve önemlidir.Keşke başbakan Erdoğan kulaktan dolma bilgiler yerine ülkemiz tarihini bilse idi.Belki bu gün ülkemizin içinde olduğu süreci daha doğru yorumlar ve uluslararası yönetsel politikalarını daha gerçekçi ve doğru belirlerdi.

Naci Kaptan

GİRİT  OLAYI  MASAL  GİBİ…

YIL: 1909
İttihat ve Terakki mensubu Edirne mebusu Haşim Bey, ağustos ayında Giritte Rumlar tarafından hunharca öldürülen Osman Efendi (Koraşaki) ile Hüseyin Ağa (Subaşaki) adlı iki Türkün naaşlarını kartpostal yaptırıp devlet erkânına gönderdi.

Mesajı açıktı: Girit elden gidiyor!

Osmanlı Devleti ise, dört büyük ülkeye güvenip, açılım yaparak sorunu çözeceğini umuyordu. Oysa Giritte daha önce kaç kez açılım yapmıştı…
Kafanız fazla karışmasın; en iyisi olayları baştan yazalım…

Arap kökenli Kazancakis
Osmanlı ordusu, Akdenizin en büyük adalarından olan Giriti 1645-1669 yılları arasında Venediklilerden aldı.Adanın Müslümanlaştırılması konusunda farklı bir metot uyguladı: Balkanlarda şenlendirme adıyla yaptığı zorunlu iskânı bu kez adada uygulamadı. Fakat zorunlu olmasa da Girit, Türk göçü aldı. Bu arada Osmanlı, Kapıkulu askerinin evlenme yasağını kaldırdı. Bunlar Rum kızlarıyla evlendi. Bazı Rumların da din değiştirmesiyle Girit nüfusunda Müslüman sayısı kısa sürede çoğaldı.

Anımsatmalıyım: İhtida eden Rumların bir bölümü, 823-963 yılları arasında adaya egemen olan Müslüman Araplar idi. Bizansın zoruyla Hıristiyan olmuşlardı. Bu gerçeği saklamayanlardan biri de, Giritli ünlü yazar Nikos Kazancakis (1883-1957) idi. El Grecoya Mektuplar eserinde Arap soyundan (Abadyotlardan) geldiğini iftiharla yazdı. Dünyaca ünlü ressam El Greco da (1541-1614) Giritliydi. Neyse…

1700lü yıllarda ada nüfusunda Rumlar ve Türkler hemen hemen eşitti. Adanın dili Rumca, Arapça, Türkçe karışımı olan, yerel halkın Giritçe dediği dildi. Bu dil Rumcaya yakındı. Bunun sebebi, Osmanlı idaresinin Türkçeye gerekli özeni göstermemesiydi. İlginçtir; Giritte Türk dilinin unutulmamasını sağlayan Horasan kökenli Bektaşi tekke ve zaviyeleriydi.

Girit bir Osmanlı görevlisinin cenaze töreni

Et ve tırnak gibi
Türk ve Rumlar arasında yıllar içinde akrabalık sayısı arttı. Et ve tırnak gibi oldular. Ancak ne zaman Osmanlı ekonomisinde duraklama ve gerileme dönemi başladı; Giritte isyanlar patlak verdi. Bunda, Ortodoksların hamiliğine soyunan Rusyanın payı büyüktü. 1768de Çariçe Katerinanın kışkırtmasıyla, ticari filoya sahip zengin tüccar Yanis Daskoloyanis liderliğinde Rumlar (Sfakyalılar) ayaklandı.Osmanlı isyanı bastırdı; Daskoloyanis ve arkadaşları idam edildi ama 100 yıldır et ve tırnak gibi yaşayan Rumlar ve Türkler arasında güven kaybı baş ladı.

Ne yazık ki yaşanılacak sonraki tarihsel süreç adanın bu iki halkını birbirine düşman edecekti.Bunun içsel olduğu gibi dışsal nedenleri de vardı. Öncelikle, siyasi, sosyal ve ekonomisi altüst olan Avrupa yeniden kuruluyor, yeni ittifaklar oluşturuluyordu.Bu nedenle 1821de Mora Yarımadasında başlayıp Girite sıçrayan isyan Avrupadan çok destek buldu. Bu desteğin siyasi yanı gibi kültürel yanı da vardı; Rönesansla birlikte Batıda antik Yunan hayranlığı başladı.

Rumların camilere, tekkelere, çiftliklere, vakıflara saldırmasını; Türk köylülerini öldürmesini Avrupa seyretti. Kılı kıpırdamadı.Can güvenlikleri kalmayan köylerdeki Müslümanlar şehirlere göç etti. Ancak Rumlar şiddeti her geçen gün artırdı. Osmanlı, Mısırdaki Kavalalı Mehmet Ali Paşadan yardım alarak ayaklanmayı ancak 4 yılda bastırabildi. Cephe savaşları için eğitilen askerler küçük çetecilerle başa çıkmakta zorlanmıştı.

Girit Heraklion limanı 1817

İsyanın bastırılması ve Osmanlının Doğu Akdeniz’e tekrar hâkim olma ihtimali, İngiltere, Fransa ve Rusyanın hoşuna gitmedi. Bu üç devlet Osmanlıdan Yunanlılara, Sırbistan ve Romanyada olduğu gibi prenslik vermesini istedi. Avrupada da büyük bir kamuoyu baskısı vardı. Şair Lord Byron, ressam Delacroix, yazar Victor Hugo vs. gibi aydınlar eserlerinde Yunan isyanına destek çıktı.

Kuşkusuz mesele sanatçılarla çözülmedi; İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları Moradaki Navarin Limanındaki 57 Türk gemisini batırıp sekiz bin Mehmetçiki şehit etti.

Avrupa Konseyi
Osmanlı şaşkındı; ne yapacağını bilemedi. Çünkü Yeniçeri Ocağını daha yeni tasfiye edip Asakir-i Mansure Muhammediye teşkilatını kurmuştu. Savaşacak askeri gücü yoktu.  Sonuçta Osmanlı, Yunanistanın bağımsızlık talebinden vazgeçmesi ve kendisine her yıl belli miktarda vergi vermesi karşılığında, Mora Yarımadasında Yunan Prensliği kurulmasını kabul etti.

Aradan çok geçmedi. Rusya da Osmanlıya saldırdı. Erzurumu, Edirneyi aldı. İngiltere ve Fransa, Rusyanın ilerleyişinden memnun olmadı. Taraflar bir masa etrafında buluştu. Buradan ne karar çıktı dersiniz; Yunanistanın bağımsızlığı!
Enosis (birleşme) için ilk adım atılmış oldu.

Girit Rumları fırsatı kaçırmadı; Yunanistanla birleşmek için hemen ayaklandı. İsyan bu k ez çabuk bastırıldı. Rumlar Avrupadan da gerekli desteği bulamadı.Çünkü emperyal devletler, hasta adam Osmanlıyı nasıl paylaşacakları konusunda henüz hemfikir değildi. Öyle ki, Osmanlı, İngiliz ve Fransızların Avrupa Konseyine alınma sözüyle Rusyaya savaş açtı.Ruslar da sıcak denizlere inme hülyasından hiç kopmadı. Giritli Rumların umudu da Rusların bu hülyasıydı…Her fırsatta ayaklandılar ve her isyanda bir siyasi hak elde ettiler. Nasıl mı?

Açılımın birinci aşaması
Genel af çıkarıldı

RUSLAR dindaşları Yunanlıları, İngilizlere kaptırmamak için, Çar II. Aleksanderın yeğeni Grand Düşes Olgayı Yunan Kralı Georgios ile evlendirdi. Bu düğünde bir dedikodu çıktı; Ruslar çeyiz olarak Giriti Yunanlılara verecekti!Dedikoduya o kadar inanıldı ki, Giritin fanatik milliyetçi dağlıları Sfakyalılar, Mihail Korakas liderliğinde ayaklandı.

16 Ağustos 1866da Selino kazasındaki Müslümanları kadın çocuk demeden öldürdüler.  Osmanlı ordusu çetecilerin peşine düştü. Tam isyanı bastıracakken devreye İngiltere ve Fransa girdi. Teklifleri şuydu: Girit Yunanlılara verilemezdi ancak Osmanlı da Girit Açılımı yapmalıydı.

Nasıl olacaktı bu açılım?

İlk şart, askeri harekât hemen durdurulmalıydı .Ayrıca silah bırakacak isyancılar için umumi af çıkarılmalıydı.Tanıdık geliyor mu?

Devam edelim:
Girit yoksuldu; ada halkı iki yıl vergiden muaf olmalıydı. İdari reformlar da yapılmalıydı; Padişahın atayacağı valinin biri Türk, diğeri Rum iki yardımcısı olmalıydı. Ayrıca resmi yazışmalarda Türkçe zorunluluğu kaldırılmalıydı. Osmanlı açılımı kabul etti.Türkler rahatladı; köy ve mezralarına döndü. Müslümanlar, Bu açılım ne kadar güzelmiş demeye başladı.

Girit Heraklion 1800’lü yıllar

Açılımın ikinci aşaması
Jandarma yeniden düzenlendi

OSMANLI nın 1878de Ruslara yenilmesi Giritte yeni bir ayaklanmaya neden oldu. Olan köylerine dönen açılım kurbanı Türklere oldu; evleri, tarlaları yakıldı; canlarından oldular. Osmanlı ordusu yine isyancıların peşine düştü.

Ve devreye yine Avrupalılar girdi. Onların bastırmalarıyla, diğer Osmanlı vilayetlerinden farklı, Girite özel imtiyazlar tanındı; yani yeni bir sözleşme/açılım yapıldı.25 Ekim 1878deki bu Halepa Sözleşmesi/Açılımı şöyle olacaktı:

Girit Valisi sadece Müslümanlardan seçilmeyecekti, Hıristiyan da olacaktı. Vilayet genel meclisinde Rumlar (49/31) çoğunlukta olacaktı.Hıristiyan kaymakamlar Müslüman kaymakamlardan sayıca fazla olacaktı.Vilayet Meclisi ve mahkeme dili Rumca olacak; ancak resmi zabıtlar ve dilekçeler Rumca ve Türkçe olabilecekti.Ve en önemlisi asayişi sağlayan jandarma, yerli halktan seçilecekti.

Osmanlı bu açılıma da Evet dedi. Yeter ki kardeş kanı dursun diyordu.
Fotyadi Paşa, Sava Paşa, Kostaki Anthopulos Paşa, Nikolaki Sartinski Paşa gibi isimleri sırasıyla Girite vali atadı.Diyeceksiniz Artık bu açılım adaya sükûnet getirmiştir! Hayır…

Girit için görevlendirilmiş olan uluslararası jandarma komisyonu 1897

Açılımın üçüncü aşaması
Avrupaya müdahale hakkı

1885-1888de Girit iki ayaklanmaya daha sahne oldu. Fakat en büyük isyan 1896da oldu.Artık taraflardan biri asker değildi; Ağride, Kaliveste, Resmoda, Hanyada vd. 250 yıldır birlikte yaşayan komşular birbirine silah sıkmaya başladı.Girit yanıyordu.

Tabii yine beklenen oldu; İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Rusya olaylara müdahale etti. Asayiş amacıyla savaş gemilerini Girite gönderdiler.Ve Osmanlıya yine, yeni bir sözleşme/açılım dayattılar.Girit valisi kesinlikle Hıristiyan olacaktı.Vali, adada karışıklık çıkması halinde Batıdan silah ve asker yardımı isteyebilecekti. Hemen genel af ilan edilecekti.Memurların üçte biri Hıristiyan olacaktı. Avrupalı hukukçular adli bir ıslahat reformu hazırlayacaktı .

Osmanlı bu açılıma da boyun eğdi.
Başkent İstanbulun Giritte açılım yapmaktan başı dönmüştü.Ancak 25 Ağustos 1896 Nizamnamesi/ açılımı Giritten kopuşu hızlandırdı.Elleri silahlı Rumlar artık şehir merkezlerinde bile gezip, kimseden korkmadan Türkleri öldürmeye başladı. Bu cinayetler sonucu, Amcaoğlu Hüseyin, Bedeloğlu Mehmet, Bunacuoğlu Selim Ağanın çoban oğlu, Yanatoğlu Halim, Salih Kaziyatoğlu, Güldanoğlu Hüseyin, Muradoğlu Hasan, Osman Korethaki gibi yüzlerce Türk öldürüldü.

Resmolu Hüseyin Subaşaki gibi Türkler şehit edildikten sonra, hıncını alamayan asiler tarafından kafatası bıçak ve sopalarla delik deşik edildi.Türkler korunaksızdı.

Giritin Hıristiyan valisi, kasten Osmanlıdan asker yardımı istemiyordu; Türklerin Giritten gitmesini istiyordu.Giritte oluk oluk Türk kanı akıyordu. Tek tek öldürmeler kısa zamanda toplu katliamlara neden oldu. Elida, Ahladina, Nisiya, Balyovici, Sika, Lisinsi, Mulina, İskalavos , Handra, Akriba, Lamnon, Ziru gibi Türk köyleri yakılıp yıkıldı; Müslüman ahalisi öldürüldü. Türkler adadan kaçış yolu arıyordu artık.

Hanya ve Resmoda altmış bin Müslüman sığınmacı kurtarılmayı bekliyordu.
Giritli Müslümanlar, açılım gereği Osmanlının Girite asker çıkaramayacağını anlayınca, İran Şahı Muzafferiddin Handan yardım istedi!

Sadece Giritte değil Yanyadaki feryatlara Avrupalının kulağı kapalıydı. Sonunda Osmanlı, 18 Nisan 1897de Yunanistana savaş açtı. Beklendiği gibi bir ay gibi kısa sürede Yunan ordusunu perişan etti.Türk ordusu Atinaya girecekken, Rus Çarı II. Nikolayın isteği ve İngilterenin baskısıyla II. Abdülhamid Türk ordusunu durdurdu. Yapılan barış görüşmelerinde galip Osmanlı, bırakın bir avuç toprak almayı, savaş tazminatını bile alamadı.Aksine Giritteki nüfuzunu kaybetti…

GİRİT – Binbaşı Bor haranguing, yakaladıkları asiler (Osmanlı askerleri) Giritten sürülmeden önce. LONDON NEWS Çizim Resim 20 Mart 1897.

Açılımın dördüncü aşaması
Otonom ilan edildi

DİYECEKSİNİZ ki, Osmanlı ordusu, Yunanlıları yenince Giritteki Rumlar korkup sinmişlerdir. Ne gezer!

En acıklısı Giritte yaşandı. Türkler, Rumları kesecek iddiasıyla Avrupa devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya) adaya asker çıkardı. Asayişi artık onların askeri sağlayacaktı!

O halde Giritte Türk askerine gerek var mıydı? Diyorlardı ki, Osmanlı askeri gidince Rumlar bir daha ayaklanmazdı! Gülmeyiniz, aynı gerekçeler günümüzde Kıbrıs için de söyleniyor…

Avrupanın bu kandırmasıyla Türk askeri 1898de Giritten çekildi.Ada otonom ilan edildi.Giritin kaderi, Avrupalılara bırakıldı. Avrupalılar, Rumların ve Türklerin can ve mal güvenliklerini garanti altına aldıktan sonra adadan ayrılacaklardı . Girite böylece barış gelecekti. Harika!

Tabii bu arada bir şart daha ileri sürüldü: Girit valisini seçme hakkı Osmanlı padişahına bırakıldı. Ancak istisnai bir durum vard ı; büyük devletlerin o valiyi onaylaması gerekiyordu. Yoksa kendileri atama yapacaklardı. Ne oldu dersiniz; Osmanlının karşı koymasına rağmen Prens Otto Girit Valisi yapıldı. Kısa bir süre sonra dört devlet adadan çekildi. Ve Rumlar hemen adaya Yunan bayrağı çekti. Hani barış gelecekti; beyaz güvercinler uçacaktı adanın üzerinde?

Osmanlı büyük bir diplomasi başarısıyla(!) bayrağı indirtti. Karşılık olarak, Avrupa ülkelerinin ve Yunanistanın tepkisini çekmemek için, İstanbulda sahnelenen Girit adlı tiyatro oyununu sansürledi. Şaka gibi…

Ve sonuç
Toprak kaybı

OSMANLI, Avrupalı dört devletin oyalayıcı sözlerine, teminatlarına ve açılım masallarına hep inandı.Bunun karşılığında Giriti kaybetti.

Bu da şöyle oldu: 1910da Girit Meclisi Yunanistanla birleşme kararı aldı. Anadolunun birçok yerinde mitingler yapıldı; Türkler, Giritte savaşmak için gönüllü asker müracaatında bulundu; Yunan malları boykot edildi, gemileri Osmanlı limanlarına sokulmadı; Osmanlı konuyu Lahey Hakem Mahkemesine götürmek istedi vs. vs. Bunların pek yaptırımı olmadı.

Girit onca açılıma rağmen 1913te Osmanlının elinden kuş olup uçtu, gitti!
Giden toprağın yüzölçümü 8.336 kilometrekare idi.

Savaşın üzerinden altı ay geçmişti… Malina köyünde taş üstünde taş kalmamış, tekke ise viran haldeydi…Altı ay öncesinde tekkenin üzerine ölüm kusan Rum ateşinin sesleri, biraz dinleseniz hala duyulabilecekti sanki… Ve tekkede Türklük için direnen, kaçıp kurtulmak yerine vatan bildiği toprağı savunmayı seçen kahramanlar da sanki hâlâ oradaydılar…

Tekkenin hemen yanıbaşında Sinan’ın evine geldiklerinde orasının da aynı vaziyette olduğunu gördüler… İçerisi kapkaranlıktı, tıpkı Girit Türk’ünün Girit’teki yazgısı gibi…

Eşyaları karıştırıp onlardan geriye kalan önemli bir şeyi arıyordu iki derviş. Olaylardan önce Rum kilisesinin önünde görülen dervişlerden genç olanı aslında derviş değil Önder Yüzbaşı’nın istihbarat eriydi ve kilisede olan bitenden tekkeyi bilgilendiriyordu. Diğeri de bu evde, olan biteni rapor ediyordu.

Aradıkları şeyin hâlâ orada olduğundan adları kadar emindiler… Ve onu yerde buldular… Hanye Bektaşi Tekkesi’nin Babası Erdemli Azmi Baba’nın Sinan’a emaneti küçük bir bohçaya benziyordu. İçinde tekkenin tapu senedi, şeyhlerin seceresi ve el yazması notlar bulunuyordu.

Erlerden genç olanı, mübadele yıllarında artık yaşlanmış olarak Türkiye’ye döndü… Girit geride kalmıştı artık. Yıllar boyu gözü gibi sakladığı, önce Azmi Baba’nın Sinan’a bıraktığı emaneti, Türkiye’de bir tekke şeyhine bıraktı.

O notlarda ne mi yazıyordu: Elveda Girit.

Hüseyin Adıgüzel tarafından yazılmış olan Elveda Girit / Girit Türklerine Uygulanan Soykırımın kitabından mete.gulmen@gmail.com

NOT  ; Naci Kaptan tarafından resimlendirilmiştir

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

2 Responses to ELVEDA GİRİT * 1900’lu yıllarda Girit Adasının Osmanlı’nın ellerinden nasıl kayıp gittiğini anlatan aşağıdaki yazıyı 21. yüzyıl Türkiye’sinde yaşananlarla nasıl örtüştüğünü görmek için dikkatle okuyunuz.

  1. Fuat Ornarli says:

    Linkini verdiginiz Nadirkitap sitesinde Elveda Girit kitabini bulamadim.

    Nasil ismarliyabilecegimi bildirirseniz sevinirim.

    Iyi calismalar

    • Nacikaptan says:

      Sayın Ornarlı

      Kitap evlerinin stoklarında kitabın kalmamış olduğunu gördüm. İnternette varolan kitap satıcılarına sipariş ederek onların araştırmalarını sağlayabilirsiniz.

Leave a Reply to Nacikaptan Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *