TARİHİN İÇİNDEN ATATÜRK VE İZMİR’in KURTULUŞU * 9 EYLÜL’DEN BUGÜNE BAĞIMSIZLIK

İzmir’in kurtuluşu 

Mustafa Solak
10.09.2018 12:00:47

9 EYLÜL’DEN BUGÜNE BAĞIMSIZLIK

1912’den 1922’ye Kurtuluş Savaşımızın 10 yıllık mazisi vardır. Türk ordusunun 9 Eylül 1922’de İzmir’e girişiyle, 1912’de başlayan on yıllık savaş süreci fiili olarak sonlandı. Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı aslında Osmanlı’nın dağılması sonucu Türk Milletine dayanan vatanı koruma savaşlarıdır. Kurtuluş Savaşımızın kahraman komutanları Fahrettin Altay’ın kitabının adı “10 Yıl Savaş ve Sonrası 1912-1922”, İzzettin Çalışlar’ınki “On Yıllık Savaş (Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Savaşları)”tır.

“PİYADENİN SÜVARİYİ GEÇTİĞİ” HAREKAT

30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda Yunanların ana kuvvetleri imha edilmesi sonrasında 1 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa “ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi.

Afyonkarahisar- İzmir arasında 327 km uzunluğundaki yol ve 400 km genişliğindeki cephede düşman kovalandı. 150.000 kişilik bir ordunun yaya olarak ve savaşarak 2 hafta içinde İzmir’e vardığı bu takip harekatı, dünya askeri literatürüne “piyadenin süvariyi geçtiği harekat” olarak girmiştir.

2 Eylül’de harap haldeki Uşak’a girilmiş ve Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis tutsak edilmiştir.

“HERKES NAMUS GÖREVİNİ YERİNE GETİRDİ”

9 Eylül günü Fahrettin Paşa’nın kolordusunda, 2. Süvari Tümeni’nin 4. Süvari Alayı’nda Komutan yardımcısı olan Yüzbaşı Şerafettin Bey İzmir’e ilk giren komutan olmuştur. 80 kişilik kuvvetle şehre giren Şerafettin Bey, kurşun ve şarapnel yağmuru altında 40 askerini şehit vererek Kordon’a ulaşır. Pasaport iskelesinde bir Rum’un attığı bomba ile yaralanan Şerafettin Bey, yaralarına aldırmadan Hükümet Konağına Türk Bayrağını çekmiştir. Sakarya Savaşı’nın ardından, Buhara Cumhuriyeti’nin hediye ettiği üç kılıçtan biri Atatürk’ün “bu kılıcı İzmir’e ilk giren fatihe vermekle şerefyaab olacağım [şerefleneceğim]” sözü üzerine Yüzbaşı Şerafettin Bey’e verilmiştir.

Yıllar sonra İstanbul Vakıf Gureba Hastanesi’nde yattığı sırada; radyoda Org. Fahrettin Altay’ın, kendisiyle ilgili “İzmir’e ilk kez olarak giren Yüzbaşı Şerafettin Bey çoktan vefat etmiş olmalı” sözlerini duyar. Yaşadığını Fahrettin Paşa’ya iletmesini önerenlere ise itibar etmez. Gazeteci Ferdi Öner, Yüzbaşı Şerafettin’in zorluklar içinde yaşadığını ve hastanede yaşadığını haber aldığında İzmir gazetelerinde “İzmir Bayraktarına Sahip Çıkmalı” başlığıyla yazılar yer alır. İzmir Belediyesi’nin görevlendirdiği bir kurul, Yüzbaşı Şerafettin Bey’i hasta yatağında ziyaret ederek; kendisine para ve ev armağan etmek ister. Ancak O, bu armağanları “Herkes namus görevini yerine getirmekten başka bir şey yapmadı!” diyerek kibarca reddeder.[1]

“ÖYLE İSE NEDEN İZMİR’İ ALMAK İSTEMİŞ!”

Belkahve’den tarihi günü izleyen Mustafa Kemal Paşa 10 Eylül sabahı İzmir’e girer. Bir gün Atatürk, yanında asker olmadan tek başına İzmir’i gezmeye çıkar, Kramer Oteli’ne uğrar. Dolu salona girmek isteyince, garson yer olmadığını söyler. Bu otelde Atatürk, Yunan Kral Kostantin’e dair sarfettiği fıkra anlatılır. Devamını Falih Rıfkı Atay’dan dinleyelim:

“Fakat müşterilerden biri tanıyıp da:

—Mustafa Kemal… Mustafa Kemal… diye bağırınca, kalabalık birbirine girer. İhtimal hepsi dağılacaklar. Mustafa Kemal kimsenin rahatsız olmamasını rica eder ve yanındakilerle bir masaya oturur. Garson mudur, otel müdürü müdür, artık kim önce koşup gelmişse birer kadeh içki istediklerini söyler ve sorar:

— Kral Kostantin hiç bu otele gelip de bir kadeh rakı içti mi?

— Hayır paşa efendimiz!

— Öyle ise neden İzmir’i almak istemiş? der.”[2]

15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal eden Yunan askerleri 18 Eylül 1922 tarihine kadar yapılan takip harekâtı ile İzmit bölgesinden İstanbul Boğazı’na kadar hayati önem taşıyan diğer stratejik hedefler İtilaf Devletleri’nin işgalinden barış yoluyla kurtarıldı. Paşa, 18 Eylül günü ise şunları söyler:

“Milli ordu, Misakı Milli’yi tamamen kabul ettirinceye kadar süngüsünü yerine koymamaya yemin etmiştir. Hepimiz bu yemini tutacağız.”[3]

Ordumuzun bu zaferi Mudanya Ateşkes Antlaşması’nı hazırlamıştır.

YUNAN’I FABRİKALARININ ÇELİK ZIRHLARI İLE KAPLADIĞI BATI YENİLDİ

Başkomutan Gazi Mustafa Kemal 12 Eylül 1922 tarihinde İzmir’den Türk Ulusuna şu yayımladığı zafer mesajında Yunan ordusunu emperyalistlerin donattığını şöyle belirtir:

“Batı fabrikalarının çelik zırhları ile kaplanan muazzam Yunan orduları artık Anadolu dağlarında subayları tarafından terk edilmiş zavallı sürüler, cinayetlerinden dehşete düşerek kudurmuş kitleler ve ağaç diplerinde kalmış dermansız yaralılardan ibaret kaldı…Vatanın kurtuluşu, milletin rey ve idaresi kendi mukadderatı üzerinde kayıtsız şartsız hâkim olduğu zaman başlamış ve ancak milletin vicdanından doğan ordularla müspet ve kati neticelere ermiştir.”[4]

ABD İLE ÜLKEMİZ ARASINDAKİ BU SAVAŞI İZLEYECEK MİYİZ?

Bugün de Batı emperyalizmi ile savaşıyoruz. Yalnız, savaşı iktidar ile ABD arasındaki “geçici sürtüşme” olarak anlayanlarımız var. Ülkemizi siyasi ve ekonomik operasyonlara açık hale getiren, bir zamanlar FETÖ ve PKK ile iş tutan iktidara olan kızgınlık nedeniyle Türk Amerikan Savaşı’nı göremiyoruz. ABD’nin 24 Temmuz 2015’te “kara gücüm” dediği PKK’yi hendeklere sürmesiyle başlayan, fakat ordu, polis ve korucumuzun gücüyle ezilen ABD, 15 Temmuz 2016’da FETÖ’yü kalkışmaya iterek tekrar atağa geçti. ABD, BOP haritasıyla ülkemizi parçalamak için PKK’ye 5 bin tır silâh verdi. Buna karşı millet ve devletin güçleri seferber edilerek Fırat Kalkanı, Afrin Harekatlarıyla ABD’nin fiili egemenlik alanına kama sokuldu. Bugün F-35’leri ülkemize vermiyor, Doğu Karadeniz’de Noble Dina Tatbikatı yaparak Türkiye’yi tehdit ediyor. Önümüzdeki sorular şunlardır:

ABD ile ülkemiz arasındaki bu savaşı izleyecek miyiz?

Hatta hükümetin geçmişteki yanlışları nedeniyle sırf “iktidar zorda kalacak” diye ABD’nin başarısını mı istiyoruz?

Bu ikisinden birine “evet” diyecekseniz, iktidara gelebileceğiniz siyasi ve toplumsal anlamda bütünlüğünü koruyan bir vatan ve millet bulup bulamayacağınızı düşünmeniz gerekir.

Ya da iktidarı ve muhalefetiyle tüm milletimizi vatanımızın esenliğine mi yöneltmeliyiz?

Atatürk gibi “sözkonusu vatansa gerisi teferruattır” diyorsak, vatanımızın bağımsızlığına ve bütünlüğüne uygun siyasi ve ekonomik kararlar almak üzere başta sorumluluk mevkinde olmak üzere iktidar olmak herkesi uyarmalıyız. Bazı çözümlerimizi sıralayalım:

Sıcak paracı, faize, ranta, inşaata dayalı borçlanma ekonomisini terk etmeli, üretim ekonomisini yerleştirmeliyiz. Özelleştirilen limanlar, bankalar, fabrikalar kamulaştırılmalı, Beşar Esad ile bir an önce barışılmalı, bölge ülkeleriyle askeri, ekonomik bağlar geliştirilmelidir. Dahası güçlü bir ordu için askeri okul ve hastaneler açılmalıdır.

İktidar ideolojik sınırlılığı nedeniyle bocaladığında, bu savaşı kesin sonucuna götürecek olanlar iktidara gelecektir. Yeter ki biz iktidarı ve muhalefeti uyararak milletimizi emperyalizme karşı birleştirelim.

Tarihçi – Mustafa Solak

Dipnot

[1] Kemal Arı, “Yüzbaşı Şerafettin Bey ve Buhara’dan Gelen Kılıç”, Kurtuluş ve Kuruluşun Sembol Kenti İzmir, Yay. Haz: Murat Alper Parlak, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, 2015, s.321.

[2] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Sena Matbaası, İstanbul, 1980, s.321-322.

[3] ATABE, C.13, s.306.

[4] Age, s.274-275.

This entry was posted in ATATURK, Tarih. Bookmark the permalink.

One Response to TARİHİN İÇİNDEN ATATÜRK VE İZMİR’in KURTULUŞU * 9 EYLÜL’DEN BUGÜNE BAĞIMSIZLIK

  1. Pingback: *9 EYLÜL 1922* İZMİR’İN KURTULUŞUNUN 100. YILI KUTLU OLSUN | Cumhuriyetimiz İçin

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *