Cumhuriyet gazetesi kuruluş ilkelerinden sapmaya devam ediyor !!! * Altan’ın Cumhuriyet’te yazısı neden tartışma yaratıyor? * Ahmet Altan üzerinden Cumhuriyet gazetesine bir mektup !!!

Cumhuriyet
Orhan Bursalı
obursali@cumhuriyet.com.tr
04 Eylül 2018 Salı

Altan’ın Cumhuriyet’te yazısı
neden tartışma yaratıyor?

Ahmet Altan’ın Cumhuriyet’te veya olmadı Kitap ekinde hikâyesinin yayımlanması, yine gazete yazarları ve okurlar arasında tartışma yarattı. Şüphesiz ki yaratacaktı. İki nedenden dolayı.

İlki
Cumhuriyet’in yayın ilkeleri (ki Vakıf’ın anayasası) gibi bir sorun var. Atatürk ve dönemine küfreden, yayınlarıyla bu kadar suçsuz insanın yıllarca hapiste çürümesine ve dahası ölmesine neden olmuş Taraf adındaki bir operasyonel kâğıdın yönetmenliğini ve tetikçiliğini yapmış, iktidara da muazzam destek olmuş bir yazar ve gazetecinin, Cumhuriyet ile yazar ilişkisi içine girmesi kabul edilemiyor.

Fikir özgürlüğü sorunu değil
Bunun “fikir özgürlüğü” ile ilişkisi yok. Gazetenin (gazeteyi özel yapan) yayın ilkeleriyle ve tarihsel bağlantıları ile karşıtlığı, uyuşmazlığı var. Tıpkı bu gazetede Evrim’e, bilime saldıran bir yazarın varlığına, bazı Cumhuriyet yazarları ve pek çok okur tahammül edemeyip eleştirilerini ayyuka çıkarınca, yazılarına zoraki son verilmesi gibi. Çünkü bilim Atatürk Cumhuriyeti’nin fil ayaklarından biri ve dünyanın temel gerçeğidir. Bu yazarın yazılarına son verilmesinin de “fikir özgürlüğü” ile ilişkisi yoktu.

İkincisi
Cumhuriyetin hâlâ çoğunluk okurlarının, Vakıf ilkelerine ve Cumhuriyetin tarihsel bağlantılarına sadık olması, onları benimsemesi, bunların sulandırılmasına şiddetle tepki göstermesi.. Bir kısmı “Cumhuriyet bu ilkelerden saptı” görüşünde olmasına rağmen, diğer bir kısmı bazı itirazlarına rağmen Cumhuriyet’i önemli ve Atatürkçü sayıyor ve okuyor.

Bu ikincisine ekleyeceğimiz bir nokta daha var: Gazetede Vakıf ilkelerine, ülkenin tarihsel kurucu bağlantılarına sadık, onlara sahip çıkan bazı yazarların ve çok sayıda çalışanın – habercinin, sorumlunun hâlâ gazetede yazıyor, çalışıyor olması. Zaten gazete yönetimi de yeri geldikçe “Atatürk’e”, Nadir Nadi’ye, İlhan Selçuk’a vb. sahip çıkıyor. Ayrıca bizi de burada tutuyor. Ama iki arada bir derede işleri yürütmeye çalışıyor.

Neden ille de Cumhuriyet?
Ahmet Altan’ın bazı kitaplarını merakla okumuş bir insanım. Adil yargılanmıyor olmaları, uğradıkları adli haksızlıklar şüphesiz ki rahatsızlık verici. Tıpkı benzeri diğer yurttaşlara yapılan haksızlıklar gibi. Tıpkı, kendi zamanlarında sahtekârlıklarla defteri dürülenlere yapılan büyük haksızlıklar gibi…

Altan serbest bırakılmalı, yargılanmaları adil bir şekilde dışarıdan sürdürülmeli. Bu tamamen ayrı bir konu. Öykü mü yazı mı yayımlayacaklar, bu özgürlüklerinin önünde duran kimse yok. Bunca gazete ve internet sitesi var, olmadı blog açar yayınlar… Kitapçılar var basacak…

Mesele, neden Cumhuriyet’te?
Ve neden bir kesimde Altan’larla bu fikir dayanışması var?

Köklerde yatan
Bunun köklerine gidersek, Ahmet Altan’ın FETÖ çetesinin kurduğu Taraf gazetesindeki yayınıyla hâlâ fikir birliği içinde olmak yatıyor.O zamanki Cemaatin, şimdiki FETÖ çetesinin Ergenekon, Balyoz ve Odatv vb. polis ve yargı operasyonlarıyla da bu fikir birliği vardı. Daha sonra gazetenin başına getirilen Can Dündar da bu fikir birliğinin ortaklarından biriydi. Ve bu operasyonel fikir birliğinin en büyük ortağı, destekçisi ise AKP iktidarıydı.

İttifakın büyüklüğünü ve gücünü görüyor musunuz?
Bu ittifak parçalandı ve hepsi kendi haline dönüştü!

Altan’larla dayanışmanın fikri temelinde şu var:
Evet iyi yaptı, askerin vesayetinin kesilmesine hizmet etti. Burada önemli olan, Altan bu operasyonu yaparken binlerce kişinin mağdur olması, hapishanede çürümesi hatta ölmesi, büyük hukuksuzluklar, polisinyargının keyfi kullanılması vb. değil, önemli olan vesayetin sona erdirilmesine çalışılması. Bu savaşta pek çoklarının ölmesi de normal. Askerler de haksız yere pek çok kişiye vaktiyle aynı muameleyi yapmadı mı? Bu savaşın AKP’nin her şey üzerinde mutlak egemenliği ile sonuçlanması, Cemaatin de tasfiye edilmesi, Altan gibilerin de içeriye atılması ise başka bir olgu.

Diğer bir yazar
Bu savunmanın – görüşün ardında, ayrıca, Altan’ın Atatürk ile, kurduğu Cumhuriyetle fikri hesaplaşması ile, epey ölçüde dayanışma veya tam olmasa da fikir yakınlaşması da var. Geçen aylarda yine liberal çevreden alınan eski ittifakın bir yazarının, Atatürk ve Cumhuriyetinin kuruluşuyla hesaplaşan yazısını da burada zikredelim. Bir devletin, ülkenin, milletin.. Cumhuriyetin sıfırdan oluşturulması çabalarını, politikalarını, olgun ve hoşgörü ile ve tarihi kendi zamanı içinde değerlendirmeyle de ilgisi olmayan akademi-dışı ideolojik saplantılı yazısını da, bu bağlamda yeniden anımsamak gerekir. Zor bir süreç… (1)

Cumhuriyet gazetesine yayın ilkelerinden saptıklarında zaman zaman eleştiri mektupları gönderdim. Tüm mektuplarım yanıtsız kaldı . Cumhuriyet Gazetesi şimdi de Ahmet Altan’a kucak açmıştır. Görülen odur ki Cumhuriyet gazetesi Ahmet Altan’a bir köşe vermek amacındadır. Sürekli tiraj kaybeden gazete bu tutumuyla sanki kendisini yok etmek istemektedir.

Sosyal medyada akılcı eleştiri mektuplarıyla hak eden kim olursa olsun uyarmış olan ve 04 Ekim 2010 tarihinde , Ahmet Altan’a aşağıdaki mektubu yazdıktan 9 ay sonra kaybetmiş olduğumuz duyarlı yurtsever vatandaş Ecz. Hüsnü Akıncı’yı hem anmak hem de Ahmet Altan’a yazmış olduğu aşağıdaki mektubu rahmetli Akıncı adına Cumhuriyet gazetesine göndermek için paylaşıyorum.

Naci Kaptan

2010 SENESİNDE AHMET ALTAN’A YAZILMIŞ BİR MEKTUP 

İstanbul 20 Ocak 2010

Sayın Ahmet ALTAN
Taraf Gazetesi Yazarı

Sayın ALTAN;

20 Ocak 2010 tarihli ve “Zorunlu askerliği kaldırın” başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Cevap vermeğe karar verdiğim anda çok düşündüm: Cevap yazımı, acaba vicdan sahibi olan bir kişiye göre mi, yoksa, vicdan sahibi olmayan bir kişiye göre mi yazsam diye ikilemde kaldım. Zîra; VİCDANIN kelime mânâsı, BULMAK demektir. Bulunacak olan da, HAK ve HAKİKATTIR. Bunun anlamı da açıktır:

HAK VE HAKİKATİ bulamayan bir kimsede; kendi vücut ikliminde bulunması gereken; sessiz-sözsüz, bizsiz-sizsiz konuşan; “Sus!” dendiği zaman susmayan ve adına VİCDAN denilen mânevî varlık bulunmaz!

Bu ikileme rağmen cevabımı, sanki vicdanınız varmış varsayımına göre yazmaya karar verdim. Ve soruyorum:

Niçin, neden ve ne hakla Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni hedef seçerek, devamlı surette orduyu yıpratıcı, aşağılayıcı ve tahrik edici yazılar yazıyorsunuz ve yayınlar yapıyorsunuz? Hedefiniz, maksadınız ve çıkarınız nedir ve kimin veya kimlerin arzu, istek ve emirlerini yerine getiriyorsunuz?

Vatanî bir gerekçeye ve hizmet arzusuna dayanmadığınızı ve gerçek bir demokrasi aramadığınızı, TARAF GAZETESİ’ni okuyan herkes, gayet iyi anlar ve bilir. Bugün, yazdıklarınıza bir bakalım:

“Bizim Ordu böyledir canım, kendini memleketin sahibi sanır.

Herhalde hepsi değil ama generallerin büyük çoğunluğu hastalanmış gibi gözüküyor.

Neredeyse her yıl yeni bir darbe planı hazırlıyorlar.

2003 yılında Birinci Ordu’nun generalleri de bu “tatbikatı” yapmak için toplanıyorlar. Görüntüde düşmana karşı hazırlanacaklar.

Ama bu sadece “görüntü”, bu görüntünün arkasına saklanıp darbe planları yapıyorlar.Yapacakları darbe için 12 Eylül’ün darbe örgütlenmesini örnek alıyorlar.

İki aşaması var planın.
Birinci aşama “sıkıyönetim” ilanını sağlamak.Bunu gerçekleştirebilmek için “düşmanın” bile aklına gelmeyecek planlar hazırlıyorlar.Bir tanesi Fatih Camii’nde, bir Cuma namazında, bomba patlatmak.Bombayı nereye yerleştireceklerini belirleyen krokiyi çiziyorlar, bombanın yerleştirilip patlamasından sorumlu personeli belirliyorlar, bomba patladığı sırada oluşacak vahşeti ve paniği “kayda alacak” kameraların konulacağı yerleri bile saptıyorlar.

Sonra Beyazıt Camii’nde de bir bomba patlatacaklar.
Arkasından Yunan Hava Kuvvetleri’yle çatışmalara girmeyi, bu çatışmada bir Türk jetinin “düşürülmesinin” sağlanmasını, bu sağlanmazsa kendi jetimizin bizzat kendi uçaklarımız tarafından düşürülmesini planlıyorlar.Sıkıyönetim olsun da arkasından darbe yapılabilsin diye kendi uçağımızı düşürüp, kendi pilotumuzu şehit edeceğiz.Bu nasıl bir kafa yapısı, nasıl bir iktidar hırsı, nasıl bir gözüdönmüşlük…“Çok kan döküleceğine” baştan karar vermişler.”

Sayın ALTAN;
Kendi ordusuna bu kadar alçakça saldırabilecek ve kendi ordusunu bu denli kötüleyebilecek kişilerin, mutlaka ve mutlaka, dış bağlantılı bir gizli misyonları olmalıdır. Bunu ancak, neye karşılık olursa olsun; vatan hainleri veya nerede yürüdüklerini ve neye hizmet ettiklerini bilmeyen gafiller yapabilir. Bunların hedefleri de; bir darbe ortamının hazırlanması için izlenecek bir projeyi hayata geçirebilmektir.

Ki; bu proje, hiç şüphesiz; ülkemizin her tarafında cirit atan CIA, Mossad ve İngiliz istihbaratının bir projesidir. Orduyu tahrik etmek için hazırladıkları senaryoyu, sizlerin, yani, TARFA GAZETESİ vasıtasıyla yayınlatarak, kamuoyunu tedirgin etmek ve ordudan soğutmak yolunu seçmişlerdir. Eğer öyle olmasaydı;

“Gerçekten çalışacak, “boş zamanı” olmayacak, kendi ülkesine düşmanlık etmeyecek,“düşmana” karşı ciddiyetle hazırlanacak bir orduya ihtiyacımız var.
Zorunlu askerliği mümkün olduğu kadar çabuk kaldırıp, ordunun örgütlenme şemasını tümden değiştirmeliyiz.Askerliği profesyonel ve ciddi bir meslek haline getirmeliyiz.Yoksa biz bu “darbecilik” hastalığından arındıramayacağız bu orduyu.Kendi ordumuz, kendi bombamızla bizi öldürecek.Ve, hep bizi öldürmek için hazırlık yapacak.” sözlerini, ORDU DÜŞMANLIĞINIZI açığa vuracak bir şekilde söylemezdiniz.

Bir müddet evvel Mümtaz’er Türköne de, “Bugünkü orduyu lâğvetmeli ve yerine Nizam-ı Cedit gibi yeni bir ordu kurulmalıdır.” sözlerini söylemişti. Türköne’nin yazdığı gazete ile kol kola girdiğinize göre; şablonu dışarıda çizilen bir SENARYO veya bir PROJEYE hizmet ediyorsunuz demektir. Aksini iddia ediyorsanız; Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne yaptığınız saldırının ve Türk Genelkurmayı’na yaptığınız hakaretin bir benzerini, Amerikan Ordusu ve Pentagon için de yapınız. Irak ve Afganistan’da, haksız bir şekilde gerçekleştirilen işgalin ve dökülen kanın hesabını sorunuz. Bakalım; o zaman, ayakta kalabilecek misiniz?

Yazdınız ve ben de cevap verdim. Bu arada, bir hususu da hatırlatmak istiyorum. O da şudur: Kendi ordusuna hakaret edenler, günü geldiğinde, başka orduların ayakları altında ezilirler.

Şimdi oturup, VİCDANINIZIN olup, olmadığına kendiniz karar veriniz!

Ecz. Hüsnü Akıncı

(1) http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1072595/

This entry was posted in MEDYA, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *