SARAY SEFASI..

Serendip Altındal
5.08.2018 19:23:30

SARAY SEFASI..

Beştepe’de ki şaibeli Saray, emperyalist koordinatörlerin, soytarıların, kuklacıların, çok sesli iştirak koristlerinin ve çeşitli menfaat figürlerinin engelsiz at koşturdukları lakin ne dışarıdan içeriye ne de içeriden dışarıya kuş uçurulmayan ve tek taraflı denetimi yapılan bir kapalı alandır aslında. Bir de buna şehrin faklı bölgelerine açılan gizli koridorları ve tünelleri de ilave ederseniz, içeriye kimin girip çıktığını da asla bilemeyeceksiniz demektir.

Ve bilemediğiniz için de dolayısıyla orada vücut bulan plan ve aktivitelerin meşruluğunu sorgulayamayacaksınızdır da. Saray trafiğinin kontrolünde, MİT’in dahi yeterli olduğunu düşünmek bile ham hayalcilik olur. Çünkü emperyalistin herhangi bir bürokrat denetiminin yapılamayacağı bir Saray özerkliğini tercih etmesi, elbette her şeyi kendi kontrolü altında tutmayı istemesi bağlamında, asla boşuna değildi.

Aynı nedenle de içeride kimlerin kimlerle konuştuğu, nelerin dönüp, hangi entrikaların çevrildiği konusunda da şüphesiz hiçbir malumatınız olmayacaktır kuşkusuz. İşte ayrı bir Saray yapılması da sırf bu nedenlerle elzem kabul edilmiş ve bu da millete afiyetle yutturulmuştu. Ki biz de buna daha 1947’ler de imzalamış olduğumuz Truman Doktrini ile olur vermiştik. 1950’lerden itibaren de ABD, DP Hükümetinden aldığı geniş yetkiyle, yönetim ve eğitim kontrolünü resmi olarak eline geçirmeye başlamıştı artık ülkemizde. Demek ki daha o günlerde siyasi işgal başlamıştı ülkemizde.

Hele 1964 de Johnson ültimatomuyla da yaptığı hatanın farkına ancak varıp bunu samimi olarak itiraf eden İsmet Paşanın ikrarından sonra da, şimdi artık sızlanmaya, hiç hakkımız olmamalıdır. Ki üstüne de 1950’ler den itibaren daha ne denli tek taraflı emperyalist antlaşmalara imzalar attığımızı da anımsayınca, aynaya bile bakamamamız gerekirdi aslında. Oysa bu günler daha o günlerden belliydi. Ne ki bunu anlayacak ne tecrübe ne de deneyimimiz vardı. Olası milli muhalefetlerin de önü sinsi manipülasyonlar ve askeri darbelerle bildiğimiz gibi alınmıştı haddizatında.

Yani ABD ile yapılan bütün tek taraflı antlaşmaları incelediğimizde, kendi Devrimimizi bile yapamaz hale getirilmiş ve ABD’ye ulusal devrimimize bile askeri müdahale yapma, ülkemizi bile kendi askerimizle işgal etme (12 Eylül veya Evren Cumhuriyeti) hakkını kendi elimizle vermiş olduğumuzu görürüz. Yeter ki bakmasını bilelim. Ondan sonra da utanmadan, sıkılmadan bağımsızlıktan bahsederiz. En hazini ise 27 Mayıs Anayasası gibi Kemalist, halkçı, ulusalcı ve çağdaş bir anayasaya, bizi daha da emperyalist bağımlısı kılan ve kurtuluş ilkelerini yerle bir eden 12 Eylül emperyalist anayasasını yeğlemiş ve bugünlere kadar da taşımış olmamızdır.

Bugün ise ithal Başkanlık çerçevesinde ve Saray âlemlerinde son rötuşlar vurularak ABD türü bir eyaletler Cumhuriyetine geçiş senaryosu, adım adım sahneye konuluyor anavatanımızda. İşte aynı hızla çaktırmadan sürgit ortaya çıkan KHK’lar ise her defasında bu gerçeği daha bir ortaya koyuyor. Ve emperyalist destekli munzam Saray Sefası da giderek ana hedefine yaklaşıyor. Çünkü başta CHP liderliğindeki muhalefet partileri ise ne yazık ki bu gidişe tempo tutmaktan başka da bir umut olamadılar şimdiye kadar. Ve ne yazıktır ki aynı kafada yürümeye de hala ısrardalar ne hikmetse.

Ve görünen o ki şimdi sırada CHP’nin bazı Vekilleri Berberoğlu çizgisinde işlem görmek üzere bekletiliyor. Ve ilk fırsatta onlarında şişirme dosyaları işleme konacaktır herhalde. Böylece CHP belki de kapatılmaktan daha beter olasılıkla, işlemez hale getirilecektir kuşkusu düşünceye egemen oluyor ister istemez. Muhtemelen de şimdilik bir gözdağı vermek istediler sadece. Ee ne ekersen onu biçersin arkadaş, sonuçta. Öyle ya nane ekenin patates biçtiğini kim görmüş ki???

85.000 üstünde (yandaş) vatandaşın İngiltere de konut alabiliyor olması, 10.000 Dolar bile yıllık kazancı olmayan bireyler toplumu bileşkesinde, bu ne yaman bir çelişkidir. Yoksa onlarda emperyalist safında olduklarını ortaya koyarak birlikte, Türkiye yatırım yapmaya müsait değildir mesajı mı vermeye kalktılar acaba? Ve bu yandaşlıkla İngiliz’den yeni haklar mı koparmayı umuyorlar Türkiye den alıştıkları gibi. Yalnız unutmasınlar ki İngiliz bize benzemez, dönekliği meşhurdur, hâsılı eylemin sonu çok hüsranlı da bitebilir kendileri için.

Kurtuluş Savaşımıza, Kemalist ulusal bilincimize daha başından beri tahammül edemeyen, Lozan Antlaşmasını tanımayan emperyalist ABD, Başkanlıkla kafaya aldığı Erdoğan Projesiyle, Cumhuriyet İlkelerimizden vazgeçmemizi sağlamaya, belden aşağı her çareye başvurarak çalışmaktadır. 24 Haziran sonuçlarıyla da göstere göstere kafamıza vurarak, bu hedefe ne kadar yaklaşmış olduğunu, aklınca ispat etmiş olduğunu da düşünmektedir şüphesiz. Hâlbuki kararın her halükarda Türk Milletinin kararı olacağını, korkusundan aklına bile getirmek istemez. Lakin korkunun ecele faydası olduğu da görülmemiştir şimdiye kadar. O halde bırakalım kendi korkusu öldürsün onu…

İkinci Dünya Savaşından sonra Güney Amerika’da peş peşe gelen emperyalist ABD beslemesi Diktatörlerin, Erdoğan sıfatında yeni bir numunesinin, koca Atatürk Cumhuriyetinde aynı emperyalist eliyle yeniden vücut buldurulması, aslında tamamen Türkiye’nin aydın ve akademisyen kadrolarındaki milli şuur eksikliği, yetersizliği ve epikürist çürümüşlüğü nedeniyledir.

Yani vatandaşına bağımsız milli şuur bilinci aşılayacak Atatürk hamurunda aydın yokluğudur bunun tek sorumlusu. Milli şuur sahibi aydın eksikliğinin ana nedeni ise 1947 den itibaren yurda ithal edilen şartlı ve sözde yardımlarla birlikte ABD eğitim sisteminde ve 1954 de tamamen kapatılan Köy Enstitülerinin yokluğunda aranmalıdır. Bu resme bakınca da emperyalistin Atatürk’ten bugün de hala neden Azrail gibi korktuğu, daha iyi anlaşılmaktadır esasen. Hadi sefanız bol olsun…

Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır…

serendipaltindal.blogspot.com
serendipaltindal@gmail.com

This entry was posted in Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *