KÖY ENSTİTÜLERİNE AĞIT ve Hikmet Tonguç ; Köy Enstitülerine Yaklaşım

Hidayet Yılmaz
Emekli Eğitim Müfettişi
Göl Köy Enstitüsü 1949 Mezunu

Köy Enstitülerine Ağıt

Eyvah , yok artık köy enstitüleri,
yıkıldı Vatanımda sahipsiz yirmibir mezar kaldı…
Ben ağlarım, yanarım siz de gelin hepiniz,
Karalar giyin Gölköy, Cilavuz, Aksu, İvriz.
Hasanoğlan, Çifteler, Ortaklar, Kepirtepe
Dicle, Akpınar, Ernis, Akçadağ, Savaştepe.
Pulur, Pamukpınar, Beşikdüzü, Pazarören,
Düziçi, Arifiye, Kızılçullu ve Gönen.
Nerdesiniz Köy Enstitülerini kuranlar?
Yurduma bir baştan bir başa kucak açanlar?
Eserlerinize bir bakın, harabe oldu…
Köy Enstitüleri kalmadı virane oldu…
Dağ hayvanları bile duymuş, yasa geldiler…
Sordular: “Nerede kadın, erkek köylüler?”

Köylüler için kurulmuştu Köy Enstitüleri,
Karanlıklara ışıklar saçardı her biri.
Anadolu bozkırlarında yirmibir kardeş,
Köylerin yıllarca beklediği bir güneş…
Nerede İsmet Paşa, nerede Tonguç Baba?
Dava arkadaşları bir daha çıkın yola…
Çekin al bayrakları Köy Enstitülerine,
Güneş doğsun ufuktan ülkemin köylerine.
Düğün, bayram kurulsun vatanımda yeniden,
Halay çekip coşalım, sevinelim hep birden…

Bedri Rahmi Eyüpoğlu KÖY ENSTİTÜLERİ

Köy Enstitülerine Yaklaşım

(Hikmet Tonguç’un Gezici Eğitim Sergisi sırasında Yerköy’de verdiği Konferanslardan)

……. Meslektaşlar! Bu kısa tarihçeden sonra sizinle birkaç dakika da çocuğun okula gelmeden önceki yaşlarda nasıl bir yaşam geçirdiğini inceleyelim. Çocuk okula gelinceye kadar oynamak için yol ve uygun zamanlar bulur, arkadaşlarıyla oyun ve upları oluşturur, zayıf arkadaşlarına yardım eder, uygun yerlerde sık sık doğa ile karşı karşıyadır, eline geçirebildiği her türlü aleti kullanmaya çalışır. Oyunlarında-öğretim ve eğitim içinde yararlı olabilecek- birçok gereç kullanır. Bütün bu etkinliğin ona, bizi hayretlere düşürecek kadar çok ve güzel şeyler öğrettiğini görüyoruz.

Örneğin çocuk yedi yaşına kadar mükemmel bir dil(anadilini) öğrenir. Oysaki okul üniversiteyi bitiren gence bile bir yabancı dili öğretmekte başarılı olamamaktadır. Yaşamın okuldan daha başarılı oluşunun sırrı nerededir? Bu olayın bizim için önemi nedir?

Bu soruları yanıtlamadan önce bir de bugünkü okulun çocuğu ne şekilde eğitmek istediğini gözden geçirmek gerekir. Çocuk okula gelir gelmez ilk iş onu, hiç hareket edemeyeceği bir sıraya, yaşamında benzerine hiçbir yerde rastlanmayan sıkıcı bir sıraya oturtmaktır. Bu cenderenin içinde ciltçi tezgâhına sıkıştırılmış bir kitaba benzeyen çocuk hareket ettirilmez, konuşturulmaz, güldürülmez, onun şarkı söylemesine izin verilmez. Ya da bunların hepsinin zamanlaması ayrılmıştır.

Okulda çocuğa ilk verilen eşya da onun hiç tanımadığı, hiç hoşlanmayacağı eşyadır. Okulda öğrenci etkinliğinden eser kalmaz. Öğretmen söyler, söyler, anlatır, tekrar söyler tekrar anlatır. Böylece düşleyemeyeceği yaşamın içine düşen küçük çocuk özellikle ilk hafta ve aylarda şaşırır kalır. Kendisinde doğuştan varolan birçok değerli niteliklerini kaybetmeye başlar ve sonunda hiçbir şey yapmayan, yapmak istemeyen bir kişilik haline zorla getirilmiş olur.

Artık bizim çok değer verdiğimiz, adına bilgi dediğimiz şeyleri, öğretmenin hatırı için, sınav korkusuyla bellemeye başlar. Doğrusu kısa bir zaman için beller de. Bilginin bir kısmını belleyerek, bir kısmını ezberleyerek, ilkokuldan, ortaokuldan veya liseden diploma almada başarılı da olur. Bu tür diplomaları çoğaltmak insan yavrusunu eğitmek değil, onu anormal bir hale getirmektir. İçinde bulunduğumuz şu vagonlarda düzenlenen sergi sizinle bu gibi önemli eğitbilim sorunlarını konuşmak amacı da taşımaktadır. Artık öğrenci etkinliğine bağlı eğitim öğretim sorununu inceleyebiliriz.

Çocuğu içinde yaşamak zorunda olduğu doğa ve toplum yaşamından ayrı tutarak yapay bir şekilde eğitme usulü pek eski ve insanlık tarihinde pek az kimselere uygulanan bir yöntemdir. Pek az kimsenin bu yöntemle eğitilmeleri bizim sevineceğimiz bir durumdur. Çocuğu doğa ve toplum içinde yaşatmak, yaşatarak eğitmek, ona en çok etkinlik olanağı sunmak demektir. Onun doğal yönelimlerini en iyi şekilde doyurma yoluna gitmek demektir. Bu ilkeye uygun hareket eden bir öğretmen öğrencisini çayırların üzerinde oynarken; ateşle, çamurla, kumla deneyler yaparken; yardıma muhtaç kimselere yardım ederken; hayvanları, bitkileri incelerken; kendi işlerini kendi görürken; kendisinin eğitimine yarayan gereçleri kullanırken görür.

Gözlerimizi vagonların penceresinden ufuklara çevirdiğimiz zaman yetişkin insanların da bu tür işlerle uğraştığını görürüz. Bizim bugünkü okullarımızda çocuğu etkin kılarak eğitmemize engel olacak hiçbir şey bulamayız. Aksine onu çalıştırmamızı gerektirecek birçok dersler vardır.

Bugün görev başında bulunan meslektaşlar kendileri için bu kadar uygun bir çalışma ortamı buldukları için mutlu olmalılar. Çünkü başka ülkelerde öğretmenler okulu kitap ve yazı okulu şeklinden çıkararak yukarıda kısaca niteliklerini saptamaya çalıştığım iş okulu haline getirebilmek için savaşım vermek zorunda kalmışlardır. Bu konu konuşulurken, sorun bu aşamaya gelir gelmez, zihinlerde derhal şu türden sorular doğmaya başlar:

1- Biz bu ülkeye uygun öğretim yapacak şekilde yetiştirilmedik,
2- Okullarımızın aracı gereci yoktur,
3- Çok çalışıyoruz, bu gibi şeylere ayıracak zamanımız yok.

Öğretmenler, öğretmen okulundan çıktıktan sonra da kendi kendilerini yetiştirmekle yükümlü oldukları ilkesini bilmek zorundadırlar. Öğrenci etkinliğine dayalı eğitim öğretim, kitaba dayalı okulunkinden daha çok ve pahalı araç gerece gerek göstermez. Öğretmen bugünkünden daha az konuşur daha çok yönetici olursa kendisine yeterli zamanı bulur. Burada birkaç cümle ile açıklamaktan kendimi alamayacağım: Bazı meslektaşlar sınıfa bir levha veya eşya ile girer derse başlarlar, dersin önemli bir süresini çocukları bu levha ve eşya üzerinde konuşturmaya, üstelik hep bildiklerini yinelemek suretiyle konuşturmaya ayırırlar. Bu yeterli bulunmaz, konuşulan şeyler bir de kitaptan okunur veya okutulur. İşte bu boşa giden zamanı iyi değerlendirelim yeter. Böyle çok lafla vakit geçirileceğine çocuk incelemeye yönlendirilirse daha iyi olmaz mı?

Kısaca söylemek gerekirse ve dünya yaşam koşulları göz önüne getirilirse bir konuyu incelemeyen insanlar yüzyılımızın değil çok gerilerde bıraktığımız yüzyılların adamlarıdır. Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, bu dönemde her şey incelemeye, ölçüye, kendi kendimize etkin olmamıza dayalı olmaktadır. Şu okul sergi vagonu, lokomatif çağımız uygarlığının eseridir. Bunlarda ölçüsüz hiçbir şey yoktur, en küçük bir vida bile uzun incelemeler sonu buradaki yerini alabilmiştir. İnsanlar ne zaman ileri uygarlıklar kurmuşlarsa o zaman bu niteliklerini de güçlendirmişlerdir.

İşte bütün insanlığın değer verdiği bir mimari yapıt. Bu resim bize üzerinde gelişmiş, eleştirel bir insanın çalıştığını gösteriyor. Ve biz onun için bu yapıtları evrensel bir değer sayıyoruz. Konu üzerinde örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Ama buna gerek görmüyorum, başka konuya geçiyorum. Bazı arkadaşlar, bizim çocuklarımızın ideal okul çalışması için ne kadar uygun koşullar içinde bulunduklarını da sormuşlardır. Çeşitli okullarda yaptığımız henüz çok kapsamlı olmayan deneylere göre çocuklarımızın bu işe çok uygun bir halde olduklarını söyleyebiliriz. Hele çevre, okula devam süresinin büyük bölümünde doğa ve toplumla sıkı ilişkisini (yatılı okullar dışında) hiç kesmeyen çocuklarımız, zaten normal etkinliğin içindedir.

Yönteme ve söylediğim ilkeye uygun hareket edecek olursak, bizim öğrencimiz de sergide örneklerini gördüğümüz Japon çocukları kadar güzel resimler yapmaya, gelişmiş ulusların çocukları derecesinde doğayı incelemeye, bilimsel deneylerle uğraşmaya, mikroskop kullanmaya başlarlar. Bütün bu yararlı ve olumlu işlerin yapılabilmesi için birinci koşul çocuğa göre hareket etmektedir.

Şimdiye kadar verilen bilgi ve gösterilen resimler sorunun esasını anlatmak için yeterlidir sanıyorum. Şimdi konuyu özetleyelim:İnsanların etkin bulunmalarını, araştırıcı olmalarını gerektiren bir yaşamı sürdürmek zorundayız. Buna karşın kentlerde hergün gördüğümüz kahvelerde, şu karşımızdaki söğüt ağaçlarının altında sabahtan akşama kadar oturan önemli ve sayıları yüz binleri aşan insan kitleleri ile karşılaşıyoruz. Onların köyde boş oturmalarında belki niteliğini açıkladığım eski okulun etkisi vardır. Böyle boş oturmaya alışmış kişiler işe yapanlardan hoşlanmamaya başlıyorlar. Bir kısım insanlar çalışmadan para kazanmak yolu gibi olumsuz yollara sapıyorlar.

Bazı yüksek okulları bitiren çocuklarımızın işi sevmeye başladıklarını görüyoruz. İnsanlık tarihinde çalışmadan yükselmiş bir toplumla karşılaşmayız. Onun içindir ki, aile ocaklarına kadar girmeleri kolay öğretmen arkadaşlarımızı yeni yetişecek nesle iş sevgisini aşılamaya çağırıyorum. Onun içindir ki, okulun bir an önce durağanlıktan kurtarılıp çalışır bir hale getirilmesi istiyoruz.

Bu amaçları yerine getirebilmek için cumhuriyet hükümetinin olağanüstü enerji harcayarak meydana getirdiği eserler meydandadır. Üzerinde mesleki sorunları konuştuğumuz şu Devlet Demir Yollarını, Ankara’da, Erzurum’da, Balıkesir’de kurulan modern okullarımızı anmak yeterlidir. Bu kültür kurumları ile bağ kurarak çalışacak meslektaşlardan çok şeyler umut ediyoruz. Eğitimciler Cumhuriyet Hükümeti sınırları içinde mutlu vatandaşlar yaratmak için bütün gücü ellerinde bulundurmaktadırlar.

Bundan on yıl önce bu yollardan geçtiğimiz zaman görünüş bugünkü gibi değildi. Taşıma en ilkel araçlarla yapılırdı. İçinde bir zafer anıtı gibi dikili okul binaları olan köyler yoktu. Şimdi aradığımız okulu bulunan her köyde idealistçe çalışan genç arkadaşlarla ülkenin en gelişmiş kentindeki arkadaşlar gibi konuşabiliyoruz. Karşımızda sık sık idealist valileri, kaymakamları, bucak müdürlerini görüyoruz. Geleceğimiz ve öğrenci etkinliğine dayalı okul birgün karşımıza özgür ve bağımsız kişiler haline gelmiş vatandaşlar da çıkaracaktır. Amacımız işte böyle vatandaşlara bir an önce kavuşmaktır.

Fikirler, Sayı 98, 1.7.1933 İ Hakkı. Tonguç’un Kitaplaşmamış Yazıları, Cilt II, 67, 68, 69, (Günümüz Türkçesine dönüştüren Mustafa Aydoğan

http://koyenstitulerivakfi.org.tr

This entry was posted in KÖY ENSTİTÜLERİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *