BİR CASUSLUK ÖYKÜSÜ

Menderes,Vatan Haini Casusu Asmıştı

Altmış iki sene önce Adnan Menderes’in astığı vatan haini casus emekli memur.Hayati Karaşahin, 16 mayıs 1908’de istanbul’da doğmuştur. Büyükada’daki bahriye mektebi’ni bitirerek deniz subayı olmuş ve orduda üsteğmenliğe kadar yükselmiştir. Ancak daha sonra disiplinsizlik suçundan ordudan atılmıştır.

Ancak disiplinsizlik nedeni ile ordudan atılan bu adam her nedense daha sonra içişleri bakanlığı bünyesindeki seferberlik müdürlüğü’ne memur olarak atanmış ve gizli işlerle uğraşmaya başlamıştır. Burada göz doldurarak savunma yüksek komiserliği ve ardından da milli savunma bakanlığı özel kalem müdürlüğü’nde çalışmaya başlamıştır. Kariyeri çok güzel bir şekilde devam ederken nedense(!) 2 haziran 1951 günü kendi isteği ile emekli olur ve istanbul’a taşınarak beyoğlu’nda sovyet konsolosluğu’nun arka sokağında bir emekli memur için çok yüksek olan 125 lira gibi yüksek kiralı bir ev tutar. Bu sırada sovyet ajanları ile temas kurmuştur. Kendilerine para karşılığı türk ordusuna ait her türlü bilgiyi aktarabileceklerini bildirmiştir. Kiranın ise sovyetler tarafından ödendiği sonradan anlaşılacaktır. Karaşahin bilgileri bu evden konsolosluğun bahçesine atacaktır.

Karaşahin dolgun ücret karşılığına çalışmaya ve sovyetlere bilgi aktarmaya başlar. Daha işe yeni başlamışken karaşahin’in başına bir talihsizlik gelir. 13 haziran 1951 günü karaşahin “sahra topçusunun eğitim ve talimi” adlı bir kitabı sovyet konsolosluğu’na atarken paket bahçeye değil de duvarın sokak tarafında düşer. Konsolosluğu gözetlemekle görevli selahattin sezer adlı istihbarat görevlisi durumu görür ve derhal bildirir. Kısa süre içerisinde ihbar üzerine olay yerine gelen polis paketi açar ve içindeki kitabı ele geçirir. Ayrıca pakette bir de not bulunur:

“…alay ve tümen hakkına istediğiniz kitap henüz basım aşamasındadır. Bu kitabı aynı yerde 14 haziran 1951’de teslim edin. Her akşam 23.30’da aynı yere bakmaya devam edin.”

Bunun üzerine milli istihbarat elçiliği gözlem altına alır ve gelen gideni uzaktan izlemeye başlar. Bir gün paket atmakta olan bir adam fark edilir ve sivil polisler bu adamı derhal yakalarlar yani hayati karaşahin’i. Karaşahin derhal tutuklanır. 10 ekim 1952 günü askeri siyasi mahkeme’de hâkim karşısında çıkarılır.

Karaşahin’in savunması iki temel üzerinedir. Birincisi; suçsuz olduğu atıldığı iddia edilen kitabın her yerde aleni bir şekilde satılan bir kitap olduğu ve özel-gizli bir bilgi içermediği; ikincisi de suçlu bile bulunsa savaş ve seferberlik halleri dışında casusluk suçuna ölüm cezası istenemeyeceğidir.

Duruşmalar boyunca karaşahin casusluk yapmadığını, eski mesleği gereği askeri kitap vs. Sahibi olduğunu kitabın ev temizliği sırasında çöpe atıldığını birilerinin çöpü karıştırarak kitabı sokağa attığını söyler.

Ayrıca zaman soğuk savaş zamanıdır ve mccarthyizm ve rosenberg’lerin yargılanması gibi bir sürü dış rüzgârdan çiçeği burnunda nato üyesi türkiye de etkilenmektedir. Hiç şüphesiz karaşahin davasında bunun da etkisi olur. Nitekim karaşahin’in ve avukatlarının savunması fazla bir etki yapmaz ve 8 ocak 1953 günü karaşahin idama mahkûm olur.

Bundan sonra dosya yargıtay’a yollanır ve netice alınır 10 nisan 1953’te yargıtay karaşahin hakkındaki cezayı usulden (esastan değil !) Bozar. İkinci yargılama da aynı mahkeme’de tekrar yapılır ve alt mahkeme ilgili usul hatalarını düzelterek idam kararını tekrar verir ve bu sefer yargıtay’dan dosyanın geçmesine sıkıntı olmaz. Dosya 4 kasım 1954’te başbakanlıktan tbmm’ye gönderilir.

23 mart 1955 günü konu meclis adalet komisyonunun gündemindedir. O gün karaşahin için meclis’te sevindirici bir sürpriz olur. Zira meclis adalet komisyonu 7’ye karşı 11 oyla idamın müebbede çevrilmesi için genel kurul’a tavsiye kararında bulunur. O güne dek komisyon ilk defa bir mahkûm için bunu istemiştir. Komisyon kararında: “her ne kadar casusluk suçu sabit olsa da sanık suçu olağan üstü şartlar (savaş ve seferberlik) altında işlememiştir. Bu nedenle ceza’nın müebbede tevdii daha yerinde olacaktır.” Şeklinde beyanda bulunur.

6 nisan 1955 günü dosya artık son onay mercii olan tbmm genel kurulu’ndadır. Genel kurul olağan idam görüşmelerini aksine tıklım tıklım doludur. Milletvekilleri adalet komisyonu’nun kararına çok öfkelidir. İlk sözü vacit asena (duygu asena’nın amcası) alır.

“komisyon’un kararı ibret verici ve düşündürücüdür. Bu adamın hayatı bu hainliği yapmaya müsaittir. Meclis olarak bu adamı asmalıyız, asacağız da” şeklinde konuşur.

Ardından söz alan nusret kirişçioğlu ise “bu adam insan değil kızıl bir hayvandır. İtlaf edilmesi gerekir” demiş ve şiddetlice alkışlanmıştır.

Bu ve benzeri anti-komünist miting edebiyatı içeren konuşmaların ardından idam dosyası oya konur ve alt komisyonun müebbede çevirme teklifi oybirliğine yakın bir çoğunlukla reddedilir. İşin ilginci ise komisyonda müebbet oyu veren birkaç milletvekilinin genel kuruldaki havaya uyarak bu sefer idama evet oyu vermeleridir.

Cumhurbaşkanı celal bayar da beklenen imzasını geciktirmez ve hayati karaşahin hakkındaki idam dosyası 13 nisan 1955 tarihli resmi gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girer.

Karaşahin’in aynı zamanda milletvekili olan yeni avukatı hemen ertesi gün tbmm’ ye bir dilekçe vererek kararın yeniden görüşülmesini ister. Meclis iç tüzüğüne göre bu tarz durumlarda diğer vekillerin de itiraz ve dilekçe hakkı olduğundan bir tam gün beklemek zorunluluğu vardır.

Ancak bu zaman kazanımı ve meclis dilekçe komisyonu’ndaki yeni oylama karaşahin lehine sonuçlanmaz. 15 nisan akşam saatlerinde yapılan oylamada avukat-vekil’in dilekçesi reddedilir.

Aynı dakikalarda karaşahin ankara merkez cezaevinde dua etmektedir. Bir gardiyan yemez içmez ve meclis’ten gelen son dakika haberini karaşahin’e yetiştirir. Aldığı haber üzerine yıkılan karaşahin izin ister ve tuvalete gider. İçerinden gelen gürültü üzerine gardiyanlar tuvalete girer ve karaşahin’i boynunda kemeri yere yığılmış halde bulurlar. Karaşahin kendini asmak istemiş ama pencerenin kirişi kırılarak, kendisini tartmamıştır. Karaşahin kendindedir ve hemen toparlanır. Yine de bir doktor çağırılır, ama hastane’ye vs. Gidilmesini gerektiren bir durum görülmez.

Gece yarısı devrilir ve takvimler 16 nisan 1955’i gösterir. Karaşahin’in öleceği gün gelmiştir.Saat 00.30’da fötr şapkalı çok şık iki kişi cezaevine gelerek karaşahin’in akrabası olduklarını söyleyerek kendisi ile görüşmek isterler. Ancak buna izin verilmez. Karaşahin ise bu son dakikalarda mektup yazar ve vasiyette bulunur. Buna göre küçük kızını arkadaşı olduğu söylenen hamiyet yüceses’ e emanet etmekte ve cenaze masraflarının karşılanması için altın dişlerinin sökülmesini ister.

Saat 03.45’te karaşahin cezaevinde alınarak bir araca bindirilir ve yanında 7 tane muhafızla elleri arkadan kelepçeli olarak idamın yapılacağı samanpazarı meydanı’na getirilir. Meydan mahşer yeri gibidir.

Demirden yapılmış idam sehpasının altına gelindiğinde artık iyice kendini kaybetmiş gibidir. Ayakta zor durmaktadır. İki gardiyan kollarına girer ve onların yardımıyla sehpanın altındaki masaya çıkar.

Karaşahin’in cellâtlığını para istemeden gönüllü olarak keskin ilçe adliyesi çaycısı sadi saçık yapar. İp boynuna geçirilince kendine gelen karaşahin darağacının dibindeki mahkeme heyetine hitaben:

“keyfi yere adam asıyorsunuz. Yaşasın tbmm adalet encümeni. Onlar benim hakkımı teslim ettiler ve cezanın müebbede çevrilmesini istediler” der.

Sonra da idamı seyreden kalabalığa dönerek:

“hakkımda söylenilenlerin hepsi yalandır. Yarın gidin bakın, o kitap ulus çarşısı’nda bile satılmaktadır. Keyfi yere adam asıyorlar.” Diye bağırır.

Sonra ayaklarının altındaki sehpayı devirmeye çalışsa da beceremez ve cellât sadi saçık sehpayı tekmeler. Karaşahin ipin ucunda 26 kez döner ve sonra hareketsiz kalır. Meydan ise sessizdir. Sadece bir iki kişinin “geber!” Diye bağırdığı duyulur o kadar.

Sabaha karşı ip kesilir ve karaşahin’in cesedi bir çöp arabası ile cebeci mezarlığı’nın gasil hanesine getirilir.Ertesi gün savcı ve polis nezaretinde karaşahin’in altın dişleri sökülür. Mezar, ip, celladiye ücreti vs. Kesildikten sonra kalan para ailesine verilir ve karaşahin cebeci asri mezarlığındaki 551.ada – 632. Parsel’deki mezarına defnedilir.”

O soğuk savaş günlerinin ortamında karaşahin’in hareketi gerçekten de cüretkârmış. 55 sene sonrasında bakınca insana film gibi geliyor.
Karaşahin’in kısa yaşamının fırtınalı bitişi böyle. Gerçekten casus muydu karaşahin? Anlaşılan o ki her ne kadar verdiği bilgiler önemsiz olsa da bilgi verme eylemini icra etmişti kendisi ve bu da tartışılmaz olarak casusluktu.

Bu hikâyenin bence tuhaf kısmı da dp’lilerin çoğunlukta oldukları meclis adalet komisyonu’nun cezayı müebbede çevirmek istemesi: sanki birileri karaşahin’i korumak istemiş. Zaten o da asılırken o komisyon’a (ya da komisyon’daki birilerine) sitem ve selamlarını iletiyor.

Haberci’ye teşekkürler

***

Not ; Bu casusluk olayı bazı kaynaklarda şöyle yazılmıştır ;

“- …1951-1960 yılları arasında Menderes 43 kişinin idam kararına imza attı ve hepsi idam edildi. İdamların en dramatik olanı ise, 14 Nisan 1955’te casusluk suçundan idam edilen Hayati Karaşahin’di. İnfazı, Ankara Samanpazarı’nda halka açık olarak yapıldı. Suçu neydi? Rusya için casusluk yapmak.”

O dönemi yaşayanlar gazete haberlerinden hatırlar.Hayati Karaşahin yarı meczup bir kişiydi.Ankara’daki Sovyet Büyükelçiliği’nin bahçesine okullarda her öğrencide bulunan Faik Sabri’nin Ortaokul Atlas’ını atarken yakalanmış ve sonunda idama mahkûm edilmişti.

Mümkün olsaydı… Adnan Menderes başına gelenleri yaşadıktan ve idam edildikten sonra hayata dönebilseydi, acaba idam cezası hakkında nasıl bir tavır alırdı.

Naci Kaptan

This entry was posted in HAYATIN İÇİNDEN, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, İSTİHBARAT KURUMLARI. Bookmark the permalink.

One Response to BİR CASUSLUK ÖYKÜSÜ

  1. Yusuf says:

    5 yıl sonra ilgiyle okudum yazınızı. Kaynaklar arasında çelişkiler var. SSCB Elçiliğine atılan kitabın “Sahra Topcusunun Eğitim ve Talimi” kitabı deniliyor, bir başka kaynakta “Ortaokul Atlası” deniliyor. Geçerli olan elbetteki mahkeme kayıtlarıdır.
    SSCB Elçiliği bahçesine atılan kitap elbetteki sağda solda satılan bir kitap değildir. Askerlik yapan herkes bilir ki, askeri eğitim kitapları, dışarıda para ile satılmaz.
    Karaşahin’in çalışma yaşamı, “meczup” iddialarını çürütüyor. Öyle meczup mu olur? İşportacı yada inşaat işçisinden bahsetmiyoruz. Bahriye de üsteğmenlik yapmış, sonra devlet memurluğunda kariyer yapmış, kolay değil bunlar, herkes yapamaz.
    Bir devlet, diğer bir devletin elbetteki her hareketini izlemek ister. Askeri eğitim nasıl yapılır, tatbikatlar, araç plakaları, yediğine içtiğine kadar bilmek ister. Bunun içinde casuslara ihtiyaç vardır elbet. Yakalanmış işte, varmı ötesi?
    Seferi durumda idamı gerektiren bu suçun, hazarda aynı cezaya çarptırılması gerekirmiydi? elbetteki bu da ayrı bir konu. Belki hak ettiğinden daha ağır cezaya çarptırılmıştır ama illaki masumda değildir.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *