Millet İttifakı partilerinin Seçim Beyannameleri üzerine eleştiriler-1

Millet İttifakı partilerinin Seçim
Beyannameleri üzerine eleştiriler-1

Haluk DURAL
DPT Eski Uzmanı
30.05.2018

24 Haziran’da yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine sayılı günler kaldığında Millet İttifakının üç ana partisi; CHP 226 sayfalık Seçim Bildirgesi, İYİ parti 138 sayfalık Milletimizle Sözleşme, Saadet Partisi ise 19 sayfalık Türkiye Vizyonu adıyla seçim beyannamelerini yayınladılar.

Bu makalemizde Millet İttifakının üç partisinin seçim beyannamelerinde “Kürt Sorunu, Terörle Mücadele, Kürt Meselesi” gibi başlıklar altında toplanmış olan yaklaşımlar ile Dış Politika hakkındaki görüşleri irdelenecektir.

Kürt Sorunu, Terörle Mücadele, Kürt Meselesi

1- Cumhuriyet Halk Partisi

Oldukça kapsamlı hazırlanmış olan bu bildirgenin 111. sayfasından itibaren başlayan “Toplumsal Barış ve Kürt Sorunu” ve bununla ilgili olarak “Dış Politika: İstikrar Ve İtibar” bölümleri hakkındaki görüş ve eleştirilerimiz, Türkiye Cumhuriyetinin milli menfaatleri ve üniter yapısı ile olan çelişkilerini, özellikle CHP seçmenlerinin dikkatlerine sunmayı amaçlamaktadır.

CHP’nin seçim bilgesindeki Toplumsal Barış ve Kürt Sorunu bölümü için seçilen bu başlığın bizatihi kendisi birleştirici değil BÖLÜCÜ bir ifadedir. Çünkü ülkemizde birbiriyle savaşan “toplumlar” olmadığı için “toplumsal barış” tanımı oldukça sakat bir düşünce ürünü ve gerçek dışı olup, olmayan bir çatışmayı sanki varmış gibi göstererek 80 milyon vatandaşı peşinen en az ikiye bölmektedir. Böylece MİLLET kavramını reddedilerek, milletin birliğini yok sayılmaktadır.

Toplumsal Barış ve Kürt Sorunu

Başlıkta kullanılan “Kürt Sorunu” ibaresi ise ABD’nin başını çektiği İngiltere, Almanya, Fransa ve İsrail’den oluşan batılı emperyalistlerin 35 yıldır destekledikleri ve 40 bin vatandaşımızı hunharca katletmiş olan ayrılıkçı silahlı isyancılarla, Kürt kökenli vatandaşlarımız arasında bir ayrım yapmaksızın hepsini birlikte göstermekte olup, CHP’yi yıllarca Kürt kökenli vatandaşlarımızdan aldığı milyonlarca oyu inkâr etme konumuna getirmektedir.

CHP’nin seçim bildirgesinde ısrarla “yurttaş” ibaresi kullanılmaktadır. Halbuki 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında “yurttaş” diye bir ibare yoktur.

  • 1924 Anayasası Madde 88- Türkiye’de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese “Türk” denir.
  • 1961 Anayasası I. Vatandaşlık

Madde 54- Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.

  • 1982 Anayasası Madde 66- Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.

Her ne kadar yurttaş ve vatandaşın eş anlamlı olduğu belirtilse de, yurttaş aynı toprak üzerinde yaşayan (orada yurtlanan) farklı kavimlerin bireyleridir. Eğer bu yurttaşlar, üzerinde hür olarak yaşayacakları toprak üzerinde tam egemenlik kurmak için o toprakları kanlarıyla sularlarsa o yurt, vatan olur. Diğer bir deyişle vatandaş, yurttaştan daha kapsayıcı aidiyeti temsil eden bir üst kavramdır ve esas itibariyle Roma Hukukuna dayanır. Roma hukukunda “vatandaş (civis) bir kişinin hukuki düzene bağlanma biçimini belirten bir statüdür.” Bu ölçüt halen hukukçuların referans noktası olup “devlete aidiyet” düşüncesinden kaynaklanmaktadır.[[1]]

  • Kutuplaştırmayan, Barıştıran Siyaset alt başlığındaki birinci madde (sayfa 111) “Devlet yönetiminin her aşamasında, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı ortak paydasını esas alacağız. Kültür, inanç, dil, kimlik, siyasi görüş, cinsiyet, cinsel yönelim ve yaşam tarzlarına göre ayrım yapılmasını asla izin vermeyeceğiz.”
  • Zaten Anayasamızın 10. maddesinin “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” şeklindeki 1. fıkrası varken, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı ortak paydası” ibaresi yersiz ve dahası Millet birliğine aykırı bir nitelemedir.
  • İnançlara Saygılı, Özgürlükçü Laiklik alt başlığındaki yedinci madde (sayfa 113) “Lozan Antlaşması’ndan kaynaklanan haklar çerçevesinde azınlık vakıflarının karşılaştığı sorunlarının çözülebilmesi için yapıcı adımlar atacağız.”
  • Bu şekildeki taahhüt eksiktir. Kıbrıs ve özellikle Yunanistan’daki Türk vakıfları ve vakıfların mal ve arazilerine vurgu yapılarak “mütekabiliyet esasında çözülecektir.” denmelidir.
  • Kürt Sorunu’na Eşit Yurttaşlık Temelinde Çözüm alt başlığındaki (sayfa 113-114);
  • Kürt Sorunu’nu eşit yurttaşlık ilkesi ve diyalog temelinde, salt güvenlikçi anlayışa teslim olmaksızın, cesaret ve kararlılıkla çözeceğiz. 
  • Bu ifadedeki eşit yurttaşlık ibaresi daha önce belirttiğimiz gibi, Anayasamızın değiştirilemez olan 3. maddesindeki “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” milletin bölünmezliği ilkesine tamamen aykırıdır. 
  • “Kürt Sorunu’nu, TBMM’de tüm siyasi partilerin katılımıyla, partizan çıkarlara kurban etmeksizin, samimi ve şeffaf bir biçimde, toplumsal uzlaşıyla çözeceğiz.”

Bu ifadedeki toplumsal uzlaşı ibaresi ise sanki Türkiye’de farklı ve birbiriyle çatışan toplumlar varmış gibi, bölücü ve ayrımcı bir ifadedir. 

  • “Kamu hizmetlerinin eşit yurttaşlık temelinde tüm yurttaşlarımıza eksiksiz olarak götürülebilmesi için anadili Türkçe olmayan yurttaşlarımızı da gözetecek bir anlayışı hayata geçireceğiz.”

Anayasamızın yukarıda belirtilen 3. maddesine göre Türkiye Devletinin dili Türkçedir.[[2]] Devletin görevi, ana dili Türkçe olmayan vatandaşlarına temel eğitim vermek ve Türkçe öğretmektir.

  • Okullarımızda, Kürtçe dersleriyle ilgili altyapı sorunlarını çözecek ve seçimlik dersleri çeşitlendireceğiz. 
  • Kürtçe’nin yanı sıra Türkiye’deki tüm kardeş dillerle ilgili araştırma enstitülerini yaygınlaştıracağız. Kapatılan tüm enstitüleri kadro tahsis ederek yeniden açacağız.

Türkiye Cumhuriyeti gibi üniter ve millî devletlerde, millet birliğinin tek ve en güçlü çimentosu “ortak ve tek dildir”. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde bu dil TÜRKÇEDİR. Vatandaşların “ulus devlet” bilincinin gelişmesini engellemek için emperyalizm tarafından kullanılan en etkili araç dil birliğinin eğitim yoluyla parçalanmasıdır. Farklı etnik dillerde eğitim yapılması önce kültürel ve giderek toplumsal ayrışmaya ve ulus devletin bölünmesine yolaçar.

Kökü kuvayı milliyeye dayanan, cumhuriyetimizin kurucu partisi CHP’nin bu yaklaşımı, Türkiye Cumhuriyetinin ve CHP’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 1936 yılında ortaokul yurttaşlık bilgisi kitabının önsözüne yazdığı “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” şeklinde yaptığı millet tarifini tahrip etmeye çalışmakla eş anlamlıdır.

  • “TBMM tarafından 8.5.1991 tarihinde kabul edilen Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı uygulayacağız.” 

CHP’nin bu taahhüdü anayasamızın yukarıda ifade edilen değiştirilemez 3. maddesindeki “Türkiye Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” tam bir saldırı ve anayasayı ihlâl suçu konusudur. Türkiye Cumhuriyeti gibi üniter bir ulus devlette, özerk bölge KURULAMAZ. Zaten anılan sözleşme bu nedenle bugüne kadar yürürlüğe sokulamamıştır. Bu sözleşmeyi onaylamış olan AB ülkelerinde özellikle Almanya, Fransa, İtalya gibi lider ülkelerinde özerk bölgeler yoktur. Söz konusu Türkiye olduğunda özerk bölge denince, kimsenin aklına İç Anadolu veya Ege özerk bölgesi gelmemekte, sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Kürt özerk bölgesi gelmektedir.

Bu sözleşmenin uygulanması demek, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yıllardır silahla kurulmaya devam edilen (Irak’ta Barzani özerkliği, şimdi ise kuzey Suriye’de Fırat’ın doğusunda ABD ve Fransız askerlerinin komutasında kurulan 30 bin kişilik PKK ordusu işgalindeki topraklarda) KÜRDİSTAN için Türkiye’den toprak kopartmanın ön adımıdır.

  • Yasakçı Politikalara Son alt başlığı, sayfa 114;
  • Anadilin öğrenimi hakkından tüm yurttaşlarımızın yararlanabilmesi için gerekli yasal ve kurumsal altyapıyı kuracağız.”

Anadil, insanların ana-babasında öğrendiği dildir. Farklı anadiller konuşan vatandaşlara bu dillerde eğitim vermek, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı gibi millet birliğini parçalamak, Türkiye üzerinde ABD liderliğindeki batılı emperyalistlerin BOP çerçevesinde kurmak istedikleri Kürdistan için vatandaşlar arasındaki bağları gevşeterek, ülkemizin toprak bütünlüğüne kastedenlere karşı direnişi zayıflatarak, emperyalist emellere hizmet etmektir.

  • “Koruculuk sistemini kademeli olarak kaldıracak, korucular için yeni istihdam olanakları yaratacağız.”

Ülkenin bölünmez bütünlüğünün korunmasında, ayrılıkçı PKK isyancılarına karşı polis ve Mehmetçikle birlikte mücadele eden, şehit ve gazi olan “korucular”, devletimizin yanında olan, Türk Milletinin şerefli birer üyesi olan Kürt kökenli vatandaşlarımızın yüzakı, günümüzün kuvayı milliyecileridir. Koruculuk sistemini kaldırmak, devletinin yanındaki Kürt kökenli vatandaşlarımızın devlete karşı güvenlerini sarsacak, PKK propagandalarına daha açık hale getirecektir.

  • “Yer ve yörelerin özgün isimlerini iade edeceğiz.”

Türkiye coğrafyasındaki yer ve yöre isimleri özellikle İstiklâl Harbimiz sırasında başlayıp, 1937-38 Dersim isyanına kadar geçen süredeki İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin tezgâhladıkları Kürt aşiret isyanları sonrasında değiştirilmiştir.[[3]] Eski yer ve yöre isimlerini iade etmek, Cumhuriyetimizin binlerce şehit vererek bastırdığı Kürt aşiret isyanlarını haklı gösterme çabasından başka bir şey değildir.

  • Güven Ve Huzur İklimi alt başlığı, sayfa 115;
  • “Dersim Olayları ile ilgili tüm devlet arşivlerini bir araya toplayarak araştırmacılara açılmasını sağlayacağız.” 

CHP’nin bu taahhüdü, Cumhuriyet tarihimizin PKK öncesindeki son en büyük silahlı isyanı olan Dersim olayları ile ilgili zaten açık olan bütün devlet arşivini gündeme getirip, kapanmış, küllenmiş olayları yeniden kaşıyarak millet bütünlüğünü zedelemektir. 

Siyasi çıkarları için kanlı örgütlerin çıkardığı isyanları sömürenler yalnız bu ayaklanmalar sırasında şehit olanların maneviyatlarına değil aynı zamanda gerçeklere de fena halde ihanet etmektedirler. Cumhuriyeti, Milli Devleti ve onun kurucularına Dersim üzerinden saldırmak da masum bir iş değildir. Bilinçli bir projedir. Dersim üzerinden yapılan da geçmişle yüzleşmek değil devlet yıkıcılığıdır.

1937 olaylarını duygusal, provokatif ve yaralayıcı bir üslupla dile getirmenin hiç kimseye bir yararı yoktur. Sakıncası ve zararı ise sayılamayacak kadar çoktur. Bu tarihle yüzleşmek değil tarihi kirletmektir. Bu acı çekenlerin acılarını paylaşmak değil aksine acıları istismar etmektir. Bu tarihle barışmak değil, tarihten husumet çıkartmaktır. Kardeşlik tesis etmek değil fitne ekmektir.

2- İYİ Parti

Terör İle Mücadelede Ulusal Ve Uluslararası İşbirliği Mekanizmalarını Geliştireceğiz.

  • 104- Terörle Etkin Bir Şekilde Mücadele Edeceğiz alt başlığı, sayfa 48
  • Terörle etkin mücadele etmek amacıyla hazırlayacağımız strateji dokümanı çerçevesinde, siyasi, bürokratik, psikolojik, toplumsal, ekonomik, kültürel, mali, hukuki, askeri, polisiye, istihbari ve diplomatik alanlarda tüm milli güç unsurlarını iş birliği ve koordinasyon içerisinde yürüteceğiz. 
  • Terör örgütlerin sınırlarımızda yerleşmesine, terör kuşağı ve terör adacıkları oluşturmalarına izin vermeyeceğiz; bu kapsamda bölgede etkili olan meşru otoritelerle ortak mücadele ve müdahale stratejileri geliştireceğiz. 
  • Küresel ve bölgesel terörle mücadele kapsamında, terör örgütlerinin amaç ve hedeflerini ayırmaksızın uluslararası güvenlik teşkilatları ile her türlü iş birliği ve koordinasyon sağlayacağız. 
  • Bugün ülkemizde yıkıcı-bölücü terör başta olmak üzere genel iç güvenlik sorunlarımızın kaynağında yasa eksikliğinden ziyade, etkin ve kararlı mücadelede siyasi irade yokluğu vardır. Kararlılıkla her türlü terörün üstüne gideceğiz. 
  • Şiddet eylemleri ile başta yaşam hakkı olmak üzere insan hak ve hürriyetlerini ortadan kaldıran, ülkemizi eylem alanı haline getiren ve sınırlarımızı tehdit eden küresel bağlantılı terör unsurları, devleti ele geçirmeye çalışan darbeci yapılanmalar ve milletimizin başına musallat olan başta PKK, FETÖ, Selefi Cihatçı Örgütler olmak üzere tüm terör örgütleriyle askeri, siyasi, ekonomik, sosyal ve psikolojik tüm araçlar kullanarak kararlı bir mücadele yürüteceğiz.

İYİ Parti, ülkemizin toprak bütünlüğünü tehdit eden dış destekli silahlı eylemleri “terör” kapsamında ele alarak, ayrılıkçı ve bölücü silahlı unsurlarla, vatandaşlarımız arasında hep yapıldığı gibi, toptancı bir anlayışla bir bütünlük kurmayarak, vatandaşlarımızı terör örgütlerinden ayırmakla çok doğru bir yaklaşım sergilemektedir. Ayrıca bu terör örgütlerinin “küresel bağlantılarını” vurgulayarak soruna doğru bir teşhis koymaktadır. Ancak bu yaklaşımdaki en önemli eksiklik, küresel bağlantının kimliğini, yani ülkemizi ve sınırlarımızı tehdit eden düşmanın kim veya kimler olduğunu (ABD liderliğindeki İngiltere, Fransa, İsrail, Almanya gibi batılı emperyalistler) net ve açık şekilde söylememektir.

  • 105- Terörle mücadeleyi, hukuk devleti prensiplerinden taviz vermeden, “dengeli” ve “orantılı” olarak yürüteceğiz. Sayfa 48.
  • Terörle mücadele, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü prensiplerinden taviz vermeden, tehdidin boyutu ile tehdidi ortadan kaldırmada kullanacağız, fiziki güç bakımından “dengeli” ve “orantılı” olarak yürüteceğiz.

3- Saadet Partisi

Kürt Meselesi’ni Hak ve Adalet Ekseninde Çözeceğiz, sayfa 9

  • Biz inanıyor ve savunuyoruz ki bütün insanlar haysiyet ve haklar bakımından hür ve eşit doğarlar. 
  • Yine biz inanıyor ve savunuyoruz ki bütün insanlar akıl ve vicdan sahibidirler. İşte insanı insan kılan bu özelliklerinden ötürü birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler. 
  • Bu topraklar farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, aynı çatı altında farklı inanışların, etnik ve mezhepsel yapıların bir arada yaşama erdemini insanlarına kazandırmıştır. 
  • Hem inanç hem de kültür itibariyle ülkemizde etnik gruplar arasında yüksek bir uyum ve güçlü bir birliktelik vardır. Kürtler ve Türkler aynı dinin mensubu, ortak bir tarihin çocukları, aynı kültürün renkleri ve aynı vatanın evlatlarıdır. 
  • Türkler ve Kürtler bir vücudun azaları gibidir. Aslına bakılırsa Türk’ün Kürt diye, Kürt’ün Türk diye bir meselesi yoktur. Mesele milletimizde değildir. Mesele bu milleti bölmeye, ayrıştırmaya çalışan yaklaşım ve politikalardadır. 
  • Kürt Meselesi’nin çözülememiş olması hak, adalet, ahlak, ekonomi, eğitim, güvenlik gibi birçok alanda ortaya konan yanlış anlayış ve yapılan ihmallerin ortak sonucudur. Dolayısıyla yaşanan eksiklikleri bir bütün halinde ele almadan Kürt Meselesi’nde çözüme ulaşmak mümkün olmayacaktır. 
  • Saadet iktidarında bu meseleyi sadece güvenlik eksenli mücadeleden ziyade sosyal, kültürel, siyasi, psikolojik, ekonomik alanlarda topyekûn yapacağımız reformlarla çözeceğiz.

Saadet Partisi, konuyu “Kürt Meselesi” olarak isimlendirmekle daha en baştan Millet birliğini zedeleyecek bir ayrımcı ifade kullanmaktadır. Bu ayrımcı ifade Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 1936 yılında ortaokul yurttaşlık bilgisi kitabının önsözüne yazdığı “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” şeklinde yaptığı millet tarifini tahrip etmeye çalışmakla eş anlamlıdır. Dünyada saf ırktan oluşan bir millet yoktur. Bütün devletlerin milletleri farklı ırktan ve kavimlerden gelme vatandaşlarının gönüllü kaynaşmalarından oluşur.

Ülkemizde bir “Kürt Meselesi” yoktur. ABD’nin başını çektiği batılı emperyalist devletlerin desteklediği ayrılıkçı bir silahlı PKK’lı teröristlerin 35 yıldır 45 bin vatandaşımızı katlettikleri büyük bir terör eylemi vardır.

Silahlı terör eylemleri ise özellikle ve öncelikle güvenlik eksenli mücadele ile bastırılmalı ve terör yok edilmelidir. Bu yapılmadıkça sorun; sosyal, kültürel, siyasi, psikolojik, ekonomik alanlarda yapılacak reformlarla çözülemez.

SONUÇ

Millet İttifakı partilerinin seçim bildirgelerinde “Kürt Sorunu, Terörle Mücadele, Kürt Meselesi” gibi başlıklarla yeralan konu hakkında en doğru görüşler İYİ Parti tarafından dile getirilmiştir. Saadet Partisinin konuya yaklaşımı ise oldukça yüzeyseldir.

CHP’nin konuya yaklaşımı ise parti yönetim kademesinde bulunan gölge CIA Stratfor’un TR 705 kod nolu haber elemanı ve PKK silahlı isyanı görmek ve göstermek istemeyen kimi liberal veya eski solcuların, olaya milli değil ABD ve AB gözlükleriyle baktıklarının somut ifadeleridir.

*  *  *

[[1]] : Neslihan Temelat, Ülke Anayasalarında Vatandaşlık Tanımlamaları, sayfa 2. ,  https://anayasa.tbmm.gov.tr/docs/vatandaslik_tanimlari.pdf

[[2]] : Anayasamızın 3. Bölümdeki madde kenar başlığı herne kadar “III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti” şeklinde ise de Anayasanın 176. Maddesine göre madde kenar başlıkları anayasa metnine dahil değildir. Dolayısıyla Türkçe “resmî dil” değil, “Devlet Dilidir.” Bu nedenle kamu veya özel hiçbir kurum Türkçe Dili dışında bir başka dil kullanamaz. TRT’nin Kürt kökenli vatandaşlarımıza yönelik Kırmance yaptığı yayın, bazı belediyelerin veya özel kuruluşların İngilizce yayınladıkları su veya elektrik faturaları Anayasaya aykırıdır.

[[3]] : Örneğin; Koçgiri bölgesi, merkez İmranlı olmak üzere Zara, Suşehri, Hafik, Divriği, Kangal, Ulaş, Hekimhan, Arapgir, Kemah, Kuruçay ve Refahiye’nin sınırları içerisinde kalan yaklaşık 350 köyü kapsayan bir bölgedir. Koçgîrî tarihi olarak Erzincan’ın Refahiye kazasına bağlı Gümüşakar köyünün eski adıydı. Sivas ilinin Zara ilçesinin de 1887 yılına kadar adı Koçgiri idi. http://www.dersim37-38.org/kocgiri-neresidir/

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI, ANAYASA, DUYURULAR, SEÇİM - SEÇSİS, SİYASİ PARTİLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *