WIKILEAKS BELGELERİNDE TÜRKİYE – 2‏ *** WIKILEAKS SIZINTILARI HAKKINDA DÜŞÜNCELER VE YORUMLAR‏

WIKILEAKS BELGELERİNDE TÜRKİYE – 2‏
 
 
 
WIKILEAKS TÜRKİYE BELGELERİNE ERİŞİM LİNKİ
 
 
WIKILEAKS SIZINTILARI HAKKINDA DÜŞÜNCELER VE YORUMLAR  
 
 
Wiki Sızıntı Neden ‘Sızdırıldı’?
 
Banu AVAR
30 Kasım 2010,
 
 
Bill Clinton ve Bush& un anti terör danışmanı Richard Clark Siber saldırı Amerika yı 15 dakikada yokeder! başlığıyla gazetelerde yeraldı. Onu başkaları takipetti.. Amerika kendini elektronik Pearl harbour a karşı korumalıydı!
 
2007 de Pentagon un bilgisayar sistemi çökertilmemiş miydi!
 
Şimdi de işte WİKİ LEAKS ortalığı karıştırmaktaydı… NATO, ABD, BATI siber saldırıyla karşı karşıyaydı. O zaman ÖNLEM almak lazımdı!
 
Psikolojik harp oyunu
 
Obama ‘Önlemler gözden geçirilsin!’ diye kükredi.Açıklanan belgelerin önemli bölümü ‘hedef ülke’ Türkiye ve İran ile ilgiliydi…
 
Süzgün bakışlarla Hilary Clinton, sızıntının doğruluğunu kabul etti…
Davutoğlu’ndan belgelerde adı geçtiği için özür diledi… Belgelerde, Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu için kullanılan sözcükler ‘özel’ seçilmişti.’Çaktırmadan’ temenna içermekteydi.. Yüzde 90 ABD karşıtı bir milletin hoşuna gidecek karşıtlıkta bir dizi iltifat tekerlemeleri… ‘tehlikeli’ ‘çalışkan’ ‘despot olmayan’ ve benzeri…
 
İki buçuk milyon belgeyi ‘ele geçirmiş’ olan tiyatrocu bir ailenin yaramaz oğlu Julien Assange, 4 yıldır gizli belgeler açıklıyor. Şimdi dünyayı sarsacağı söylenen bilgiler hakkında, Avrupa ve Amerika’nın göbeğinde
beyanatlar veriyor.. Dünyayı yönetmeye soyunmuş küresel çete izliyor,izlemekle kalmıyor, New York Times gibi, Der Spiegel gibi, Guardian gibi CNN gibi FOX gibi küresel sermayenin en baba organlarında SIZINTIYI reklam ediyor!
 
Bu size garip gelmiyor mu? Dünyanın her hangi bir noktasında, ‘fazla’ ağzını açanı, derdest edip Guantanamo’ya kimbilir kaç yıllarca tıkıveren ‘intelligence’ (istihbarat) fareleri hangi delikteler ki!
 
Assange bulunamıyor! Ama nette çarşaf çarşaf konuşmaları yayınlanıyor…
 
Hillary süzgün, Obama sessiz ‘bilgileri’ teyid ediyor…
 
Kafa karıştırıcı bu durum, ama Julien Assange aklıma nedense bir anda Kanada’dan başında kipasıyla belirip, açıklamalarıyla bilmem kaç kişinin hayatını karartan, ve aynı hızla karanlık köşesine çekilen Ergenekon tanığı Tuncay Güney’i getiriyor!…
 
Siber dünyaya kelepçe’
 
NATO’nun yeni strateji belgesini nette bulabilirsiniz. Okuyun ve SİBER SAVAŞ bölümüne gelince durun.
 
NATO ‘yeni stratejisi belgesinde’ ‘düşman’ olarak bir ülkeyi işaret etmedi.
Ama ‘SİBER SAVAŞA’ hazırlandığını belirtti!
 
Daha 1945’de 2. dünya savaşının hemen ertesinde Amerikan imparatorluğu,Ulusal Güvenlik Stratejisi için, ‘İDEOLOJİK TAARRUZUN , ATOM BOMBASI KADAR ETKİLİ OLDUĞUNU’ ifade etmişti.
 
Bugün tüm dünyadaki basın yayın organları, gazeteler, televizyonlar, sinema sektörü Dış İlişkiler Konseyi (CFR) üyesi 5-6 ailenin elinde. Hemen hemen tüm dünya ülkelerinde aynı iğrenç yarışmalar, aynı evlilik programları, aynı gözetleme oyunları, aynı pornografik yayın, ve aynı tip diziler BEYİN UYUŞTURUYOR ve AYNI merkezden dünyaya yayılıyor.
 
Tabii haberler de öyle… Amaç, tek tip haberle tek tipleştirilen bir dünya…
 
Ama internet sınır ve sınırlama tanımıyor. Tüm önlemlere rağmen, çarpık bilginin yanında, DOĞRU bilgi de nette yerbuluyor. Ve yığınları özellikle de genç nüfusu dünyanın her yerinde etki altına  alıyor… Örgütlenme ağları oluşuyor.. Küresel çeteye KARŞI bilgi akışı artıyor, muhalif bir internet ağı, diğerinin içinden filizleniyor! Çok daha önemlisi ulus devletler, kendi istihbarat ağlarıyla dezenformasyona karşı tedbirler geliştirebiliyor.
 
İşte tehlike bu… Küresel efendiler bu gidişata da bir ‘DUR’ demeliler..
Ayrıca, dünyayı kalkan ve inen ağlarla örerken, siber dünyayı kontrol etmek zaruretindeler!
 
Bunca ‘demokrasi’ vaveylası sürerken, siber dünyayı DENETLEMEK için gerekçe üretmeliydiler.
 
Irak’a girmek için ‘kimyasal silah’ bahanesini bulan küresel sermaye, şimdi,siber dünyayı tamamen kontrol altına almak için WİKİLEAKS’i bahane edecekler.. …
 
SİBER SAVAŞ’a karşı bilişim iletişim dünyasına vurulacak kelepçe, FÜZE KALKANI’yla ulus devletlere takılacak kelepçenin olmazsa olmaz şartı…
 
2013de total denetim!
 
Bakın 22 kasım 2010 da gazetelerde bir röportaj yeraldı: NATO Siber Savunma Birimi başkanı Süleyman Anıl adlı bir Türk vatandaşıydı.
 
NATO’nun yeni stratejik konseptinden sözederken, çeşitli gizli servislerin siber saldırılarından yakınıyordu. Ve ‘yeni’ NATO’nun ‘ özellikle deniz yolları, enerji hatları ve sivil ağları koruyacağının’ altını çiziyordu.
 
‘Sivil bilgisayar ağlarının korunmasında büyük açık var” diyordu .
 
‘NATO’nun merkezi siber yönetim birimi Belçika’da. Bu ekip, siber güvenlikle ilgili saldırıları bilgisayar ağı üzerinden gözlüyor ve gerektiğinde müdahale ediyor. Örneğin İzmir veya Afganistan’daki soruna, oradakiler farkında olmasalar bile müdahale ediyoruz.’ diyordu…
 
2013’e kadar NATO ve üye ülkelerin bilişim güvenliğine karşı sistem içine alınacağını söylüyordu…
 
Türkiye’nin yeni tehdit algılamasını kabul ettiğini, ‘siber tehdidin’ kanunlara yansıyacağından ve kuruluşların denetime alınacağından sözediyor…Türk Silahlı Kuvvetlerinde siber tehdide karşı NATO denetimli bir birim kurulduğunu bildiriyor!
 
Doğu’dan kopuk bir Türkiye!
 
Küresel sermaye, ve ordusu NATO, düşledikleri Dünya hakimiyeti için adımlar atıyorlar. Benzer taktikleri kullanıyorlar…. Önce bir ‘tehdit’ belirliyor ardından belirlediği ‘tehdidi’ yok ediyorlar.
 
Bilgi kirliliği yayıyor, toplumları şekillendiriyor, o bilgilere inanılmasını sağlıyor sonra hedefi vuruyorlar. Türkiye içinde dönendiği deli gömleğinden sadece doğudaki komşu ülkelerle elele vererek çıkabilir. Irak
işgal altında. Geriye Rusya, İran, Suriye ve Azerbaycan kalıyor..
Türkiye’nin bu ülkelerle arasının bozulması gerekiyor…
 
Sızıntılar Azerbaycan ve İran ile Türkiye ilişkilerini ‘dinamitleyecek’ detaylar veriyor… Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Dış İlişkiler Müdürü Novruz Memmedov, daha ilk gün ‘belge’ adı altında ‘yalan haber’ servis edildiğini açıkladı. Ve çok önemli bir başka noktayı da vurguladı:
 
‘Kazakistan’ın başkenti Astana’da, 1-2 Aralıkta düzenlenecek olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) zirvesi öncesi belgelerin yayımlanması, uluslararası toplumda soru işaretleri oluşturma amaçlıdır!’
 
İşte bu nedenle, ekonomik ve psikolojik tetikçilerle karşılaşırız. Çok inandırıcı olabilirler.. Dikkatli ve en az onlar kadar akıllı olmak zorundayız! ABDli yetkililer Wikileaks’in sızıntılarının birçok asker ve
sivilin yaşamını tehlikeye attığı gibi masum iddiaları tüm ekranlardan haykırırken, başta Assange olmak üzere sorumluların cezalandırılacağını ekliyorlar… Hayranlık uyandıracak kadar iyi bir senaryo…
 
Tüm dünyayı aylarca konuşturacak kadar devasa bir dedikodu silsilesi, bir toz bulutu, bir uyutma uğultusu, çıplak gerçeği örten bir örtü! İçine serpiştirilmiş gerçek/doğru belge bilgi görseller inandırıcılık sağlıyor,
‘kavalcı’ arkasına takılan fareleri oyalarken senaryo hayata geçiyor!
 
Son olarak, 4 yıldır çeşitli belgeleri kamuoyuna ‘sızdıran’ Assange’ın ödüllerini size hatırlatalım: Bu ödül vericiler, küresel çeteyle yakından ilişkili merkezler:
 
Julien Assange 2008’de Economist Index’in ödülünü aldı. 2009’da Uluslar arası af örgütü Assange’ı ödüllendirdi.. 2010’da ödül şampiyonu haline geldi. Vietnam savaşında üstün hizmet gösteren CIA ajanı Sam Adams adına verilen ‘İstihbarat Ödülü 2010’a layık görüldü. Ardından, İngiltere’nin New
Statesman dergisinin ‘Dünyanın en etkileyici 50 kişi listesinde, 23. sırada yeraldı., Utne Reader dergisi ise Assange’ı ‘Dünyayı değiştiren 25 kişiden biri’ ilan etti.
 
Bitmedi. 12 kasım 2010’da küresel efendilerin gözde dergisi Time magazin Julien Assange’ı “person of the year, 2010” (2010 Yılın adamı) seçti.
 
Ve son olarak Pentagon’dan bilgi sızdırarak üne kavuşan emekli istihbaratçı ve eski Rand Corporation analisti Daniel Ellsberg, ‘Assange, gizlilik kurallarını altüst ederek aslında Amerikan demokrasisine hizmet ediyor!’ dedi. Ve ekledi: ‘Bu sızıntılar, milli çıkarlarımızı hiçbir şekilde etkilemezler!’
 
‘İyi geceler ve iyi sabahlar!’
www.banuavar.com.tr
WikiLeeaks Belgeleri, Tayyip Erdoğanların ABD’nin Avucunun İçine Düştüklerini Gözler Önüne Sermiştir!
Av. Mehmet Cengiz
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı :  
 
Av. Mehmet Cengiz, 29 Kasım 2010 gecesi açıklanan ve bütün dünyanın üzerinde konuştuğu
WikiLeaks belgelerini değerlendirdi. Cengiz’in açıklaması şöyle:
 
WikiLeaks internet sitesinde yayınlanan belgelerde, Türkiye önemli bir yer tutmaktadır.
Bunların her biri, Türkiye’nin yakın siyasi tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Belgelerde sadece ‘Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarındaki sekiz ayrı gizli hesabı’ bulunduğu bilgisi bile, AKP Hükümetinin istifasını zorunlukılmaktadır.
 
WikiLeaks belgeleri, ‘malum-u ilam’dır, bilineni belgelemektedir.
İşçi Partisi, sekiz yıldır AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin bir alt birim görevlisi olduğunu belgelerle ortaya koymakta ve AKP yöneticilerinin yolsuzluklarını gözler önüne sermektedir.
 
İşçi Partisi’nin yıllardır açıkladığı bu gerçekler, açıklanan bu belgelerle bir kez daha doğrulanmaktadır.Açıklanan belgeler, Türkiye’nin ABD’nin yakın takibinde olduğunu, AKP yöneticilerinin Amerikan yetkililerinin avucunun içine düştüklerini, her türlü şantaja açık halde bulunduklarını da açıkça ortaya sermiştir.
 
Belgeler, Amerika’nın, Tayyip Erdoğanları ‘deliğe süpürme’ gücünü nereden aldıklarını da göstermektedir.‘Küçük Amerika’ sürecinin vardığı nokta budur.
 
Deliğe süpürme yetkisini ABD’ye vermiş olan AKP, bir gün dahi hükümet edemez.
İşçi Partisi, bugüne dek olduğu gibi, AKP’nin yıkılış ve Tayyip Erdoğanların Yüce Divan’da yargılanmaları mücadelesinin en başında olacaktır.
WikiLeaks ve Yeni Dünya
 
 
Kamil (Masaracı) çalışma odamıza sanki yere paraşütle düşer gibi girdi ve belgelerde senin yazılardan da alıntı varmış, dedi! Bunu hep yapar! Arkasından, böyle zamanlarda piyasaya sürülen komplo teorisini de ekledi,belgeleri FBI yaymış!
 
İşte bu önemli!
 
İkiz Kuleleri de, biliyorsunuz, CIA vurmuştu!
 
ABD ki kadiri mutlak bir devlet ve güç! Uçan sinek, uçan kuş bile kurtulamaz ondan! Dünyanın her yanında istediği her şeyi yapabilecek gücü olan bir ülkede, İkiz Kuleleri de ancak kendisi vurabilirdi! Başkası ne mümkün! Dolayısıyla Dışişleri Bakanlığı’nın gizli belgelerini de dünyaya ancak
ABD’nin kendisi yayabilirdi!
 
Çok kolay bir anlatım yoludur bu, sorunsuz… Köklü inançlarla olayı bir çırpıda çözüyorsunuz..
 
***
 
WikiLeaks olayının üç ana gücü/yönü var:
 
Birincisi, bu işe inanan bir kişinin varlığı! O var: Julian Assange!
Avustralyalı. Sansüre karşı özgür basını savunan ve araştırmacı gazetecilik üzerine çalışan bir kişi. Bu alanda ödüller almış. Fizik ve matematik okumuş.
 
Gizli belgeleri deşifre etmek için internet gazeteciliğine 4 yıl önce başlamış. Çok cazip bir iş! Dolayısıyla bu işe kafa koyacak insanları da bulup harekete geçmiş..
 
2009’da Amnesty International’ın İnsan Hakları ödülünü almış, Kenya’daki kayıplar ve devletin bulaştığı yasadışı cinayetler / yargısız infazlar ve kayıplar üzerine bir araştırmasıyla..
 
2008’de Economist Index sansür üzerine ödülünü almış.
 
2010 Eylülü’nde dünyanın en etkili 50 kişi arasında 23. sırada gösterilmiş.
(New Statesman)
 
Utnereader dergisi, onu, dünyayı değiştiren 25 vizyoner arasında nitelendirmiş.
 
12 Kasım’da da Times dergisinin 2010 yılının ünlüleri / en etkili kişileri arasında ilk sıralarında katılmış…
 
Tabii biz onu daha önce, Irak ve Afganistan’da Amerikan askerlerinin bulaştığı olayların binlerce gizli dosyalarını da yine WikiLeaks internet sitesinde yayımlamasıyla tanıyoruz.
 
Şimdi de, Amerikan Dışişleri Bakanlığı ile yabancı ülkelerdeki diplomat / büyükelçileri arasındaki yazışmaları veya raporları içeren 250 bin belgeyi yayına koydu! Sadece Türkiye ile ilgili 7918 belgeden söz ediliyor!
 
***
 
İkinci bir olgu, çağımızın bireyselliğinin, iyi bir kişinin varlığının önemi! Örneğimizde tek kişinin, iyi bir fikrin bile dünyada pek çok şeyi değiştirebilecek güce sahip olabileceğini gösteriyor!
 
“Gerçek kahraman kitlelerdir” sözünü anımsarsınız. Burada başka bir olguyla karşı karşıya dünya: Tek tek kişiler ve fikirleri de gerçek ve değiştirici kahramanlar olabiliyor.
 
Tek fikir, hızla bir orduya dönüşebiliyor günümüz dünyasında!
 
İyi bir fikriniz varsa, dünyanın her yanından da çok önemli destekler bulabiliyorsunuz.
 
Burada iyi fikir, sansürsüz, özgür ve saydam bir dünya!
 
Bu fikir, ABD’nin devletinin içinden de güçlü destekler buluyor!
 
Böylece gazeteciliğin yönelmesi gereken ana yönünü de görüyoruz! Haber ve fikirlerinizle, daha saydam, daha özgür ve sansürsüz bir dünyanın oluşumuna katkıda bulunabildiğiniz sürece, kitlelerin gönül tahtına kurulursunuz!
 
***
 
Üçüncü bir nokta da, dijital çağın varlığı ve gücü! Haberleşmenin ışık hızıyla, anında, kazasız belasız gerçekleştirilebilmesi! Hem belge ulaştırmanın çok kolay olması, hem bu belgelerin yayımlanması!
 
Dijital çağ, saydamlaşmanın ve daha demokratik bir dünyanın kapılarını araladı! Artık bunun dışında bir şey düşünülemez! Dijital çağdan geri dönülmesi de mümkün olmadığına göre, bireyler, küçük gruplar, topluluklar,dünyanın en büyük ve en örgütlü yapısına karşı “asimetrik bir güç” oluşturuyorlar.
 
WikiLeaks, dünyanın en büyük gücü karşısında küçük bir “asimetrik güç”!
 
İkiz Kulelere saldırı da, asimetrik savaşı ve asimetrik gücün varlığını ve önemini ortaya koyan ilk en büyük olguydu!
 
Yeni dünyaya hoş bulduk!
ABD AKP’den çok memnunmuş
30.11.2010  
 
Wikileaks’teki belgeler AKP’nin izlediği dış politikanın ABD’yi tedirgin etmek bir yana, gayet memnun ettiğini gösteriyor.
 
Wikileaks’in açıkladığı belgelerin ardından Türkiye’nin izlediği dış politika ile ABD’yi korkuttuğu izlenimi yaratılmaya çalışılıyor ancak bu iddia gerçek dışı. Raporlarda ABD’li diplomatların genel olarak Türkiye’nin İslami bir kimliğe büründüğünü teslim etmekle birlikte, AKP ile başlayan yeni dış politika “olumlu” ve “eski geleneksel politikalardan daha iyi” olarak tanıtılıyor.
 
Raporlarda ayrıca Türkiye’nin başarı olarak öne sürdüğü örneğin Füze Kalkanı Projesi’nde İran’ın adının geçmemesi gibi şeylerin 2009’da ABD ile birlikte kararlaştırıldığı bilgisi var.
 
Yeni politika daha iyi
AKP’nin izlediği yeni dış politikaya dair ABD’nin tutumunu gösteren en net belge 10ANKARA87 kodlu ve 20 Ocak 2010 günü, büyükelçilikten gönderilmiş rapor. Raporda, İsrail’in sıklıkla hatırlattığı “eksen kayması” tartışması hatırlatıldıktan sonra şu ifadelere yer veriliyor:
 
“Bütün bunlar ülkenin dış politikasında İslam dünyasına ve Müslüman geleneğine daha fazla odaklanır olduğu anlamına mı geliyor? Kesinlikle. Peki bu durum, ülkenin geleneksel Batı politikasını ve bizimle işbirliği iradesini ‘terk ettiği’ ya da terk etmek istediği anlamına gelir mi? Kesinlikle hayır. (…). Türkiye ‘postmodernleşmeye’ çalışıyor. AKP’nin çabalarında başlıca ilgi alanı, Türkiye’nin ‘yakın komşuları’. Bu çabalar Türkiye’nin bu donmuş çatışmaları daha da çürütme yolundaki ‘geleneksel’ Türk politikasının tam tersi ve ABD ile Avrupa’nın çıkarlarıyla çok daha uyumlu.”
 
Yine aynı raporda, İslami veya kültürel bağların AKP’den önce de dış politikada kullanıldığı ancak, AKP ile birlikte bu konuya öncelik verildiği belirtilerek, Yeni Osmanlıcı dış politika tezi şöyle özetleniyor: “Ama artık Türkiye geri döndü, önderlik etmeye, hatta birleştirmeye hazır.”
 
Aynı raporda, Türkiye’nin İran konusunda farklılaşan politikasının sorunlara da yol açabileceği ancak bu konuda ABD ile rekabet edemeyecekleri de belirtiliyor.
 
Dün birçok gazetenin haberlerinde yer aldığı biçimiyle ABD’nin, Türkiye’nin yeni dış politika mimarı Ahmet Davutoğlu’nu “aşırı tehlikeli” olarak tanımladığı iddiası ise gerçek dışı. Zira, Davutoğlu’nu bu şekilde tanımlayan kişi Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’den başkası değil.
 
Ayrıca ABD ve AKP arasında İran konusundaki nüansların kaynağı ise 4 Aralık 2009 tarihli ABD İstanbul Konsolosluğu tarafından gönderilen belgede şöyle belirtiliyor: “2) İran bu yaklaşıma Türkiye’yi diplomatik yalnızlığına karşı bir sığınak, yaptırımlara karşı bir tampon ve halkı için bir güvenlik vanası olarak gördüğünden karşılık veriyor. Ancak, 3) Türkiye’nin İran’ın karar alma mekanizmaları üzerindeki etkisi sınırlı, Türkiye İran’ı hiçbir zaman Tahran için stratejik kaygı anlamına gelen bir konuda duruşunu değiştirmeye ikna edemedi.”
 
Raporlara göre Türkiye dış politikada geleneksel politikalardan değil, AKP ile birlikte izlemeye başladığı dış politikadan sapıyor ve bunun nedeni ise Başbakan Tayyip Erdoğan’ın iç politikada yaratmaya çalıştığı izlenim. Bu yüzden örneğin, Türkiye İslam Konferansı’nda İran ile birlikte İsrail’e karşı mesaj verirken, Washington’daki Türk diplomatların bu durumdan habersiz olduğu ABD’nin gözünden kaçmıyor.
 
Füze Kalkanı’nda her şey önceden belli
Türkiye kısa bir süre önce Lizbon’daki NATO toplantısından zaferle çıktığını iddia etmişti. Hükümet adına yapılan açıklamalarda İran’ın NATO belgelerinde adının geçmemesi Türkiye’nin bir zaferi olarak nitelendirilmişti oysa ABD ile 2009’da yapılan görüşmelerde füze kalkanı kabul edilmiş ve karşılığında bu konuda esneklik talep edilmiş.
 
09ANKARA1472 kodlu belgede “ilkin ve herşeyden önce füze savunma sistemi” konusunda görüşecek bir diplomata, ön bilgiler veriyor. Füze kalkanının, ABD için öncelikli gündem olduğunu vurguluyor.
 
Değerlendirmeye göre “Türkler ABD füze savunma planlarının güncelleşmesinden çok memnun olacaklar.” Ama, “füzeleri Türkiye’ye yerleştirme talebi için siyasal ortam karışık,” çünkü Türkiye hükümeti “ABD’yle güçlü ilişkilerini sürdürürken hem İslam dünyası hem Rusya’yla bağlarını korumak gibi ince bir çizgi tutturmayı sürdürüyor.” Ardından konsolosluk, füze kalkanı kulisi yapmak üzere gelen diplomatına şunu tembihliyor: “Hükümet, herhangi bir füze savunma programının özel olarak İran’a karşı ve bariz biçimde İsrai’ı destekleme amaçlı olmadığını açıkça gösterebilmeli.” Belgede sistemin “NATO komutasında olduğunun Türk yöneticilere bildirilmesinin gerekli olduğu”nun altı çizilirken, Rusya ve İran’ın füze kalkanına tepki gösterebileceği ve Ankara hükümetinin zor durumda kalabileceği belirtiliyor. Rapor şöyle devam ediyor: “Türk hükümeti, bazı önemli sonuçlar aldığımız, nükleer silahların yayılmasını önleme çabalarımızda güçlü bir ortaktır. Politik olarak, Türkiye kendini İran ile bizim ve Rusya’nın durduğu yerde konumlandıracak. Sıkıştırılır ve zorlanırsa, bizim yanımıza kayacak.”
 
İslamlaşıyor ancak yörüngede
20 Ocak 2010 tarihinde ABD Ankara Büyükelçiliği tarafından yazılan bir diğer raporda ise Türkiye’nin İslamileştiği, yeni Osmanlıcı bir politika benimsediği ve daha çok kendi başına yol aldığı kaydediliyor ancak, nihayetinde Türkiye’nin ABD’nin ekseninden çıkamayacağını hatırlatan belge, yeni yönelimin özellikle Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta yaptığı çıkış ve Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olmasından sonra belirginleştiğini aktarıyor.
 
(soL – Dış Haberler)
Şantaj Yoluyla Liyakat Testi
 
Bülent ESİNOĞLU
 
Amerikan derin devleti, kendine itaatte kusur etmeyen devlet ve hükümet başkanlarına yeni bir liyakat testi yapıyor.Milyonlarca evrak sızdırılıyor, sözde her şeye kadir Amerikan devleti bu sızdırmayı durduramıyor. Bu şantaj yolu ile liyakat testine birkaç örnek ile açıklık getirelim.
 
Azerbaycan Devlet başkanına deniyor ki, o hani yeni buldum dediğin 200 milyar metre küp doğal gaz kaynağı var ya, eğer o gazı NABUCCO’nun içine koymazsan, daha önce sana verdiğim rüşvetleri açıklarım.Gazı vermezse, vay Aliyev’in haline…
 
Arap ülkelerinin devlet ve hükümet başkalarına, eğer benim talimatlarım yolunda ilerlemezseniz, rüşvetlerinizi ve bana daha önce kendi halkınız hakkında yaptığınız şikâyetleri açıklarım.
 
Ey İngilizler, muhtemel İran savaşında benim yanımda yer almazsanız, o yurdunu savunduğunu sandığınız bürokratlarınızı dünya kamu oyu önünde rezil ederim.
 
Bu gri propagandanın, bu siber atağın asıl sebebi; Amerika’nın İran savaşı hazırlığıdır.
Bildiğiniz gibi; gri propaganda, bir iki doğru olgunun yanında, bir sürü saldırı malzemesini kamuoyuna yüklemek ve doğruların yardımı ile kendi istediklerinin doğruymuş gibi algılanmasını sağlamak için yapılır.
 
Amerikan derin devleti, bu propaganda saldırısında İran’a şantaj yapamadığından, İran’a karşı başka bir yol seçiyor.
 
“Ahmedinecat’ı,” Muhafız Ordusu Komutanı tokatlamış” yalanı ile Ahmedinecat’ı  İran halkı nezdinde aşağılayarak, halkı ile arasını soğutmaya çalışıyor.
 
Amerika’nın siciline bakarak, ben öyle inanıyorum ki, belgelerin bu şekilde medya kampanyaları ile açıklanıyor olması, tamamen ABD’nin muhtemel İran savaşı hazırlıklarıdır.
 
Bu o kadar öyledir ki, sızdırılan evrakların içinde Türkiye’nin İran’a silah sattığı yalanı da vardır. Aslında Amerika bu şantaj ile demek istiyor ki, eğer İran’a silah satarsan, İsviçre bankalarındaki hesaplarını açıklarım. Bunu şöyle tercüme etmek mümkün. Ey Türkiye’deki çıkar sahipleri İran’a silah satarsanız, başbakanınız dahil, tüm rüşvetçilerinizi açıklarım.(Keşke Türkiye İran’a silah satabilse, daha satmadan Türkiye’nin önünü almak istiyorlar.)
 
Aslında daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi; Amerika’nın İran’a açacağı savaş, İran/ABD savaşı olmayacaktır. ABD/ÇİN savaşı olacaktır.
 
Asıl hedef; İran vasıtası ile Çin’dir.
Dedim ya, gri propagandanın içinde bir iki doğru olgu da olur diye…
 
Recep Tayyip Erdoğan’ın sekiz İsviçre bankasında hesabı olduğu gerçeğini Aydınlık Dergisi Wikileaks’ten çok önce, kapaktan vermişti. Bilinen bazı gerçeklerin Amerikan şantajları arasında olması, tamamen inanırlık elde etmek içindir.
 
30.11.2010  
This entry was posted in Dizi Yazilari, Gundem, Haber and tagged . Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *