CIA PENÇESİNDE AÇILIMDA CHP DEĞİL YÖNETİM YENİ *** Mustafa Yıldırım‏

Mustafa Yıldırım
CIA PENÇESİNDE AÇILIMDA
CHP DEĞİL YÖNETİM YENİ
 
 
Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” ne uygundur “yeni” diye yola çıkanların göz-boyama (imaj) işleri. Kürt Milliyetçi bozgunculuğunun arkasında emperyalizm yokmuş gibi davranıyorlar; sokaklara çıkıyorlar, gülücükler dağıtıyorlar, içi doldurulmamış birkaç sözle gönülleri okşuyorlar ve onlara göre sorunlar şipşak çözülmüş oluyor. Diyarbakır’a gidiyorlar; Sezgin Tanrıkulu’yu parti üyeliğine, belki de “yeniden yeni” yönetime çağırıyorlar.  Sözü uzatmadan gazeteci Yılmaz Polat’ın tanıklığına başvuralım:
 
Robert Kennedy anısına düzenlenen insan hakları ödülüne Türkiye’den iki kişi uygun bulunmuştu: Diyarbakır Barosuna kayıtlı Av. Sezgin Tanrıkulu ve insan hakları savunucusu Av. Şenal Saruhan. Tören ABD Kongre binasının büyük salonundaydı.
 
 
Ödülleri verecek olan Senatör Edward Kennedy’nin Türklerden hoşlanmadığı bir sır değildi. Seçim eyaleti Massachussets’teki Rumlara uyarak Türkiye karşıtı politikalar izliyordu. Edward Kennedy’nin özel hayatı da karanlıktı. Yıllar önce aracında sekreteriyle birlikteyken kaza yaptığında yaralı sekreterini ölüme terk ederek olay yerinden kaçmıştı.
21 Kasım 1997’de ödül törenine 300’ü aşkın konuk katıldı. PKK temsilcileri de oradaydı. Edward Kennedy ödül alacak kişileri tanıtırken Sezgin Tanrıkulu’nun insan hakları savunucusu, masum bir avukat olduğunu belirtti: “Bu masum insan DEP’lileri ve halkı savunduğu için hapis yattı” dedi.
Sezgin Tanrıkulu, elindeki yazılı metni okudu. Türk askerinin sistemli bir şekilde Doğu’daki köyleri yok ettiğini, sivil halkı öldürdüğünü, işkence uyguladığını ileri sürdü ve “Türkiye’nin, Kürdistan diye bilinen, Güneydoğu’sunda savaş var. Son 10 yılda, 26 bin kişi öldürüldü. Bunların 3 bini siyasi suikast sonucu öldürüldü. Savaş bölgesinde avukatlık yapan birisi olarak ne çektiğimi bilemezsiniz” dedi ve yüzüne iliştirdiği ağlamaklı ifadeyle yerine oturdu.
Kennedy, Şenal Saruhan’ı tanıttıktan sonra yerine geçti ve uyuklamaya başladı. Şenal Saruhan 68 kuşağındandı. Üniversite yıllarında “Emperyalist Amerika” diye bağırarak 6’ncı filoyu protesto etmiş; 12 Mart 1971 muhtırasından sonra tutuklanarak hapse atılmıştı. Hapisten çıktıktan sonra hukuk fakültesini bitirmişti. 1980 askeri darbesiyle birlikte yeniden hapse girip çıkmıştı.
 
Şenal Saruhan’dan Türkiye’nin bölünmesini isteyenlerin toplantısında Amerika’nın maşası olması bekleniyordu. Onun böyle bir şeyi kabul etmesi olanaksızdı; ayrıca PKK’ye sempatisi de yoktu; Türkiye’de insan hakları ihlalleri olduğunu, insan hakları olmadan bir ülkenin bağımsız olamayacağını belirterek Mustafa Kemal’in emperyalizmin sonunun geleceğine ilişkin sözlerini anımsattı.
Edward Kennedy gözlerini açarak doğruldu. Bir anlık sessizlikten sonra Saruhan, dersini sakin sakin anlatan bir öğretmen tavrıyla “Türkiye’nin Güneydoğu’sundaki sorunu Türk halkı kendisi çözecektir” dedi ve Amerika’daki ırkçılığa, insan hakları ihlallerine değindi. Amerikalılara çözüm yolu da gösteriyor; “Sorunlarınızı kendiniz çözeceksiniz” dedikten sonra ekledi: “Türkler ve Kürtler eşit biçimde, aynı ülkeyi paylaşmaktadır. İşçisi, köylüsü, kadını, erkeği, öğrencisiyle Türk halkı güçlüdür, ayaktadır ve yalnızca bölücülüğe değil, kökten dincilere de karşıdır.”
Salondan çıt çıkmıyordu. Az önce Sezgin Tanrıkulu’yu çılgınca alkışlayanların elleri Saruhan için kımıldamadı. (CIA Pençesinde Açılım, s. 103-6’den özet)>>
Aradan iki yıl geçmişti. 1999’da Türkiye’nin “sivil” kahramanları destek almak için Bill Clinton’a ve Dışişleri Bakanı Madeleine K. Albright’a başvurdular. Clinton onları ayaküzeri ağırladı. Kimler yoktu ki: Mazlumder’den Yılmaz Ensaroğlu, KA-DER’den Zülâl Kılıç, ARI derneğinden Kemal Köprülü ve İnsan Hakları Vakfı’ndan Sezgin Tanrıkulu…
Clinton, “sivil” kahramanlarla 30 dakika görüştükten sonra onları Kürt milliyetçiliğinin hamilerinden Harold Hongju Koh’un sofrasına teslim etti.  (Sivil Örümceğin Ağında, 21. Basım s.116-7)
Aradan 10 yıl geçti ve birinci ilkeleri emperyalistlerin önünde eğilmemek olan savaşçıların kurduğu CHP’yi bir kez daha Amerikan sularına atmaya çabalıyorlar; Tanrıkulu gibi deneyimlilerle “yepyeni” yöneticiler de küreklere asılıyorlar.
Gidiş nereye?
Emperyalizm güdümünde daha da ılımlı İslam rejimine ve Anadolu Federe Devleti’ne mi?
Olmaz olsun öyle iktidar yolculuğu!
27 Kasım 2010
This entry was posted in Yazarlar. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *