PERDE ARKASI ; ŞEKER FABRİKALARI NEDEN KAPATILIYOR * TÜRKİYE ÜZERİNDE EMPERYALİST OYUNLAR ; CARGILL – NBŞ/ FRUKTOZ *BÖLÜM V

ARAŞTIRMA YAZISI – V

Naci Kaptan 

PERDE ARKASI ; ŞEKER FABRİKALARI NEDEN KAPATILIYOR *
TÜRKİYE ÜZERİNDE EMPERYALİST OYUNLAR ; CARGILL – NBŞ/ FRUKTOZ
BÖLÜM I-II-III-IV-V-VI-VI
ARAŞTIRMA YAZISI BÖLÜMLERİ
https://nacikaptan.com/?p=55255 – BÖLÜM I-II
https://nacikaptan.com/?p=55274 – BÖLÜM III
https://nacikaptan.com/?p=55757 – BÖLÜM IV
https://nacikaptan.com/?p=55808 – BÖLÜM V
https://nacikaptan.com/?p=55965 – BÖLÜM VI

SAĞLIK BAKANLIĞI BİLİM KURULUNUN NBŞ RAPORU DEĞİŞTİ Mİ ?
GDO’lu TOHUMLAR VE NEGATİF ÖJENİK

Bilim kurulunun NBŞ/FRUKTOZ hakkında hazırladığı rapor basına sızdırılmıştı . Bu süreç içinde toplumda NBŞ’ye karşı gittikçe büyüyen bir kampanya başladı . Toplumda destek gören kampanya PANCAR FABRİKALARININ satılmasına da karşı idi

Gelişmiş bir çok ülkede NBŞ’nin kullanılmasının yasaklandığını veya çok düşük oranda kullanılıyor olması toplumda bilinç uyanmasına neden oldu.

Dünyanın en büyük NBŞ üreticilerinin Türkiye’deki varlıkları sorgulanır olmaya başladı. Sağlık Bakanlığının ŞEKER RAPORU gündeme düştü .Görüldü ki rapor NBŞ üreticilerine büyük zarar verecek ve NBŞ üretimini ve kotasını sorumsuzca arttırmakta olan AKP iktidarı da bu konuda zarar görecekti. İşte bu nedenle ve büyük olasılıkla Cargill’in de baskısıyla NBŞ RAPORU sessizce değiştirildi …

Öyle bir iktidar düşününüz ki ;
Küresel bir firma olan Emperyalizmin sömürücülerinden birisi olan CARGİLL isimli uluslararası dev firmanın ve NBŞ üreten diğer firmaların çıkarlarını gözetsin . Bu nedenle stratejik bir ürün olan Pancarın üretiminde kota ve kısıtlamalar isteyen ,raporlar yazan Cargill’in isteklerine uygun düzenlemeler yapsın. Şeker Fabrikalarının üretimini arttırmak yerine kendi haline bırakarak bakımlarını yapmasın , zarar edilmesine yol versin. NBŞ’ye pazar açmak için pancar üretimini kısıtlarken şeker fabrikalarını da özelleştirme masallarıyla satsın.

İşin ekonomik yönleri böyle iken NBŞ’nin toplumda büyük ve ağır hastalıklara neden olduğunu görmezden gelsin. Toplumda pankreas , karaciğer ,triod kanserine yol açan , damar hastalıklarına , obeziteye neden olan NBŞ kotasını hiç bir ülkede olmadığı kadar %15’e çıkarsın .

Türk tarımı ve halk sağlığı üzerinde EMPERYALİST oyunlar uygulanıyor. Şeker fabrikalarının satılmasıyla Türk tarımına son darbe vurulacaktır. Ayrıca GDO’nun temel hedeflerinden birisi de , ülkeleri sağlıksız GDO’lu gıdalar ile İSTİLA PROJESİDİR. Türkiye’de sağlıksız/GDO’lu ürünler ile sağlıksız toplumlar yaratmak projesi NBŞ ve GDO’lu tohumlar üzerinden yürütülüyor .

GDO’lu TOHUMLAR VE NEGATİF ÖJENİK

NBŞ üretiminde kullanılan ana ürün mısır ve soya lesitinidir. Örneğin 2014’de 2 milyon ton soya, 1.5 milyon ton mısır ithal ettik. Bunların ne kadarı GDO’lu bilmiyoruz. Biyogüvenlik Kurulu tarafından 2012’de risk değerlendirme raporunun son bölümünde ;

MISIR için “Sonuç olarak; MON863 mısır çeşidi ile ilgili kaynaklar dikkate alındığında; hepato-renal toksisite başta olmak üzere dalak, immün sistem, genito-uriner sistem dahil çoklu organ ve sistem zedelenmesini rapor eden yayınların varlığı, nptII antibiyotik direnç geni taşıması ve bu genin bitkiden bakterilere yatay gen geçişinin mümkün olabileceğine ilişkin yayınların varlığı dikkate alınarak, MON863 mısır çeşidinin kullanılmasının risk taşıyabileceğine oybirliği ile karar verilmiştir” ifadeleri yer almıştı.

Aynı Biyogüvenlik Kurulu 16 Temmuz 2015 tarihinde farklı bir karar aldı ; Genetiği Değiştirilmiş(GD) 3 mısır türüne ithalat izni verdi. Kurul, 26 Mart 2012 tarihinde yaptığı toplantıda “zararlı” diye izin vermediği T25, MIR604, MON863 ürünlerine 3 yıl sonra bu kez, “zararlı değil” diyerek ithalat izni verdi.

3 SENEDE NE DEĞİŞTİ – GDO’lu ÜRÜNLER ÜLKEMİZDE NEDEN SERBEST ?

Mısır ve soya ürünleri hayvan yeminde kullanılan temel ürünlerdir. Bu ürünlerin hepato-renal toksisite başta olmak üzere dalak, immün sistem, genito-uriner sistem dahil çoklu organ ve sistem zedelenmesine neden olduğu raporlanmıştır. Besi hayvanlarında biriken hastalık yapıcılar tüketildiğinde insanlara da geçebilmektedir.

Konu sadece Hayvan yemlerinde kullanılması değildir. Hayvan yemi olarak ithal edilen MISIR ve SOYANIN ne kadarı NBŞ ÜRETİMİNDE kullanılmaktadır ?

BİLMİYORUZ…Hem GDO hem de NBŞ !!! Afiyet olsun…

GIDALARA BAĞLI NEGATİF ÖJENİK

Bakın Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl ne diyor ;

Rockefeller, Carnegie, Harriman ve diğer zengin elit aileler tarafından fonlanan öjenik (üstün ırk yaratma) lobisinin 1920’den beri biricik amacı ‘negatif öjenik’tir. ‘Negatif Öjenik’ istenmeyen soyların sistemli bir şekilde yok edilmesidir. Aile Planlaması Enternasyonal’in kurucusu, koyu öjenikçi ve Rockefeller ailesinin yakın dostu Margaret Sanger 1939’da Harlem’de ‘Negro (Zenci) Projesi’ adı altında bir proje başlattı. Bu projenin ne olduğunu bir arkadaşına yazdığı mektupta açıkça dile getiriyordu: “Negro (Zenci) nüfusu ortadan kaldırmak istiyoruz”

20 yıllık kısırlaştırma projesi

Küçük bir Kaliforniya biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, yendiği takdirde erkeği kısırlaştıran bir mısırı genetik mühendisliği marifetiyle geliştirdiklerin açıkladı. Epicyte, Svalbard’ın iki sponsoru olan DuPont ve Syngenta ile teknolojilerini yaymak için ortaklık kurmuştu. Çok ilginçtir ki Epicyte, genetiği değiştirilmiş sperm öldürücülü mısırı ABD Tarım Bakanlığından (USDA) aldığı araştırma fonuyla geliştirmişti.

Bir başka örnek; 1990’larda BM Dünya Sağlık Örgütü Nikaragua, Meksika ve Filipinler’de 15 ila 45 yaşları arasındaki milyonlarca kadının tetanoza karşı aşılanması için bir kampanya başlattı. Erkekler de tetanoz olabilirdi ama aşı erkeklere yapılmadı. Bu şüphe uyandırıcı durumdan ötürü Katolik bir kilise organizasyonu olan Comite Pro Vida de Mexico (Meksika Yaşam Komitesi) aşıları test ettirdi. Test sonuçları gösterdi ki Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yalnızca çocuk doğuracak yaştaki kadınlara dağıttığı aşıların Chorionic Gonadotrophin (hCG) içerdiği ortaya çıktı.

Doğal bir hormon olan hCG, tetanoz toksoid taşıyıcılarıyla ile birleştiğinde kadınların hamile kalmasını engelleyen antikorları üretiyordu. Daha sonradan ortaya çıktı ki Rockefeller Vakfı, Rockefeller Nüfus Konseyi, Dünya Bankası ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) için tetanoz taşıyıcılı bir kısırlaştırma aşısı üretmek için 1972’de 20 yıllık bir proje başlatmışlardı. Ayrıca Svalbard Kıyamet Tohum deposunu ev sahibi Norveç hükümeti kısırlaştırıcı aşının üretilmesi için 41 milyon dolar bağış yapmıştı! *1*

***

İşte böyle değerli okur , Oyun çok büyüktür ve işbirlikçiler de vardır . Hem tarımsal yoksullaşma hem de kanser , damar hastalıkları , obezite ve kısırlık !!!

MİLLİ VE YERLİ olduğunu söyleyen bir hükümet GAYRİ MİLLİ VE GAYRİ YERLİ olan politikalar yürüterek ülkemizin tarımını , ürününü , köylüsünü , halkının sağlığını pazarlayan politikalar yürütmektedir.

Gerçek MİLLİ YERLİ olan hükümet, Pancar üretimini kısıtlamadan ve teşvik ederek ,Şeker fabrikalarının daha verimli çalışmasını sağlar ve NBŞ kullanımını yasaklar . O zaman anlarız ki YERLİ ve MİLLİDİR !!!

SAĞLIK BAKANLIĞI BİLİM KURULUNUN BASINA SIZAN İLK RAPORU

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nun
‘şeker’ raporunda çarpıcı ifadeler

Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi halinde Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) tüketiminin artarak, Türk halkının sağlığının bozulacağı iddiaları sürerken Sağlık Bakanlığı, Bilim Kurulu raporunu kamuoyuna duyurdu.

Raporda, “Sakkaroz ve NBŞ içeren besinlerin fazla tüketimi metabolik hastalıkların yanı sıra obezite ile ilişkili çeşitli kanser türlerinin (kolon kanseri, pankreas, karaciğer ve meme kanseri gibi) gelişimine de zemin hazırlamaktadır” ifadeleri yer aldı.

Duyuruda, Bilimsel Kurulun, bilimsel çalışmalar ve ilgili raporları da dikkate alarak vatandaşların sağlığının korunması için NBŞ ve şeker kullanımı konusunda şu görüş ve tavsiyelerde bulundu:

NBŞ’YE SIKI DENETİM GELMELİ

Yapılan değerlendirmeler ışığında Bilim Kurulu tarafından geliştirilen aşağıdaki öneriler kamuoyu dikkatine sunmaktadır:

Her türlü şeker tüketiminin azaltılması için gerekli tüm tedbirlerin alınması sübvansiyonların gözden geçirilmesi, vergilendirme, bilgilendirme ve farkındalık girişimleri vb.) Halen %10 olan NBŞ kotasının (üretiminin) artırılmaması ve gıdalarda kullanımının sınırlandırılarak sıkı denetiminin sağlanması, (Yazarın notu ; NBŞ üretimininin arttırılmaması söylemi siyasidir. Raporu hazırlayan kurul ancak bu kadar yazabilir. Asıl olan NBŞ’nin yasaklanmasıdır)

Yiyecek ve içecek etiketleri üzerindeki şeker içeriğinin, elde ediliş kaynağı ve früktoz oranı belirtilmek suretiyle Türk Gıda Kodeksi şeker tebliğine uygun şekilde “şeker”, “glikoz şurubu”, “yüksek früktozmısır şurubu”, “invert şeker” vb şeklinde açık olarak yazılmasının sağlanması,

Sağlıklı beslenmenin teşvik edilmesi çalışmaları kapsamında; endüstri tarafından reformülasyon yapılarak, yüksek fruktozlu mısır şurubu kullanım miktarının asgari düzeye indirilmesine destek olunması, Toplumumuzda şeker tüketiminin azaltılması için tüketicinin bilgilendirilmesi, tüm topluma bebeklik ve çocukluk çağından itibaren sağlıklı beslenme kültürünün tesis edilmesi konusunda dengeli beslenme politikaların geliştirilmesi, Sağlık Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde ilgili tüm sektörlerle ve kamu kuruluşlarıyla işbirliğinin sağlanması gerekmektedir.

AÇIKLAMANIN DİĞER BÖLÜMÜ ŞÖYLE:

“Sofra şekeri veya çay şekeri olarak bilinen sakkaroz (sukroz) %50 glikoz ve %50 fruktozdan oluşmaktadır.

Dünyada yiyecek ve içeceklerde sakkaroz (sükroz) yani sofra şekerinden sonra ikinci büyük kullanım payına sahip tatlandırıcı türü ise Nişasta Bazlı Şekerlerdir (NBŞ). Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu olarak da bilinen NBŞ, en çok ve ucuz olarak mısırdan, ayrıca patates, buğday, kasava (tapioka) gibi bitkilerden elde edilir. NBŞ’in içeriğinde değişen oranlarda fruktoz ve glukoz bulunmaktadır(%58 glikoz-%42 fruktoz veya%45 glikoz-%55 fruktoz,). Sakkaroz yani sofra şekerindeki glukoz ve früktoz moleküler düzeyde bağlı iken, NBŞ’de yer alan fruktoz ve glukoz sıvı formda serbest yüzer haldedir.

Son zamanlarda artan obezite ve kronik hastalıkların nedenlerini araştıran bilimsel çalışmalarda şeker metabolizması özellikle de sofra şekeri ve NBŞ’in yapısında bulunan früktoz metabolizması üzerinde yoğunlaştığı gözlemlenmektedir.

Metabolizmada glikoz uyarısı ile salgılanan insülin tokluk hormonu olan leptini uyarır ve açlık hormonu grelini ise baskılar. Bunun sonucunda tokluk merkezi uyarılarak yeme davranışı sonlanır. Fruktoz ise insülini çok az uyarmamaktadır. Bu durumun fazla şeker tüketimine, insülin salgılanamaması, tokluk hissi gelişmemesi ve yeme davranışı devam ettiği için obeziteyi tetiklediği ileri sürülmektedir.

Fruktozun karaciğer içindeki metabolizması da glukozdan farklıdır. Fruktozun yıkımı glikozdan daha hızlıdır ve hızla yağ asitlerine dönüşmektedir. Bu durumun KC yağlanması, fibrosis ve siroz gelişebildiği yönünde çalışmalar bulunmaktadır.

Fruktoz glikoza göre daha tatlıdır ve beyinde iştah artırıcı hedonik yolakları uyaran etkisi olduğu yönünde de çalışmalar bulunmaktadır. Fruktozlu ürünlerin tüketimi özellikle bebeklik ve çocukluk yaşlarında damak tadının şekerli ürünler doğrultusunda gelişmesini kolaylaştırmaktadır.

Fruktozun barsak florası ve mikrobiyatası değişikliğine neden olduğu yönünde de çalışmalar bulunmaktadır. Fruktoz, glikozdan farklı olarak kanda ürik asit artışına da neden olmakta, gut hastalığını tetikleyebilmekte ya da var olanları şiddetlendirmektedir.

Şekerli(sakkaroz ve NBŞ) besinlerin aşırı tüketilmesi sonucunda (yüksekfrüktoz içeren -%55 ve üzeri-mısır şurupları daha tatlı oldukları için daha fazla tüketilebilmektedir) gereğinden çok yeme davranışı, insülin direnci gelişmesi ve obezite, diyabet, kalp damar hastalıkları ve eşlik eden hastalıklara yol açtığı yönünde çalışmalar bulunmaktadır.

Sakkaroz ve NBŞ içeren besinlerin fazla tüketimi metabolik hastalıkların yanı sıra obezite ile ilişkili çeşitli kanser türlerinin (kolon kanseri, pankreas, karaciğer ve meme kanseri gibi) gelişimine de zemin hazırlamaktadır.

Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA), yüksek şeker alımının ve yüksek şeker içeren gıdaları kullanımının vücut ağırlığının artışına etki edebileceğini vurgulamıştır.

Avrupa Birliği tarafından sağlıklı beslenmenin teşvik edilmesi ve özellikle endüstrinin şeker azaltma yolunda reformülasyon yapması önerilmektedir.

Obezite ve ilişkili hastalıklar tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemiz için de giderek artan bir problemdir. Ülkemizde 15 yaş üzeri yetişkinlerde obezite sıklığı %32, fazla kilolu birey sıklığı %34.8 ve diyabet prevalansı %12.1 (STEPS 2017, ön sonuçlar) bulunmuştur. Çocukluk çağında obezite oranı 7-8 yaş grubunda %9.9, fazla kilolu çocuk oranı aynı yaş grubunda %14.6 iken, ortaokul çocuklarında obezite sıklığı %12.4’e ve fazla kilolu çocuk sıklığı %21’e yükselmektedir.

“Türkiye Beslenme Rehberi”nde ve DSÖ ile diğer uluslararası önerilerde; tüm serbest şekerlerden alınan enerjinin, günlük enerji (kalori) miktarının % 10’unu geçmemesi ve bazı ülkelerde ise daha da azaltılması önerilmektedir.” *2*

KAYNAK ;

*1* www.nacikaptan.com

*2* Hürriyet / AYSEL ALP/ANKARA / 12.03.2018
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/saglik-bakanligi-bilim-kurulunun-seker-raporunda-carpici-ifadeler-40769255

Naci Kaptan 15 mart 2018

Devam edecek

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Calisma Dunyasi - Is ve Emekciler, Doga - Cevre - Ekoloji - Tarim, GDO, GIDA, Saglik, TARIM - EKOLOJİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *