1940’lardan , Anadolu’nun köylerinden gerçek bir öykü * Bu öykü bir masal kadar şaşırtıcı, bir düş kadar renkli, ancak bir hayal âleminde gerçekleşebilecek kadar ütopiktir * Köylülerin yaşamını değiştiren eşekli bir adam ve kitapları * SOKRAT OKUYAN KÖYLÜLER

Bu öyküyü ben de paylaşmıştım https://nacikaptan.com/?p=8761 ama sayın Fazlı Köksal daha da keyifle okunası kaleme alarak bizlerle paylaşmış. Değerli Köksal’a teşekkür ediyorum.

Naci Kaptan

SOKRAT OKUYAN KÖYLÜLER

Fazlı KÖKSAL

“Sokrat Okuyan Köylüler” tanımlaması Thomos More’un Ütopya’sından, Campanella’nın- Güneş Ülkesi’nden, Francis Bacon’un Yeni Atlantis’inden veya başka bir ütopik metinden alınmadı… Sokrat okuyan köylüler, 1940’ların bir Türkiye gerçeğiydi…

Bu ülkenin tam ortasında, bozkırın göbeğindeki Nevşehir’in Ürgüp ilçesine bağlı bazı köylerde, bundan 60 yıl kadar önce, yaşlısıyla, genciyle, kadını ve erkeğiyle köylüler okuyorlardı… Batı klasiklerini; Tolstoy’u, Balzac’ı, Hugo’yu okuyorlardı… Doğu klasiklerini; Sadi’yi, Mevlana’yı, Hayyam’ı okuyorlardı…. Klasikleşme yolundaki Türk yazarlarının romanlarını; İntibah’ı, Yaban’ı, Handan’ı, Sinekli Bakkal’ı, Gülyabani’yi okuyorlardı… Roman okuyorlardı, şiir okuyorlardı, deneme okuyorlardı… Ve hatta Eflatun’un “Sokrat’ın Savunması”nı okuyorlardı…

İşine âşık, farkındalık ve farklılık yaratma arzusundaki bir kütüphane memuru, eşeğinin sırtına yüklediği sandıklarla köy köy dolaşıyor kitap dağıtıyor, daha sonra kitapları topluyor, toplarken yeni kitaplar dağıtıyordu… Ürgüp’teki kütüphane memuru Mustafa Güzelgöz, erkekleri kahvehaneden, kadınları çeşme başı sohbetlerinden kaldırarak kitap okutmaya başlatmıştı..

Mustafa Güzelgöz’ün hikâyesi; bir masal kadar şaşırtıcı, bir düş kadar renkli, ancak bir hayal âleminde gerçekleşebilecek kadar ütopiktir.

Mustafa Güzelgöz 1921 yılında Ürgüp’te doğar. Ürgüp ortaokulunu bitiren Mustafa 17 yaşında iş bulmak, aile bütçesine katkıda bulunmak amacıyla, taşı toprağı altın olan İstanbul’a gider.. Tiftik ve Yapağı Dışsatım Birliği’nde depo memuru olarak işe başlar.. İkinci Dünya Savaşı tehdidi gündeme gelince 1940 yılında 19 yaşında askere gider, 3,5 yıl süren askerliğin dönüşünde Ürgüp’e gelir… Amacı yine İstanbul’a gitmektedir… Ancak ailesi Ürgüp’te kalması konusunda ısrarcı olur. Onları kırmamak için bir süre daha Ürgüp’te kalmaya ikna olur. Günlerini Ürgüp’te arkadaşlarıyla futbol oynayarak geçirir. Güzelgöz’ün futbola olan ilgisi ve bilgisi, bir futbol hastası olan kaymakamın dikkatini çeker. Kaymakam Fahri Cıngın Mustafa’ya gençlere futbol çalıştırırsa iş bulacağı sözünü verir. Ürgüp’teki tarihi Tahsin Ağa Kütüphanesi’nin memuresi Şevkiye Aydemir’in 1944 yılında emekli olması üzerine onun yerine Kütüphane Memurluğuna atanır. -Burada bir parantez açarak, o tarihte henüz 21 yılını dolduran Cumhuriyetimizde kadın memurların emekliliği hak ettiğine dikkat çekmek isterim. O tarihlerde, dünyanın pek çok ülkesinde kadınlar çalıştırılmıyordu, çalışanların ise sosyal güvencesi yoktu.-

Kütüphanecilik alanında herhangi bir bilgi birikimi olmayan Güzelgöz, göreve başlar başlamaz; kendisini yetiştirmek amacıyla kütüphanecilik üzerine yazılmış kitaplar temin edip onları okumaya başlar. Sonra Ürgüp’ün ileri gelenleri ile konuşup, onları ellerindeki kitapları Kütüphaneye bağışlamaya ikna eder. Daha sonra büyük kentlerdeki tanınmış Ürgüplülere el yazısıyla onlarca mektup yazarak, kitap yardımında bulunmalarını talep eder. Hemşerileri onun bu gayretinden etkilenirler, kütüphaneye aylarca koli koli kitap gelir. Mevcut kitaplar ile bağışlanan kitapları, etiketler, ciltler ve kataloglar…

Kütüphanedeki kitap sayısı artmakta ancak kütüphaneye yalnızca ders çalışmak isteyen öğrenciler ve kitap meraklısı birkaç müdavim dışında kimse gelmemektedir. Güzelgöz, kütüphaneyi sosyalleşme merkezi olarak kahvehanelere karşı bir seçenek haline getirmek istemektedir. Ürgüp halkını kütüphaneye çekebilmek amacıyla topladığı yardımlarla kütüphaneye bir radyo alır. O yıllarda radyo çok çok pahalıdır, bırakın evleri, kahvehanelerde bile radyo yoktur. Biri şehir kulübünde, diğeri kaymakamlıkta, birisi halkevinde olmak üzere toplam 5-6 radyo ya var ya yoktur… Radyo olan yerlere girebilmek de belli kurallara tabiidir. Şehir kulübüne ancak üye olanlar girebilmekte, halkevinde radyo belli saatlerde açılmakta, radyo olan bir kahvehanede de sık sık çay servisi yapılmaktadır. Kütüphanede radyo dinlemek herhangi bir kurala tabii olmadığı için, Tahsin Ağa kütüphanesi radyo dinlemek isteyenlerle dolup taşmaktadır. Gelenler önceleri ayıp olmasın diye kitap alıp okumaya başlamış, daha sonra bazılarında kitap okumak alışkanlık halini almıştı.

Ürgüplü erkeklerinin küçümsenmeyecek bir bölümünü kütüphane ile tanıştırmasına rağmen Mustafa Güzelgöz yeterince mutlu değildir. Kütüphaneye kadınların ilgi göstermemesi mutluluğunu önemli ölçüde gölgelemektedir. Kadınları da kütüphaneye çekmek için çareler arar. Kütüphaneye dikiş makinesi koyarsa, kadınların kütüphaneye ilgi göstereceklerini düşünür. O tarihte Türkiye’de iki dikiş makinesi markası yaygın olarak kullanılmaktadır; Zenith ve Singer. Mustafa Güzelgöz bu firmalara, kütüphaneye hediye edecekleri dikiş makinelerinin, kütüphaneye olan ilgiyi ve kitap okurluğunu artıracağını, kütüphaneye konacak makinelerin o markanın reklamı da olacağını belirten ve dikiş makinesi talebini içeren birer mektup yazar. Bu çağrı cevapsız kalmaz. Zenith sekiz adet Singer de bir adet dikiş makinesini Tahsin Ağa kütüphanesine gönderirler… Bu olay belki de ülkemizdeki ilk sponsorluk faaliyetidir… Mustafa Güzelgöz Salı gününü kadınlar günü yapar. Kumaşını ipliğini alan kadınlar Salı günü kütüphaneye koşar. Makine kullanmayı bilen kadınların yardımıyla dikiş kursları açılır. Kadınların kurs saatlerinde dikiş, nakış, moda, yemek yapımı ve çocuk bakımı ile ilgili dergi ve kitapları göz önüne koyarak, kadınları kitaba alıştırır, kitapla tanıştırır. Dokuz makine yetişmediği için makinelerin başında kuyruklar oluşur. Sıra bekleyen kadınlar okumaya başlar. Moda ve yemek yapımı ile ilgili kitaplarla kitapla tanışan kadınlar, zamanla roman okumaya başlarlar. Kerime Nadir ve Esat Mahmut Karakurt okuyarak roman okumaya adım atan kadınlar, daha sonra Reşat Nuri’yi, Halide Edip’i ve hatta Batı klasiklerini okumaya başlarlar…

Mustafa Güzelgöz, rutubetli bir odaya konduğu için yer yer bozulma, küflenme belirtileri gösteren el yazması kitapları da, uzmanlarından görüş alarak kurtarır.

Mustafa Güzelgöz, zaman zaman Kaymakam’ın köylere yaptığı ziyaretlere ilçede görevli diğer memurlarla birlikte katılmaktadır. Bu ziyaretler sırasında emniyet amirine, doktora, veterinere, ziraat mühendisine yakınlık gösteren köylülerin kendisi ile hiç ilgilenmediğini görür. Bunun nedenini kendi kendisine sorgular, her kamu görevlisi kendi çapında köye ve köylüye hizmet götürmektedir. Kütüphane memuru olarak kendisinin köylüye hiç hizmet götüremediği için üzülür. Kendi kendine “köylüye nasıl hizmet götürebilirim?” diye düşünmeye başlar… Çerçiler gelir aklına. Çerçiler, ipliğinden kumaşına, çatal bıçağından tenceresine, kolonyasından yazmasına köylünün ihtiyacı olan eşyayı eşeğe yükler, köy köy dolaşarak bunları satarlar, çoğu zaman da köylünün ürettikleri ile takas ederlerdi. “Ben de kitapları çerçi gibi, sandıklara doldurup köylere götürebilirim, onlara okunmak üzere emanet kitap veririm, daha sonra geri alır, yeni kitaplar alırım” diye düşünür. Fikrini eşine açınca; “Deli misin Mustafa! Ne işin var eşekle, köyle… Bunu yaparsan sana fazladan maaş mı verecekler?” diye tepkisini dile getirir. Ama Mustafa Güzelgöz kafaya koymuştur bir kere. Ertesi gün, Ürgüp’teki tek marangozun yolunu tutar. İki adet sandık siparişi verir. Bir eşek satın alınır. Sandıklar, eşeğin sırtındaki semere uyumlu şekilde yapılır… Sandıkları teslim alınca, sandıkların içindeki raflara kitapları yerleştiren Mustafa Güzelgöz kütüphanenin kapısına “Köylere kitap dağıtımı için gideceğimden kütüphanemiz …….. günleri kapalıdır.” Yazısını asar ve eşeği Yüksel ile birlikte köylere yolculuğunu başlatır. Her köyde muhtar, öğretmen ve imamı ziyaret ederek, onları bilgilendirir. Köy odasına veya okula köylüleri toplar, onlara kitapları tanıtır, emanet kitap defterine kayıtlayarak isteyen köylülere kitaplar teslim eder, köye bir sonraki gelişinde okunan kitaplar teslim alır yeni kitapları verir. Köylülerin; Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Battalgazi, Ali’nin Zülfikarı, Hayber Kalesi Cengi gibi kitaplarla başlayan okuma yolculukları zamanla çeşitlenmiş bazı köylüler Batı Klasiklerini okumaya başlamışlar. Hatta Eflatun’un “Devlet” ve “Sokrat’ın Savunması” kitaplarını alıp okuyan köylüler bile olmuş…

Mustafa Güzelgöz’ün yaptığı ile yetinmeyen, bu millete ne kadar hizmet ederse etsin yetersiz olduğunu düşünen, sürekli yeni hedeflere yönelen bir yapısı vardır. Bu defa Tahsin Ağa Kütüphanesinin binasına kat çıkmak ve gezici kütüphane hizmetinden daha çok insanın faydalanabilmesini sağlamak amacıyla iki yeni memur kadrosu alabilmek ve eşeklerin yem bedelinin karşılanmasını sağlamak amacıyla Ankara’nın yolunu tutar. Taleplerini ilgili bürokratlara iletir. Memur kadrosu alabilmek için dönemin Kütüphaneler Genel Müdürü Aziz Berker’e adeta yalvarır. Bu tür ısrarcı tavırlara alışkın olmayan Aziz Berker Mustafa Güzelgöz’den odadan çıkmasını ister. Hayalleri yıkılan Mustafa Güzelgöz genel müdürün kapısının önünde hırsından ağlamaya başlar. Bu durum Aziz Berker’e iletilince, Mustafa Güzelgöz’ün isteklerinin yerine gelmesine yardımcı olur. Hatta diğer bakanlıkların bürokratları ile görüşerek işlemleri hızlandırır. Sonunda gerekli ödenekler ve memur kadroları verilir. Alınacak memurlarda eşek sahibi olması ve en az beş köye hizmet götürmeyi kabul etmesi ön şart olarak aranır. Sonraki yıllarda hayvan sayısı da memur sayısı da artar…

Memur sayısı artınca, Kütüphane memurluğu müdürlüğe dönüşür. Mustafa Güzelgöz de müdür olarak görevlendirilir… Daha çok köye, daha çok köylüye daha sık aralıklarla kitap ulaştırılır…

Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra 1951 yılında halkevleri ve halkevlerine bağlı olarak köylerde çalışan Halk Odaları kapatılmıştır. Buralarda bulunan kitaplar ise dağılmış, yok edilmiş ve bir kısmı da depolarda çürümeye terk edilmiştir. Mustafa Güzelgöz Ürgüp Halkevi’nin ve halk odalarının kitaplara sahip çıkarak yok olmalarını engeller. Kapatılan halk odalarının köy tüzel kişiliğinin malı olduğunu, bunların köylü yararına kullanılabileceğini öğrenince ve bu odaları kütüphane yapabilmek için “Kütüphane Koruma ve Geliştirme Derneği” adıyla bir dernek kurar. Bu derneğe köy muhtarlarını da üye yapar. Derneğin çalışmaları sonucu ilk köy kütüphanesi Karain Köyü’nde açılır. Kısa zaman içinde kütüphaneli köy sayısı 12’ye çıkar.

İlginç olaylarda yaşanır bu arada… Mesela; sevdiği 17 yaşındaki kızı kaçırmak isteyen bir genç, kız kaçırma suçunun cezasını öğrenmek amacıyla, Mustafa Güzelgöz’den Ceza Kanunu’nu ister. Ceza Kanununu okuyup kız kaçırırsa 7 yıla mahkûm olacağını anlayınca, sevdiğini bir yıl daha beklemeye karar verir. Bir yıl sonra kızı babasından bizzat Mustafa Güzelgöz ister ve çiftin nikah şahitliğini de o yapar…

Mustafa Güzelgöz bir yandan kütüphanelerin sayısını, bir yandan kütüphanelerdeki kitap sayısını artırmaya çalışırken diğer yandan da bir eşekle başlattığı dağıtımı 5 eşek, 2 katır ve 3 at olmak üzere toplam 10 hayvana çıkartır. Kitap götürülen köy sayısı 36’ya ulaşır. Bu 36 köyün büyük bir bölümü Ürgüp’e bağlıdır. Ancak hizmet götürülen köyler arasında Kayseri’nin Yeşilhisar ve İncesu ilçelerine bağlı köyler de vardır. Mustafa Güzelgöz’ün çalışmaları ve eşekli kütüphanecilik sistemi 1957 yılında Hayat Mecmuası’nda “Köylere giden kitaplık” adlı bir habere konu olur. Böylece adı ülke çapında da duyulur. Bu haber, Ankara bürokrasisinin konuya ilgi göstermesine ve çalışmalara destek vermesine yol açar.

Mustafa Güzelgöz yalnızca iyi bir kütüphaneci gibi değil, aynı zamanda insanına aşık bir eğitim gönüllüsü gibi çalışmaktadır… Çeşitli konularda kurslar açılmasına öncülük eder. Okuma yazma bilmeyenler için okuma-yazma, köylü genç kızlar için halıcılık, gençler için halk oyunları, çiftçiler için üzüm yetiştiriciliği ve şarap imalatı kursları; açtığı, öncülük ettiği kurslardan bazılarıdır sadece… Ürgüp bugün el halısı yapımında ve şarap imalatında dünya çapında bilinen bir ilçe olmuşsa bunda Mustafa Güzelgöz’ün küçümsenemeyecek bir katkısı vardır.

Mustafa Güzelgöz 1960 yılında yapılan askeri darbe sonrası, dönemin valisi Rafet Yıldırım tarafından geçici olarak Ürgüp Belediye Başkanlığı’na getirilir. Bir yıl süre ile bu görevi yürütür. Sonrasında çalışmaları daha çok sosyal hizmetler alanında ivme kazanır ve hepsi kendi alanında bir ilk olan çeşitli hizmetlere imza atar.

Güzelgöz, kütüphaneleri tam anlamıyla bir eğitim merkezi haline dönüştürmek için, Atatürk’ün “sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” özdeyişinden hareketle, gençleri spora yöneltmiş futbol takımının yıllarca antrenörlüğünü yapmış, birçok kütüphanenin bahçesine veya yakınındaki boş bir alana voleybol sahaları kurmuş, gençlerin futbol kadar diğer spor etkinlikleri ile de ilgilenmelerini sağlamıştır.

Karain, Mustafapaşa ve Çökek köylerinde duvar gazeteleri çıkarmış, Ürgüp ilçesinde bando kurulumuna ön ayak olmuş, ilk folklor ekibini kurmuştur. 1960’lı yıllarda yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan sinema ile Ürgüp halkını tanıştırmak amacıyla temin ettiği 16 mm’lik sinema makinesiyle köy köy gezerek kültür-sanat, tarım, hayvancılık ve gündelik yaşamı kolaylaştırıcı bilgileri içeren belgesel filmleri köylerin uygun alanlarında gösterimini gerçekleştirerek, hem köylü ile sinemayı tanıştırır hem de köylüyü çeşitli konularda bilgilendirmiştir. Ayrıca aldığı yardımlarla fotoğraf makineleri ve saydam gösterimi için bir makine almış, elektriği olmayan köylerde film ve saydam makinelerini çalıştırabilmek için bir de jeneratör edinmiştir.

Güzelgöz, sosyal ve kültürel etkinliklere öncülük etmenin yanısıra yörenin ekonomik olarak kalkınması için de çalışmalarda bulunur. Mesela; köylünün ürettiği üzümü yok pahasına sattığını görünce, köylünün elindeki ürünü değerlendirebilmesi için Çökek köyünde, köylülerin kooperatif kurmasına öncülük eder.

1963 yılında kütüphanenin karşısındaki arsaya Ürgüp Müzesi’ni açar ve bir süre de Müze Müdürlüğüne vekalet eder.

1963 yılında ABF’deki Barış Gönüllüleri Derneği , “Dünyanın En Yaratıcı İnsanı” konulu bir yarışma açar. Yarışmaya katılacak kişilerin hayata geçirdikleri projelerin hem yaratıcı hem de topluma yararlı olması gerekmektedir. Yarışmaya Türkiye adına kimin katılacağını belirleme görevi Devlet Planlama Teşkilatına verilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı ön inceleme sonucunda yarışmaya Türkiye adına Mustafa Güzelgöz’ün katılması uygun görülür. Güzelgöz’ün hayata geçirdiği projeler bir dosya halinde ABD’ye gönderilir. Güzelgöz’ün projeleri yarışma jürisi tarafından beğenilmesi üzerine, ABD’li üç uzman Türkiye’ye gelerek incelemelerde bulunur. Bölgedeki yüksek okuma yazma oranı ve kütüphanecilik sisteminden çok etkilenirler. Çektikleri fotoğrafların ve olumlu görüşlerinin yer aldığı raporlarını yarışma jürisine sunarlar.

Jürinin ilk değerlendirmesi sonrasında Türkiye, İtalya ve İspanya’nın projeleri finale kalır. İspanyol aday Miguel, dağ ve ova köylerine salgın hastalıklara karşı aşı götürmüş, yaptığı aşılarla halkının sağlığını kurtarmış, özellikle çocuk ölümlerini önemli ölçüde azaltmıştır. İtalyan aday Jiordano ise köprü altı çocuklarını okutmuş onları topluma kazandırmak için uğraşlar vermiş ve bu çalışmalarından olumlu sonuçlar almıştır. Jüri üyelerinin yarısı İtalyan adayın birinciliği hak ettiği kanısındadırlar. Jüri başkanı Dwight Cook yaptığı konuşmada Güzelgöz’ün yaptığı hizmeti toplumsal bir önlem olarak gördüğünü çocukların köprü altına düşmemesini sağladığını, bu nedenle Güzelgöz’ün projesinin ödülü daha fazla hak ettiğini söyler. Eşit olan oylamada başkanın oyu ile 21 Kasım 1963 tarihinde Mustafa Güzelgöz . “Dünyanın En Yaratıcı İnsanı” ödülünü ve “The Lane Bryant Uluslararası İnsanlık Hizmetinde Gönüllü Takdirnamesi”ni alır. Bu yarışma sonucunda Amerikan Barış Gönüllüleri kuruluşu Tahsin Ağa Kütüphanesine bir adet cip hediye eder. Amerika İktisadi Kurul Başkanı Vandayk’ın katıldığı bir törenle cip Nevşehir Valisine teslim edilir…

Güzelgöz, Kütüphane Müdürlüğü dışında on iki muhtelif kuruluşta da görev almıştır. Ürgüp’teki çoğu önemli STK’nın başkanıdır. Başarıyla ve büyük bir şevkle yürüttüğü bu görevler onu bölgesel kalkınma önderi haline getirmiştir. Bu aşamada, kıskançlık, çekememezlik devreye girer. Asli görevi olan kütüphane müdürlüğünü ihmal ettiği ve yürütmekte olduğu diğer görevlerinde şahsi çıkar sağladığı yolundaki imzasız şikayet dilekçeleri üzerine 1972 yılında hakkında bir soruşturma açılır. Müfettiş yaptığı incelemeler sonucunda kütüphane çalışmalarını aksattığı ve görev aldığı diğer kurumların çıkarı için kullandığı sonucuna varır. Gerek amirleri, gerek ilçe eşrafı, gerekse siyasiler, Güzelgöz’ün soruşturma geçirdiği dönemde ve sonrasında onu yalnız bırakılır.

Teftiş sonucunda ücret kesimi cezası ile cezalandırılır. O da emekliliğini ister ve henüz 50 yaşında iken emekli olur. Bürokrasinin değişmeyen kuralı bir kez daha işlemiştir; “Hiçbir hizmet cezasız kalmaz”.

Mustafa Güzelgöz’ün göreve başladığı 1943 yılında Tahsin Ağa Kütüphanesinde kayıtlı kitap sayısı yalnızca 2300 cilttir. 1972 yılında emekli olduğunda ise kütüphanedeki kitap sayısı 203 bine ulaşmıştır. Ayrıca onun görevi süresince köylülerce toplam 18.777 kitap okunmuştur. Sadece bu rakamlar bile Mustafa Güzelgöz’ün 28 yıllık çalışma hayatı boyunca yaptıklarının büyüklüğünü bize anlatmaya yeter.

28.Şubat.2005’de ölen Mustafa Güzelgöz’ün ilk heykeli 2006’da Ürgüp’ü süsledi. 2012 yılında Eray Okkan tarafından yapılan heykeli Maltepe Üniversitesi’nin Eğitim ve Fen Edebiyat Fakültesinin girişine dikildi. 2017 yılında başka bir heykelini Kartal belediyesi Kartal Meydanına dikti…

Mustafa Güzelgöz hakkında soruşturma yapan müfettişi de ona ceza veren yöneticileri de kimse tanımıyor. Ama Mustafa Güzelgöz adı bir öncü, bir yol açıcı olarak her zaman hatırlanacak…

KAYNAKÇA

Ahmet Şerif İzgören, “Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı”, Elma Yayınevi, 2010
Aydın İleri- Tayfun Talipoğlu, T., Eşekle Gelen Aydınlık, Anfora Yayıncılık, 2007,
Hasan S. Keseroğlu (haz.), Mustafa Güzelgöz ve Eşekli Kütüphane, Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi. 1991,
Fakir Baykurt, Eşekli Kütüphaneci, Literatür Yayıncılık, 9. Baskı, 2008
Yavuz İşçen Kapadokya’da Bir Masal Kahramanı Peribacası Kapadokya Kültür ve Tanıtım Dergisi Temmuz 2007 sayısı

http://fazlikoksal.blogspot.com.tr/2018/02/sokrat-okuyan-koyluler.html

This entry was posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR, HAYATIN İÇİNDEN. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *