KAPİTAL EMPERYALİZM – KÜRESEL BARONLAR VE DOLARIN HİKAYESİ * DOLAR İMPARATORLUĞU * ABD’nin dünya imparatorluğu * Dolar İmparatorluğunun Hikayesi

İrem Subaşı / Editör
info@haberlerankara.com
23.05.2017

DOLAR İMPARATORLUĞU

Amerikan Halkının Ingiltereye karşı isyanı, 1776 yılına kadar sürdü. Bu isyan sırasında Ingiliz Bankerler isyancıları finanse ediyordu. Karşılığında “Amerikan Parasını Basma Hakkını” elde etmeyi talep ediyorlardı. Başarıli oldular. Amerikan kurucu ataları Ingiliz Bankerlere Dolar Basma Hakkı tanıdılar.

1776 yılında Amerika, Ingiliz Kralından kurtuldu. Fakat, daha büyük bir felaketin yakasına yapıştığını 1865 yılına kadar fark edemedi.

1865 yılında Amerikan Iç savaşını sona erdiren Abraham Lincoln “savaş giderleri gerekçesiyle” bankerlerin elinden dolar basma hakkını Devlete geri aldı. Amerikan Devleti, Başkan Lincoln döneminde ilk defa dolar basabildi. Fakat uzun sürmedi. Abraham Lincoln suikaste kurban gitti. Ölünce “eski düzene” geri dönüldü. Bankerler dolar basmaya devam ettiler.

Daha sonra gelen Başkanlar ile bankerlerin başı dertteydi. Sonunda orta yol bulundu. 1913 yılında FED adlı banka kuruldu. Amerikan dolarını basma hakkı FED’e verildi. Ancak FED ortaklarının tamamı banker ailelerinden oluşuyor. FED adındaki bankada, Amerikan Devletinin hissesi dahi yok.

Bankerler Amerika’yı 12 bölgeye bölüp pay etmişlerdi. Bölgeleri temsilen, adına gövernor denilen bankacı sıfatıyla FED yönetimine girdiler. Herbiri kendi bölgesinde Merkez Bankası şubesi olarak işlev görüyor. Amerikan Devleti FED Başkanını tayin ediyor. Bu tayin işlemi de komedi. Bankerler kimi ister ise o tayin ediliyor. FED Amerikan Dolarını basıyor. Merkez Bankası olarak görev yapıyor.

Bankerler iki kere Avrupayı kana buladıktan sonra, 1944 yılında Bretton Woods Para anlaşması ile Doları Dünya Parası olarak kabul ettirdiler. Bu anlaşma ile bir dolar karşılığında 0,888 Gr altın olduğu var sayıldı. Katılımcı 48 ülke paralarını Dolara göre tarif ettiler. Böylece “dövize bağlı” para sistemi ortaya çıktı.

Herkes memnun idi. Zira, Dolar karşılığında altın var sayılıyordu ve dolaylı olarak altına bağlı para sistemi devam ediyordu.

1960 yılında Başkan J.F. Kenedy, Amerikan Hazinesinin “Doları bankerlerden borç almasına” karşı çıktı .1110 sayılı kanun teklifi ile “bankerlerin para basma hakkını devlete devredilmesini” talep etti. Fakat Suikaste uğradı. Halk Kenedy’leri seviyordu. Yerine R. Kenedy hazırlanıyordu. Fakat o da Suikaste uğradı. Kenedy’nin yerine geçen Başkan Yardımcısı Johnson’un ilk işi 1110 yasayı kadük etmek oldu. Bankerler dolar basmaya devam ettiler.

Bankerler, devleti borçlandırmak amacıyla Amerika’yı savaşa soktular. Kore Savaşı, Vietnam Savaşı Amerikan Devletinin giderlerini artırıyor. Sam Amca, Bankerlerden borç alarak savaşı finanse ediyordu. Amerikalı ölüyor ve öldürüyor ne için bu işlere bulaştıklarını dahi bilmiyordu.

1965 yılında Fransanın Ünlü Devlet Başkanı General De Gaulle “eldeki altından daha çok Dolar basıldığını” fark etti. Amerika’dan elindeki dolar karşılığında altın talep etmeye başladı. Tartışma 1972 yılına kadar devam etti. Başkan Nixon 1972 yılında doların altın karşılığını kaldırdı. Dolar karşılıksız kağıt paraya dönüştü.

Fransanın sesini kesmek için SDR (Special Driving Right=Özel Cekme Hakkı) adında, devletler arasında geçerli bir para icat ettiler. Bu para Dolar, Mark, Yen, Sterlin ve Fransız Frankının belli oranları ile katılımından oluşuyordu.

2002 yılında SDR içerisindeki Frank ve Markın yerini Euro aldı. 2016 yılında Çin Parası da SDR’lere ilave edildi. Günümüzde uluslar arası rezervlerin yüzde 4’ünü SDR ler oluşturuyor. Dolar egemen para olmaya devam ediyor.

1972 yılından beri kağıttan kule Dolar, karşılıksız para olarak bankerler tarafından basılıyor. Dünya parası olarak iş görüyor. Amerikalı ve diğer ülke vatandaşları doları Amerikan Devletinin parası zannediyor.

13 aileden oluşan ve sayıları bini geçmeyen Bankerler, karşılıksız olarak bastıkları kağıt para Dolar ile dünyayı idare ediyor. Adına “Dolar İmparatorluğu” deniliyor. *1*

Yaman Törüner
yaman.toruner@milliyet.com.tr
19.01.2015

ABD’nin dünya imparatorluğu

1878’e kadar Avrupa devletleri, kurdukları koloniler sayesinde, dünyadaki kara parçalarının % 67’sini kontrol ediyorlardı. 1890 yılında, Afrika’nın % 90’ı Avrupalıların eline geçmişti. 1914’e gelindiğinde, tüm dünyanın % 84’ü Avrupa imparatorlukları tarafından kontrol edilmekteydi.

ABD’nin dünya imparatorluğu olma isteği, 19. yüzyılın son yıllarında başladı; Birinci Dünya Savaşı ile pekişti. Savaş’a kadar Amerikan ekonomisi “400” adıyla anılan aristokrat aileler tarafından kontrol ediliyorlardı. Bunlar arasında J.P. Morgan, John D. Rockefeller ve William Randolph Hearst vardı. Bütün zamanların en iyi filmi kabul edilen “Citizen Kane” filmi, Hearst hakkındadır.

Emperyalizm olmadan…
1929 Wall Street krizinden önce, Wall Street’te 1893’te yine bir kriz yaşanmış (Kara Cuma) ve işsizlik % 20’ye dayanmıştı. Kriz sırasında, George Pullman’s Palace Car Campany, ABD’deki demiryolu ulaşımını tamamen durdurdu. Bu sırada ayaklanan işçilerden düzinelercesi, devlet güçleri tarafından öldürüldü.

Amerika’nın başka bir güç gösterisi de Filipinler’de yaşandı. Filipin Adaları, Çin’e giden gemiler için bir uğrak noktasıydı ve İspanyollar tarafından kontrol ediliyordu. Mayıs 1898’de, Filipin halkını korumak adına, Amerikan Deniz-Kara Kuvvetleri(Marines), Manila Körfezi’ndeki İspanyol filosunu imha etti. 2003’teki Bağdat işgali gibi, bu savaş da başarılı başlamıştı.

Ancak, 1900 yılında Amerikan Başkanı olan Cumhuriyetçi William McKinley, Filipin’in kendi cumhuriyetini kurmasına izin vermedi. Sonuçta, Manila sokaklarında büyük bir gerilla savaşı başladı ve 3.5 yıl sürdü. Bu savaş sırasında 200 bin sivil, 20 bin Filipinli gerilla öldürüldü. Amerikan halkı, Başkan McKinley’nin imparatorluk kurma hayallerini destekliyordu. 1901 yılında, McKinley, Filipinler’in öcünü aldığını söyleyen bir anarşist tarafından öldürüldü.

20. yüzyıl başlarından itibaren “Marines” birçok “muz cumhuriyeti”ni işgal etti. Bu ülkeler arasında Küba, Honduras, Nikaragua, Dominik Cumhuriyeti, Haiti, Panama, Guatemala, Meksika vardı. McKinley’in yarım bıraktığı imparatorluk hayallerinin sürdürülmesi ise 1930’lardan itibaren Başkan Roosevelt’e kaldı.

Savaşın gerçek sebebi ne idi?
Amerikalılar, Ortadoğu’nun önemini öğrendiler. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında ve Birinci Dünya Savaşı sırasında, İngilizlerin tek hedefi Ortadoğu petrolleri idi. İngiltere, Amerikan ve Rus enerji kaynaklarına bağlı olmaktan, ancak, Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetinde bulunan Ortadoğu’yu ele geçirerek kurtulabilirdi.

İngiltere bu nedenle, Almanların inşa edeceği Bağdat-Berlin Demiryolu’na karşı çıkmıştı. Bu yoldan Mısır ve Hindistan’ın da faydalanacak olması, demiryolunun Balkanlar’dan geçecek olması İngilizleri çok tedirgin etmişti. O zamanlar boru hatları yoktu ve petrol demiryoluyla taşınıyordu.

1916 yılında Amerika’ya ikinci dönem Başkan seçilen Woodrow Wilson’ın seçim propagandaları sırasındaki sloganı “Harbe girmeyeceğiz” biçimindeydi. Ama Nisan 1917’de harbe girdi. Amerika’nın savaşa girmesi, İngiltere ve Fransa’ya ciddi biçimde borç vermiş olan Amerikan bankalarının da isteğiydi.

İngiltere’ye toplam 4.7 milyar dolar borç verilirken, Almanya’ya verilen borç sadece 27 milyon dolardı. İngiltere’ye verilen 4.7 milyar dolar, bugünkü parayla 61 milyar dolar ediyor. Ayrıca, Morgan Bankası, İngiltere İmparatorluğu’nun Amerika’dan satın alacağı tüm mallara aracılık ediyor ve yıllık 20 milyar doları aşan bu alımlar üzerinden % 2 komisyon alıyordu. Birinci Dünya Savaşı’nın gerçek sebebi, Avusturya-Macaristan Arşidükü Franz Ferdinand’ın vurulması değil, bu ekonomik çıkar çatışmaları idi. *2*

H. Bader Arslan
baderarslan@t24.com.tr
30 Eylül 2010

Dolar İmparatorluğunun Hikayesi

İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna az kalmıştır. Avrupa harap, ekonomisi ve altyapısı yerle bir olmuştur. ABD kapitalist taraftaki en büyük güçtür. Onun çağrısıyla, bir yıl sonra Birleşmiş Milletler’i kuracak olan müttefikler, kendi aralarındaki ticari ve mali ilişkileri düzenlemek için 1944 yazında ABD’de bir araya gelirler.

Üç çocukları olur. Birincin adını IMF, ikincinin adını IBRD, üçüncünün adını GATT koyarlar. IBRD daha sonra Dünya Bankası’na, GATT ise Dünya Ticaret Örgütü’ne dönüşür. Ama bir de bu üçlüyü birbirine bağlayan bir para sistemi gereklidir. Onun adı da Bretton-Woods sistemi (ya da altın standardı sistemi) olur.

Bretton-Woods sistemi, savaştan çıkan müttefiklerin kendi para birimlerini dış ticarette birbirlerine karşı bir engel olarak kullanmamaları ve ticari ilişkilerini geliştirmeleri için bütün üyelerin paralarının sabitlenmesini hedefler. (Ama yine de yüzde 1’lik alt ve üst bant içinde dalgalanmalarına izi verir.) Bütün paralar altın ile sabitlenir. Devletler, sahip oldukları altın rezervleri kadar banknot basmakla yükümlüdür.

Bu arada, Bretton-Woods’dan on yıl önce, 1934’te ABD Başkanı Roosevelt bir onz altının fiyatını 35 dolar olarak sabitlemiştir. Nakliyesi ve muhafazası riskli olan altını rezerv olarak tutmak yerine; Bretton-Woods’dan daha önce altına sabitlenmiş doları rezerv olarak tutmak, dış ticareti onunla yapmak, para transferlerini dolarla gerçekleştirmek çok daha kolay ve masrafsızdır.

Gelin görün ki; bu sabit kur sisteminde bütün ülkeler aynı ekonomik yapıya ve gelişmişlik düzeyine sahip değildir. Güçlü ABD bütün üyelere oluk oluk ihracat yapar paraları toplar. Bugünün aksine ABD büyük cari fazla, Avrupa ise büyük cari açık vermeye başlar. Ama bu durumdakilere yardım için kurulmuş IMF’nin fonları Avrupa için son derece yetersizdir. İşte bu, Avrupa’da hoşnutsuzluk yaratır. Sorunlu sistem sadece ABD lehine çalışıyordur.

ABD bir güzellik yapar ve Avrupa’ya verilen yardımlar, düşük faizli kredilerin miktarı artırır. ABD’de biriken sermaye Avrupa’ya ve Japonya’ya taşınmaya başlar. Zira tek tarafın sürekli güçlendiği bir ticaret ilişkisi sürdürülebilir değildir. Müşterileriniz sizden daha fazla alım yapabilmek için daha fazla para kazanmalıdır. Böylece dolar dünyaya yayılmaya başlar.

Yıl 1958. Geçen yıllarda Avrupa ve Japonya hızla büyümüştür. Artık ikisi de üretmekte ve ihraç etmektedir. ABD, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez ödemeler dengesinde açık verir. Hükümet hemen ithalatı kısıtlayıcı önlemler alır ama sistem çalışmaya devam eder.

Bu arada ABD, Vietnam’da savaşa girer ve bütçe harcamaları artar. Artık ekonomi hem bütçe açığı hem de dış açık vermeye başlamış, enflasyon yükselişe geçmiştir. Harcamaları gerçekleştirebilmek için dolar basılır basılır basılır… Ama sorunlarını çözmek için hükümetin elini kolunu bağlayan bir ucube vardır. Onun adı Bretton-Woods’tur.

1971 yılının 15 Ağustos’unda Başkan Robert Nixon, ABD’nin sistemi terk ettiğini ve doların altına çevrilebilirliğine son verildiğini açıklar. Hem de sistemdeki hiçbir üyeye haber vermeden. Bu hareket piyasalarda büyük bir paniğe neden olur. Ardından zorlama bir anlaşmayla (Smithsonian Anlaşması), dolar yaklaşık yüzde 10 oranında devalüe edilir ve 1 onz altın 38 dolara çekilir. Ancak bu da çözüm olmaz, altın fiyatı yükselişe geçer ve bir yıl sonra 70 dolara çıkar. Artık kardeşlerin göbek bağı kesilmiştir.

Dolar değer kaybetmeye, işler Avrupa ekonomisi aleyhine dönmeye başlar. Avrupa durumda son derece rahatsızdır ve Amerikan hükümetinin buna müdahil olmasını ister. Ancak Hazine Bakanı John Connally’nin gelen taleplere o meşhur cevabı verir: “Dolar bizim paramız ama sizin probleminiz”.

Yıl 1973. Arap-İsrail savaşları gerilimi artırır. Suudi Arabistan, İsrail ve müttefiklerine petrol satışını yasaklar. Petrol fiyatları yükselişe geçer. Bu nedenle bütün dünyada üretim maliyetleri yükselmeye başlar. Dolar ise son hızla değer kaybetmeye devam eder. 1970 yılında 1 dolar yaklaşık 4 Alman markına eşitken, 1980’de 1.7 Alman markı eder.

1979’da İran’da devrim olur. Petrol ve altındaki artış devam eder. ABD de dahil olmak üzere maliyetler ve enflasyon yükselmeye devam eder. Çok sayıda işyeri batar, kapanır ya da küçülür. Maliyet artışlarıyla yavaşlayan ekonomiyi canlandırmak için faizler bugün olduğu gibi düşük tutulur, dolar düşmektedir. 1972’den 1980’in sonuna kadar ABD ekonomisinde yüksek enflasyon yaşanmış, dolar büyük para birimlerine karşı yarı değerine düşmüştür. Artık yeni bir ekonomik sistemin ayak sesleri geliyordur. Büyük fabrikalar yavaş yavaş Uzak-Doğu’ya ve Güney Amerika’ya taşınmaya başlar.

Kriz sona erer, dengeler oluşur. Kimse kasasındaki dolarları yakacak, çöpe atacak, ‘beğenmedim sen bunu geri al’ diyecek değildir. Artık dolar dünya parasıdır. Uluslar arası ticaretin yüzde 70’i dolar yapılırken, merkez bankalarındaki rezervlerin yarısı dolardan oluşuyordur.

Yıllar yıllar geçer. Almanya birleşir, Sovyetler dağılır, Çin serpilir, Asya çiçek açar, Güney Amerika filizlenir. Dünya ekonomisi büyümeye, varlık fiyatları artmaya, konut fiyatları şişmeye başlar. *3*

Sonraa……
Sonrasını biliyorsunuz. *3*

KAYNAKLAR

*1* http://www.haberlerankara.com/dolar-imparatorlugu-3265yy.htm
*2* http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/yaman-toruner/abd-nin-dunya-imparatorlugu-2001005/
*3* http://t24.com.tr/yazarlar/h-bader-arslan/dolar-imparatorlugunun-hikayesi,2557

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Ekonomi, KAPİTALİZM - LİBERALİZM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *