Diktatör * Faşizm’in, “kişisel bir rejim, tek kişi egemenliği” olduğu bilinir. Ve böyle biri, “dünyaya meydan okuyarak bakar!”; dahası, “onun iradesi üstünde “ulusal irade” kavramı söz konusu olamaz!”

Cumhuriyet
Meriç Velidedeoğlu
20 Ekim 2017 Cuma

Diktatör

Anayasasında, “laik, çağdaş, sosyal hukuk devleti” olduğu yazılı olan “TC Devleti”nin başındaki R.T. Erdoğan, partisinin (AKP) il başkanları toplantısında, “Müftülerin nikâh kıymasına izin veren” yasa tasarısına gösterilen tepkilere veryansın edip haykırdı: “İsteseniz de istemeseniz de, o kanun Meclis’ten geçecek!”…

Kuşkusuz, “Reis” söyler, “TBMM” yerine getirir! Nitekim öyle de oldu; bu “Müftü Yasası”, Meclis’te kabul edildi. (18.10.2017)

Erdoğan’ın tutumunu görüp o buyruğunu duyunca, insan “20. yy”daki İtalya’nın ünlü Diktatör’ü Mussolini’yi ve dönemini anımsıyor, özellikle de bu “Diktatör”ün “1927”de yaptığı “90 yıl” önceki ünlü konuşmasını.

Şöyle diyor: “Bütün muhalefet gazeteleri ortadan kaldırıldı; daha şimdiden önemli işler başaran özelbir polis örgütü oluşturuldu (…) Özel bir mahkeme kuruldu (…) Sürgün cezası uygulandı…”

Bütün bu yapılanmalara “devlet terörü” demeye kalkışanlara da Diktatör’den yanıt gecikmez; şöyle: “Bunlar terör mü? Asla! (…) Bu, sosyal sağlıktır, ulusal korunmadır. Bir hekimin, insan yapısındaki iltihabı kaldırması gibi (demokratik) kurumların da toplumsal yapıdan bir bir kaldırılmasıdır!..” İşte bu kadar!

Faşizm’in, “kişisel bir rejim, tek kişi egemenliği” olduğu bilinir. Ve böyle biri, “dünyaya meydan okuyarak bakar!”; dahası, “onun iradesi üstünde “ulusal irade” kavramı söz konusu olamaz!” Her ne denli “devlet” dese de. Çünkü bu kişinin yönetiminde, hükümetinde, “bütün bakanlar ve danışmanlar birer ‘er’dir, şeflerinin (Duçe’nin) gösterdiği yere giderler ve dur dediğinde dururlar!”

Sanırım “Duçe”nin bu tutumu -hele şu günlerde-bizi hiç şaşırtmadı; “Duçe”nin, bizdeki “Reis” karşılığına denk düştüğünü de çoktandır biliyoruz…

Ve Faşizm, “yeni bir öğretim sistemi”yle kendi gençlerini yetiştirmiştir.
Bu “öğretim-eğitim” ile yoğrulan kuşağı (nesli), eski “Roma İmparatorluğu’nu yeniden kurma” düşü (rüyası) ardından koşturmayı başardığı da, olumsuz sonuçları da tarihte yerini almıştır, bu bilinir. Yine de hâlâ ders almayan devlet yöneticileri var; özellikle bizim de içinde yer aldığımız “Ortadoğu”da, üstelik anayasasında “çağdaş hukuk devleti” yazan bizde bile…

Evet, her söylediği yasa olmasına karşın, yine de sorumsuz olan, “tek kişi egemenliği”nin “Duçe” demek olduğu bayrak bayrak dalgalandığı “1927” yılındaki “TC Devleti”ne baktığımızda, henüz dört yıllık “Cumhuriyet”in kurucusu olan Atatürk’ün, bu süreçte yaşananları dile getirdiği ve altı gün süreyle okuduğu büyük “Söylev”ini noktaladığı tarihtir bugün. (15/20 Ekim 1927)

Atatürk, “Egemenlik ulusundur!” diyordu, Duçe’yi bütünüyle yadsıyarak “TBMM’den başka hiçbir mevki ve kişi ulusun yazgısında etkin olamaz. Dolaysiyle tüm yasaların düzenlenmesinde, yönetimin bütün ayrıntılarında (…) ulusal egemenlik ilkesine uyulacaktır” diyordu…

Günümüzde, Erdoğan’ın yaptığı gibi “Meclis”in vereceği kararı günlerce öncesinden ilan etmek kolay değildi o günkü TBMM sürecinde; çünkü o Meclis, “Atatürk’ün milletvekili seçilmesini önleyen” bir yasa tasarısı verebilecek ölçüde özgürdü. (2.12.1922)

Ayrıca “Diktatör” denilen Atatürk’ün, “29 Ekim 1923”te “Cumhuriyet”in ilanını, vargücüyle, ölçüsüzce eleştirip -ülkemizi parçalayan- devletlerle birlik olan hain “basın”a karşı ortaya koyduğu tutumuyla, Erdoğan’ın yanında olmayan basına ve aydınlara uygulattığı yaptırımları karşılaştırmak, bu bakımdan, “21. yy”da ülkemizdeki çağdışı durumu, tutumu büsbütün ortaya koyar.

‘Reis’, “tramvay”ı da yok etti; yalnız raylar kaldı, şimdilik… ‘İkinci sınıf insan’ olmaktan daha da aşağı düşmeyi istemiyorsak, “Müftü Yasası”na karşı -yasalar çerçevesinde- koşmalıyız eylemlere…

Buluşmak üzere…
Ayrıca ‘31 Ekim’de Çağlayan’da görülen gazetemizin “Cumhuriyet Davası”nı da unutmayalım!

Not: Yazıda, ‘tırnak’ içindeki bütün alıntılar, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun, “12 Mart Faşizmin Felsefesi” adlı kitabından alınmıştır. (Evrim Yayınları-1990)

This entry was posted in FAŞİZM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *