Başbakan/Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık neden “BİZ KEFENİMİZLE GELDİK” diyor * Fakat askeri birlikleri ziyaretinde neden askerlerin silahları toplanıyor ? * BAŞKOMUTAN ASKERİNE GÜVENMEZ İSE !..

Süleyman Çelik
scelik44@gmail.com
6.10.2017

BAŞKOMUTAN ASKERİNE GÜVENMEZ İSE !..

Osmanlı’nın başkenti İstanbul işgal edilmiş, Meclisi dağıtılmış, ortada işgal güçlerinin kuklası durumuna düşmüş bir devlet başkanı (Padişah) ve hükümet vardı ama işlevini kaybetmişti.

Ortaya çıkmış olan boşluk, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ve Hükümetin kurulmasıyla dolduruldu, ancak ortada devlet yoktu. Daha doğrusu, günümüzde popüler olan bir deyimle, paralel bir devlet kurulmuştu ama adı yoktu. Bu nedenle hükümete “TBMM Hükümeti”, ordusuna da “TBMM Ordusu” adı verildi.

TBMM Başkanı aynı zamanda devlet ve hükümet başkanlığı görevlerini de üstlenmişti. Ama Başkomutanlık TBMM’nin üzerindeydi. TBMM, başkomutanlığı ancak yasayla ve geçici bir süreliğine bir kişiye devrederdi. Bu görev Sakarya Muharebesi ve Büyük Taarruz öncesi, sadece iki kez Atatürk’e verildi.

29 Ekim 1923’de Türkiye Cumhuriyeti kurulup devletin adı konulunca taşlar yerine oturdu; Cumhurbaşkanı devlet başkanı oldu, yasama ve yürütme ayrıldı, dolayısıyla TBMM Başkanlığı ve Hükümet Başkanlığı (Başbakan) da ayrıldı. Ancak Başkomutanlık görevi TBMM’nin üzerinde kaldı.

Atatürk’ün Türk Milleti’ni ve dolayısıyla onu temsil eden TBMM’ni her makamın üzerinde tutması nedeniyle düzenleme bu şekilde yapıldı. O, savaşın en çetin dönemlerinde bile her türlü fikrin özgürce tartışıldığı ve kendisine en ağır eleştirilerin yöneltildiği Meclis’i devre dışı bırakmayı aklından bile geçirmedi. Hiçbir zaman “ben” demedi, her zaman “Türk Milleti” dedi.

Üstün dehasıyla kazandığı zaferle düşmanı denize döktükten sonra yayımladığı mesajda da “ben” sözcüğü geçmez; “Büyük ve Asil Türk Milleti!” diye başlar, “bu büyük zafer yalnızca senin eserindir” diye sürdürür ve “sana İzmir’den, Bursa’dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selamını takdim ediyorum” diyerek bitirir. Dikkat ederseniz “…orduların selamını” dememiş, “…ordularının selamını” demiş…

1924 Anayasa’sında düzenleme buna göre yapıldı ve “Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur” hükmü konuldu. Ondan sonra hazırlanan anayasalarda bu hüküm korundu ve mevcut anayasada da aynen vardır (madde 117).

Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ, bu maddeyi şöyle yorumluyor: “temsil ayrı, emir komuta olayı ayrıdır. 117. maddede ‘Genelkurmay başkanı silahlı kuvvetlerin komutanıdır, genelkurmay başkanı savaşta başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanını namına yürütür,’ der. Benim görüşüm, başkomutanlık savaş halindedir, barışta başkomutanlık olmaz” (Sözcü, 5 Temmuz 2014).

Bu nedenle Tayyip Erdoğan’a gelinceye kadar hiçbir Cumhurbaşkanı, temsili bir görev olduğu için, “ben başkomutanım” demedi. Tayyip Erdoğan ise sürekli olarak “başkomutan” olduğunu vurguluyor. Öyle olduğunu varsayalım.

Komutan ile askerleri arasındaki ilişki baba-oğul ilişkisinin bile üzerindedir. Komutan, kendi canından önce askerinin canını düşünür. Askerinin karnını doyurmadan kendisi yemek yemez. Asker bunu bilir, komutanına güvenir, komutan da askerine güvenir. Böyle olunca asker ölüme bile gözünü kırpmadan gider. Tersi ise felaket olur…

Atatürk, Çanakkale’de, “ölmeyi emrettiği” askerlerine demiştir ki, “siperden önce ben çıkacağım. Elimde kırbacımla düşmanın üzerine yürüyeceğim. Kırbacımı aşağıya indirdiğimde siz hücum edeceksiniz.” Ve siperden çıkar, kırbaçlı kolu havada düşmanın üzerine doğru yürümeye başlar. Ne olduğunu anlayamayan düşman askerleri önce şaşkınlıkla izlerler. Şaşkınlıktan kurtulduklarında ateş başlar. Sağından, solundan kurşunlar geçen Atatürk, kırbacını aşağı indirdiğinde Mehmetçikler “Allah, Allah” diyerek siperden fırlar ve…

Çanakkale gibi Sakarya ve Dumlupınar da böyle kazanıldı. Bu nedenle bu savaşlara “Subay Savaşları” denir. Çünkü subay zayiatı çok fazladır. Eğer komutan öne geçmeyip siperde gizlenerek “hücuuum!” derse, asker siperden burnunu çıkarmaz.

Başkomutan Atatürk Dumlupınar Meydan Muharebesi’ni, cephenin içinde, Zafertepe’de kırık bir kağnının üzerinde yönetti. Buna karşılık Yunan kuvvetlerinin başkomutanı Hacianesti, savaşı İzmir Limanı’nda demirli bir yattan yönetiyordu. Bunu öğrenen General Trikupis, “biz savaşı bu nedenle kaybettik” demiştir.

Murat İde yazıyor:
“Buyurun aklımdan hiç çıkmayan fotoğraf …Cumhurbaşkanı bir askeri birliği ziyaret ediyor… Askerlerin beylik tabancaları alınmış… Ülkeyi öyle bir noktaya getirmişler ki, Erdoğan gelince askerin silahı dolaba kaldırılıyor.

Adam korumalarına güvenmedi diye sitem ediyoruz… Sen kendi askerine güvenmiyorsun…

Adam silah satmadı, sen gidip uçak alıyorsun…

Dolayısıyla, “Seninki de iş” diyor içimdeki ses…

-Ülkenin Cumhurbaşkanı, ordusuna güvenemeyip, belindeki silahları aldırıyor.. Sen, kendi askerine güvenemeyen Cumhurbaşkanı’nın korumalarına, elin Amerikalısının güvenmesini bekliyorsun…(Yeniçağ, 28 Eylül 2017)”

This entry was posted in FAŞİZM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *